"Futbol hayalle başlar"

6 dk

Hakan Balta, Galatasaray’ın inişlerle ve çıkışlarla dolu dönemlerinde oradaydı ve bundan sonrası için de hayalleri bitmiş değil.

Galatasaray’da sekiz seneyi geride bıraktınız. En unutamadığınız sezon ve en unutamadığınız maçlar hangileri?

Kariyerimin büyük bölümünü ve en güzel günlerini Galatasaray’da yaşadım. Çok sevindiğimiz, takım arkadaşlarımla birlikte mücadele ederek kazandığımız maçlar oldu. Üzüldüğümüz, istediğimiz neticeleri alamadığımız günler de geçirdik. Tabii bir anda seçmek çok kolay değil. Ama 2011-2012 sezonu benim için en özeliydi. Sezona çok iyi başlayamasak da devamında takım hâlinde çok iyi bir hava yakalamıştık. Özellikle ilk yarının son bölümüne doğru üst üste aldığımız galibiyetlerin ardından zirveye çıkmıştık. Sezonun sonuna kadar orada kaldık, çok gelgitli bir dönemdi. Kadıköy’deki maçta normal sezonu lider tamamlamayı garantilemiştik aslında. Ama bir de Süper Final oynadık. Şampiyon tamamlanan bir sezonun ardından daha önce mağlup ettiğimiz rakipler ile ikişer kez daha oynamak kolay değildi. Ancak biz o sezonun en iyi takımı olduğumuzu biliyorduk. Son maçta ihtiyacımız olan neticeyi alıp şampiyonluğa ulaştık. O şampiyonluğa çok ihtiyacımız vardı. Kariyerimde en unutamadığım maç, sonunda Kadıköy’de şampiyon olduğumuz o gece oynandı.

Galatasaray gibi bir kulüpte sekiz sene geçirmek kolay olmasa gerek. Hiç pes ettiğiniz, zorlandığınız, ayrılmayı düşündüğünüz bir dönem oldu mu?

Sekiz sene, sadece büyük bir takımda oynamak için değil, hayatın kendi içerisinde de uzun bir süre olarak görülebilir. Kendi hayatınızı düşünün, sekiz sene içinde neler yaşadığınızı… Tıpkı hayat gibi, elbette sekiz senenin her biri aynı hislerle geçmedi. Galatasaray, kariyerimin en önemli sayfası, en uzun soluklu dönemi. Zorlandığım dönemler oldu ama pes etmeyi, ayrılmayı düşünmedim. Bunu bireysel olarak değil, takım olarak alıyorum… Takım hâlinde 2010-2011 sezonu bizim adımıza iyi geçmedi. Taraftarımız ve kulübümüz gibi biz de zor günler yaşadık. Sezon sonunda Galatasaray’a yakışan bir pozisyonda değildik. Ancak sadece büyük takımların gösterebileceği bir reaksiyon ile takip eden sezonda hak ettiğimiz şampiyonluğu kazandık. O günden bu yana, sürekli kazanarak devam ediyoruz. Hedefimiz, bu sezon da aynı başarıları yakalamak.

Az gol atan bir futbolcusunuz ama kritik gollerde imzanız var. Hangi gol sizin için daha özel? Geçen sezonki Gaziantepspor maçı mı, Kadıköy’deki beraberlik golü mü, OFTAŞ’a şampiyonluk golü mü?

Her golün kendi içinde ayrı bir anlamı var. Geçen sezonki Gaziantepspor maçı epey zor geçiyordu bizim için. Şampiyonluk haftalarına girildiğinde stres biraz daha fazla olur. Ama büyük takımlar da o maçları oynadıkları için bu unvanı alırlar. O gün son dakikalarda kazandık ve sezonun finalini gol yemeden tamamlayıp şampiyonluğa ulaştık. Kadıköy’deki beraberlik golü, normal şartlarda ligi şampiyon bitirmemizi sağlayacaktı. Onun da anlamı var. Ama benim için Oftaş maçındaki gol… Galatasaray’daki ilk sezonumun son maçı, attığım golün ardından şampiyonluğu kutladık. O gün tribünde eşim Derya da vardı, beş gün sonra ilk oğlum Çağrı dünyaya geldi, çok güzel bir gündü.

Stoperde mi daha rahatsınız, sol bekte mi?

Sol bek olarak uzun süre görev yaptım ama stoperde oynarken daha rahat hissediyorum. Geriden oyun kurmayı seviyorum, topla daha fazla oynama fırsatı buluyorum. Daha keyifli.

Galatasaray tarihinin en ilginç maçlarından ve en ilginç tercihlerinden birinde siz de vardınız. Stoper oynadığı Hamburg maçında Harry Kewell’ın yanındaki isim sizdiniz. Maçtan önce, o bir hafta içinde Kewell ile neler konuştunuz? Ve sizin hisleriniz nasıldı?

Hamburg’daki ilk maçta stoper bölgesinde bazı eksiklerimiz vardı. İkinci yarıda Emre Aşık da kırmızı kart görünce o bölgede bir alternatif sorunu yaşadık. O dönemki teknik direktörümüz Bülent Korkmaz, beni Harry Kewell ile birlikte maçın sonuna kadar stoperde değerlendirdi. Harry de sol ayağını daha fazla kullanan bir oyuncu olduğu için ben sağ stopere geçtim, çok da iyi oynamıştık. İstanbul’daki maçta da 2-0’lık avantajımız vardı. Bir anda üst üste üç gol yedik ve Hamburg’a elendik. Eğer Hamburg’u geçebilseydik, finale kadar gidebileceğimizi düşünüyordum. Çok üzülmüştük.

Formasını giydiğiniz dönemdeki Manisaspor takımı, İstanbul takımlarına birçok oyuncu verdi. Selçuk İnan, Caner Erkin, Ufuk Ceylan, Uğur İnceman, Filip Holosko, hatta Arda Turan da geldi bir dönem… Beraberken neden yukarı çıkamadınız, nasıl bir hava vardı takımda?

Güzel bir hava yakalamıştık aslında. Çok yetenekli, genç oyunculardan kurulu bir takımdık. Kariyerinin henüz başında olan birçok oyuncu vardı. Futbol oynamaya çok hevesliydi herkes, birbirimizle oynamaktan keyif alıyorduk. Aslına bakılırsa 2006-2007 sezonunun ilk yarısında sürekli zirve için mücadele ediyorduk. Büyük takımlara karşı önemli galibiyetler almıştık, hücuma dönük bir yapımız vardı. Galiba biraz da o yüzden birçok kişi için göze hoş gelen, sempatik bir takım olmayı başardık.

Sol bekteyken önünüzde oynamasından en keyif aldığınız açık oyuncusu kimdi?

Arda Turan. O, oyun zekâsı ve savunma özelliği ile arkasında oynayan savunma oyuncusunu çok rahat hissettiren, büyük bir futbolcu. Savunmanın kanatlarında görev yapan oyuncu, ileri çıktığında yerini doldurabilecek bir takım arkadaşı ister. Ben ileride kaldığımda, Arda’nın yerime gelerek savunmaya yardım edeceğini bilirdim. Ayrıca, hücumda da her iki tarafa çalım atabilme özelliği sayesinde sol bekin topsuz koşularını çok iyi değerlendirebilen bir oyuncudur. Bu yüzden Arda diyorum.

Euro 2016’dan önceki son turnuvamız Euro 2008’di. Aradan sekiz yıl geçti, sizin aklınızda neler kaldı?

Başta dediğim gibi; Oftaş maçından beş gün sonra büyük oğlum Çağrı doğdu. Günlerden 15 Mayıs’tı ve biz o gün Euro 2008 için kampa gidecektik. Hastanede Çağrı’yı gördüm ve daha sonra kamp için yola çıktık. Çağrı’yı bir daha 45 gün sonra görebildim. Kolay değildi tabii. Ama o 45 günü düşününce, kariyerimin en güzel dönemlerinden biri olduğunu söyleyebilirim. Euro 2008’de ev sahibi İsviçre’yi yendik, sonra Çek Cumhuriyeti ve Hırvatistan maçları… Tamamında büyük geri dönüşler ve son dakika golleri ile kazandık. Şimdi de Euro 2016’ya gidiyoruz, yine bir son dakika golü ile... Turnuvaya renk katacağımızdan eminim. Orada da en iyisi için mücadele edeceğiz. Umarım yıllar sonra, Euro 2016’yı da güzel anılarla hatırlarız.

Şu an 32 yaşındasınız. Futbola başladığınız günlerde, böyle bir kariyeri hayal etmiş miydiniz?

Futbola hayal ederek başlarsınız… Benim de hedeflerim vardı. Galatasaray’daki dokuzuncu sezonum. Burada çok güzel günlerim oldu. Dört kez lig şampiyonluğu kazandık, Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final oynadık, kupa sevinçleri yaşadık. Çok değerli teknik adamlarla birlikte çalıştık. Birçok hayalimin gerçeğe dönüştüğünü gördüm Galatasaray’da. Buradaki zamanımda A Milli Takım’da da oynamaya devam ettim. Euro 2008’de çok güzel hatıralarımız oldu. Geriye ne hedef kaldı? Bazen şartlar size yeni hedefler gösterir. En kısa vadede bu sezon Galatasaray ile şampiyonluk ve UEFA Avrupa Ligi’nde başarı, sonra da Euro 2016’da önemli bir iz bırakmak. Bu hedeflere ulaştığımızda, yenileri için hazır olacağız.

Socrates Dergi