"Futbol ütü yaparken izlenir"

12 dk

Futbol eski bir oyun ve Rogan Taylor bunun kitabını yazanlardan. İngiliz akademisyenle oyunun tarihini konuştuk.

Rogan Taylor, Liverpool Üniversitesi’nde çalışan ve İngiliz futbolu denildiğinde akıllara gelen bir profesör. Ada’dan ilk kez üç takımın Avrupa Şampiyonası’na katılma hakkı kazanması üzerine, kapısını çaldık. Futbol Büyük Britanya’da nasıl doğdu, kimler tarafından geliştirildi ve bugünlerde İngilizler neden kazanamıyor? Fazla uzatmadan, sözü kendisine bırakalım.

Büyük Britanya, bizde çok karıştırılan bir kavram. Hangi ülkeler var ve futbola nasıl katkılar yaptılar?

İrlanda adasının tamamı Büyük Britanya’nın bir parçasıydı zamanında ve direkt olarak yönetiliyordu. 100 seneden uzun bir süre önce bağımsızlık hareketleri başladı. İrlanda böylece iki parçaya bölündü: Kuzey İrlanda ve İrlanda’nın geri kalanı olan ‘Eire’. Garip bir durum; çünkü futbol bu ayrılıktan önce İrlanda ve İngiltere’de gelişmişti. Bu yüzden de İskoçya, İngiltere, İrlanda ve Galler arasında futbol bağları kurulmuştu. Oyunun tarihi böyle, yani İngiltere dışındaki ülkeler de futbolun gelişimine büyük katkı sağladılar.

Eski Kıta ile aralarında sorunlar da başlıyor o dönemde. FIFA’dan çekilmelerinin hikâyesi ne?

İngilizler öncülük etmişti buna. İngiltere Federasyonu’na göre FIFA zehirli bir yerdi. Fransız gazeteciler tarafından Paris’te kurulmuştu. İngilizler, futbolun kendi oyunları olduğunu ve yabancıların her işe burunlarını sokmamaları gerektiğini düşündüler. Bu yüzden FIFA kurulduğunda katılmadık. Daha sonra katıldık ama ardından tekrar ayrıldık ve yine katıldık. 1950’ye kadar İngiltere, İrlanda veya İskoçya, Dünya Kupası’na katılmadı. Bu da o tarihsel geleneğin bir parçası. Özellikle de İngilizlerin milliyetçi geleneklerinin...

Bu oyunun kuralları aristokratlar tarafından yazıldı ve İngiltere’nin en gözde özel okullarında geliştirildi. Genel bir kurallar bütünü oluşturmaya yönelik tartışmaların ilki, 1863 yılında Londra’da bir pub’da yaşandı. Tartışmanın iki tarafı vardı. Bir tarafta çok üst seviyeden olmayan aristokratlar vardı; rakip oyunculara tekme atabilmeyi ve topu elle tutabilmeyi savunuyorlardı. Diğer taraf ise en üst düzey aristokratlardan oluşuyordu; topa elle dokunmamayı ve topun direğin üzerinden değil, altından geçmesi gerektiğini savunuyorlardı. Tartışma birkaç saat sürdü ve sonunda kazanan üst düzey aristokratlar oldu. Federasyon da o toplantıdan sonra kuruldu.

Sonuçta bu, başka kimsenin oynayamayacağı bir oyun yaratmak isteyen aristokratlar tarafından icat edilen bir oyun. Dünyanın gördüğü en büyük imparatorluğu yönetenlerin çocuklarıydılar ve işleri zorlaştırmaktan keyif alıyorlardı. Bu da kimsenin oynamayacağı bir oyun yaratmak istemelerine neden oldu; çünkü topu ayakla kontrol edemezsiniz. Topla oynanan diğer bütün oyunlarda, bariz olan şeyi yapar ve topu elinizle ya da sopa gibi bir şeyle kontrol edersiniz. Ama aristokratlar tarafından icat edilen bu oyun, bir şekilde dünyadaki en popüler spor olmayı başardı. Daha az aristokrat olanlar da anlaşmadan mutsuz ayrılıp ragbiyi icat ettiler.

Başka sınıfların ve milletlerin de katkısı oldu mu bu süreçte?

Futbolun oynanma şeklini İskoçlar icat etti ama onlar aristokrat kesimden değillerdi. Daha çok, orta sınıftan insanlardı. Topu alıp dünyaya bu oyunun nasıl oynanacağını öğrettiler. İlk uluslararası maç da 1871’de İskoçya ile İngiltere arasında oynandı. 1871-1882 arasında bazen İskoçya’da, bazen de İngiltere’de 14 kez karşı karşıya geldiler. Sonuçlar nasıldı biliyor musunuz? İngilizler hiçbir maçı kazanamadı. 10 maç kaybettiler, dört maç da berabere bitti. Bunun nedeni, İngilizlerin çok aristokrat bir stilde oynamalarıydı. İskoçya’ya karşı oynadıkları maçların dizilişlerine bakın; 4-4- 2 gibi sistemler göremezsiniz, İngiltere’nin saha dizilişinde dokuz forvet, bir orta saha ve bir de kaleci vardır. Zaten kim savunma oynamak ister ki? Hiç kimse.

Oyun, topla koşarak oynanırdı ve takım arkadaşlarınızın hepsi arkanızda kalıp kaybettiğiniz topu almaya çalışırlardı. Aksi durumda ofsaytta kalıyorlardı. Bal kavanozunun etrafındaki arı sürüsüne benzer bir durum vardı yani. İskoçların taktiği ise oyuncuları sahaya yaymaktı ve ‘pas vermeyi’ akıl ettiler.

10 yıl boyunca İskoçlara yenilen İngiliz aristokratlardan biri “Peki şimdi ne yapacağız? Bu İskoçları yenme ihtimalimiz yok” diyordu. Takım arkadaşlarından biri çözüm önerisi sundu: “İskoçlar gibi pas yapalım. Sahaya daha çok yayılalım. Sonuçta top, bir insandan çok daha hızlı hareket ediyor. Bizi bu şekilde yeniyorlar.” Bundan rahatsız olan bir aristokrat “Pas vermek mi? Bu oyunu pas vermek için oynamıyorum” diyerek tepki gösterdi. Onlara göre, bu birlikte oynanan bir oyun değildi; tek amaçları kahraman ve bir imparatorluğun lideri olmaktı.

Geleneksel oyun planını İskoçlar icat etmişti: Kaleci, iki defans, üç orta saha ve beş hücum oyuncusu. Bütün dünya da bu plânı uyguladı çünkü İngilizler de buna geçmişti. İskoçya ve İngiltere arasındaki maçlar, savaşların tekrarı gibiydi. Wembley’de 1980’lerdeki bir maçın ardından sahaya giren İskoçlar kale direklerini söküp İskoçya’ya götürdüler. O yüzden bu maçları biraz savaşa benzetebiliriz. Bu aynı zamanda, ilk uluslararası rekabetti.

Peki futbol nasıl bu kadar popüler oldu?

Oyun, hızlı bir şekilde Britanya’nın ve dünyanın geri kalanına yayıldı. İnsanlar tarafından sevildi. Neredeyse kimsenin oynayamadığı global bir oyuna dönüştü. Dünyada sadece beş kişi filan doğru şekilde oynayabiliyordu.

Futbol; kimsenin oynayamadığı, herkesin oynarken yanlış pas verip kötü top kontrolü yaptığı bir oyun ama nadiren de olsa bu kusurlu oyunun içindeki büyü ortaya çıkıyor. Futbol aristokratlar sayesinde yayılmadı. Futbolun gelişmediği yerlere bakın; hepsi Britanya İmparatorluğu’na bağlı. Hindistan, Avustralya, Yeni Zelanda, Güney Afrika, Kanada veya Amerika’da futbol gelişti mi? Hayır. Futbol neden Britanya İmparatorluğu içinde yayılmadı? Çünkü işçi sınıfı bu oyunu oynamaya başladığında aristokratlar futboldan uzaklaştı. Futbolu da bu ‘çalışan’ insanlar yaydı. Brezilya’ya gidip orada öğle yemeği saatinde top oynadıklarında Brezilyalılar bunu gördü ve “Bu eğlenceli bir şeye benziyor, belki biz daha da iyi oynayabiliriz” dedi. Başka işçiler çalışmak için Rusya’ya gitti ve Ruslar futbolla tanıştı. Aynı şey diğer yerlerde de oldu. Kısacası futbol, oyunun kurallarını yazanlar tarafından değil de bu oyunu seven alt ve orta sınıfa ait insanlar tarafından yayıldı ve bu yüzden, hepimize ilham veren bir oyun haline geldi.

Lionel Messi’yi izlediğinizde, top 2 dakika 40 saniye gibi bir süre kendisinde kalır. O sürenin yarısında da saçmalar ama kalan 1 dakika 20 saniyede sizin yapamayacağınız şeyler yapar. Yaptığı şey büyüleyici ve bu yüzden, dünyadaki en iyi futbolcu; topun kontrolü maçın çok kısa bir anında kendisinde olsa bile...

İlk defa Britanya’dan üç ülke Avrupa Şampiyonası’nda mücadele edecek. Euro 2016’yı bu açıdan nasıl değerlendiriyorsunuz?

Muhteşem bir şey, özellikle de Kuzey İrlanda için. En son ne zaman büyük bir turnuvaya katıldıklarını hatırlamıyorum. Ama onlar için çok mutluyum. Küçük bir ülke ama yetenekli ayaklar çıkarmayı başarıyorlar. Galler’in de elinde Gareth Bale gibi dünya çapında bir oyuncu var. Bu sayede fark yaratıyorlar. İrlanda’nın da orada olması, her şeyi daha da iyi yapıyor. Ama bu Birleşik Krallık için iyi olsa da İskoçya için hazmedilmesi zor bir durum; çünkü az önce de konuştuğumuz gibi, bugün oynanan futbolu onlar icat etti. Yerel rakiplerini izlemek kendileri için zor olacaktır.

İskoçya’nın oyuncuları da yetmişlerde Liverpool ve Leeds gibi takımlarda önemli rollere sahipti...

Evet, iki İrlanda’dan da her zaman iyi oyuncular çıkmıştır. İyi bir takım oluşturacak sayıda futbolcu çıkarabiliyorlardı ki bu, küçük takımlar için genelde zordur. Hatta İngiltere için bile... Turnuvalara katılabiliyorlar belki ama bir türlü kazanamıyorlar. İskoçya’nın yetenekli oyuncu çıkarma geleneği ise az önce konuştuğumuz zamanlara; profesyonel futbolun gelişmeye başladığı 1880’ler ve 1890’lara dayanıyor. Tabii ki çeşitli Premier Lig takımlarında Ada’dan çıkan iyi yetenekler var ama eskisi kadar çok değiller. Premier Lig takımları, artık dünya genelinden daha fazla oyuncu alma şansına sahip. Özellikle de kısıtlamanın olmadığı Avrupa Birliği ülkelerinden. Tabii bu, AB’de kalıp kalmayacağımıza da bağlı...

1966 Dünya Kupası’yla 1996’daki Avrupa Şampiyonası’nı karşılaştırabilir misiniz? İkisi de İngiltere’deydi.

“Futbol evine dönüyor” sloganı vardı Euro 96’da. Dönmedi. Bunun birçok nedeni var aslında. Ama gerçek şu ki İngilizler hiçbir zaman çok iyi oynamadı (1966 Dünya Kupası hariç tabii) ve bu, ülke için büyük bir utanç kaynağı. Oyun stilimiz ilgi çekici ve televizyon için ideal; çünkü topun kontrolünü sürekli kaybediyoruz. İspanyol takımlar topu 20 dakika ayaklarında tutuyorlar. İtalyanların futbolu ise neredeyse vals gibi; yavaş, yavaş, hızlı, hızlı, yavaş, yavaş…

İnsanlara çok iyi bir önerim var. Futbol izlerken gömleğinizi ütüleyin. Bu sayede İtalyan futbolunun, ütü yaparken izlemek için muhteşem olduğunu anlarsınız; çünkü oyun hızlıyken televizyona bakarsınız ve oyun yavaşladığında ütüye devam edebilirsiniz. Bunu ilk kez 1990’larda Channel 4, Serie A’yı yayınlamaya başladığında yaptım. Milan’ı izliyorsanız ve top Franco Baresi’deyse ütüye dönebilirsiniz, topu ondan alan olmaz. Paolo Maldini’ye pas verir ve yine ütüye dönersiniz.

Ama ütü yaparken Premier Lig izlerseniz gömleğiniz yanar; çünkü ne olacağını kestiremezsiniz ve bunun nedeni, oyun kalitesinin düşüklüğüdür. Premier Lig’in seyir zevki, -tam da bu yüzden- kalite anlamında bir veri sayılamaz. İngiliz kulüplerin Avrupa’daki başarısızlığı da bunun bir kanıtıdır. Ancak bu noktada, seyirci etkisini göz ardı edemezsiniz.

Ne tarz bir gösteriye giderseniz gidin, kontrol seyircinin elindedir. Tam tersi gibi görülür aslında ama öyle değil; seyirci eğer bir şeyi ödüllendiriyorsa onu daha çok yapmak istersiniz. Nihai amacınız, seyirciden tepki alabilmek ve ona kendinizi sevdirebilmektir.

Sevdiğimiz futbol, şampiyonluklar kazandıracak tarzda değil. Futbolcuların her şeylerini verdiği, hiçbir zaman pes etmediği ve hızlı oynadıkları bir futbol istiyoruz. Cesaret ve güç arıyoruz, akılla ilgimiz yok. Afrika, Doğu Avrupa ya da Arjantin, fark etmez; oyunu seyirci şekillendirir. İngiltere’de olan da bundan ibaret.

Yeni jenerasyon, İngiltere’nin kaderini değiştirebilir mi?

İngiltere her zaman gruptan çıkar ama karşılaştığı ilk güçlü takıma elenir. Bence yine öyle olacak. Başarılı bir performans beklemiyorum. Defansta biraz zayıfız. İyi oyuncularımız her zaman oldu, bugün de var ama bunlar bir şey ifade etmiyor; çünkü takım olarak kötüyüz. İtalya ‘90, yakın zamanda şampiyonluğa en yaklaştığımız turnuvaydı ama sonrasında dağıldık.

Neden kötümsersiniz?

Çünkü 70 yaşındayım. En akıllıca şey kötümser olmak. Belki bir sürpriz olabilir ama bu ihtimale şans veremeyecek kadar yaşlıyım.

Socrates Dergi