Yetenek & Yönetim
18 dk
Real Madrid, Avrupa'nın zirvesindeki yerini korudu. Başrollerde ise Zinedine Zidane ve Cristiano Ronaldo vardı. Patron ve yıldızını, Erman Yaşar ile Emre Özcan tartıştı.
Cristiano Ronaldo, 28 Mayıs 2016 ile 3 Haziran 2017 arasına iki Şampiyonlar Ligi, bir La Liga, bir Avrupa Şampiyonluğu ve bir de Ballon d’Or ödülü sıkıştırdı. 371 günlük bu süreç, Ronaldo’yu futbol tarihinde nereye taşıdı?
Erman Yaşar: Ben bir yıl öncesinde dahi Cristiano Ronaldo’yu gelmiş geçmiş en iyi beş oyuncudan biri olarak gösteriyordum. Şimdi ise Lionel Messi’nin bir tık arkasında, gelmiş geçmiş en iyi ikinci oyuncu olduğunu söyleyebilirim. Bana göre tarihin en iyisi Messi. Ronaldo’nun çok etkileyici geçen son bir senesi bile bu görüşümü değiştirmedi. Ancak iki oyuncunun da kariyerleri bittiğinde oturur bir kez daha bakarız tabii.
İnsanlar geçmişe daha romantik gözle bakıyorlar ama 10-12 yıllık hayli geniş bir periyotta futbola bu denli hükmeden başka bir oyuncu hatırlamıyorum. Diego Armando Maradona’nın sonuna yetiştim, Zidane’ın tüm kariyerini izledim, Brezilyalı Ronaldo’dan Thierry Henry’ye birçok özel oyuncuyu takip ettim ama bu kadar uzun süre boyunca daima kazanan, sürekli harika performans sergileyen bu iki adam gibisine rastlamadım. Bu yüzden, son bir yılda kazandıkları, benim gözümde Ronaldo’yu gelmiş geçmiş en iyi ikinci oyuncu yapıyor. Bugün geldiği noktada; dört Ballon d’Or ödülü -ki beş olacak-, dört Şampiyonlar Ligi, üç Premier Lig, iki de La Liga şampiyonluğuna sahip. Milli takımının kaptanı; Portekiz, Real Madrid ve Şampiyonlar Ligi tarihinin en golcü oyuncusu; Avrupa şampiyonu... Yapabileceği her şeyi yapmış durumda yani.
Emre Özcan: Başarılar söz konusu ise Lionel Messi ve Cristiano Ronaldo, büyük ihtimalle tarihin en iyi iki oyuncusu olarak anılacak. Onların yaptıklarını yapabilen başka oyuncu var mı, çok emin değilim. İkisinin de dörder tane Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu var, mücadele ettikleri organizasyonların neredeyse hepsini domine ediyorlar. İki oyuncuyla da baş etmek mümkün değil. Başarı anlamında Cristiano Ronaldo bence son bir yılda Messi’nin bir tık önüne geçti. Ama işin içine futbol yeteneği, tarzı, oyun stili girdiğinde, Messi doğal yeteneği ve gelmiş geçmiş en özel oyunculardan biri olması nedeniyle benim gözümde de bir numarada.
Ancak, bu iki ismin bu denli öne çıkmasında şartların da etkili olduğunu düşünüyorum. Büyük takımlar artık çok daha büyük; dünyanın en iyi 30 oyuncusunun büyük bir bölümü neredeyse üç takıma (Bayern Münih, Barcelona ve Real Madrid) dağılmış durumda. Sekenler de arkadan gelen Juventus’a, Atletico Madrid’e, biraz da Premier Lig’e kalıyor... Hâl böyle olunca, bu takımlar epey öne çıkıyor. Son dört yılda, Şampiyonlar Ligi yarı final ve finallerinde bu üç takımla Juventus-Atletico Madrid ikilisi mutlak bir hâkimiyet kurmuş durumda. Oysa 90’lı yıllarda, Şampiyonlar Ligi sezonu başlarken bugünkü gibi sadece üç tane şampiyonluk adayı gösteremezdiniz. 2001-2004 arası dört finale bakın mesela, dört ayrı eşleşme ve sekiz farklı takım görürsünüz; Bayern Münih, Valencia, Real Madrid, Bayer Leverkusen, Milan, Juventus, Porto, Monaco... Son dört senede ise sadece dört takım sayabiliyorsunuz.
Böyle bir ortamda, Ronaldo ve Messi’nin organizasyonları ve bireysel istatistikleri domine etmesini biraz daha normal karşılamak lazım. 90’lardaki yıldızlar bunu yapamazdı. Zidane mesela... Birçoklarına göre gelmiş geçmiş en iyi 10 numara ama kariyerinde sadece birer La Liga ve Şampiyonlar Ligi var. Bu sürecin çoğunu Los Galacticos olarak bilinen yıldızlar karmasında geçirmiş üstelik. Dedim ya; biraz da futbolun şartları gereği oluşan bir durum.
Mevcut durumun kısa vadede değişeceğini de düşünmüyorum. Nereden baksanız birkaç yıl daha benzer bir yarışa tanık olacağız ve bu özel kadroların içindeki süper yıldızlar da kazanmaya devam edecekler.
Tabii şunu da eklemek lazım; tüm bu başarılara rağmen geçen seneki Şampiyonlar Ligi zaferinden sonra dahi “Gerçek Ronaldo kim?” soruları devam ediyordu. Ancak özellikle Euro 2016’dan sonra, bu tartışmanın artık bir son bulduğunu söyleyebilirim.
Erman Yaşar: Çok mu taraflı bakıyorum bilmiyorum ama bence bir değil, beş sene önce bitmiş olması lazımdı bu tartışmanın. Ancak buna rağmen, şu anda bile Cristiano’yu bu sorunun cevabında ikinci plana atanlar var. O garip...
Ronaldo Nazario
Messi daha az tartışılan ve üzerinde fikir birliğine varılan bir isimken Ronaldo’nun -hem de başarı konusunda eksiği yokken- hâlâ tartışılıyor oluşunun sebebi nedir? Karakter mi, oyun profili mi, çalışma ürünü olması mı veya dışarıdan algılanan ego-kibir yansıması mı?
Emre Özcan: Çok net, karakter. Portekiz’in şampiyonluğuyla birlikte bunun pek de değiştiğini düşünmüyorum. Ronaldo deyince “Gerçek Ronaldo mu?” diye cevap verenler hâlâ var. Sahaya yansıyan karakteri, Ronaldo’nun geriye atılmasına yol açıyor. Messi’nin doğal yeteneği ve göze daha hoş gelen bir oyun oynaması, izleyici gözünde onu biraz daha sempatik kılıyor olabilir. Ancak yine de bu tartışmalar bana çok boş geliyor. Ronaldo, uzun bir süre Messi’ye nazaran daha zayıf bir takımla mücadele etti ve ancak son üç yılda onu yakalayabildi. En azından başarı olarak... Şampiyonlar Ligi kupaları eşit, yerel ligde Messi önde, Ronaldo’nun da milli takımla bir kupası var ki bunu net bir veri olarak kullanabiliriz.
Zira Messi bu anlamda çok başarısız, formasını terlettiği Arjantin takımları neredeyse her kupada başarısız oldu. Bir tane Dünya Kupası finali var ama onu da kaybetti. Misal; Arjantin’in savunması hep sorunlu gözüktü ama orta saha ve hücum rotasyonunda daima inanılmaz bir genişliğe sahip oldular. Sonuç? Dünya Kupası’ndan bahsettik zaten, Copa America’da da iki final var ve ikisinde de Şili’ye mağlup oldular. Tabii burada sürekli berbat hocalarla çalışmalarının da payı var; Diego Armando Maradona, Alejandro Sabella, Tata Martino... Şimdi Jorge Sampaoli’yle birlikte bir şansları daha var Dünya Kupası’nda. Kazanırlarsa Messi burada da Ronaldo’nun önüne çıkar bence çünkü Dünya Kupası’nın bambaşka bir anlamı var.
Erman Yaşar: Ronaldo’nun çok kurcalanan bir hayatı var. Dışarıdan bakıldığında kıskanılabilecek bir adam bence. Messi biraz daha sessiz sakin ve mütevazıyken Ronaldo, Irina Shayk’la falan beraber görülüyor, Ya da misal Messi’de de son model araba var ama Ronaldo’nunki sürekli gözümüzün önünde. Sürekli Las Vegas’ta, Miami’de karşımıza çıkıyor ve reklamlarla birlikte adeta bir ürüne dönüşmüş durumda. Baskın olarak erkekler tarafından takip edilen bir sporda Ronaldo’nun erkekler tarafından sevilmemek için çok daha fazla nedeni var yani; işinde başarılı, görece yakışıklı, harika bir fiziği var ve genel geçer erkek prototipinin hayal ettiği hayatı yaşıyor.
Ancak şu da var; Ronaldo dışarıdan itici görünebilir ama saha içinde birlikte ter döktüğü arkadaşları tarafından sevilen bir figür genelde. Bir örnek vereyim; Marcelo’nun kestiği bir topta Ronaldo tam vuruş yapacakken Alvaro Arbeloa bir adım önde geliyor ve topa dokunup golü atıyor. Sonrasında Ronaldo’dan “Ben atmalıydım” gibi bir hareket, itiraz, isyan geliyor. Bu günlerce tartışılmıştı medyada, herkes Ronaldo’nun bencilliğinden dem vurmuştu. Sonrasında Arbeloa çıktı ve “Ronaldo’yu dışarıdan böyle görebilirsiniz ama ben şunu iyi biliyorum ki Ronaldo o golü atamadığında kendisini yumrukladığı için bugün bu seviyede” dedi. Buna benzer şeyleri eski antrenörü Carlo Ancelotti’den ya da Zinedine Zidane’dan da duyduk. Birlikte çalıştığı herkes sürekli karakterini ve azmini övdü. Bu da demek oluyor ki gördüğümüz kadar kibirli ve cins biri değilmiş. Ayrıca, Ronaldo’nun kibirli olması da doğal bence. Dünya futbolunda, hatta ülkemizde Ronaldo’nun çeyreği kadar başarılı olup kibirden ölen futbolcular var. Böyle örnekler varken 32 yaşında, hâlâ zirvede olan bir oyuncu da abartmadığı sürece kibirli olsun o kadar.
Emre Özcan: 2006 Dünya Kupası’nda bir pozisyon var; İngiltere maçında Wayne Rooney’yi oyundan attırıyor mesela... Manchester United’dan takım arkadaşı bir de... O kırmızı kart sonrasında Ada basınında herkes iki üç ay boyunca Ronaldo’yu eleştirmişti. Bir hataydı mesela bu ama birike birike zamanla hepsi üstünüze yapışıyor işte.
2006 Dünya Kupası - İngiltere-Portekiz çeyrek final eşleşmesi.
Messi kıyasında da şöyle bir durum söz konusu; Ronaldo’nun heykel gibi bir vücudu varken öte tarafta 1.70 ama doğal yeteneklerle donatılmış bir adam var. Ve o adam zirveye doğru giderken bir makinenin kendisiyle mücadele içinde olması, doğal olarak Ronaldo’yu insanların gözünde villain (kötü adam) bir karaktere dönüştürdü. Saha içinde çok da sorunlu değil bence. Bir tek şu var; Messi topla daha fazla ayakta kalmaya çalışırken Ronaldo özellikle kariyerinin ilk bölümünde kendini çok çabuk yere bırakıyordu, bu da kötü bir imaj yarattı izleyicide. Saha dışında ise Ronaldo’nun çok iyi bir insan olduğu söyleniyor. Endonezya’daki tsunami mağdurlarına yardımı, kanser araştırmalarına bağışları... Asıl önemlisi, bunlar reklamını yaptığı şeyler de değil. Gazeteciler bulup çıkarıyor.
Çok kötü bir çocukluk yaşamış. Öğrencilik döneminde sürekli kavga edermiş, hatta bir seferinde öğretmenine sandalye fırlatmış. Bu sorunlu çocukluğu, saha içinde Messi’nin antitezi olarak yansıyor bize. Ama başarılar kazandıkça bu çıkıntıları da güzelce törpüledi bence, olgunlaştı. Kariyerlerinin başında Michael Jordan da, Kobe Bryant da, LeBron James de yaşadı bunları ve hepsi de 30’lu yaşlarıyla birlikte daha olgun bir havaya büründüler. Ronaldo da böyle; eskiden iki gol attığı maçta 85. dakikada oyundan çıkarıldığında trip atardı ama artık dörtbeş maçta dinlendirilse bile sorun çıkarmıyor.
Zinedine Zidane’dan devam edelim... Tartışmaya mahal olmayan bir oyunculuk kariyerini geride bıraktı ve antrenörlüğe de zirvede, kazanarak başladı. Bu seviyede, 30-40 yıllık teknik direktörlerin bile tutunmakta zorlandığı bir yerde ayakta kalıp başarılı olmasının sebebi nedir? İyi bir insan yöneticisi olması mı?
Erman Yaşar: Geçen yılki Şampiyonlar Ligi zaferinden sonra Zidane’ın teknik direktörlük yetenekleri hakkında kesin yargıya varmak için erken olduğunu söylemiştim. Tarihte Roberto Di Matteo gibi bir örnek de var sonuçta. Ama Zidane, bu süreci bir yıl daha uzatarak soru işaretlerini sildi. Arrigo Sacchi, Josep Guardiola veya Marcelo Bielsa gibi bir taktik uzmanı ya da Jose Mourinho gibi çok kısa sürede kısıtlı bir takımı zirveye çıkarabilecek bir deha değil ama belki bunlara sahip olmadan da kazanmanın bir yolu vardır ve Zidane'ın yolu da budur.
Real Madrid’de başarılı olmak için en gerekli özelliklerden biri, insan yönetiminde uzmanlaşabilmek. Zidane da şu ana kadar bunu çok iyi başardı. Sahaya baktığımda Maurizio Sarri’nin Napoli’sini, bu yılki Hoffenheim’ı ya da Nice’i izlerken gördüğüm müthiş taktik dokunuşlar yok belki ama Zidane’ın hakkını da yememek lazım. Sonuçta Ancelotti de benzer kadroyla çalıştı ama La Liga’yı kazanamadı.
Zinedine Zidane, 2016-2017 sezonu sonunda bir kez daha Şampiyonlar Ligi kupasıyla birlikte.
Real Madrid’in 2016-2017 kadrosu, tarihin gördüğü en iyi beş kadrodan biri bence, inanılmaz bir derinliği var. Zidane bu açıdan şanslı ama Florentino Perez gibi bir başkanla ve sürekli para saçıp zirveye çıkmayı deneyen bir kulüpte çalışırken dengeleri de iyi gözettiğini söylemeliyiz. 2006’da Materazzi’ye kafa atıp futbolu bıraktıktan sonra biraz dinlendi, sonra Perez’in danışmanı oldu, akabinde altyapıya gitti, Ancelotti’nin yanına geldi, sonrasında Castilla’yı çalıştırıp Benitez’in beklenenden daha erken görevi bırakmasıyla takımın başına geçti. Perez bu değişimi sonraki yıllar için planlıyordu belki ama şartlar bunu gerektirdi. Zidane’ın avantajı, hayatının önemli bir bölümünün Real Madrid’de geçmesi. Kulübün dinamiklerini çok iyi biliyor. Guardiola bugün Zidane’dan daha büyük bir hoca. Bence Jürgen Klopp ve Sarri de öyle ama Sarri’yi Madrid’e getirsen dört ay sonra kovulabilir yani. Ronaldo’ya “Şuraya gideceksin” dese Ronaldo “Sen kimsin?” diyebilir. Burası dünyanın en zor kulübü.
Rafa Benitez’e imza töreninden sonra “Kilo vermek zorundasın” diye mesaj gidiyor mesela başkandan. Göze hitap etme konusunda bile kafayı bozmuş bir kulüp. Sırf bu da değil... Zidane sene başında “Morata bana yeter” diyor ama başkan sırf transferde adından söz ettiremedi diye Marcelo’nun olduğu takıma 60 milyon verip David Alaba’yı getirmeye çalışıyor. Zidane bence bu çılgınlığın da önüne iyi geçti. Ayrıca, oyuncular üstünde de bir etkisi, karizması var. Sene başında yanına çağırdığı Ronaldo’ya “Bu sene seni en fazla 26 maç oynatacağım, Nisan ve Mayıs aylarında bana lazımsın” diyor. Bu ne demek? Her sezon full çeken Ronaldo’nun gol kralı olamaması ve 50 gol barajını aşamaması demek... Mesele de Ronaldo gibi bir egoya bunu kabul ettirebilmek işte...
Hepsi bir yana, Zidane teknik-taktik açıdan esnek ve gelişime açık bir adam olduğunu da gösterdi. Ligin en zor deplasmanlarından birinde, Sevilla karşısında sahaya üçlü savunmayla çıktı. Bu, “Ben kapalı değilim” demek. Real Madrid üçlüyü en son ne zaman oynamıştır, bilmiyorum. Çok çok uzun zaman öncedir, o kesin. Ama Zidane iki-üç maçta denedi bunu, takımının trend oyuna yatkınlığını en azından test etti.
Emre Özcan: Zidane’ın taktik anlamda çok yeterli, müthiş bir teknik adam olduğunu düşünmüyorum. En azından şimdilik. Ancak sahaya baktığımda benim de gördüğüm bazı değişiklikler var. Bunu da Zidane’ın zaman içinde taktik açıdan daha da gelişeceğinin işareti olarak görüyorum. Benitez 4-2-3-1 oynatıyordu mesela, Kroos ve Modric’in önünde James Rodriguez’i kullanıyordu sürekli. Zidane ise James’in yerine Casemiro’yu aldı ve ön taraftaki bir adamı geriye çekip Modric-Kroos ikilisinin arkasını kuvvetlendirmiş oldu.
Bu sene de Real Madrid’e bakıyorum; gördüğüm şey, kontratak futbolunda uzaya çıkmış bir takım. Direkt oyunda, Ancelotti ve Mourinho dönemlerinde bile böyle oynamıyorlardı. Juventus maçında attıkları ilk gol mesela, inanılmaz. Direkt hücumun tanımı resmen. Soldan başlayan bir atak, Benzema istasyon oluyor, topu Ronaldo’ya veriyor, Ronaldo topu alıp bekliyor, sağdan gelen Carvajal’e aktarıyor, sonra onun yerden ortasında tekrar topla buluşup golü atıyor. Her şey var pozisyonda. Mükemmel bir gol. Real Madrid’in ne kadar iyi bir takım olduğunun kanıtı. Kale önünde başlattıkları hücumu 6-7 saniyede -hem de her şekildebitirebiliyorlar. Zidane’ın bunda katkısı var mı? Var. Kulübeyi güçlendirdi, takımın rotasyonunu genişletti, herkesi bir şekilde kullandı ama neredeyse hiçbir oyuncu sorun çıkarmadı. Bu durumda Real’de bireysel idare var mı? Var. Taktik dokunuş var mı? Var. E zaten bir hocadan bundan başka bir şey beklemezsiniz.
2017 Şampiyonlar Ligi Finali'nde Cristiano Ronaldo'nun skoru 0-1'e getiren golü.
Zidane, bir buçuk yılda iki Şampiyonlar Ligi kazandı. Guardiola bence tarihin en iyi hocası, o da iki şampiyonluğa sahip. 20 yıllık kariyerinde Ancelotti’nin üç şampiyonluğu var. Mourinho 15 yıllık kariyer, iki şampiyonluk... Zidane bu adamlardan başarılı diyebilir misin? Diyemezsin. Ancak mevcut senaryoda Zidane’ın vasat bir taktisyen olduğunu da söyleyemezsin. Ortaya koyduğu çok ekstra bir şey var mı? Kesinlikle yok. Peki ekstra bir şey koyması gerekiyor mu? Gerekmiyor. Böyle teknik adamlar da var ve muhtemelen Zidane da onlardan biri olacak.
Bireysel yönetim mi, taktik zeka mı? Bundan yedi-sekiz yıl önce bu soruya taktik derdim ve sonuna kadar da görüşümü savunurdum. Son dönemde gördüklerimizle -ki buna ülkemizde yaşananlar da dâhil, bu konudaki görüşüm değişmeye başladı. Birim olarak düşünelim; 100 üzerinden 100 taktik zeka ama 0 insan idaresine karşılık, 100 insan idaresi ama 0 taktik zeka...
Futbolu hiç bilmeyen bir adam, futbolu zirve düzeyde bilen ama hiç adam yönetemeyen birini sadece motivasyonla geçemez muhtemelen. Aristo mantığıyla düşünürsen taktiğin bireysel yönetimin önüne çıktığını söyleyebilirsin bu durumda. Ama buradan Hoffenheim Teknik Direktörü Julian Nagelsmann’ın açıklamasına geleceğim... “Teknik adamlığın yüzde 70’i bireysel yönetim, yüzde 30’u taktik zekâdır” diyor ki taktik zekânın zirvesi olan bir adam söylüyor bunu. İşte bu noktada işler değişmeye başlıyor; 70 bireysel yönetim ve 30 taktik, 70 taktik ve 30 bireysel yönetimi yeniyor. Türkiye’de gördüklerimiz de bunu kanıtlar nitelikte... Son 10-15 yıl içinde Vicente Del Bosque, Roberto Mancini, Cesare Prandelli, Luis Aragones, Jean Tigana gibi isimler geldi bu ülkeye. Hepsi de taktik açıdan donanımlı isimlerdi ama hiçbiri başarılı olamadı. Hatta son 10 yılda şampiyon olan bütün hocalar Türk... Böyle bir ortamda demek ki bireysel yönetimi çözemediğiniz sürece başarılı olmanız mümkün değil. Motivasyon, bire bir ilişkiler, dil... Bunların hepsi önemli faktörler. Zidane da bu yönlerinin hayli gelişmiş olduğunu kanıtladı.