
Futboldan Siyasete
8 dk
Romario, siyasetçi olarak 2016 Rio’yu en çok eleştirenlerden biri. Fakat olimpiyat oyunları, Brezilyalının efsane statüsüne yükseldiği futbolculuk kariyerinin mihenk taşıydı.
Romario’nun hem futbolcu özellikleri hem de kişilik itibarıyla nasıl bir oyuncu olduğunu anlamak için iki sezon süren Barcelona kariyerindeki o enteresan ana gitmek gerekebilir. 1994’ün ilk günlerinde Romario, o esnada takımın teknik direktörü olan Johann Cruyff’ün yanına gelir ve Rio Karnavalı’na gitmek için iki gün izin ister. Romario problemli bir futbolcudur ve Cruyff oyuncusunu direkt bir şekilde reddetmekten ziyade onun işini biraz zorlaştırmak, biraz da motive etmek için farklı bir yol seçer. Takımın bir sonraki maçı Real Madrid’e karşıdır ve Romario’ya, eğer o maçta iki gol atarsa Brezilya’ya gidebileceğini belirtir. Sonrası klasik; Real Madrid kalesine üç gol bırakan Romario, maç devam ederken hocasının yanına gelir ve oyundan çıkmak istediğini söyler: “Bir saat sonra Rio de Janeiro’ya uçağım var.” Cruyff çaresizdir ve Romario’nun Brezilya’ya gitmesine karşı koyamaz. Ama takımına, Brezilyalı golcüsünün hat-trick’iyle birlikte tarihi bir 5-0’lık galibiyet kazandırmıştır.
Romario’nun kariyeri 1000’e yakın gol, muazzam bir yetenek ve sayısız olumsuzlukla dolu. Oyuncu her ne kadar 2007 yılında Sport Recife’ye karşı kariyerinin 1000. golünü kutladıysa da gerçek sayının çok daha az olduğu ve Romario’nun bu hesabı, altyapı dönemiyle birlikte hazırlık maçlarında attığı gollerle tamamladığı biliniyor. Ama tüm bunlar, onun ceza sahasındaki eşsiz yeteneğini azaltan etkenler değil. Romario, Brezilya’daki birçok futbolsevere göre, ceza sahası içi ve gol vuruşlarındaki yetkinliğiyle belki de ülke tarihinin en büyük yeteneği Ronaldo’nun önünde gösterilen bir oyuncuydu. Ceza sahası hâkimiyeti, sadece pozisyon almaya ve basit gol vuruşları yapmaya dayanmıyordu. Futbol tarihindeki sayılı bitiricilik yeteneklerinden birine dar alandaki esnekliği ve becerisini eklediğinde, ortaya bambaşka bir profil çıkıyordu. Topun üstüne, yanına, ortasına harika vurabilen, dibine herkesten daha iyi girebilen ve son 30 yılın belki de en güzel aşırtma gollerine imza atan Romario, saha dışında ise o kadar da örnek bir sporcu değildi.
Kariyerindeki hemen hemen her teknik adamla kavga eden ve hepsine yaka silktiren Brezilyalı, saha içinde de zaman zaman fazlasıyla agresifleşebiliyordu; Diego Simeone’nin suratına attığı dirsek ve zamanında bir taraftara saldırması, bu örneklerden bazılarıydı. Aynı zamanda, Brezilya’nın yeraltı suç dünyasıyla bağlantısı olduğu iddia ediliyordu. Ne var ki tüm bunlar, oyuncunun futbol sonrası kariyeriyle birlikte yok hükmünde sayılacak gibi görünüyor. Zira futboldan sonraki yaşamını politikada değerlendirme yolunu seçen ve Brezilya’da milletvekili olan Romario, ülkesinin gelişimi için farklı reçetelere sahip ve bunları dile getirirken kimseden çekinmiyor. Brezilya’nın 2014’teki Dünya Kupası’na ve bu ay başlayacak olimpiyat oyunlarına ev sahipliği yapmasına tamamıyla karşı olan Romario’nun, kendisi için her şeyin başlangıcı olan ve kariyer zirvesini simgeleyen organizasyonlara karşı duruşu hayli enteresan görünüyor.
Malum, Romario için her şey 1988 Seul Olimpiyatı’nda başlamıştı. Avustralya, Yugoslavya ve Nijerya’nın yer aldığı zorlu gruptan üç maçını da kazanarak çıkan Brezilya, çok iyi bir görüntü vermişti. Çeyrek finalde en büyük rakibi Arjantin’i geçtikten sonra Batı Almanya önüne çıkan ve rakibini penaltılarla eleyen Güney Amerika ekibi, finalde ise uzatmalar sonunda Sovyetler Birliği’ne mağlup olmuş ve gümüş madalyayla yetinmişti. Ama o turnuva, çok önemli bir nüveyi çıkarmalarını sağladı. Turnuva boyunca fırtına gibi esen ve belki de kendisini ilk kez uluslararası seviyede gösteren Romario, takımının 12 golünden 7’sine imza atarak turnuvanın gol kralı olmuştu. Partneri Bebeto’yla iyi bir birliktelik oluşturan Romario’lu Brezilya’da o takımdan üst yapıya çok fazla oyuncu monte edilemedi belki ama sıradaki Dünya Kupası’nı ülkeye getirecek forvet hattı bulunmuştu.
1994’te ABD’de düzenlenen olaylı Dünya Kupası, Romario’yu futbolun zirvesine götürüyordu. Zaten bir yıl önce Barcelona’ya transfer olarak Johan Cruyff’le birlikte La Liga’yı kazanmış ve Arrigo Sacchi’nin efsanevi Milan’ına 4-0 yenilmiş olsalar da Şampiyonlar Ligi’nde final oynamıştı. 1994 Dünya Kupası futbol adına geriye çok şey bırakmadı. Savunma futbolunun dünyaya hükmetmeye başladığı yıllardı ve Sacchi’li İtalya ve Carlos Alberto Parreira’nın Brezilya’sı bile düşük tempolu savunma futbolu oynuyordu. Ama Brezilya’nın alışılmadık savunma oyunu içinde, -özellikle- becerili hücum hattı çok daha önemli hale geliyordu. Kolombiyalı Andres Escobar’ın kendi kalesine attığı gol nedeniyle mafya tarafından öldürülmesi ve Roberto Baggio’nun finalde kaçırdığı penaltıyla akıllarda kalan turnuvada, Brezilya da zirveye Romario’nun golleriyle çıkıyordu. Turnuvanın kralları altışar golle Oleg Salenko ve Hristo Stoichkov olmuştu ama Dünya Kupası’na en çok iz bırakan isimler, beşer gollü Roberto Baggio ve Romario’ydu.
Ne var ki Olimpiyat ve Dünya Kupası’yla futbolculuk kariyerini zirveye taşıyan Romario, siyasi kariyerinde ülkesinin bu organizasyonları düzenlemesine karşıtlığıyla manşetlere çıkıyor. 2014 Dünya Kupası öncesinde Brezilya’nın turnuvayı düzenlemesinin çok büyük bir yanlış olduğunu dile getiren Romario, “Stadyumlara harcanacak parayla kaç tane hastane inşa edilir biliyor musunuz? İçinde bulunduğumuz ekonomik gerilemeyle bu gerçekten saçmalık” diyordu. Organizasyon Komitesi elçisi Ronaldo’nun, kendisine yönelik “Dünya Kupası’na statlarla ev sahipliği yaparsınız, hastanelerle değil” çıkışını sadece “Cahil!” sözüyle cevaplayan Romario, 2016 Rio öncesinde de benzer çıkışlarını sürdürüyor: “Dünya Kupası’nda da, olimpiyat oyunlarında da aynı; FIFA ve Olimpiyat Komitesi organizasyona kadar her şeyi düşünüyor gibi görünüyor ama sonrasında neler olacağına dair hiçbir fikirleri yok. Şu bir gerçek ki Brezilya çok ciddi bir kriz içinde ve bundan kısa vadede çıkış şansımız pek mümkün görünmüyor.”
Sahalarda burnu kalkık ve hayli problemli görünen Romario, futbol hayatı sonrasında fazlasıyla değişmiş gözüküyor. Politikanın kendisine getirdiği sorumluluğun farkında ve elindeki gücü çok ciddiye alıyor görünmese de elinden geleni sonuna kadar yapmaya kararlı gibi. Kendisi için önemli olan da bu zaten: “Futbol oynarken birçok kişi için idol gibiydim. Beni tarihin en iyilerinden biri olarak gösteriyorlardı ve haklıydılar. Politika içinse aynı şeyi söyleyemem. En iyi politikacılardan biri olacağımı sanmıyorum. Ama şunu biliyorum ki doğru bildiğim şeyler söz konusu olduğunda asla susmayacağım.”