Gamsız Hayat

9 dk

Profesyonel atlet olmanın imrenilecek yanı çok. Ama her şey başladığında vazgeçilen ikinci bir hayat, ikinci bir kimlik de var. Igor Rakocevic, 20 yıllık basketbol kariyeri esnasında yitirdiği o kimliği yeniden kazanmaya çalışıyor.

Igor Rakocevic yaşadığı problemleri pek kafasına takan biri değil. Genellikle çözüm odaklı hareket edip hayatı yaşamayı ön plana alıyor. Sırbistan Basketbol Federasyonu'nun yeni asbaşkanı; Iron Maiden, lahmacun ve 2009-11 Efes kariyerinin konuşulduğu söyleşi boyuca da çok rahattı.

Dejan Bodiroga, “Federasyon başkanı olma gibi bir niyetim yok” diyerek kariyerini FIBA’da devam ettirme kararı aldı. Dragan Djilas yönetiminde onun yerine geçen biri olarak, senin planların ne?

Hayır, hayır… Benim de yok. Federasyonda çalışmayı talep eden ben değildim. Tek isteğim Sırp basketboluna yardım edebilmekti. Federasyonun teklifiyle beraber bir anlamda yollar kesişmiş oldu. Şubat ayından beri asbaşkanlık görevi sürdürüyorum. Şimdiye kadar genellikle küçük çaptaki kulüplere yardımcı oldum. Sırbistan’da ‘korunmasız’ diye nitelenebilecek çok kulüp var. Onlar için bazı kuralları değiştirdik. Yakın gelecekte de görevime devam etmeyi planlıyorum. Kariyerimin bir döneminde de evime, Kızılyıldız’a geri dönerek kulübü yönetenlerden biri olacağım. Sadece… Hâlâ hayallerim var. Çevremdekiler, “Igor harika görünüyorsun. Basketbol oynamıyor olman çok garip. Neden geri dönmüyorsun?” diyor. Ben de bunu düşünüyorum zaman zaman. Bir fırsat çıkarsa belki yeniden oynayabilirim. Neden olmasın?

Avrupa’da skorer oyuncuların devamlılığını çok göremiyoruz. Sadece Nikos Galis ve Alphonso Ford’un birden fazla kez kazandığı ödülü sen üç defa aldın. Skorerliğin sırrı?

DNA’nda olmalı. Kesinlikle sonradan kazanılabilecek bir şey değil. Ben 20 yıllık kariyerimde sadece bir kez antrenmana geç kaldım. O da trafik yüzünden oldu. Hep çok çalıştım. Her antrenmanda, her gün… Maksimumu vermeye gayret ettim. Bana inanın, skorerliğin bunlarla pek alakası yok. Elbette çalışmak sizi zirveye çıkarır ama skorer içgüdüsü hepsinin ötesinde. Mesela bir keresinde iki maç üst üste 20’şer ya da 30’ar sayı atmıştım. Üçüncü maç öncesinde, “Tamam Igor. Bugün bir tane bile şut kullanmayacaksın. Başka şeylere odaklan” dedim kendime. Tahmin edersiniz ki böyle bir şey olmadı. Diğer alanlarda gayret ettim ama aynı önceki maçlardaki gibi şut da kullandım. Rızanızın ötesine geçiyor bu içgüdü. Sizden daha güçlü. Kontrol edemiyorsunuz. Tek yapabildiğiniz boyun eğmek.

Efes dönemine dair çok spekülasyon var. Mesela lahmacunu içine ayran dökerek yediğin söyleniyor. Nasıl mümkün olabilir bu?

Ayranı çok seviyorum. Nedenini de bilmiyorum; aslında sadece yoğurt ve suyun karışımı gibi. İspanya’da oynadığım dönemde ne zaman Türk takımlarıyla karşı karşıya gelsek, oradaki havalimanında durup bir kutu dolusu ayran alırdım. Uçakta da yolculuk boyunca içerdim. Takım arkadaşlarım bana bakarak, “Ne içiyor bu? Mucizevi bir içecek mi Igor’un içtiği?” derdi. Sonra onlar da bana katılmaya başladı. Hepimiz ayran içer olduk. Lahmacun konusuna gelirsek… Yeşilköy’de otururken evime çok yakın bir yer vardı. Neydi adı? Sanıyorum, Dürüm Baba? Dürümcü Baba da olabilir. Neyse, oraya her gün giderdim. Gittiğimde de sürekli lahmacun yiyordum. Bir-iki ay böyle devam ettikten sonra göbeğim çıktı. Tabii içinde delice yağ var. Sonra ara verdim lahmacuna. Şimdilerde sadece İstanbul’a gittiğimde babaya uğruyorum.

Dylan Dog koleksiyonu nasıl gidiyor? Tamamlayabildin mi?

Avrupa’daki en büyük Dylan Dog koleksiyonuna sahibim. Bir tane bile eksik yok. Tarihte çıkmış tüm Dylan Dog sayılarını edindim. Bunu yapmak da çok zordu. Koleksiyonu tamamlamam, tüm sayıların bana ulaşması altı ay sürdü. Bazen tek çizgi romana 50 euro ödemem gerekti. Normal piyasada bu 30 yıllık çizgi romanları bulamıyorsunuz.

Dylan Dog çocuklar için yazılmış bir çizgi roman değil. Okurken çok keyif alıyorum. Eğlenceli, tarihsel kakısı var. Bir şeyler öğreniyorsunuz. Zaten korku unsuru da barındırıyor ki ben korku filmlerini çok severim. Bunlardan en önemlisi, Dylan Dog beni çocukluğuma geri döndürüyor. Profesyonel bir sporcuysanız bunu kolay kolay yapamıyorsunuz. Çünkü ben basketbol oynamak için çok fazla zamandan, çocukluğumdan vazgeçtim. Herkes yazın güneşlenip denize girerken biz antrenman yapıyorduk. O döneme dair elimde kalan çok fazla şey yok. Biri Dylan Dog işte. Kariyerim bittikten sonra, her profesyonel sporcunun başına geleni ben de yaşadım. Tarif edemeyeceğim, büyük bir boşluk oluştu. Çizgi roman bu boşluğun birazını kapatıyor. Benim için çok önemli.

Her zaman favori antrenörlerinden biri olduğunu söylediğin Svetislav Pesic’i özel kılan ne?

Pesic inanılmaz bir adam. Olağanüstü bir antrenör ama aynı zamanda çok komik. Her antrenmanda mutlaka komik bir şey yapar. Gülmekten yerlere yatarsınız. Onunla sadece milli takımda çalışabildiğim için pişmanım. Birkaç kez uzun süreli çalışabilmemiz adına teklif de gelmişti, hep kıyısından döndük. Harika bir ikili olabilirdik. Onunla dünya ve Avrupa şampiyonlukları yaşadım. Bunlar unutulmaz, özel anlar. Özellikle 2002 Indianapolis basketbol kariyerimde başıma gelen en güzel şeydi. Dediğim gibi, keşke daha uzun süre vakit geçirebilseydik. Olmadı.

Ama örneğin Ergin Ataman’la ilişkin Pesic’in tam tersi yönde seyretti. Yıldızınız neden barışmadı? Çok merak edilen Maccabi maçında ne olduğunu anlatabilir misin?

Kötü bir insan olduğunu düşünmüyorum. Çalışma prensibini benimseyemedim sadece. Muhtemelen o da benim oyunculuğumu benimseyemedi. Bazı oyuncular, bazı sistemler içinde kendini bulamaz. Bazı koçların da yönetim şekli farklıdır. Bizim de kimyamız uyuşmadı. Yapamadık işte.

Ataman’la Kayseri’deki All-Star maçıyla beraber problemler yaşamaya başladım. Buna da bir röportaj sebep oldu. Genç bir gazeteci yanıma gelip röportaj yapmak istedi. “Tabii, olur” dedim. Ertesi gün gazetede çıkan haberi görünce şok oldum. Söylemediğim ne varsa yazmıştı. Ataman’la aramız öyle bozuldu. O dönemde yaşananlar hem benim hem de onun için haksızlıktı.

Mesela Maccabi maçında özel bir şey olmadı. Basın pompaladığı için bu hale geldi. Tel Aviv’de o gün iyi oynamıyordum. Mutlu değildim haliyle. Koç beni kenara aldı. O da mutlu değildi tabii. Kenarda ayağa kalkışımı herkes hatırlıyor. Sadece onun söylediklerine bir reaksiyondu. Kesinlikle küfür etmedim. Ataman da kötü bir söz söylemedi. Tartıştık. Orada kalmalıydı, kalmadı.

Ataman takımdan ayrıldıktan sonra, “En başta Rakocevic yerine Kaukenas’ı almalıydım. En büyük hatalarımdan biri buydu” demişti. Aranızda yaşananlar sadece bu kadar mıydı? Sadece basın mı problem yarattı?

Ergin Ataman’ın hafif geçen antrenmanlarına bir türlü alışamadım. TAU döneminde Dusko Ivanovic, Velimir Perasovic gibi koçların anlayışı çok daha farklıydı. Antrenmanlarda serbest kalmazdık. Her detay önemliydi. Oyuncular zorlanırdı, maksimuma ulaşana kadar meydan okunurdu bize. Ataman’da bunu göremedim. Rahat takılıyorduk.

TAU’da Ivanovic’in hemen ardından Perasovic gelince o baskıya, sertliğe çok alışmıştım. Sahada baskı hissetmeyi bırakın, bunu antrenmanda yaşıyorduk. Hoşuma gitmeye de başlamıştı. Efes’te bir anda rahatlatıcı ortam görünce buna uyum sağlayamadım. O keskin geçiş olmadı. Antrenmanlardaki bu eksiklik de beni rahatsız eden baş faktördü. Ataman’ın tarzı bana gitmedi o yüzden.

Ben de yeni şeyler öğrendim. Muhtemelen o da öğrenmiştir. Zaten aramızda kırgınlık yok. Şimdi görüştüğümüz her zaman el sıkışıp bir yere oturuyoruz. Böyledir bu işler. Neden kin tutayım ki?

Efes 2000’lerin başından beri para harcamaya devam ediyor ama senin dönemin de dahil olmak üzere, Final Four hedefine hiçbir zaman ulaşılamadı. Neden sence?

Efes yıllarca üst düzey bir antrenöre ihtiyaç duydu. Dusan Ivkovic ya da Zeljko Obradovic gibi isimlerden bahsediyorum. Şimdi bu eksikliği doldurdular. Benim dönemimde de başka problem yoktu. Organizasyon kusursuzdu. Mesela genel menajer Engin Özerhun... Zor günlerimde hep yanımdaydı. Zaten son 15 yılda Efes’i hep Avrupa’nın en başarılı takımları arasında gördük. O yüzden “Başarısız oldular” diyemem.

Ataman’ın idmanlarının yetersizliğinden bahsettin. TAU’da Dusko Ivanovic’in tercih ettiği metotlar nasıldı? Biraz daha detay vermen mümkün mü?

Yani… Dusko Ivanovic’le ilgili hatıralarım genellikle antrenmanlar üzerine. Maçı kazan ya da kaybet. Yorgun ol ya da olma… Hiç fark etmez. Sabah antrenmanında pestilin çıkana kadar çalışmak zorunda olurdun. Dayanmak güçtü. Çok sert idmanlardı. Hatırlıyorum, bir defasında sabah çok yorgundum. Antrenmana da 15-16 yaşında çocuklar gelmişti. Delicesine koşmak istiyorlar. Adı üstünde, çocuk işte. Neyse, beraber koşmaya başladık. Ben de yorgunum, baktım yavaş yavaş önüme geçiyor bunlar. Kenarda Ivanovic’le göz göze geldim. Çıldırmıştı. Bağırmaya başladı bana, “Sen ne biçim bir adamsın? Avrupa’nın en hızlı oyuncusuyken nasıl geçiliyorsun bu veletlere?” diye payladı beni. Ona göre bir oyuncu alanında liderse, her zaman birinci olmak durumundaydı. Başka opsiyon yoktu. Her gün aynı performans gelmezse deliriyordu. Bahsettiğim baskı bu. Bir anlamda eğlenceliydi aslında. Beni hep motive etmiştir.

Nemanja Bjelica kusursuza yakın bir sezonun ardından Fenerbahçe’den ayrıldı. NBA öncesi Sırbistan cephesinden de -özellikle Sasha Djordjevic kaynaklı- “Nemanja’ya sahip olduğum için çok şanslıyım” açıklamalarını duyduk. Bu denli istim üstünde bir sezonun ardından, NBA’e geçişi nasıl olur?

Nemanja’nın en önemli özelliği, her gün gelişim göstermesi. Şu anda iki yıl önce olduğundan çok daha iyi bir oyuncu. Hatta bugünkü antrenmanda, dünkü antrenmandan daha iyi. Bu ivme devam edecektir. Nemanja çok zeki. Ayrıca kocaman bir kalbi var.

Flip Saunders tecrübeli oyuncuları sever. Hatta tecrübeli demeyeyim, yaşlı oyuncuları tercih eder. Riske girmez. Tabii bu durum da Nemanja için problem olabilir. Çünkü o hâlâ Flip Saunders için genç bir oyuncu.

NBA’de başlangıcın zor olabileceğini tahmin ediyorum. Orası daha hızlı, daha atletik ve daha yükseğe sıçrayan oyuncularla dolu. Ama bence harika bir kariyeri olacak. Basketbol IQ’su bu eksikliklerini kapatacaktır. Merak etmeyin. Nemanja bir yolunu bulur.

Son bölümde yine hobilerine yer verelim. Yakın dönemde hiç Iron Maiden konserine gidebildin mi? Yeni albüme ne diyorsun?

Sonuncusu sanırım geçen yıldı. Toplamda üç oldu diye hatırlıyorum. Gitmeye devam edeceğim tabii. The Rime of the Ancient Mariner favori şarkım. Number of the Beast, Hallowed Be Thy Name… Bunları da çok severim. Yeni çıkan albümde Speed of Light’ı çok beğendim. Dinledim ve tavsiye ediyorum elbette. Maiden'dan bahsediyoruz.

Armani Milano’nun seninle ilgilendiği dönemde Siena’ya imza atmıştın. Ardından Siena havalimanında seni Armani Jeans tişörtüyle gördüğümü hatırlıyorum. Bir gönderme mi vardı orada?

Hiç sorma. Milano benimle ilgileniyordu ama o tişört gerçekten bir kazaydı. Siena’ya giderken AJ tişörtü giydiğimden haberim yoktu. Çünkü Armani’yi severim, ürünleri çok güzel. Yıllardır giyiyorum. O gün de denk gelmişti. Tesadüf.

Babadan Oğula

Igor Rakocevic’in babası Goran, 1970’lerde Kızılyıldız forması giyen bir oyun kurucuydu. Babasının şanssızlığı, takımda Zoran Slavnic gibi Yugoslav basketbol tarihinin en önemli oyun kurucularından birinin yer almasıydı. Ama bu durum Jaric-Rakocevic ailesinin rekabetinin başlamasına engel değildi. Radnicki’de oynayan Srecko Jaric, o dönem Dusan Ivkovic tarafından “Benimle çalışan en yetenekli oyuncu” olarak nitelenmişti. Radnicki-Kızılyıldız maçlarında bu ikili sık sık karşı karşıya geldi. Yugoslav milli takımındaki oyun kurucu rotasyonu için de Slavnic’in arkasında Jaric ve Rakocevic vardı. Aile rekabeti o gün başladı. İki oğul Marko ve Igor, bu çekişmeyi bir adım öteye taşıyacaktı.

"Rakocevic'i kıskandılar"

EuroBasket 2005’te seyircisi önünde bozguna uğrayan Sırbistan-Karadağ’da dönemin koçu Zeljko Obradovic, Marko Jaric-Igor Rakocevic çekişmesine dikkat çekmişti:

“2005’te takım içi ilişkilerde büyük problemler vardı. Erken müdahale etsem, belki sonuç farklı olurdu. Birbiriyle oynamak istemeyen oyunculara en iyi örnek EuroBasket 2005’tir. Oyun kurucularım Rakocevic ile Jaric arasındaki çekişmeyi turnuva başlamadan önce de biliyordum. Ama ben ikisiyle de özel olarak görüştüm. Problem olmayacağının izlenimini o toplantıda almıştım. Sorunlar turnuvada yeniden ortaya çıktı. Ben, kendi takımı kazanıyorken fazla top kullanamadığından şikayet eden oyuncuyu anlamıyorum. Igor Rakocevic takımın lideri olmaya başlamıştı ve oyuncuların bazıları bu durumu memnuniyetle karşılanmadı. Rakocevic’i kıskandılar.”

“Steve Kerr'ün koçu 'Değiştir' dedi"

“NBA’e gitmeden önce yüzde 70’le sebest atış atan bir oyuncuydum. Orada bir antrenmanda serbest atış rutinimi değiştirmemi söyleyen kişi, Steve Kerr’ün özel antrenörü oldu. Önce mental açıdan rahatlamamı sonra bunu rutinime yansıtmam gerektiğini söyledi. Mekaniğim üzerine çalıştık. Ortaya böyle bir stil çıktı. Daha sonra üst üste 58 isabetli serbest atışla Euroleague rekoru kırdım. Hayat tuhaf.”

"18. kata merdivenle çıkardı"

Belgrad’ın yeniden yapılandığı dönemde ailesiyle 18. katta bir evde oturan Igor Rakocevic, binada asansör olmasına rağmen hep merdivenleri kullandığını söylüyor. Vladimir Stankovic’in hikâyesi:

“Igor çocukken gün içinde defalarca evden çıkarmış. Her geri gelişinde de merdivenle çıkmayı tercih ediyormuş. Bacaklarının güçlenmesinde, ribaund çıkışlarının gelişmesinde bu durumun çok etkisi olmuş. Hızını ve birçok alandaki kabiliyetini buna borçlu.”

Socrates Dergi