Geleceğin Yıldızları: #1 Anthony Davis

8 dk

Bu listede farklı nedenlerle seçilmiş 30 sporcunun irili ufaklı portrelerini okuyacaksınız. 1 Ocak 1993 sonrası dünyaya gelen bu isimleri yan yana sıralayan şey ise kendi dallarında birer efsaneye dönüşme ihtimalleri olması. Bazıları hâlihazırda yaptıkları işin en iyisi, bazıları da henüz yolun ortasında. Ama şimdiden birçok genç sporcuya ilham verdikleri bir gerçek.

Anthony Davis ile ilgili, 2015 play-off’unda yaşanan bir sahne var ama yaşandığı yer parke değil, soyunma odası. Davis’in ve takımı New Orleans Pelicans’ın cismen içinde bulunmadıkları, play-off’taki maceralarının sona ermesinden çok sonra gerçekleşen, sadece isimlerinin geçtiği bir sahne... Birkaç gün öncesinde Pelicans’ın teklifini kabul eden, dönemin Golden State Warriors asistan koçu Alvin Gentry, şampiyonluk kutlaması esnasında kameralar vasıtasıyla Davis’e seslenerek, “Seneye burada olacağız!” diye bağırıyor. O gün şampanya patlatan Warriors, play-off ilk turunda Pelicans’ı tek maç dahi vermeden elemiş ve devrim yaratan bir oyunla şampiyonluğa ulaşmış... Gentry de kuşkusuz o sesleniş esnasında yüzde yüz ciddi olmaktan epey uzak ve daha çok, yaşadığı neşe patlamasının etkisi altında konuşuyor. Ancak yine de aklının bir köşesinde bunun olabilirliğine dair inanç taşıdığından şüpheleniyorsunuz. Zira Davis o günlerde, ayakları yerden kesecek kadar etkileyici.

Davis’e hayranlık, o günlerde Gentry ile birlikte tüm ligin yoğun raddede paylaştığı bir his. Ligdeki daha üçüncü yılında, 22 yaşını yeni tamamlamışken normal sezonu 24.4 sayı, 10.2 ribaund, 2.9 blok, 1.5 top çalma istatistikleriyle bitirip play-off’ta da Golden State’e karşı 31.5 sayı, 11 ribaund, 3 blok, 1.3 top çalmayla oynamış. Bazen istediği her atışı bloklayabilecekmiş gibi gözükmesini sağlayan atletizm 45 ve kol uzunluğu kombinasyonuyla fiziksel bir anomali sergilemesinin yanında, teknik olarak da bir ‘uzun’a göre fazla donanımlı. O günlerde Giannis Antetokounmpo henüz emekleme dönemini yeni yeni geride bırakmakta, Karl-Anthony Towns’ın draft’ta bir numara olarak seçilmesine birkaç gün var, Kristaps Porzingis aynı draft’ın dördüncü sırasında Adam Silver tarafından anons edildiğinde salondaki New York Knicks taraftarları bu seçimi protesto edecek, Joel Embiid ise 2014 draft’ında seçilmesinin ardından hiç oynayamadan tedaviyle geçen iki senenin henüz sadece ilkini geride bırakmış..

Davis şimdilerde kümesi daha kalabalık, guard donanımına sahip yeni uzunların süper yıldızlık katında boy gösteren ilk temsilcisi. Daha o yaşında, ligin en iyi oyuncusu olmaya ne kadar yaklaştığına dair sorular soruluyor ve bunları kimse abartılı bulmuyor. Kısa sürede o tahta oturmaya ciddi bir aday olduğu açık. Ona koçluk edecek Gentry’nin, okulun en güzel kızıyla çıkmaya başlamışçasına bir özgüven artışı yaşaması da anlayışla karşılanabilir.

Gentry, Pelicans’ın teklifini kabul ettiği günün akşamında kafasını yastığa koyduğunda önündeki yakın geleceği nasıl hayal etmişti bilemiyoruz ancak hemen bir şampiyonluk adayına dönüşmeyi beklememekle birlikte, ilk iki sezonunda play-off’a yaklaşmayı bile başaramamayı aklından geçirmediği kesin. Teklife “Evet” derken kararını epey kolaylaştırdığına kimsenin şüphe etmediği Davis’in, takımın başarısızlığıyla birlikte gözlerden ırak kaldığı, popülaritesinin düştüğü ve arkasından gelen Antetokounmpo, Towns, Embiid, Porzingis gibi ‘tekboynuzlar’ın, NBA’in geleceğini sembolize eden oyuncular olarak yıldızının önüne geçecekleri bir senaryoyu kendisine anlatsanız muhtemelen güler geçerdi. O gün, üç yıl sonra kendisini nerede gördüğü sorulduğunda bir kez daha play-off dışında kalırsa işinden olacağını bilmenin yarattığı baskıyla çalıştığı günleri ihtimaller arasına almazdı.

Anthony Davis - Alvin Gentry

Anthony Davis - Alvin Gentry

Davis’in ve Pelicans’ın 2015’ten beri yaşadıkları bana, takım sporcularını kıyaslamaya ve onları tarihte ya da bugün içerisinde bir sıraya oturtmaya çalışırken kendileri dışında gelişen şartları değerlendirmeye katmayı ne kadar ihmal ettiğimizi, hatta çoğu zaman bunun ne kadar anlamsız bir çaba olduğunu hatırlatıyor. 2015 baharında sonraki yıllar için önüne yakıştırılan yolda çok az mesafe kat edebilmiş olması, takip eden iki sezonun toplamında takımının ancak 64 galibiyet alabilmesi, Davis’i içinden tamamen sıyıramayacağımız bir başarısızlık tablosu. Ancak bu grafik çok büyük ölçüde; kendisi dâhil en kritik oyuncuların yaşadıkları sakatlıkların, aynı yaz hem Ömer Aşık hem de Alexis Ajinca’ya verilen dev kontratlar gibi felaket yönetim kararlarının ve kadronun bir türlü şutörlerle genişletilememesinin, buna bağlı olarak da Batı Konferansı’nın diğer takımları gelişirken Pelicans’ın yerinde durmayı bile beceremeyip geriye gitmesinin sonucu...

Düşünün ki ‘Tek Kaş’, yanına getirilen en yüksek profilli oyuncu olan DeMarcus Cousins ile dahi sadece, geçen sezonun son 17 ve bu sezonun ilk 48 maçlık bölümünde birlikte oynayabildi. Ve her ne kadar yalnızca yetenek düzleminde değerlendirildiğinde NBA tarihinde yan yana gelmiş en iyi uzun ikilisi oldukları iddia edilebilecekse de özellikle bu takımda, bu kısalarla, yan yana oynama konusunda ideale ne kadar yakın bir ikili oldukları epey tartışılır. Oyuna etki etmek için sürekli topa ihtiyaç duyan, istediği ölçüde pas alamadığında ya da maç skorundan hakem kararlarına, oyundaki herhangi başka bir şey istediği gibi gitmediğinde modu hemen düşebilen ve bu düşüşü vücut diline şiddetli biçimde yansıtan, savunma motivasyonu çok düşük Cousins, iyi bir gününde bütün bu ekstra yükünü unutturabilse de gerçekten bir takımın içine uydurulması çok zor bir parça. Geçen yıl All-Star arasında takıma katıldığından beri Pelicans’ın derecesinde dramatik bir değişim yaşanmaması da varlığının istatistiklerinin düşündürdüğü kadar katkı sağlamadığına işaret ediyor zaten.

Yine de Cousins, play-off’a dönüş için Davis’in elindeki en büyük fırsattı. Son dakikası içinde aşil tendonunu kopardığı 26 Ocak’taki Houston maçıyla birlikte, sekiz maçta yedi galibiyet elde ettikleri bir periyot geçirmişlerdi. Ve o sakatlık her şeyin önünde geçmeseydi, Houston galibiyetiyle birlikte kendilerine güvenleri daha da artacaktı. Belki de bugün, Rockets ve Warriors’ın ardından Batı’nın üçüncü sırasında, alttakilerle mesafeyi açmış bir Pelicans oturuyor olacaktı. Alın size, kendi iradeleri dışında gelişen şartların oyuncuları nerelere savurabileceğine dair bir örnek daha...

Ne var ki Davis bir defa daha savrulmayı, üst üste üçüncü kez play-off dışında kalmayı ve göz alıcı istatistiklere sahip ama takımını yukarı çekemeyen bir oyuncu damgası yemeyi reddetti. Cousins’ın sakatlığını takiben oynadıkları beş maçta Pelicans dört yenilgi alırken, tek galibiyet Oklahoma City karşısında Davis’in 43 sayısıyla gelmişti. O da, “Kazanmamız için bu gerekiyorsa ben de bunu yapacağım” dercesine sonraki dört maçta sırayla 44, 38, 42 ve 45 sayı attı. Jrue Holiday’in 36 sayıyla oynayıp kendisinden rol çaldığı Milwaukee galibiyetinin ertesinde, bu kez 53 sayı ve 18 ribaund yaptı. İki maç sonra da 41 sayı atıp maç kazandırdı. Pelicans, kötü geçirmesi hâlinde sezonunu bitirebilecek bir periyotta üst üste 10 galibiyet alıp kendini ilk 8’in içine atarken; Davis’in 26 sayı, 15 ribaund gibi performansları, tıpkı LeBron James’in meşhur 27-7-7’leri gibi, artık üzerinde konuşmaya değmeyen bir hâl almıştı.

Ulaştığı sayı miktarları ne kadar uçuk olsalar da Davis’in bu dönemde oyuna etkisini anlatmakta yetersiz kalabiliyor. Başka istatistiklerden destek almak gerekirse, o 10 maçlık serinin ilk ayağı olan Brooklyn deplasmanından bu yazının yazıldığı tarihe dek oynadıkları 19 maçın 12’sinde Davis, en az 13 ribaund aldı. Zaten diğer yedi maçın da birinde oynayamamış, bir diğerinde de sakatlandığı için 17 dakika sahada kalabilmişti. Aynı dönemde tam altı maçta en az 5 blok yaptı ve yedi maçta da en az 3 top çalma gerçekleştirdi. Sadece sayıları takip ederek savunmayı anlayamazsınız ama izlediğinizde gördüklerinizi sayılarla somutlaştırabilirsiniz. Hiç izlemeyen birisinin dahi sayısal grafiğe bakarak şüpheleneceği gibi, Davis bir buçuk aydır oyununu farklı bir seviyeye taşımış durumda.

Peki böyle vites yükseltmek için ne bekliyordu? Gösterdiği çabanın belirgin biçimde artmış olmasına bakıp süper yıldızları hep en üst seviyelerinde izlemeyi hayal edenler olarak, bu artışın ancak şimdi gerçekleşmesinden ötürü bir hayal kırıklığı duymalı mıyız? Evet, belki duyabilir, sonra da Davis’in en iyilerle anılacak seviyeye gelmek için yeterli içgüdülere sahip olmadığı hükmüne varabiliriz. Belki maç içinde geçirdiği hemen her sakatlıkta oyundan çıkışında da bir anlam bulur, yanına da onun fiziğinde ve atletizminde bir oyuncunun standartlarına göre çok fazla el üstü orta-uzak mesafeli şut denediği gerçeğinden hareketle kaçak dövüştüğü izlenimini koyar, zihinsel ve fiziksel direncini sorgulayabiliriz. Sonra bir gün geriye baktığımızda da erken davrandığımızı ve Davis’in sadece 25 yaşında olduğunu bir an için unuttuğumuzu, etrafında hiç ona göre kadrolar oluşturulamadığı gerçeğini gözden kaçırdığımızı fark edebiliriz. Kendisiyle aynı takımda bir tam sezonu tamamlayabilmiş en iyi oyuncunun Jrue Holiday oluşunun ne anlama geldiğini, takımda hiçbir zaman savunma kültürü yaratılamadığı ve benimsetilemediği için kendisinin de ‘yetecek kadar’ savunmayla idare ettiğini, aslında sadece harekete geçirilmeye ihtiyaç duyduğunu bir süre, belki birkaç yıl sonra anlayabiliriz.

Bu aydınlanmayı yaşadığımızda, Davis’in üstünde Boston Celtics forması, sahada yanı başında Kyrie Irving, kenarda Brad Stevens bulunabilir. Çünkü söylediğimiz gibi; süper yıldızların kaderlerini, bazen onların kontrolü dışında gelişenler belirler.

Socrates Dergi