Gelecek Günler

4 dk

İngiltere Milli takımı eve yine eli boş döndü ama bu kez, kazandığı pek çok şeyi de yanında götürdü.

Bu yaza kadar İngiltere’nin büyük turnuvalardan elenmeleri, Benny Hill müzikleriyle birlikte sunulacak kadar saçma bir hâl almaya başlamıştı. Penaltı hüsranları, en iyi oyuncunun (Beckham, Rooney) kırmızı kart görerek takımı yalnız bırakması, tuhaf hakem kararları (Tanrı’nın Eli, Lampard’ın ayağı), kaleci hataları (Seaman, Robert Green) veya küçümsenen rakipten gelen tarihi tokat (İzlanda, Kosta Rika). Son olarak, dört gün içerisinde Homer Simpson’ın babasının eve girip çıkışı misali bir uğrayıp çıktıkları 2014 Dünya Kupası’ndaki utancın boyutu çok büyüktü: Gruptaki son maçtan sonra Roy Hodgson “Hiç değilse taraftarlarımızı neşelendirecek bir şey sunabildiğimiz için mutluyum” demişti. Rakip Kosta Rika’ydı ve maç 0-0 bitmişti.

Tüm bunları hatırlamazsanız İngiltere’nin Rusya’daki performansını ve ülkenin yaşadığı coşkuyu küçümseyebilirsiniz. Evet, İngiltere oynadığı yedi maçın üçünü kaybetti. Evet, gollerinin çoğu (tam olarak 12 golün dokuzu) duran toplardan geldi. Evet, grupları kolaydı; üstüne Almanya ile İspanya’nın çuvallaması sonrası kolay bir yoldan ilerlediler. Eğer finale çıksalardı 1974 Almanya’dan bu yana hiçbir eski şampiyonla karşılaşmadan finale çıkan ilk takım olacaklardı. Ama bunların bir önemi yok. İngiltere, uzun zaman sonra çift sayı ile biten bir yılın yazını keyifle geçirdi.

İngiltere, toplam 465 milli maçla, turnuvaya gelen en tecrübesiz takımdı. Yedi maç sonunda bu kadro toplamda 99 maç daha oynamış oldu. Yani basit bir hesapla, bu İngiltere kadrosu, mevcut milli takım tecrübesinin %17,5’luk bölümünü bu turnuvada yaşadı. Bu, neredeyse beyaz bir sayfa demek. Bu İngiltere kadrosu Almanya’nın 2010’da, Fransa’nın 2014’te yaptığı gibi “Gelecek sefer mutlaka şampiyonluk adayı olarak gelecekler” dedirtmiyor belki ama birkaç tane çok olumlu nokta olduğu da ortada.

Birincisi ve en önemlisi, hoca problemi çözülmüş durumda. Gareth Southgate ülkenin ve takımın saygısını kazandı, arkasında güçlü bir destek hissedecek. Oyuncu yönetimi ve savunma/hücum kurguları için NFL ve NBA’den ilham alan, duran toplar gibi alanlarda pragmatik yanını gösteren, elindeki parçaları çok ekonomik kullanan ve bunun için gerektiğinde üçlü savunma gibi çözümlere de yönelmekten çekinmeyen bir teknik direktör o. İngiltere’nin ‘Altın Jenerasyon’ döneminde hiç başaramadığı, ‘parçaların toplamından fazlasını elde etme’ işini bu turnuvada limitli bir kadro üzerinden yapabilmesi etkileyiciydi.

Turnuva sırasında yeniden gündeme gelen bir videoda Steven Gerrard, Frank Lampard ve Rio Ferdinand “Biz niye bunu yapamadık?” sorusunun cevaplarından birisi olarak 4-4-2’yi gösteriyordu mesela: Dizilişleri çok statikti ve paslaşmaları gerçekleştirmek için doğru açılar bir türlü sağlanamıyordu. Southgate’in İngiltere’si ise turnuvanın en fazla topa sahip olan takımlarından birisiydi, topun kıymetini iyi bildi ve Hırvatistan karşısında ikinci yarıda başlayan çözülmeye kadar da bunu sürdürdü. Hocayla birlikte felsefenin de ne olacağı belli gibi. Premier Lig’deki teknik adam kalitesi ve oyuncuların artan taktik anlayışları da buna yardımcı olacak.

Bir başka umut verici detay ise alttan çok parlak nesillerin gelmesi. Geçen yıl U-17 ve U-20’de Dünya, U-19’da Avrupa şampiyonlukları ile U-21’de yine Avrupa Şampiyonası’nda yarı final, bunun kanıtı. Üç yıl boyunca U-21’i çalıştırmış Southgate’in bu yapıyı bilen ve gençlere önem veren bir teknik adam olması da avantaj olacak.

İngiltere, 2014 hüsranı sonrasındaki ilk maçını evinde Norveç’le oynamış, yeni Wembley’in tarihindeki en az seyirci önünde oynanan maçı (40 bin kişi), Wayne Rooney’nin penaltı golüyle 1-0 kazanabilmişti. Takımın hâli o kadar depresifti ki The Guardian çizeri David Squires, maçı Godspeed You! Black Emperor’ın The Dead Flag Blues’undan sözlerle resmetmişti. “Araba yanıyor ve direksiyonda şoför yok...” sözleriyle açılan şarkılardan bu yaz tekrar Three Lions’a dönmek bile İngiltere’nin ruh hâlini yeterince özetliyor. İngiltere dışındakiler “Futbol evine dönüyor” dizesine bakıp şarkıyı kibirli ve iddialı bulsalar da Gary Lineker’ın dediği gibi “Takımın on yıllar boyunca başarı kazanamamasıyla dalga geçen eğlenceli bir şarkıydı” bu.

Gareth Southgate, İngiltere’nin dünyanın en iyi dördüncü takımı olmadığının farkında. Üçüncülük maçından sonra verdiği röportajda “Bizden daha iyiler” diye övdüğü Belçika’nın ve pek çok başka takımın seviyesinde olmadıklarını biliyor. Hatta içten içe üçüncülük maçını kazanmadıkları için rahatlamış bile olabilir; çünkü İngiltere çok uzun zaman sonra ilk defa bir turnuvaya realist beklentilerle geldiği için bu yazın tadını çıkarmayı başardı. Eve madalyasız döndüler ama aslında çok şey kazandılar: Umut, eğlence ve hayaller gibi. Bunlar olmadan futbol nedir ki zaten?

Socrates Dergi