
Gelenek, Güç ve Zarafet
4 dk
Teddy Riner, judo tarihinin en büyük ismi. Buna rağmen çağdaşı süper yıldızlardan çok daha farklı bir hayat yaşıyor.
Tam sekiz dünya, dört Avrupa Şampiyonluğu, bir olimpiyat altını ve tüm bu başarıların yanında eşantiyon gibi kalan bir de olimpiyat bronzu... Bu tablo, herhangi bir sporda başarılı addedilebilecek bir ülkenin tarihi boyunca kazandıkları gibi dursa da öyle değil; hepsi aslında tek bir sporcuya, Teddy Riner'a ait.
2.04'lük boyuyla +100 kiloda müsabık olan judokanın tüm bu başarıları aksini ima etse de o hâlâ olgunluk çağının başlarında, 26 yaşında. Teddy, bu yıl Kazakistan'ın Astana şehrinde yapılan Dünya Judo Şampiyonası'nda kazandığı altınla tarihteki adını biraz daha derine kazıdı.
Ailesi, bir Fransız sömürgesi olan Guadeloupe'ta tatil yaparken dünyaya gelen sporcu Paris'te büyüdü. Saint Germain Bulvarı ve Eyfel Kulesi'nden biraz uzakta, şehir merkezinin 6.5 kilometre dışında ve metro hattının son durağı olan Levallois-Perret bölgesinde. Levallois'yı Paris'in karanlık yüzü olan diğer banliyö bölgelerinden ayrın iki unsur var; kişi başına 9 bin euro'yu geçen borç ile Fransa rekortmeni olmaları ve Levallois Spor Kulübü.
Ekonomik imkânsızlıklar, dünyanın neredeyse her yerinde olduğu gibi burada da spor odaklı hayaller kurulmasına neden oluyor. Levallois'da büyüyen çocukların hayallerindeki 'Neverland' de kesinlikle Levallois Spor Kulübü. Kökleri bir taraftan Macaristan'a, diğer yandan Ukrayna Yahudilerine uzanan ilk başkan Patrick Balkany'den de anlayacağınız üzere; burası, Fransa'da yaşayan ancak farklı etnik kökenlere sahip sporcular için gerçek bir umut kapısı. Aynı zamanda, Teddy'nin de hayallere sahip bir çocuktan hayallerini yaşayan bir adama dönüşmesini sağlayan yer.
Balkany önderliğinde 1983'te amatör olarak faaliyete geçen ve profesyonel bir yapıya bürünen kulüp, temel misyonu olan amatörprofesyonel geçişindeki uzmanlığını korudu. Büyük başarılar için de fazla beklemedi. 1988 Seul Olimpiyatı'na gönderdiği sekiz sporcu içinde, epede altın madalya kazanacak Frederic Delpla vardı. Gelen ilk olimpiyat madalyasıyla birlikte artan ilgiye karşılık verdiler. En başta 12 branşta faaliyet gösteriyorlardı, şimdilerde bu sayı 30'un üzerinde. Kayıtlı 14 bin 500 sporcu da planlı ve başarılı gelişmenin bir sonucu.
Kulübün çekirdeğini eskrim, judo ve masa tenisi oluşturuyor. En başta sivil toplum projesi gibi görünse de kulüp birçok daldan nice büyük sporcuya ev sahipliği yapmış. Riner'ın adının tepede olduğu listede üç dünya şampiyonluğu bulunan Gevrise Emane de var, dört dünya şampiyonluğu kazanan eskrimci Gauthier Grumier de... Didier Drogba ve Simona Halep de burada bir dönem ter döken sporculardan bazıları. Tüm bu isimleri alt alta eklediğinizde olimpiyatlarda 24, Avrupa şampiyonalarında 130, Dünya şampiyonalarında ise tam 146 madalyaya ulaşıyorsunuz.
Güçlü bir gelenek, çalışma azmi ve saf yeteneğin birleşmesinin bir sonucu olan Riner, şüphesiz ki judoda tarihin en büyüğü. Buna rağmen, diğer süper yıldızlara benzer bir hayat yaşamıyor. Sosyal medya hesaplarında ve kişisel sitesinde hâlâ sadece Fransızca kullanıyor ve maç sonu demeçleri dışında kameralara pek yüz vermiyor.
Son röportajlarından birini, kazandığı sekizinci dünya şampiyonluğundan sonra verdi. Üst üste aldığı 95. galibiyete rağmen, kendi alanına hükmeden biri gibi değil de gelişime açık, olgun ama genç bir sporcu gibi konuştu. 2016 hedefinin Rio olduğunu ve olimpiyat oyunlarında altına erişmek için hızlanması gerektiğini söyledi.
Teddy Riner, önce büyütülüp ardından paramparça edilen efsaneler çağının ihtiyacı olan insan gibi görünüyor. Sakin ve spora odaklı yapısı nedeniyle, belki de asla hak ettiği ilgiyi göremeyecek olsa bile...