
Gelenekten Geleceğe
8 dk
Ogier mi Neuville mi? 2018 Dünya Ralli Şampiyonası’nın favori sorusu Marmaris’te de sorulacak. Biz de yarışı Türkiye’nin önde gelen üç pilotuyla; Yağız Avcı, Murat Bostancı ve Orhan Avcıoğlu ile konuştuk.
Bugünü anlamak için bazen başa dönmek gerekiyor. Geriye, en geriye. Socrates’in 24. sayısı için Atahan Altınordu ile birlikte hazırladığımız Renç Koçibey sözlü tarihinde de temel amacımız buydu. Niyetimiz yalnızca Koçibey’in destansı hayatını anlatmak değildi. Onun şahsında Türkiye’nin ralli tarihini de yansıtmak istedik ve dosyanın hazırlık aşamasında konuştuğumuz bütün isimlerin ağız birliği etmişçesine aynı şeyi anlattığına şahit olduk. Hepsi tek kanallı, birkaç gazeteli Türkiye’de rallinin bir dönem nasıl özel bir yere sahip olduğundan, pilotların nasıl birer popüler kültür figürüne dönüştüğünden söz ediyordu. 1980’lerle birlikte spora giren yabancı markaların, sigara sponsorluklarının ve pek çok başka gelişmenin nasıl bu işi ve onun emekçilerini büyüttüğünü anlatıyordu.
Aslında bu sadece bize özgü bir durum değil. Seksenler ve doksanlardaki birçok sporcunun bugün yaşayanların gözünde daha mitik bir yeri olmasının arkasında kitle iletişim araçlarının yayılımının da etkisi mevcut. Nihayetinde, yıldızların hâlâ sıradan izleyiciye uzak olduğu ama bir yandan da gittikçe yakınlaştığı, reklamlardan dizilere her yerde görünmeye başladığı, oyunlarının çıktığı ilk dönemler onlardı. Dolayısıyla rallinin dünya çapında en çok anılan isimlerinin de aynı tarihlerde çıkması tesadüf değil. Colin McRae’nin bugün dahi sokaktaki birçok insan için Ogier ya da Neuville’den daha ünlü olmasının gerisinde yatan en büyük sebeplerden biri bu.
O yüzden de beş kez Türkiye Ralli Şampiyonu olan Yağız Avcı’ya başlangıç noktasını sorduğumuzda babası Nejat Avcı’nın getirdiği VHS kasetlerinden izlediği sporcuları sayıyor: “Colin McRae, Carlos Sainz, Tommi Makinen vardı. Ben bunların yarıştığı dönemleri o kasetlerden sürekli izledim.” Arkasından da lafı hemen herkesin hatırlayacağı oyuna getiriyor: “McRae’in göze daha çok hitap eden bir sürüşü vardı. Sonrasında oyunları çıktı. Biz de onun oyunlarıyla başladık ralli sürüşüne.” 2017 Balkan Ralli Şampiyonu Orhan Avcıoğlu da aynı oyunun eski bir tutkunu olduğunu ifade ederken iki başka kahramanın altını çiziyor: “Çocukluğumdan beri beni etkilemiş pilotlar Richard Burns ve Makinen. İkisi de istikrarlı, ne yaptıklarını iyi bilen, her zaman ve her zeminde süratli olmuş pilotlardır. Aynı şekilde McRae’in oyununu da çok oynardım, bugün hâlen simülatörde vakit geçiriyor ve yarışlara hazırlanıyoruz. McRae’in oyunu artık yok ama şimdilerde ben, Richard Burns Rally oynuyorum.” İki kez Türkiye Ralli Şampiyon olan, 2015 Avrupa Rallisi birincisi Murat Bostancı da yine bir McRae hayranı. Ama onun yanına yerleştirdiği diğer kahramanı daha farklı: “Hiçbir zaman büyük bir Makkinen hayranı olmamışımdır. Juha Kankkunen’i ve McRae’i çok sevmişimdir. İkisinin de stilleri çok hoşuma gitmiştir.”

Julien Ingrassia ve Sebastien Ogier
Üç şampiyon da aslında ralli kültürünü aileden alan isimler. Soyadlarının izini sürdüğünüzde Serdar Bostancı’dan Nejat Avcı’ya, oradan Azmi-Beyza Avcıoğlu çiftine kadar çok önemli başka eski şampiyonlara ulaşıyorsunuz. Yine de Avcıoğlu bunun sadece ilk adım olduğunu söylüyor: “Elbette böyle bir trend var çünkü Türkiye’de insanların ralli bilincini taşıması, bu ‘know-how’ın yeni nesillere aktarılması tarafında aile mühim. Ama bu yavaş yavaş değişiyor, alttan yeni ve farklı yetenekler çıkıyor” diyor ve ne olursa olsun, bu kaynakları doğru şekilde kullanmanın sporcuda bittiğini belirtiyor.
Dünya Ralli Şampiyonası’nın yeniden Türkiye’ye dönmesinin kıymeti de burada ortaya çıkıyor. Geçmişte İstanbul’da ve Antalya’da düzenlenen yarış eğer Marmaris’te kalıcı olursa sadece yeni yetenekler bazında Türkiye’ye yardımcı olmayacak, organizasyon olarak da katkı verecek. Sözü burada Bostancı’ya bırakalım: “Bence Türkiye’ye hem organizasyonel anlamda hem de otomobil markalarının ve diğer sponsorların motor sporlarına tekrardan geri dönmesi açısından bu ralli çok büyük katkı yapacak. Neden? Çünkü sırf bu organizasyon için binlerce yeni gözetmen, görevli eğitiliyor. Tabii bu eğitilen insanlar Dünya Ralli Şampiyonası yarışında çalıştıktan sonra bizim sonraki organizasyonlarımız için gelişecek.
Peki sporcuların gözünden nasıl bir yarış bizi bekliyor? Avcı, Marmaris’i İstanbul ve Antalya parkurlarının ortası olarak görüyor ve “Ortalama hızı hem yüksek hem de düşük olan etaplar var. Otomobiller açısından orta seviyede kırıcı. Tam gaz gidilecek bir parkur değil. Otomobili ve lastikleri kollama açısından stratejiler olacaktır. Eylül ayında olması bir avantaj. Aşırı sıcak olacağını düşünmüyorum. O yüzden lastikler, otomobiller ve pilotlar rahat edebilir. Lastiğini iyi yöneten, otomobilini çok hırpalamayan, aynı zamanda da iyi tempo tutturan kazanacaktır” diyor. Bostancı ise yarışı Akropolis ve Kıbrıs parkurlarına benzetiyor ve şunları söylüyor: “Aslında Uluslarası Otomobil Federasyonu (FIA) da böyle, kırıcı bir yarışın olmasını talep ediyordu. Her ne kadar biz temiz etapları bulmaya çalışsak da daha zorlayıcı bir yarış istiyorlar. Herhalde bunu karşılayacaktır.”
En merak edilen noktalardan biri de 2018 Dünya Ralli Şampiyonası genel klasmanına Marmaris’in nasıl etki edeceği. Dört kez şampiyonayı galip bitiren Ogier’nin ikinci götürdüğü sezonda zirvede ise Neuville var. Avcıoğlu, “Sonuçta toprak zemindeyiz, otomobiller geçtikçe yol temizleniyor ve süratleniyor. Bu yüzden geriden başlamak avantaj. Neuville ve Ogier’nin işi sırf bu yüzden zor” dese de şunu eklemeden geçemiyor: “Yine de bu ikiliden söz ederken kesin konuşmamak lâzım. Her şeyi yapabilirler.”

Fransız Devrimi
Futbolda ve basketbolda olduğu gibi son yıllarda rallide de Fransızların büyük bir hâkimiyeti var. Avcı, bunu şöyle yorumluyor: “Federasyonları her sene üç-beş tane iyi genç pilotu sahneye çıkarıyor. Bunlar junior seviyesinden başlıyor ve hemen Fransız markalarından destek görüyor. Mesela Loeb ve Ogier’yi Citroen bir yerlere getirdi. Ama aralarından elli pilot çıkıyorsa iki ya da üçü çok ciddi seviyelere geliyor. Onlar da hegemonya kurmayı başardı. Öte yandan bu başarıda sahip oldukları, kendilerine has sürüş tekniklerinin ve yol notu sistemlerinin de payı büyük.” Avcıoğlu ise şunları ekliyor: “Yapbozda hiçbir zaman tek bir parça yok. Bir sürü parça bir araya geliyor. Dışarıdan baktığınızda sadece sponsora, yarışçının yeteneklerine veyahut federasyonun desteğine bağlayabilirsiniz ama aslında hepsinin birleşimi bu karışımı ortaya çıkarıyor. Daha önce büyük bir Finlandiya hegemonyası vardı rallide, Fransızlar bunu kırdı. Ve Loeb, Ogier gibi isimlerin profesyonel olduktan sonra aldıkları desteği federasyonlarına geri ödemesi yeni yetenekler çıkarmada onları gelecekte de şanslı kılıyor. Diğer taraftan Finlandiya da sahneye döndü, gelecekte eski hâkimiyetlerinin bir benzerini kurabilirler.”
Michelin Etkisi
Başta da dediğimiz gibi sporda bazen nostaljinin gücü günümüzü gölgeler. Ama bazen de geçmişin gücü, geleceğe taşınır. Motor sporlarının bütün dallarında olduğu gibi rallide de lastiklerin konumu kilit ve burada da gelenek mühim. Pilotlar klasmanında nasıl 2000’lerde Fransız yıldızlar, özellikle de ‘İki Sebastien’ (Ogier ve Loeb) hegemonya kurduysa, lastik söz konusu olduğunda da aynı hakimiyete Michelin’de rastlanıyor. 1970’lerde ralliyle ilk buluşmasını yapan marka, 1973’te ilk büyük zaferini Monte Carlo’da yaşadı. 1980’lerle birlikte spordaki yeri gittikçe büyüyen Michelin, yarım asırdır destek verdiği Dünya Ralli Şampiyonası’nda bugünlerde yarışan bütün fabrika takımlarının ve neredeyse her sporcunun resmi lastik tedarikçisi. Baktığınızda belki iyi bir lastik seçimi yarışı tek başına kazandırmıyor fakat yanlış lastik, yarışı kaybetmenize neden olabiliyor. Bu anlayış ve altyapıyla her parkura en doğru lastiği üretmek için yoğun çalışan Michelin, WRC için geliştirdiği RFID sistemiyle, her lastiğe yerleştirilen çip ile lastiğin kimliğini çıkarıyor. FIA bu sayede ne zaman isterse kayıtlı lastikleri takip edebiliyor.