
Genetik Kodlar
10 dk
Jose Mourinho sonrası dönemde başa geçen Ole Gunnar Solskjaer, kısa sürede Manchester United'daki havayı değiştirdi. Ve bunu sadece taktiksel açıdan yapmadı...
Old Trafford'da çıktığı ve 2-0 kaybettiği Şampiyonlar Ligi ikinci tur ilk maçı Ole Gunnar Solskjaer için fazlasıyla önemliydi. Bu maça kadar tüm kulvarlarda çıktığı 11 maçta 10 galibiyetle birlikte tek bir beraberlik alan Norveçli teknik adam, özellikle ligde yakaladığı seriyle dördüncü sıraya kadar çıkıp Şampiyonlar Ligi katılımı için küçük bir avantaj dahi elde etmişti. Göreve geldiğinde altıncı sırada yer alan United'ın dördüncü sıradaki Chelsea'yle arasındaki puan farkının 11 olduğunu düşünürsek aslında iki aylık süreçte ortaya çıkan bu küçük çaplı mucize fazlasıyla etkileyici. Eğer United ilk dört sıradaki yerini korursa Solskjaer için bir sonraki sezona aynı koltukta başlamak zor olmayabilir. Fakat bunun için kısa yollardan biri olan Paris Saint-Germain eşleşmesi, ilk maç itibarıyla istenildiği gibi gitmedi ve Manchester United bundan sonra lig ve kupa maçlarına odaklanmak zorunda kalacak gibi görünüyor. Norveçli, iki buçuk aylık süre sonunda aldığı ilk mağlubiyetle avantajlarından birini muhtemelen kaybetmiş durumda ve PSG maçı, futbolun ne kadar zalim bir oyun hâline geldiğine dair güzel bir örnek olabilir.
Transit Geçiş
2007'de 11 yıllık Manchester United kariyerini sonlandırarak futbolu bırakan Solskjaer, hemen arkasından kulüpte çalışmaya başlar. Teknik direktörlük lisanslarını tamamlarken bir sonraki sezon A takımda forvet oyuncularının antrenörlüğünü yapmaya başlayan eski futbolcu, Ferguson'ın gözetiminde bir yıl sonra rezerv takımın başına getirilir. İki yıl boyunca genç oyuncuları idare eden çiçeği burnunda antrenör, oyunculuk döneminde Manchester United öncesinde formasını giydiği Molde'den aldığı teklifi değerlendirmeye karar verir ve her şey orada değişir.
Molde'nin başında 2011 sezonunun ilk haftasında çıktığı Sarpsborg maçını kaybeden Solskjaer, devamındaki iki maçta da galibiyet çıkaramaz. Kulübün başına gelir gelmez takımla ilgili önemli kararlar alan, oyuncuların beslenme şeklini değiştirip soğuk havada daha iyi performans vermelerini sağlayacak olan diyetler getiren Solskjaer, sahada da işleri çabuk yoluna koyacaktır. Norveç Birinci Ligi için oldukça muhafazakâr bir takım ortaya çıkaran genç teknik adam, sezon sonunda takımını şampiyonluğa götürdüğü gibi sonrasında bu başarıyı tekrarlayarak bir kez daha şampiyonluk kupasını kulübüne getirir. Daha önce Norveç'te şampiyonluğu olmayan Molde'de elde ettiği bu büyük başarı İngiliz basınınında da yer bulur. Solskjaer'in United'da yedek kulübesinde beklerken Sir Alex Ferguson'ı oldukça iyi takip ettiği ve onun yaptıklarıyla ilgili sürekli not tutarak çalışmaya erken başladığı yazılır. Basının bu ani ilgisi Premier Lig'in de dikkatini çekecektir. Üçüncü sezonun ligde kötü geçmesi neticesinde Norveçli teknik adam, zirve ligde kötü günler geçiren Cardiff City'nin başına geçer. Ama işler orada istediği gibi gitmeyecektir.

Nemanja Matic ve Ole Gunnar Solskjaer
Sezon ortasında başlayan Cardiff kariyeri 18 maçta aldığı üç galibiyet ve topladığı 12 puanla Premier Lig'den düşerek devam eden Solskjaer, ertesi sezon kötü başladığı Championship'te de fazla kalıcı olamaz ve tekrar Molde'nin başına geçer. Fakat verdiği ara hem kadronun dağılmasına hem de eski ahengi tekrar yakalayamamasına sebep olur. Takım eski seviyesinden uzaklaşırken, rakipler -özellikle de Rosenborg- güçlenmiştir. Üst üste üç sezon şampiyonluktan uzak kalsalar da özellikle son iki senesinde Molde'yi tekrar şampiyonluk adayı hâline getiren genç teknik adam, Jose Mourinho sonrası aldığı teklifi değerlendirerek Manchester United'ın başına geçer.
Neleri Değiştirdi?
Kısa sürede yaşanan büyük değişimin muhtemelen tek bir nedeni yok. Saha içinde çok şey değişse de Solskjaer'in başa geldikten sonra sürekli vurgu yaptığı 'Manchester United gelenekleri' saha içiyle birlikte saha dışını da paralel bir şekilde etkiliyor. Geçtiğimiz ay Sky Sports'ta geniş kapsamlı bir röportajı yayınlanan teknik adama göre başarılarının altında çok temel bir sebep var:
"Bu, kazanma kimliği. 2007'den beri maçların büyük çoğunluğunu izledim ve elbette nelerin doğru, nelerin yanlış gittiğine dair fikrim vardı. Bu yüzden takımın başına hazırlıklı geldim. Burada benim için her şey daha kolay çünkü United'ın DNA'sını ve kimliğini biliyorum. United oyuncusu olmanın ne anlama geldiğini de. (…) Biz risk almak istiyoruz. İkinci, üçüncü, dördüncü gol için giden bir anlayış istiyoruz. Çünkü Manchester United'da işler böyle yürür. Eğer bununla başa çıkamıyorsan yanlış kulüptesin demektir."
Eğer Manchester United'da Ole Gunnar Solskjaer tarafından yeniden bir kazanma kimliği inşa ediliyorsa öncelik oyuncuların kazanılmasından geçiyor gibi. Jose Mourinho'nun son bir buçuk senede oyuncu grubunun neredeyse tamamıyla problem yaşadığı ve en iyi oyuncularını, takımın gençlerini motivasyon açısından dibe götürdüğü ortamda Norveçli teknik adamın ilk icraatı yaptığı açıklamalarla oyuncuları yüreklendirmeye çalışmak oldu. Daha ilk maçında, Cardiff deplasmanında Mourinho'nun son zamanlarında pek şans vermediği Anthony Martial'i ve Marcus Rashford'ı sahaya atan Norveçli hoca, Mourinho'nun istikrarlı belalısı Paul Pogba özelinde yaptığı tercihlerle de farkını ortaya koydu.
Serbest Pogba
Maça Manchester United'ı sahaya 4-2-3-1 şeklinde dizerek başlayan Solskjaer, Rashford'ı santrfora göndermiş, Martial'i ise alışkın olduğu sol kenarda görevlendirmişti. Ama asıl büyük farklılık Fransız orta saha özelindeydi. Rashford'ın arkasındaki 10 numara pozisyonuna yerleştirilen Pogba, maç boyu büyük bir özgürlük içinde istediği her şeyi yapıyordu. Martial'in çizgiye açılıp rakip sağ beki yine iyice genişlettiği ya da derine gelerek aynı beki yanında taşıdığı paternler içinde açılan kanallara Pogba dalıp çıkıyor, sürekli ceza sahası içinde dolaşıyor ve sahada istediği her şeyi yapma iznine sahip bir oyuncu gibi görünüyordu. Pogba o karşılaşmada iki asist yaptı ve maçın en iyilerinden biri oldu. Etkisi, sonrasında çok daha yukarı çıkacaktı.

Ole Gunnar Solskjaer ve Paul Pogba
Bir sonraki Huddersfield maçında aynı rolde oynayan Pogba, iki golle maçın en iyisiydi. Sonraki Bournemouth maçında da iki gol, bir asistle oynadı ve takımının en iyisi oldu. Newcastle United maçında da aynı rolde, 10 numara olarak oynadı. Fakat yavaş yavaş rakiplerin zorlaşmasıyla birlikte Ole Gunnar Solskjaer cebinden farklı numaralar da çıkarmaya başlıyordu.
Tottenham'la deplasmanda ilk büyük maçına çıkacak olan Manchester United'da Norveçli teknik adam karşılaşmaya özel olarak takımını sahaya bir hayli farklı dizdi. Öncesinde Nemanja Matic ve Ander Herrera'nın önünde 10 numara olan Pogba bu maçta iki oyuncunun solunda, sol iç olarak görev yapıyordu. Önünde Jesse Lingard 10 numara pozisyonuna geçmiş, Rashford ve Martial ikilisi de çift santrfor olarak görev almıştı. Top rakipteyken Lingard'ın en uca çıktığı ve Rashford-Martial ikilisinin kenarlara açılarak rakibi 4-3-3 gibi karşıladığı noktada United topu kazandığı anda Lingard bir sahte dokuzmuş gibi derine inip Martial ile Rashford'a santrfor özelliği kazandırıyordu. Ama United'ın oyunundaki tek değişiklik bu değildi. Tottenham'ın set oyunlarında çok kritik yeri bulunan beklerle birlikte Solskjaer iki forveti üzerinden rakibine bir sürpriz hazırladı. Manchester United'lı oyuncular, topu kazandığı noktada forvetler çizgide kalmaya devam ediyor ve ikisinin de koşucu olması dolayısıyla o bölgede oluşan boşluklara kontralarla sızma şansı da beraberinde geliyordu. Ne var ki United'ın maçta attığı tek gol de bunun sonucunda geldi. Paul Pogba'nın sol içte aldığı topta mükemmel uzun pası Rashford'ın arkaya sızmasıyla beraber golü getirdi ve United ikinci yarıda skoru koruyarak galibiyeti elde etti.
İki hafta sonra Arsenal'la oynanan FA Cup maçında da durum farklı değildi. Yine dört merkez orta sahalı 4-4-2 ve sahte dokuz/10 numara kırması Lingard'la birlikte forvet hattında bu kez Alexis Sanchez ve Romelu Lukaku bulunuyordu. Oyun planı da aynıydı. Arsenal'ın özellikle sol bekindeki Sead Kolasinac'ın bir bekten ziyade açık oyuncusu gibi oynaması, çizgiye atılan Romelu Lukaku ve onu besleyen United oyuncularıyla bir artıya dönüştürüldü. Roberto Martinez'in, Belçika'nın Brezilya'yla oynadığı Dünya Kupası çeyrek final maçında denediği yapının benzeri bu kez uzun top taktiği olmadan Solskjaer tarafından uygulandı ve gollerin, tehlikelerin, olgunlaşan kontra hücumların önemli bölümü de maçın yıldızı Lukaku tarafından üretildi. Belçikalı santrfor maçı iki asistle bitirirken 3-1'lik deplasman galibiyeti Norveçlinin aldığı övgüleri biraz daha artırıyordu.
Oyun İştahı
Sahada oldukça açık bir taktik parlaklıktan söz etmek mümkün. United artık oyunu bekleyerek oynamıyor. Oyunu çok daha fazla domine etmeye çalışıyorlar ve rakip yarı sahaya yerleşip seti oynama güdüleri de Mourinho dönemine göre çok daha fazla. Rakibi bekledikleri dönemlerdeyse amaç kesinlikle salt savunma yapmak üzerinden şekillenmiyor. Topu kazandıkları anda en az dört oyuncuyla hücuma çıkma çabası topun rakibe bırakıldığı her sekansta kendisini belli ediyor.
Ama Solskjaer'in United'a getirdiği farklılık sadece saha içi üzerinden açıklanabilir mi? Buna evet demek hem genç teknik adama hem de Mourinho'ya biraz haksızlık olabilir. Ferguson kulüpten ayrıldıktan sonra David Moyes tarafından bileti kesilen Mike Phelan'ı takımın başına gelir gelmez antrenör ekibinin içine katan; Michael Carrick, Mark Dempsey ve Emilio Alvarez'den oluşan güvenilir bir ekip oluşturan Solskjaer, ekibinin de yardımıyla oyuncularının güvenini tekrar kazanmayı başardı.

Sir Alex Ferguson ve Ole Gunnar Solskjaer
Paul Pogba yeni dönemde çıktığı 12 maçta 9 gol ve 6 asiste imza attı. Sezonun ilk bölümünde sadece 4 gol atabilen Marcus Rashford, Solskjaer'le birlikte formayı Lukaku'dan aldı ve kısa sürede 6 gol çıkardı. Mourinho'yla ciddi problemler yaşayan Anthony Martial sol kenarın değişmez ismi oldu ve önemli skor katkısı yaptı. Ama bir de spot ışıklarının altına çıkmayanlar var. Bu takıma geldiği günden beri 35 milyon euro'luk bonservisin altında ezilen ve bazı maçlardan sonra yerden yere vurulan Victor Lindelöf savunmanın ana parçası olma yolunda. Mourinho'nun bir türlü yeteri kadar şans vermediği ama hem pas kalitesi hem de top kazanma yeteneğiyle komple bir oyuncu olan Ander Herrera da bu sürecin en iyi isimlerinden biri konumunda. Mourinho'yla sorun yaşayan ya da performans gösteremeyen tüm oyuncular aşama kaydetti ve bunlardan bazıları tekrar Premier Lig'in en iyi oyuncularıymış gibi oynamaya başladılar. Bunda saha içindeki değişikliklerin dışında Solskjaer'in kulübün genetik kodlarını iyi biliyor olması, bu oyunculara Manchester United odaklı yaklaşımının payı da fazlasıyla büyük.
Kaybedilen PSG maçının ardından Manchester United, Chelsea'yi FA Cup'ta deplasmanda yenerek eledi ve Ada'da bir büyük maç daha kazandı. Şampiyonlar Ligi'nden elenmeleri kayıp başlayan sezonda çok önemli bir faktör olmayacak fakat Neymar'sız PSG geçilse yaklaşım çok daha farklı olabilirdi. Yine de Chelsea'nin Maurizio Sarri'yle çöküşe geçmesi ve Arsenal'ın sezon başındaki formunu bir türlü yakalayamaması, United'ı ilk dört yolunda avantajlı bir hâle getiriyor. Aralık ayında Ole Gunnar Solskjaer bu takımın başına geçtiğinde muhtemelen herhangi bir United taraftarı bu resmi hayal dahi edemezdi. Ama artık gerçek. Koltuk sağlama alındıktan sonra önümüzdeki sezon eşit şartlarla başlayacak yarışta neler olabileceğini ise şu anda muhtemelen kimse tahmin edemez.