Gerçek Monfils

10 dk

Gael Monfils kariyeri boyunca yetenekli ama disiplinsiz bir tenisçi olarak eleştirildi. Peki her şey bu kadar basit mi? Kendisine sorduk.

Getty Images

Gael Monfils, Socrates Almanya'dan Alexis Menuge'e verdiği röportajda bir olgunun altını ısrarla çiziyor: "Robot değilim. Hiçbir şey göründüğü gibi değil." Peki gerçekten de haklı mı? Yetenek ve performans arasındaki bağlantı, özellikle de Fransız sporcu söz konusu olduğunda, düşündüğümüzden daha farklı olabilir. O hâlde sözü kendisine bırakalım.

Kort içindeki ve dışındaki Monfils'ten memnun musunuz?

Dışarıdan bakanlar beni sürekli eğlenmek isteyen delinin teki sanıyor. Hâlbuki çoğu, saha dışında bambaşka biri olduğumu bilmiyor. Eğlenmeyi sevdiğim doğru fakat ben de herkes gibi işlerimi belli bir ciddiyet içerisinde hallederim.

Yani konu iş olunca bakış açınız değişebiliyor mu?

Genel olarak söylemek istediğim; kendi kariyerini çizmek isteyen profesyonel bir sporcu sıkı çalışmalı. Mesela 2016'da, kortta duygularını daha az belli eden ve kendini daha iyi kontrol edebilen bir sporcu olmaya karar vermiştim ve beceremedim. İnsanım çünkü, bir robot değilim.

Sizi farklı kılan şey nedir?

Yüzde yüzümü ancak kendi başıma kalınca verebiliyorum. Sahaya çıktığımda mutlu olmayı seviyorum. En önemlisi, kaybetsem de kendimi suçlamadan, elimden gelenin en iyisini yaptığımı bilerek devam etmek. En kötü ihtimalle maçtan keyif almış alıyorum.

Tenisteki başarıların hayatınızda nasıl bir yeri var?

Tenisten başka şeyler var hayatımda. İnsanlar çoğu zaman hayatta daha önemli şeyler olabileceğini unutuyor. Tenis benim için daha çok bir tutku. Aynı zamanda işim olması da büyük bir şans. Hiçbir şeyi olmayan birinin bakış açısı tabii ki bambaşka olabilir. İnsanlar günlük hayatta sıradan biri gibi yaşadığım gerçeğini ıskalıyor.

Günlük hayatınızı biraz açabilir misiniz?

Kız arkadaşım bir işi halletmeyi unuttuğumda kızarsa ona doğruyu söylüyorum mesela (Gülüyor). Eve gelince annem çöpü atmamı rica ediyorsa mırın kırın etmeden hallediyorum. Alışverişe de çıkıyorum tabii ki. Bazen beni süper markette görenler şaşırıyor. Hem kortta hem dışarıda gayet normal yaşayan biriyim.

Gelgelelim tenis dünyasının beklentilerini de yerine getirmek istiyorsunuz...

Sıkça söylerim; ATP Turu'ndaki beklentileri yerine getirebilmem için özel hayatımın da tıkırında ilerlemesi gerek. Çok önemli bir nokta bu. Özel hayatımı kariyerimden ayrı tutabilmem seneler aldı. Bakmayın aslında hassas biriyimdir.

Bahsettiğiniz dönem, profesyonel tenisçiliğinizin başlarına mı denk geliyor?

Gençken (ikisini ayırabilmek) hiç kolay değildi. Artık neyi, nasıl dengeleyeceğimi biliyorum. Daha olgun, daha dengeli biri olduğumu hissediyorum. Tenisin hayatımda çok da uzun ömürlü olmadığının farkındayım ve onu kafamda büyütmemiş olmanın büyük faydasını görüyorum. Hayat başlı başına upuzun bir yolken, insan birkaç senesini başarılı geçirmek için çabalıyor.

Başarılarınızdan memnun musunuz?

Kariyerimle gurur duyuyorum. Çevremde kimse bu işi bu kadar uzun süre yapacağımı ve bir gün profesyonel bir sporcu olacağımı düşünmemişti. İnsanlar bana bakınca şu anki Monfils'i görüyor. Birçoğu zamanında profesyonel tenisçi olmayı hiç istemediğimi bilmiyor. Gerçekten kimse böyle bir kariyerim olacağını tahmin etmemişti. Bir çocukluk hayalinden ibaretti bu benim için. Tam da bu sebepten başardıklarım ailemin gözünde çok farklı bir noktada. Şu ana kadar güzel bir kariyerim oldu. Umarım birkaç önemli başarıyla daha da iyi noktalara gelirim.

Kendinizi hangi konuda daha çok geliştirebilirsiniz?

Henüz olmak istediğim yerde değilim. Evet, somut anlamda bir şeyler başardım. Fakat üstüne daha fazla şey koyabileceğimin farkındayım. Önümde birkaç sene daha var. Kariyerim bitince aynaya bakıp en ufak pişmanlığı olmayan bir adam görmek istiyorum. Uzun ve başarılı kariyerine birkaç kupa sığdırabilmış bir adam. 11 yaşındayken de söylediğim gibi; tam bir maç insanıyım ve kazanmayı seviyorum. Bu sporu sevdiğim için ATP Turu'nda yer alıyorum. Elime raket aldığım günden beri tenis saf bir keyif kaynağı benim için. Annem ve babam da senelerce düzenli spor yapmama, 'winner' ruha sahip olmama büyük katkı sağladı.

Ama her zaman kazanamazsınız ki. Yenilgiyi, rakibin daha iyi olduğunu açık açık kabul etmeyi de bilmeli insan. En önemlisi içinizdeki tutkuyu kaybetmemek. Bir gün Fransa Açık'ı kazanabilmek hâlâ hayalim. Önümde çok bir ihtimal kalmadı zaten.

Rafael Nadal ile Gael Monfils

Rafael Nadal ile Gael Monfils

Ne yazık ki orada da Rafael Nadal faktörü söz konusu.

Şu ana kadar 12 kere Roland Garros'ta oynadım; Nadal ise 11 kere kazandı. Fazla söze gerek yok sanırım. Roger Federer ve Novak Djokovic de Paris'te mutlu sona ulaştı. Tabii ki orada kupayı kaldırmak isterim. Büyük bir baskı da hissediyorum bu konuda. Gelgelelim Federer gibi tenisin tartışmasız efsanesi, Nadal gibi bir toprak kort kralı ve yine başka bir efsane olduğunu düşündüğüm Djoker'in arasında sahnede yer bulmak neredeyse imkânsız. Kulağa bahane gibi gelmesin; gerçekçi biri olarak tespitim bu. Her seferinde yüzde yüzümü versem de Federer veya Nadal önümü kesiyor. Mesela 2017'de Stan Wawrinka'ya takılmıştım ki o da sonra finale kadar yükseldi. Gerçekten elimden gelenin en iyisini yapmıştım.

Genel olarak hiçbir şeyden pişman değilim. Her sene varımı yoğumu ortaya koydum ve kendimi hep göz önünde tuttum. Umarım bir gün Paris'te zafere ulaşabilirim. Belki bu çok da uzak bir ihtimal değil; fakat efsanelerle kapışıyor olmanın işi zorlaştırdığı kesin. (Editör Notu: Monfils, Roland Garros'ta Federer'e dört kere yenildi.)

Zorlaştırmak deyince yaşadığınız sağlık sorunları da geliyor akla...

Kariyerim boyunca ara ara fiziksel anlamda sıkıntılar yaşadım. Kendimi antrenman içerisinde zayıf fakat dayanıklılık anlamında bir o kadar güçlü hissettiğim dönemler oluyor. Bazen de bacaklarımın hafiflediğini; bedenimin daha akıcı, daha hızlı hareket ettiğini ve patlayıcılığımın arttığını hissediyorum. Vücudumun antrenman yoğunluğunu kaldırabiliyor olması büyük bir şans. Zayıf noktam, çok fazla turnuvaya katıldığım için her zaman bir sakatlık riski var. Düzenli seyahat hâli de eklenince vücudun nasıl bir strese maruz kaldığını siz düşünün. 2017 senesi ağrılarla geçmişti ve bu sebeple seneyi bir an önce kapamaya bakmıştım. Aylarca aşil tendonuma inatçı ağrılar vurdu. Dizimden sakat olduğum seneler de oldu. Belli bir dönem iyi performans sergiliyorum ve kendimi iyi hissediyorum. Derken ağrılar nüksediyor. Kendimi fiziksel anlamda şimdikinden çok daha özgür hissettiğim zamanlar kesinlikle olmuştur.

Federer ve Nadal da senelerce sakatlıkla boğuştu ve ara verdi. Onları bu gözle de takip ediyor musunuz?

Federer-Nadal maçlarını düzenli olarak takip ederim; ikisi de rakibim. Geri dönüşleri hakikaten muhteşem oldu. Yine de sakatlıkları karşılaştırmak çok doğru olmaz. Genç bir tenisçi olarak ikisiyle de sıkça karşılaşmış olduğum için şanslıyım. Arkadaş olduğumuzu söyleyebilmek gururlandırıyor beni. İkisi de senelerce inanılmaz işler başardı. Şampiyondan öte efsane oldular. Tenisi şekillendiren isimlerle birlikte veya karşılıklı oynadığımı ileride torunlarıma büyük bir gururla anlatacağım.

Basketbol da favori sporlarınız arasında. Altyapı geçmişiniz de var. Hâlâ takip ediyor musunuz?

Tabii ki, özellikle NBA'i harika buluyorum. İdolüm Michael Jordan'dı. NBA'i hâlâ düzenli takip ederim. Carmelo Anthony'nin de büyük hayranıyım. Top sürüşünü, oyun tarzını ve kişiliğini hep ağzım açık izledim. 2011'de Denver Nuggets'tan New York Knicks'e geçtiğinde Knicks hayranı oldum. LeBron James'in kariyeri de adama şapka çıkartacak cinste. Maç önü hazırlıkları, büyük görevlerin altından ustalıkla kalkması benim için bir tür ilham kaynağı. Onun kalitesinde bir şampiyonun nasıl bir lidere dönüştüğünü inanılmaz merak ediyorum.

Nelerle uğraştığınızı merak edenler de çok. Birkaç sene önce bir Facebook sayfası açtınız mesela...

Adım adım takipçilerimle bir bağ kurmaya çalışıyorum. Hayatımı günden güne takip etmek isteyenlerin bazı şeyleri ilk elden öğrenmelerini tercih ederim. İnsanlar gerçekleri duymaya her zaman hazır olmuyor.

Sosyal medya meraklısı birinin sözleriymiş gibi gelmedi bunlar kulağa...

Nihayetinde kimse hiçbir zaman tam anlamıyla tatmin olmuyor. Ben zor eğilip bükülen biriyim. Bu konuda da hep bir denge bulmaya çalıştım. Fakat işi daha da ileri götürmek istiyorum ki hayranlar ATP temposundaki bir sporcunun hayatında olup bitenleri gerçekten anlayabilsin. ATP'dekilerden alınması gereken izinleri düşünürsek, tek bir video bile başlı başına ciddi bir işe dönüşebiliyor. Soyunma odasına kolayca giremiyorsunuz. Zaten asıl amaç günlük düzenimi, hayatın eğlenceden ibaret olmadığını anlatabilmekti. Yorgun, şüphe dolu baktığım resimleri ya da bir tenisçinin tadını çıkardığı tüm o güzel ve ayrıcalıklı anları paylaşmak isterim mesela. Kendimi daha açık bir şekilde tanıtmak istiyorum çünkü gerçek Monfils'i kimse bilmiyor.

Pişman olduğunuz bir şeyden ötürü hayatınızı daha çok dışarı yansıtma ihtiyacı mı hissediyorsunuz?

Pişmanlık duyduğum bir şey yok aslında. Belki ilk zamanlarımda, Tur'da kötülüğümü isteyenlere cevabını vermemek, çenelerini kapamamak içimde kalmış olabilir. 32 yaşına geldim; hâlâ beni kötü göstermeye çalışanlar oluyor. Durup bakınca, bu insanların size hiçbir zaman yardımı dokunmadığını fark ediyorsunuz. Tam da yardıma en çok ihtiyaç duyabileceğiniz zamanda, henüz yolun başındayken, onlar yolunuza taş koymaya çalışıyor. Onlara karşı fazla uslu davranıp, dikkatimi dağıtmalarına izin verdiğimi hatırladıkça zamanla bir tür kızgınlık kapladı içimi. Neyse ki bundan ders çıkarmayı öğrendim. Gençlik yıllarımda, asla zapt edilemeyeceğimi düşündüğüm dönemler oldu. O zamanlar neyin neden olduğunu tam anlamıyla açıklayamıyordum kendime.

Çeviri: Göksu Bulut

Socrates Dergi