Gladbach 70's

18 dk

Bayern Münih ve Borussia Mönchengladbach, Bundesliga'nın ilk büyük rekabetini yaşadı. Alman futbolunun yükselişine katkılar yaptılar, ligde ve Avrupa'da kupalar kazandılar. Sonra Münih büyümeye devam etti, Gladbach ise…

Karl Del'Haye, 1974'te Alemannia Aachen'dan Mönchengladbach'a transfer oldu. O dönemde ligin en iyi iki takımından biri olan Gladbach'ın kadrosunda büyü yapmaya da gerek yoktu zaten. 1980'lere doğru Del'Haye da başroldeki gençlerden biri olmaya başardı. Özellikle 1979-1980 sezonundaki performansı onu Avrupa Şampiyonası için İtalya'ya giden Federal Almanya kafilesine kadar taşımış, Lothar Matthaeus'la birlikte Gladbach'ı temsil eden iki oyuncudan biri olmuştu. Jupp Derwall'in öğrencileri, turnuvadan şampiyon dönerken Del'Haye oyuna sonradan girdiği birkaç dakikayla yetinmişti. Ama zaten gerekli yerlerin dikkatini çekmişti…

Sakatlıklar nedeniyle futbolu erken bırakan ve kulübünde yöneticilik için kolları sıvayan Uli Hoeness, genç sol açığa şunları söylemişti: "Bizde as olmazsan kendimi vururum!" Bayern Münih, 1970'lerin ortasından itibaren sıralamada üstlere çıkmakta zorlansa da prestij ve ekonomik olarak çok da bir şey kaybetmemişti. Del'Haye için kasadan çıkardıkları 1 milyon 200 bin küsur mark da bunun kanıtıydı. Fakat 'acemi müdür' Hoeness'in öngördüğü patlama hiç yaşanmadı. Sol açık önce Pal Csernai tarafından kendi pozisyonu dışında oynatıldı, süre alsa da etkisiz kaldı ve sonra da Udo Lattek'in gelişiyle gözden düşen futbolcular listesinden çıkamadı. Milli takım macerası da 1980 yılıyla kısıtlı kaldı. En nihayetinde, 1985'te Fortuna Düsseldorf'un yolunu tuttu.

Libero Klaus Augenthaler, yıllar sonra verdiği bir röportajda onun için "Gördüğüm en hızlı oyuncu" diyecekti. Birçok 'Bayern karşıtı' ise bir 'Bayern geleneği' haline gelen stratejinin Del'Haye transferiyle başladığını düşünüyor: Rakibin en iyi oyuncusu alarak onları zayıflatmak.

Rekabet

Almanya, 1954'te Dünya Kupası'nı ülkeye getirse de kulüpler düzeyinde Güney Avrupalılarla boy ölçüşebilmeleri biraz zaman aldı. Borussia Dortmund, ülkenin Avrupa sahnesindeki ilk kupası olan Kupa Galipleri'ni kazandığında tarihler 1966'yı gösteriyordu. O sezon Bundesliga macerasına başlayan iki takım, bayrağı daha da yukarı taşıyacaktı…

2 Ekim 1965… Borussia Mönchengladbach ve Bayern Münih, Bundesliga'da ilk kez o gün karşı karşıya geldi. İki takım da Bundesliga'ya o sezon yükselmişti, iki takım da altyapıdan ya da henüz çocuk yaşta transfer edilmiş genç oyunculardan kuruluydu. Altyapıdan yetişen Jupp Heynckes ve Günter Netzer ile genç milli takım antrenörü Dettmar Cramer'in tavsiyesiyle ilk profesyonel sözleşmesini Gladbach'la yapan Berti Vogts... Münih altyapısında yetişen Sepp Maier, Franz Beckenbauer ile 20'sine basmadan Münih'e transfer olan Gerd Müller… Bu isimler, 1970'li yıllarda milli takımın iskeletini de oluşturacaktı.

Bundesliga'da ipi ilk göğüsleyen Bayern Münih oldu. 1967'de Kupa Galipleri Kupası'nı kazanarak kendinden söz ettiren Münih, 1968-1969 sezonunda da Bundesliga'daki ilk zaferini yaşadı. Gladbach karşılık vermekte gecikmedi. Antrenör Hennes Weisweiler'in "Bu sezon şampiyon olamazsak yazın burada olmayacağım" sözüyle hatırlanan 1969-1970 sezonunda hocalarının gitmesine izin vermediler ve şampiyon oldular. Gladbach'ın zaferi, Münih'in yeniliğe gitmesine neden oldu. Ligin ikinci yarısında Branko Zebec'le yollarını ayıran Bayern, Helmut Schön'ün kıdemli yardımcısı Udo Lattek'i takımın başına getirdi. Rekabette taşlar yerine oturmaya başlamıştı…

1970'ler iki takımın farklı kimlikleri temsil ettiği bir dönemdi artık. Oyuncularla tartışma ortamı yaratıp onların fikirlerini alan Weisweiler'in hızlı hücum eden Gladbach'ı, soğuk Lattek'in pragmatist ve rakibini uyuşturup işini bitiren Münih'i… Gladbach'ın gençliğin ve devrimin takımı olarak görülmesinin sebebi sadece oynadıkları futbol ya da kadronun farklı kişiliklere sahip olması değildi. Berti Vogts, Herbert Wimmer ya da Jupp Heynckes, tıpkı Franz Beckenbauer veya Franz Roth gibi Alman futbolunun ürünüydü. Ama takımın rock yıldızı, simgesi Günter Netzer, bütün algıyı değiştiriyordu. Koşmayı sevmeyen, araba yarışları için özel izni olan, gece kulübü sahibi Netzer, 68 kuşağının Almanya'daki futbol ilahına dönüşmüştü. Sağ ayağındaki yetenek de asiliğinin gölgesinde kalacak cinsten değildi. Hareketli ve rakibi sürekli rahatsız eden Gladbach'ın oyunu, Netzer'in 50-60 metrelik ani uzun toplarıyla 'zarif' hale geliyordu. Bu anlayışın imza maçlarından biri 1971-1972 sezonunda Inter'e karşı oynanmıştı…

1970-1971 sezonunun son haftasına ikinci giren Gladbach, Eintracht Frankfurt'u 2-4 yenmiş, lider Bayern Münih'in Duisburg'a kaybetmesiyle ikinci şampiyonluğunu yaşamıştı. Ertesi sezon Şampiyon Kulüpler Kupası'nda ilk turu rahat geçen takım, ikinci turda İtalya şampiyonu Inter'le eşleşmişti. Bökelberg'deki ilk maç, Avrupa futbol tarihine geçti. Netzer'in "O gece karşımızda kim olsa aynı sonuç olurdu" dediği maçı Gladbach 7-1 kazanırken Heynckes ve Netzer'in gösterisi görülmeye değerdi. Fakat maç içinde yaşanan bir olay bütün senaryoyu değiştirecekti: Roberto Boninsegna'nın kafasına atılan meşrubat kutusu Inter'in eline koz vermiş ve UEFA'dan iptal kararını almayı başarmışlardı. Olay o kadar sarpa sardı ki rövanş, tekrarlanan ilk maçtan önce oynandı. Maça çıkmama seçeneğini uzun süre masada tutan 'dağılmış' Gladbach, 4-2 ve 0-0'la kupaya veda ederken, Inter finale kadar yola devam ediyordu… O sezon Ajax'la görülmeye değer bir final oynamayı elinden kaçıran Gladbach, ligde de ipleri Münih'e kaptırmıştı. Gerd Müller'in 40 gollük -hâlâ kırılamayan- rekoru Bayern'e şampiyonluğu getirmişti.

Alman futbolu ve Gladbach'ın rock yıldızı: Günter Netzer

Alman futbolu ve Gladbach'ın rock yıldızı: Günter Netzer

Das Mannschaft

1972 yazı, iki takımın Alman futbolunun seviyesini hangi noktaya çektiğinin en iyi kanıtıydı belki de. İlk 11'inde iki takımdan dokuz oyuncu bulunduran -farklı takımlardan gelen Horst-Dieter Höttges ve Erwin Kremers de profesyonelliğe Gladbach formasıyla adım atmışlardı- Federal Almanya, hiç zorlanmadan Avrupa şampiyonu olmuştu. Netzer ve Beckenbauer'in saha içi dehalarını neredeyse her maçta gösterdikleri turnuvanın sembol 90 dakikası ise çeyrek final ilk maçında Wembley'den 3-1'lik galibiyetle döndükleri İngiltere maçıydı. Beckenbauer ve Netzer'in ahengi, Bild yazarı Gerhard Pietsch'in 'RambaZamba' benzetmesine neden olacaktı. 1972 Ballon d'Or oylaması da sezonun bilançosunu çıkarıyordu: Beckenbauer ödülü alırken, Netzer ve Müller de ikinciliği paylaşıyordu.

1972-1973 sezonunda UEFA Kupası'na katılan Gladbach, ülkeye bir kupa daha getirmeye yaklaşacaktı ama birkaç yıl içinde 'sınırların dışındaki Bayern Münih'leri' olacak Liverpool'a kupayı kaptırdılar. Yine de 23 Mayıs'ta Bökelberg'de oynadıkları futbol, Heynckes'in muazzam golü ve İngiliz spiker Brian Moore'un Wembley'den kalma hayranlıkla sık sık dile getirdiği üzere 'Great' Günter Netzer'in zarafeti, Gladbach rüzgârını hissettiriyordu. Tam bir ay sonra ise Netzer, 'âsilik imzasını' atarak Real Madrid'in yolunu tutacaktı. Almanya Kupası Finali'nde Köln karşısında maça yedek başlayan, ikinci yarıda da oyuna girmeyi reddeden 10 numara, uzatmalarda kendini oyuna sokacak ve topa dokunduğu ilk pozisyonda golü atıp kupayı getirecekti…

Gladbach, 'yüzünü' kaybetse de takıma uyum sağlayan ve birkaç yıl içerisinde Ballon d'Or alacak seviyeye gelen Allan Simonsen, genç dinamo Rainer Bonhof, Wimmer gibi oyuncular ile Heynckes ve takımın yeni kaptanı 'Teriyer' Vogts gibi iki liderin omuzlarında iddialı takım olarak kalmışlardı. 1973-1974 sezonunun son maçında Bayern Münih'i 5-0 yenerek güçlerini ispatladılar. Yine de maçın 'ama'ları yok değildi: Münih son haftaya şampiyonluğu garantileyip girmişti ve daha da önemlisi bir gün önce oynadıkları final tekrar maçında Atletico Madrid'i 4-0 geçip Şampiyon Kulüpler Kupası'nı kazanan ilk Alman takımı olmayı başarmışlardı. Kutlamalar maç saatine yakın sonlanmış olacak ki Bonhof, Hoeness'in üç buçuk promil alkolle sahada gezdiğini söylüyordu.

O yaz milli takım, bu sefer de Dünya Kupası'nda zafere ulaştı. Finalde iki takımdan sekiz oyuncu beyaz formayı giyiyordu. Formsuz Netzer ilk 11'de yer alamasa da Cruyff'u marke eden Vogts ve ikinci aşamada ilk 11'e girip takıma hareket katan ve finalde Gerd Müller'e asisti yapan Bonhof, Gladbach tarafından katkı veren isimlerdi. Ama Gerd Müller'in golüyle kazanılan kupa, 'Kaiser' Franz'ın ellerinde yükseliyordu. Gladbach'ın gösterisinin son perdesi ise o sezon başlayacaktı…

Dominasyon

1974-1975 sezonunda Bundesliga şiltini geri alan Gladbach, rövanşıyla akıllarda kalan eşleşmede Twente'yi geçerek UEFA Kupası'nı Almanya'ya getiren ilk takım oldy. Münih ise birkaç yıl önceki hikâyenin benzerini yaşamış, kazan kaynayınca Udo Lattek kovulmuş ve yerine -Beckenbauer'in torpiliyle- Dettmar Cramer gelmişti. Bu karmaşaya rağmen Şampiyon Kulüpler Kupası'nı bir kez daha kazanmayı başardılar. Ama 'uyutan' Münih daha da yavaşlıyor gibiydi…

"Bisiklet ile Mercedes arasında bir seçim yapmak zorunda kalsan kararın ne olurdu?" Borussia Mönchengladbach menajeri Helmut Grashoff, Münih'ten sonra Rot-Weiss Essen ile anlaşan Udo Lattek'e bu soruyu sorduğunda Gladbach, Weisweiler'den boşalan antrenör koltuğuna yeni bir ismi bulmuştu. Seçimini 'Mercedes'ten yana yapan Lattek, hem kendi kariyeri hem de Gladbach tarihinde parlak sayfalar açacaktı…

Bayern Münih, 1976 baharında bir kez daha kötü oynadığı bir Kupa 1 finalini kazanıp üçüncü büyük zaferine ulaşmış, lig yine Gladbach'a kalmıştı. Lattek, Gladbach'ın vitesini düşürmeye hiç niyetlenmemişti. Bayern'de Müller ve Beckenbauer gibi set oyununda ve ağır tempoda başarılı olabilecek iki usta ayak vardı ama Gladbach, Simonsen ve Heynckes gibi hareketli forvetlere; Bonhof, Stielike gibi becerikli orta saha oyuncularına sahipti. Avrupa'nın en önemli kontratak takımlarından biri olarak kabul gören ekip, ertesi sezon üst üste üçüncü şampiyonluğu kutluyor ve Şampiyon Kulüpler Kupası'nda finale kadar yükseliyordu. Bu yürüyüşte, yarı finalde bir diğer kontratak simgesi Dinamo Kiev ile oynadıkları maçlar, Gladbach'ın bireysel yeteneklerinin nasıl fark yarattığının 180 dakikalık özetiydi; sadece hızlı bir hücum makinesinden ibaret değillerdi. Fakat finalde bir diğer sistem takımı Liverpool ile karşılaştılar. Bob Paisley'nin klasik santrforsuz oyununda Keegan ile Heighway'e verdiği rol, Gladbach'ı mat etmişti. 1977-1978 sezonunda ise bu sefer yarı finalde Liverpool çelmesi yiyeceklerdi.

Liverpool engelini aşamayan takım, yavaş yavaş oyuncularını da kaybetmeye başlamıştı. Simonsen ve Bonhof takımdan ayrıldı, Heynckes futbolu bırakarak Lattek'in yardımcılığını yapmaya başladı… Kulübü terk etmeyen tek oyuncu, kaptan Vogts da durumun farkındaydı. 1979'da Kızılyıldız'ı geçip UEFA Kupası'nı bir kez daha kazandıklarında şunu söylüyordu: "Bu kupaya iyi bakın, uzun süre son kupa olarak kalacak!" Vogts, o sezon futbolu bırakıp federasyonda milli takımlar antrenörlüğü macerasına başlayacaktı…

Kaptan Berti Vogts 1979'da UEFA Kupası'nı kaldırırken takımın geleceği için kötü haberi vermişti.

Kaptan Berti Vogts 1979'da UEFA Kupası'nı kaldırırken takımın geleceği için kötü haberi vermişti.

İflas

1979-1980 sezonunda Lattek'in ayrılmasıyla takımın başına geçen Heynckes, kaptanını yanıltmaya çok yaklaşacaktı. İlk antrenörlük denemesinde takımı UEFA Kupası finaline kadar taşıdı ama 3-2'nin rövanşında Eintracht Frankfurt'a 1-0 yenildiler. O yaz takımın yıldızlarından Del'Haye'nin Bayern'e transferi yankı yaratsa da Heynckes, görevde kaldığı yedi yıl boyunca hep yeni çıkış yolları bulmak için uğraştı. Lienen, Kullik, Winfred Schaefer ve Frank Schaeffer gibi tecrübeli isimlerin yanında Matthaeus gibi büyük bir potansiyele görev verdi; Uwe Rahn, Uli Borowka, Frank Milli gibi milli takımlar seviyesinde oyuncuları transfer etti. Bundesliga'da üçüncülüğün ötesine geçemeyen Gladbach'ın Avrupa macerasındaki en silinmez hatıra da 5-1 kazandıkları maçın rövanşında Real Madrid'e 4-0'la elendikleri tur olacaktı. Kendi topraklarında kupa kaldırmaya en çok yaklaştıkları sezon ise ayrı bir Münih hikâyesine dönüşecekti…

Lothar Matthaus, sahaya adım attığı ilk andan itibaren Alman futbolunun geleceği olarak görüldü. Çok yönlülüğü, gücü, temposu ve saha içi liderliği… Daha genç yaşında bütün yeteneklerini göz önüne sermeyi başarmıştı. 1960 ve 70'lerdeki yetiştirici alışkanlığını yavaş yavaş yitiren ve 1970'lerin ikinci yarısını kötü geçiren Münih, Uli Hoeness'in menajerliğinde büyük transferler peşinde koşan bir takıma dönüşmeye başlamıştı. Öyle ki Arsenal'le sorun yaşayan Liam Brady için İrlandalının kapısını çalan ilk ismin Höeness olduğu biliniyordu. Matthaeus da takım arkadaşı Del'Haye gibi Höeness'in radarına girmişti. 1983-1984 sezonunun sonuna doğru genç oyuncuyla anlaştılar. Matthaus, Bayern ile anlaştığını açıklarken Gladbach ile finale çıkacağını ve kupayla kulübüne veda etmek istediğini söylüyordu.

31 Mayıs 1984'te Almanya Kupası Finali'nde 'çırak' Heynckes'in Mönchengladbach'ı ile 'usta' Lattek'in Münih'i karşı karşıya geldi. Normal süre ve uzatmalar 1-1 sonuçlandı, penaltı atışlarına gidildi. Gladbach'ın ilk vuruşunu Matthaeus yaptı ve kaçırdı. Artık Norbert Ringels'in kaçırdığı penaltının bir anlamı yoktu. Vuruşlar sonunda Bayern Münih, kupayı kazandığında Gladbach taraftarı için 'hain' cepteydi. Matthaeus'un Bökelberg'deki 90 dakikaları artık pek de huzurlu geçmeyecekti…

Gladbach, 1980'lerde yerinde sayarken Bayern on yılda altı şampiyonluk elde etti. 1987'de Jupp Heynckes, 1990'da ise Gladbach'ın yeni altın çocuğu Stefan Effenberg transferleriyle eski rakibi daha da zayıflattılar. Heynckes, Münih'le iki şampiyonluk ve bir Şampiyon Kulüpler Kupası finali gördü. Effenberg transferi ise taraftarı kızdırsa da kan kaybeden kulübü batmaktan kurtaracaktı.

Gladbach, 1992'de iflas bayrağını çekmeye hazırlanıyordu. Bu süreçte Bayern'in Effenberg'i Fiorentina'ya sattığı kesinleşti. Anlaşma gereği transferden pay alacaklardı fakat 900 bin mark ileriki bir tarihte kulübe ödenecekti. Asbaşkan Hans-Peter Mall, Münih'e gitti ve Uli Hoeness ile görüştü. 'Kahraman' Hoeness ödemenin erken bir tarihte yapılmasını sağladı ve Gladbach, borcunu ödeyebildi. Bayern, 1990'larda lige hükmedemese de kazanmaya devam etti. Gladbach ise bir Almanya Kupası ile yetinecekti. Rekabetin dozu yıllar geçtikçe o kadar düştü ki Patrick Anderson, Dante ya da Marcell Jansen transferlerinde 'hain' sloganları seyrelmeye başlamıştı…

1990'larda milli takım üzerindeki GladbachMünih etkileri ise devam ediyordu. 1990 Dünya Kupası'nı Franz Beckenbauer önderliğinde kazanan Almanya'nın teknik ekibinde yer alan Berti Vogts, iki yıl sonra bu sefer başantrenör olarak Euro 96 zaferi yaşıyordu. Almanların uluslararası turnuvalardaki hegemonyasının temellerini atan ikili, bu dönemi iki zaferle noktalamıştı. Vogts, yetmişinci doğum gününde federasyonun sitesine verdiği röportajda hâlâ bir takım oyuncusu olduğunu belli ediyordu:

— Hangisi daha özel? 1974'te oyuncu olarak kazandığınız kupa mı yoksa 1996'da antrenör olarak kazandığınız mı?

— İtalya 90'da kazandığım. Çünkü Beckenbauer'in takımında genç milli takımlarda benimle çalışan toplam 18 oyuncu vardı.

Yine de 'Teriyer' Vogts, 'Kaiser' Beckenbauer'in gölgesinde kaldı. Bu katkılarından çok 1994 ve 1998'deki erken vedalarıyla anılıyor.

Bayern Krallığı

Franz Beckenbauer, Karl-Heinz Rummenigge ve Uli Hoeness gibi isimler, geliştirdikleri ve uyguladıkları yöntemlerle 2000'lerde Alman futbolunun imparatorları oldular ve buna paralel olarak Bundesliga, ne olursa olsun Bayern Münih'in kazandığı bir lige dönüştü. Gladbach 1977'den sonra ligin zirvesine uzaktan bakarken Bayern tam 25 şampiyonluk kazandı ve hiçbir rakibi Gladbach'ın yaptığı gibi üç yıl üst üste zirveyi göremedi. Hamburg ve Borussia Dortmund gibi Kupa 1'i kazanan takımlar da bu rakipler arasındaydı.

İkinci ligi dahi gören ve adım adım yeniden Bundesliga'nın kalburüstü takımlarından biri olan Gladbach'ın bugün Avrupa Kupaları'na katılması dahi eski takipçilerini heyecanlandırmaya yetiyor. 2010'da kulübün yüzüncü kuruluşu için Liverpool'la oynadıkları dostluk maçı ya da bu sezon Inter'le oynayacakları maçların eski 'hızlı' günleri hatırlattığı insan sayısı Almanya'yla sınırlı değil. Altın dönemden Rainer Bonhof hâlâ yönetimin içinde ama Berti Vogts seyyah antrenör durumunda, Netzer ise başka dünyada. Futbol sonrası en başarılı olan Gladbach'lı Heynckes ise 2010'larda yarattığı muazzam takım nedeniyle yeni nesil için bir Bayern Münih sembolüne dönüşmüş durumda. Del'Haye mi? O da Bayern'in rakiplerinin yıldızlarını transfer ettiği günlerde anılıyor. Ya da pop şarkılarında... Marcus Wiebusch'un 1994'te yayımlanan Hippiekacke albümünde ona adanan bir şarkı dahi var: Erinnert sich jemand an Kalle 'del Haye (Karl Del'Haye'yi hatırlayan var mı?)

Socrates Dergi