
80 Günde Devri Moğolistan
7 dk
İki eski dost, neden Moğolistan'da golf topunun peşinde 2000 kilometre yürüdü? Adam ve Ron'a çılgın serüveni sorduk.
28 Temmuz 2017’de, Kuzey İrlandalı Adam Rolston, Moğolistan’ın en batı ucundaki küçük bir şehirde sopasını eline aldı ve önündeki golf topunu bir deliğe sokmak için ilk vuruşunu yaptı. O delik, Moğolistan’ın başkenti Ulanbatur’daydı. Yani yaklaşık 2000 kilometre uzakta... Rolston’ın yanında Güney Afrikalı caddie’si (çantasını taşıyan yardımcı) Ron Rutland vardı. Hedefleri, golf topunun peşinde yürüyerek başkente ulaşmaktı. 90 günlük vizelerinin bir kısmı hazırlık aşamasını kapsıyordu ve 2000 kilometreyi yürümek için önlerinde yaklaşık 80 gün kalmıştı. Yolculuklarının üçüncü gününde sahipsiz bir köpek, bir daha ayrılmamak üzere aralarına katıldı. Bir Kuzey İrlandalı, bir Güney Afrikalı ve bir köpek Moğolistan’da işte böyle buluşmuştu. Hayır, bu bir fıkra girişi değil; gerçek bir hikâye.
Bu hikâye nasıl başladı? Benim de Adam ve Ron’a ilk sorum bu oldu. Eski bir sporcu olan ve Hong Kong’da profesyonel olarak bir süre ragbi oynayan Adam, projenin ilk adımlarını şöyle anlatıyor: “Ağustos 2016’da bir hazırlık maçı için Kenya’daydım. Ron da konuşma yapmak için oradaydı. İki yıl boyunca, Afrika Kıtası’ndaki hemen her ülkeyi bisikletiyle dolaşmış, ardından da insanlara hikâyesini anlatmaya başlamıştı.
Kenya’da bize bir konuşma yaptı. Onu önceden de tanıyordum, eski bir ragbi oyuncusuydu ve Hong Kong’da aynı takım için oynamıştık. Konuşma sonrası birlikte kahve içtik. Rugby günlerimin artık sona yaklaştığından ve yeni bir şey denemek istediğimden bahsettim. Konu golfe geldi. Daha önce kimse golf ile ilgili bir serüvene atılmamıştı. Ne yapabiliriz diye düşündüğümüzde de aklımıza ‘en uzun delik’ fikri geldi.”
Ron da “Bunu yapacaksak anlamlı bir amaç için yapmak istedim” diyor ve ekliyor: “Laureus’la iletişime geçtik ve projeden elde edeceğimiz geliri Sport for Good isimli vakfa bağışlamaya karar verdik.”
Golf, Moğolistan’da kesinlikle popüler bir spor değil. Ron’a proje için neden Moğolistan’ı seçtiklerini sorduğumda şu cevabı veriyor: “Devasa bir ülke olmasına rağmen neredeyse hiç insan yok ve böyle bir şey yapmak için bir yerlerden izin almanız da gerekmiyor. Bu yüzden Moğolistan’a gitmeye karar verdik.”

İzin sorununu aşmışlar ama Moğolistan’da onları bekleyen başka zorluklar da varmış. Bütün ekipmanlarını oraya götürmek ve ülkenin dağlık coğrafyasında golf oynamaya uygun bir rota bulmak, onlar için başlı başına problem olmuş. Yanlarına kamp ekipmanlarıyla birlikte 400 golf topu almışlar. Ron’un çektiği el arabasına yükledikleri eşyaların toplam ağırlığı yaklaşık 100 kiloymuş.
Serüvenlerine başladıktan sonra da sorunlar peşlerini bırakmamış. En büyük zorluk da hava şartlarıymış. Ron, havanın onları ne kadar zorladığını “Hayatımda gördüğüm en düşük ve en yüksek sıcaklıkları bu yolculukta tecrübe ettim” diyerek anlatıyor. Yolculukları, Kazakistan sınırında dağlık bir bölgede başlamış. Soğuk nedeniyle ilk günlerde programın gerisinde kalmışlar. Ron da bu noktada “Bu yaptığımız şeyin bir eğlencesi yok” diyecek duruma gelmiş. Yine bu dönemde, sahipsiz bir köpekle, UB’yle yolları kesişmiş. Ona yemek vermişler ve UB, birkaç gün sonra hâlâ onlarla birlikteymiş. Söz yine Ron’da: “Artık ona bir isim vermemiz gerekiyordu. Herhâlde Ulanbatur’a kadar bizimle gelecek diye düşündük ve adını bu yüzden UB koyduk. Üçüncü günde bulmuştuk onu, Ulanbatur’a kadar 77 gün boyunca yanımızda yürüdü.”
İlk haftaki soğuğu atlattıktan sonra ikili, günde 25 kilometre yürüme planına ayak uydurmayı başarmış. Ama Moğolistan’ın sürprizleri bitmemiş. Altıncı haftada Gobi Çölü’ne gelmişler ve... “Çölün içinden geçmek zorundaydık” diyor Adam, “Hava sıcaklığı 40 derecenin üzerindeydi. Sabah 4’te uyanıp hava ısınana kadar birkaç saat ilerliyorduk. Öğle saatlerinde yanımızda taşıdığımız tentenin altında dinleniyorduk.”
Çölde düşündükleri sadece, projenin zamanında bitip bitmeyeceği de değilmiş. Yaşlı bir köpek olduğu için UB’nin sıcağa dayanamayacağından korkmuşlar. Ama UB de onlar gibi Gobi Çölü’nü aşmayı başarmışlar. 80 günlük yolculuk bu gibi zorluklarla devam etmiş ve seyahat boyunca uçsuz bucaksız bir ülkede birçok şeye tanık olmuşlar.
Gördükleri şeyler içinde en garibini merak ettiğimi söylüyorum ve karşılığında iki farklı anı dinliyorum. Adam’ınki nispeten biraz daha ilginç: “İki Suriyeli ile karşılaştık. Moğolistan’ın dağlarında kartal yakalıyorlardı. Bunları, Orta Doğu’ya götürüp Katar gibi ülkelerdeki şeyhlere satıyorlarmış. Onlarla oturup yemek yedik. Yaptıkları şeyin legal olma ihtimali yoktu. Yine de ıssız bir ülkede karşılaşmıştık ve bir öğle yemeğinde birlikteydik.”

Ron’un da cevabı, biraz farklı olsa da yine yemekle ilgili: “Ben veganım. Moğolistan da vegan olmanın en zor olduğu yer. Yanımızda Moğolca bir mektup taşıyorduk. Mektupta ne yaptığımız yazıyordu. Bir de benim vegan olduğum: ‘Et yemiyorum, süt içmiyorum, peynir yemiyorum.’ Moğolistan’da insanların hiçbir şeyi yok, yine de size ellerinde olan her şeyi ikram ediyorlar. Bu da genelde et oluyordu. İnsanlar, yaptığımız şeyden çok benim vegan olmama şaşırıyordu. İlk defa böyle bir şey duyuyorlardı. Şaşırdıkları bir diğer şey de yürümemizdi. ‘Yabancılar neden yürür ki?’ diye düşünüyorlardı. Daha önce gördükleri bütün yabancılar, lüks arazi araçlarına biniyordu sonuçta.”
Yaklaşık 2000 kilometre yürümenin fiziksel sonuçları da olmuş tabii. Taşıdığı ağır yük nedeniyle Ron’un ragbi günlerinden kalan kalça sakatlığı yeniden nüksetmiş. Adam’ın da -golf sopasını binlerce kez savurmanın sonucu olarak- belinde sorun çıkmış. Yine de hedeflerine, Ulanbatur’daki Mt Bogd Golf Kulübü’ne 80. günde ulaşmışlar. Bu noktada akıllarındaki son soru işareti, UB’yle ne yapacakları olmuş? Ona da başkentteki bir milli parkta ev bulmuşlar.
17 Eylül 2017’de, Kazakistan sınırındaki başlangıçtan 80 gün, 2011 kilometre ve 20094 vuruş sonra proje tamamlandı. Geriye de o günden bir ay sonra Skype’ta konuşurken bile yüzlerinden hissedilen yorgunluk ve sayısız anı kaldı. Peki amaçlarına ulaştılar mı? “Evet” diyor Adam, “Son gün ailelerimiz ve dostlarımız bizi ziyarete gelmişti. Son vuruşu yaparken sevdiğimiz insanlar yanımızdaydı.”
Ron’a da aynı soruyu yöneltiyorum. O biraz daha duygusal; konuşurken gözleri doluyor:
“Köpek için de bir ev bulduk. Bundan daha güzel bir son olamazdı."