
Gönüllerin Şampiyonu
13 dk
Türkiye Grand Prix'sinin kısa tarihindeki en başarılı isim Felipe Massa'ydı. Ama Brezilyalı eski pilotu bizden biri gibi hissetmemizin tek sebebi bu değildi.
Felipe Massa sanırım hiçbir zaman grid'deki en iyi pilot olmadı. Form grafiğinin zirvesinde yer aldığı dönemler vardı. Karşılaştığı zorluklar ve saçmalıklar düşünüldüğünde kariyeri süresince Formula 1'in gündeminde en çok iz bırakan birkaç olayın tam ortasındaydı. Ailesi Ferrari garajında sevinirken son virajda şampiyonluğu kaybetti. Sıralama turlarında kafasına başka bir araçtan düşen yay çarptı. Takım arkadaşına yol vermeye zorlandı. İki yıl üst üste emekli oldu. Massa'nın kariyeri, bu kadar bizden biri gibi görünen ve davranan bir adam için olabilecek en sıradışı kariyer.
Sao Paulo'lu pilot 2001 yılında Avrupa F3000 şampiyonu olduğunda Peter Sauber'in radarına çoktan girmişti bile. Massa, Formula 1'den önceki son adımlarını tamamlarken Sauber'in bir önceki keşfi Kimi Raikkonen harikalar yaratıyordu. Tek koltuklu serilerdeki tecrübesizliğine rağmen genç Kimi ilk F1 sezonunda göz doldurmuş ve 2002 için McLaren'la anlaşmıştı. Sauber o zamanların Portekiz futbol kulüpleri gibiydi. Keşfeder, parlatır ve satardı. Minardi'den farkı, başarı beklentisinin daha yüksek olmasıydı ve bunun temelinde yine İtalyan markanın aksine para kazanmak vardı. İsviçreli için Raikkonen'den sonraki genç yıldız Felipe Massa gibi duruyordu.
Coğrafi genellemeler yapmamaya çalışıyorum. Globalleşmiş bir dünyada "Almanlar şöyledir, oo İtalyanlar böyle yaparlar, hele İngilizler ohoo neler neler" gibi laflar artık bana komik geliyor. Ama bir istisna yapalım ve kabul edelim: Güney Amerikalı Formula 1 pilotları diye bir ekol var. Felipe Massa da çaylak sezonunda o ekolün en şiddetli temsilcisi gibi yarıştı. Hızlıydı ama en başta kendi takımı olmak üzere etrafındaki çoğu pilota korku salıyordu. Takımlar şampiyonasında geri düşüp milyonlardan olmak istemeyen Peter Sauber, 2002 ABD Grand Prix'sine Massa'yı çıkarmadı. Bir önceki yarıştan kalan on sıra grid cezası araca değil Massa'ya verildiği için Brezilyalının yerine gelen ve F1 tarihinin en iyi birkaç isminden birine sahip Heinz-Harald Frentzen yarışa sıralama turlarında elde ettiği yerden başladı. Massa sezonun son yarışı için Sauber koltuğuna döndü ama sezon sonunda takımdan kovulacağı önceden açıklanmıştı.
Şimdiye kadar pek çok pilottan "Formula 1'de ikinci bir şans bulmak zordur" cümlesini duymuşsunuzdur. Bu sözler Massa 2002 sezonu sonrası Brezilya'ya döndüğünde de geçerliydi. Koltuğunu kaybetmişti, geleceği belirsizdi ve tadı epey kaçıktı. Sao Paulo'da bir arkadaşının kız arkadaşının arkadaşı Raffaela ile tanıştı. Felipe o kısa ama zor dönemden Raffaela'nın desteğiyle çıktı. 2007'de evlendiler. Belki de hayatlarının en zor yılının sonunda, 2009'da, oğulları Felipinho dünyaya geldi. Raffaela bir süpermodel değildi, Felipe bir süre sonra ondan ayrılıp kusursuz görünen bir mankenle çıkmaya başlamadı. Formula 1'in zirvesini görmüş, Monako'da yaşayan bir aile ne kadar ulaşılabilir ve normal olabilirse onlar da o kadarlar.
2003 sezonu için önce Jordan'la anlaşmaya çok yaklaşan Massa, Jordan koltuğu Ralph Firman'a gidince Sauber'le yakın ilişkilere sahip Ferrari'nin test pilotu oldu. Tabii o zamanlar test pilotları simülatöre mahkûm değildi. Sınırsız test günlerinden bahsediyoruz. Michael Schumacher'in yarış hafta sonu içinde Fiorano'ya uçabildiği, test yapıp sorunu çözüp geri gelebildiği çılgın günlerdi. Tam da bu yüzden, bir yıllık Ferrari test pilotluğu Massa'nın kariyerinin en akıllıca hamlelerinden biri oldu. 2003'te Jordan dökülüyordu, F1 tarihinin bir başka muhteşem isme sahip pilotu Giancarlo Fisichella'nın sonradan kazandığı garip Brezilya Grand Prix'si hariç, takım pek bir varlık gösterememişti. Massa o sezon Jordan'a gitse, kariyeri en fazla birkaç sezon daha sürerdi. Felipe, "Eddie'yi her gördüğümde ona beni takımına almadığı için teşekkür ediyorum" diyor.
Massa'nın bir senelik Ferrari test pilotluğu onun tekrar Sauber'e dönmesini sağladı. İki sene boyunca gösterdiği gelişimle birlikte 2006'da Honda'ya giden Rubens Barrichello'nun yerine Ferrari ile anlaştı. Şampiyonanın zirvesinde Fernando Alonso ve Michael Schumacher çekişirken, Massa iki galibiyetle ve üçüncü sırada sezonu kapattı. İkisi de birbirinden özel zaferlerdi. İstanbul Park'ta kariyerinin ilk pol pozisyonunu ve ilk Grand Prix galibiyetini alırken yarışın hikâyesi de sezonun hikâyesine benziyordu. Tüm gözler ikincilik için kapışan Alonso ve Schumacher'deydi. Brezilyalı üç sezon arka arkaya kazanacağı Türkiye Grand Prix'sinde kariyeri boyunca hayal ettiği yere, podyumun en üst basamağına çıktı. "İstanbul bana çok doğal gelen bir pistti, o yüzden orada iyiydim" dese de Massa'nın bizimle duygusal bağını göz ardı etmemek lazım. Üçüncü zaferinden sonra "Artık Türk pasaportu alabilirim" dediğinde hepimiz Hollywood filminde Türkiye'nin adı geçmiş gibi sevinmiştik. Hem zaten düşününce, Massa başarılarla dolu kariyerinin neredeyse tamamında 'underdog' olması, hal ve hareketleri hatta tipiyle çevrenizde tanıdığınız birine benzeyebilme ihtimaliyle bize yakın geliyordu. Belki o da bunu hissetmiştir çünkü kendi şehrinin pisti Interlagos bile ona her zaman iyi davranmadı. Asif Kapadia'nın muazzam karakter belgeselleri serisini başlatan Senna'yı izlemişsinizdir.

Felipe Massa ile Lewis Hamilton
Brezilya'da, Interlagos'un o acayip atmosferinde bir Brezilyalı olarak kazanmak herhalde bir tek Monza'da bir Ferrari galibiyetinin gölgesinde kalabilir. 2006'da kariyerinin ikinci zaferini Sao Paulo'da kazandığında Massa dünyanın zirvesinde gibiydi. 2008'de sezon finalini kazandığındaysa önce dünyanın zirvesine çıkmış, sonra pilotlar klasmanını kaybettiği için bir basamak inmek zorunda kalmıştı. Spora ait bu duyguyu daha iyi anlatmaya yaklaşan başka bir söz olmadığı için yine yazar Heywood Broun'a başvuruyorum: "Hayatın trajedisi kaybetmek değil, az kalsın kazanacak olmaktır." Massa o hafta sonu elinden geleni yapmıştı aslında. Polden başladığı yarışta yağmurda da pist kururken de hızlıydı. Ama olmadı.
2008 sezonunun hikâyesine bir adım geriden bakmadan Massa'nın şampiyonluğu hak ettiğini söylersek doğru olmaz. Avustralya'da çekiş kontrol sistemi olmadan geçilen ilk virajda aracının kontrolünü kaybetmesi ve İngiltere'de yağmur altında defalarca -beş olması lazım- spin atarak yarışı Lewis Hamilton'ın iki tur gerisinde bitirmesi şampiyonluk yolunda utanç verici performanslardı. Yine de Massa'nın sezonuna en büyük darbeyi Renault takımı vurdu desek hiç yanlış olmaz. Fernando Alonso'yu Renault'da tutabilmek için Flavio Briatore ve Pat Symonds'ın Nelson Piquet'ye bilerek kaza yaptırdığı ve güvenlik aracının girmesiyle Alonso'nun pit stratejisinin mucizevi bir zafer getirmesi bir yıl sonra perde arkası ortaya çıkacak bir skandaldı. Güvenlik aracıyla birlikte pitlerde kaos yaşanırken Ferrari yakıt hortumu takılı Massa'yı pitten göndermeye çalışmış ve Brezilyalı lider girdiği pitlerden hayal kırıklığı ve cezayla çıkmıştı. O gün yarış bittiğinde şüphelenen tek bir kişi vardı: Jean Todt. Massa ve Stefano Domenicali'nin şaşkın bakışları arasında Fransız efsane bu işin kesinlikle kasıtlı yapıldığı konusunda ısrarcıydı. Bir yıl sonra her şey ortaya çıktı, insan boşuna efsane olmuyor.
2009 tüm zirve takımların yeni kural değişikliklerini ıskaladığı garip bir sezondu. Ferrari ve Massa'nın tüm sezon en büyük derdi rekabetçi olamamak gibi görünüyordu. Macaristan Grand Prix'sinden bir hafta önce Brand Hatch'teki F2 yarışında kaskına isabet eden lastikle hayatını kaybeden Henry Surtees, hafta sonu öncesi kokpit güvenliğinin yeniden sorgulanmasına yol açmıştı. Üstüne Concorde kazası gibi imkânsız olaylar silsilesiyle Felipe Massa'nın başına isabet eden yay, günümüzde hayat kurtaran halo sistemine ve güçlendirilmiş kasklara giden yolu açtı. Rubens Barrichello'nun arka süspansiyonundan fırlayan 800 gramlık yay, pist üstünde sektikten sonra Massa'nın sol kaşının üstüne denk gelecek şekilde başına isabet etmişti. Bir süre yapay komada kaldıktan sonra hayati tehlikeyi atlatıp sezon sonuna kadar çeşitli operasyonlarla sağlığına kavuşan Massa, aynı yılın sonunda baba oldu. Bu nedenle 2009'u iyi mi, yoksa kötü mü hatırladığı konusunda büyük bir ikileme düşüyor olmalı. Aslında Ferrari taraftarları için bile sezonun Massa'dan sonraki kısmı bir garipti. Michael Schumacher bir motosiklet yarışında boynunu incitmemiş olsa efsanenin geri dönüşünü izleyecekken Luca Badoer'in kendini utandırmasını izlemek zorunda kalmışlardı. Spa'da Force India ile ikinciliğinden sonra Ferrari koltuğu hayalini gerçekleştiren Giancarlo Fisichella bile işleri yoluna koyamadı.
Sonraki sezon pistlere döndüğünde Massa'nın eski haline dönüp dönemeyeceğini kendisi dahil kimse bilmiyordu. İki podyumla açtığı sezon amansız takım arkadaşı Fernando Alonso'nun gölgesinde geçiyordu. Sezonun ortasına doğru, Macaristan kazasının yıldönümünden bir gün önce, Hockenheim'da şaşırtıcı bir şey oldu. Üçüncü cepten kalkan Massa önündeki Vettel ve Alonso'yu dışarıdan geçerek liderliğe yükseldi. İlk kez bir hayat belirtisi görüyorduk. Özellikle de büyük kazalardan geri dönüşte psikolojik eşiğin de fiziksel yeterlilik kadar önemli olduğunu düşününce bu umut verici bir gelişmeydi. 48. turda bu umutlar yeryüzüne çakıldı. "Fernando senden daha hızlı, bu mesajı anladığını teyit eder misin?" Mesaj gayet netti. Kazayı arkasında bırakıp bu büyük travmayı aşabileceği bir yarışta eski Felipe Massa yok oldu. Sonraki üç sezon inişler ve çıkışlarla, "Ferrari'de kazanırsanız üzerinizde beklenti oluşur, kazanamazsanız yine beklenti vardır" sözlerini sonuna kadar yaşayarak geçti. Sonunda Michael Schumacher'in bile kaçamadığı kadere o da yakalanıp Ferrari'den kırgın bir şekilde ayrıldı.
Williams yılları Massa için fena geçmedi aslında. Yine de Williams eski Williams değildi, Massa da eski Massa değildi. 2016 sonunda film sahnesi gibi bir uğurlamayla Brezilya Grand Prix'sine veda edişi çok beğenilmiş olacak ki 2017'de hiç hesapta yokken bir sezon daha yarışıp Sao Paulo'da tekrar halkına veda etti. Bir zamanlar zirvede olan bir takımla, bir zamanlar zirveyi görmüş bir pilot için yeterli sonuçlar gelmedi. Formula 1 tarihinin en dramatik sezon finalinin üzerinden uzun zaman geçmişti. Garajda duvara kafa atan Ferrari mekanikerinden, "Yoksa o Glock mu?" diye bağıran Martin Brundle'a, yüzlerindeki gülümseme solarken izlediğimiz baba Massa'dan McLaren garajında zıplayarak baba Hamilton'a sarılan Nicole Scherzinger'e kadar akılda kalıcı pek çok an bıraktı 2008 Brezilya Grand Prix'si. İlk kez GP2 sahnesinde kendini tanıttığı İstanbul Park'a bu sezon dönecek Lewis Hamilton, tarihin en başarılı pilotu olmaya emin adımlarla gidiyor. İstanbul Park'ın en başarılı pilotu Felipe Massa'nın elinde ise sadece 'Gönüllerin Şampiyonu' unvanı kalıyor.