
Gözü Kara
15 dk
Tarihin en iyisi mi? Şöhreti sporunun önüne mi geçti? Nasıl hep ayakta kaldı? Lindsey Vonn'la ilgili bütün bu soruları kendi aramızda konuşabilirdik. Ama Banu Yelkovan, efsaneyi Monako'da yakaladı ve mikrofonu kendisine uzattı. Evet Lindsey, söz sende.
Saat tam 15.30'da Monako'nun en prestijli otellerinden birinde, l'Hermitage'da olmam gerekiyor. Uzun zamandır peşinde olduğumuz Lindsey Vonn röportajı için elimdeki tek veri bu. Lobide buluşacağız, röportaj için sadece 10 dakikam var. Gazetecilik evreninde Vonn gibi bir isimle bir asır kadar uzun bir süre sayılır bu. Tabii ne olur ne olmaz diye 30 dakika önceden bu görkemli otelin tarihî lobisine giriş yapıyorum.
Sonuçta buluşacağım kişi uluslararası bir spor kariyerini daha geçtiğimiz ay bitiren ve son yarışında gayet Vonn'vari bir şekilde sakatlıktan dönüp podyuma çıkarak bronz madalyayı boynuna takmış bir isim. Güçle dayanıklılığın, hızla cesaretin karması. Ha bir de -ufak bir detay ama- Hollywood yıldızları kadar güzel bir kadın.
Sakatlıktan geri dönmek, son yarışında bronz madalyayı boynuna takmak hafif kaldı, olayın önemini tam anlatmadı. Evet, birçok sporcu bunu başardı, Vonn'un kendisi defalarca yaptı. Kabul, profesyonel spor, insanı sakat bırakabilecek bir uğraş; kırıklar, çıkıklar, bağ kopmaları, hatta kalıcı sakatlıklar işinizin doğal bir parçası. Futbol sahasında rakip oyuncunun sert bir darbesiyle yan bağların kopması da eğlenceli değildir muhtemelen ama bunu aynı yan bağları, saatte 130 kilometre hızla dağdan aşağı kayarken dengenizi kaybedip kontrolsüzce taklalar atmanın sonucunda kopartmakla aynı kefeye koyamayız herhâlde. Peki o omzun yerine boynunuzun üzerine düşseniz? Hayatınızı kaybedeceğinizi bile bile, iyileştikten sonra tekrar kayakları ayağınıza geçirip, en ufak bir tereddüt olmadan aynı hızlara tekrar çıkarak kaymanıza ne denir peki? Ya sakatlığı tekrar yaşayıp, bir kez daha kayakları ayağınıza takıp aynı hıza bir daha çıkmaya? Bir daha... Bir daha...
Vonn'un kariyerinde 82 Dünya Kupası yarış zaferi var. Bu, kendisine en yakın kadın kayakçıdan 20 fazlası demek. E bu da onu tarihin en iyi kadın kayakçısı yapıyor. Hâliyle. Lobide beklerken aklımdan bunlar geçiyor işte. Vonn; denge, hız ve en önemlisi cesaretin mükemmel bir karması. Onu diğerlerinden ayıran en önemli şey belki de bu: Cesaret.
Röportaj onayını aldığım için çok şanslı olduğumu gayet iyi biliyorum. Yerimde olmak isteyecek yüzlerce meslektaşım olduğunun farkındayım, hatta bir dergi dolusu genç erkeği şahsen tanıyorum. Ama kaçının kalbi, "Neden lobi yerine odama gelmiyorsun?" mesajına ve kapıyı bornozla açan bir Lindsey Vonn'a dayanırdı, bak işte onu bilmiyorum. Haklarını yemeyeyim, belki bir noktada toparlanıp ellerindeki soruları okumayı başarır ve röportajı yine yaparlardı da kırmızı halıda giydiği muhteşem beyaz elbiseyi denerken orada olmayı, saç ve makyaj konusunda fikir vermeyi... Bak işte, bunu yapamayacaklarına adım gibi eminim...
Klişe sorularla başlayalım. Kariyerinin en iyi üç yarışını seçsen?
Vancouver'da olimpiyat şampiyonu olmak ilk sırayı alır. Gerçekten özel bir gündü. Neredeyse iki yıllık sakatlıktan sonra kariyerimin 60. yarışını kazanmamı sayabilirim. Bir de kariyerimin son yarışı...
Bronz madalyayı kazanıp kariyerini podyumda bitirdin, anlayabiliyorum. Peki en kötü üç yarış? Herhâlde sakatlıklarla bağlantılı olsa gerek...
Öncelikle Schladming. Oradaki kaza kariyerimi gerçekten mahvetmişti. Ertesi sene Lake Louise'de yaşadığım kaza ve muhtemelen 2006 Olimpiyat Oyunları'ndaki...
Tüm bu kaza ve sakatlıklara rağmen nasıl devam edebildin?
Tüm bunlar aslında kayak yaparken aldığınız risklerden ibaret. En sonunda kendinizi öyle ya da böyle inciteceksiniz ama ben olaya hiçbir zaman böyle bakmadım. Bakış açım "Nasıl olsa sevdiğim işi yapıyorum" şeklindeydi.
Her zaman sakatlıklardan dönmeyi başardım çünkü tekrar kayak yapmak istedim. Zira bu çok derinden sevdiğim ve hayatım boyunca yaptığım bir şey. Şu güne kadar yaşamımı hiç kayağın olmayacağı bir şekilde düşünmedim. "Sakatlıktan dönebilecek miyim?" sorusu da o yüzden benim için hiç problem olmadı.

Maria Höfl-Riesch ile yaptığım röportajda ona en büyük rakibini sorduğumda, cevap elbette sendin. Neden farklı olduğunu sorduğumda ise her zaman parkurda yüzde yüzünü verdiğini ve gereken riskleri aldığını söyledi. Buna katılıyor musun?
Tam da bu sebeple iniş yarışlarında bu kadar başarılıyım. Ama yine aynı sebep dolayısıyla bu kadar kaza yaptım. Bu, doğamda olan bir şey. Bazen kötü havalarda rakiplerinizin korktuğunu, daha önce de kaza yapmış olanların çekindiğini görürsünüz. Ben asla böyle olmadım. Her gün, her şartta, ne olursa olsun yüzde yüzümle parkurdaydım.
2000'de başlayan kariyerini artık noktalıyorsun. İki jenerasyonla birlikte yarıştın ve ikisinin de zirvesinde yer aldın. Bu durumu, iki nesil arasındaki farkı nasıl anlatırsın?
Eğlenceli olduğunu söyleyebilirim. Dünya Kupası'nda ilk yarıştığım dönemlerde önce idolüm Picabo Street, sonra Renate Götschl sonra da Michaela Dorfmeister gibi isimler vardı. Harika bir jenerasyondu. Sürekli onları izler ve onlardan bir şeyler kapardım. Bir süre sonra bu isimleri yenmeye başladığımda ise yeni bir jenerasyon doğdu. İşlerin bu kez tersine döndüğünü hissedebiliyordum. Diğer kızlar beni izleyip bir şeyler öğrenmeye çabalıyordu.
Yani rakiplerine bir şeyler mi öğretiyordun?
Kendimi uzun süre genç olarak düşündüm. Ama son birkaç yıldır durumu kabul ettim ve kendime "Tamam, artık gerçekten de yaşlandın" dedim. Mesela Sofia Goggia sürekli benden ilham aldığını ve bir şeyler öğrendiğini söyler. Bu benim için onur verici bir durum. Aynı zamanda profesyonel atlet olarak sorumluluklarımdan da biri. Bu sporun büyüyüp gelişmesine katkı yapmalıyım. Sofia'nın da bu kadar iyi gittiğini görmek keyif verici.
Bu konuya girmişken sen neler öğrenmiştin, yenilere neler aktardın? Aynı şeyleri mi?
Tam olarak aynı sayılmaz. Ben büyüklerimden yarışta takip edilecek çizgiler ve yarış öncesinde nasıl davrandıkları konusunda birçok şey öğrenmiştim. Tavırları, mental yaklaşımları... Her zaman ne yaptıklarını izlerdim. İyi bir gözlemciydim.
Öğrettiğim şeylere gelirsek; asla kimseye ne yapması gerektiğini söylemedim. Bana geldiklerinde onlarla her zaman konuştum.
Bu durumun tek bir istisnası var: Alice Merryweather. Bizim takımımızdaki genç kızlardan biriydi. Antrenmanlarda sürekli beni geçiyordu ama iş yarışa geldiğinde bir türlü o performansa çıkamıyordu. Ona bir antrenmanda, "Şu anda ne düşünüyorsan yarış sırasında da onu düşün" demiştim.
Takımdaki kızlara her zaman bana ne isterlerse sorabileceklerini söylerdim ve birlikte konuşurduk. Birbirimizden bir şeyler öğrenirdik.
Gerçekten cömert bir hareket... Bunu yapacak çok fazla profesyonel atlet yoktur.
Bunu seviyorum. Maria ile rakipken de benzer şeyler konuşurduk.
Sanırım artık sakatlıklarını ve geri dönüşlerini sorma zamanım geldi.
Geri dönüşlerim mi? Onlardan çok fazla var... Haklarında ne bilmek istiyorsun?

Her seferinde nasıl başarılı oldun? Her atlet bunu yapamayabiliyor. Missy Franklin'le konuştuğumda, "Artık vücuduma söz geçiremiyorum" demişti.
Missy çok tatlı bir kızdır. Elbette geri dönmek zor ve bazı başka sporlarda geri dönüşü olmayan sakatlıklar da var. Benimkiler idare edilebilir olduğu için şanslıyım. Tabii ki birkaçı beni de korkutmuştu. Mesela kolumu kırıp sinirlerimi zedelediğimde elimi eskisi gibi kullanamamam çok korkutucuydu. Ancak diz sakatlıklarından her zaman dönebiliyorsunuz, bu açıdan şanslıydım. Yine de her şey ne kadar çalıştığınıza ve öncelik sıralamanıza bağlı. Zor bir süreç ama geri dönmek bir numaralı odak noktanız olduğunda bunu gerçekleştirebiliyorsunuz.
'Chasing History' projesi baskı unsuru muydu yoksa seni ileriye mi taşıdı?
Benim için bir tutku olduğu kesin. Her zaman başka insanların yapamadıklarını hedeflerim. O rekoru kırmak da başkalarının yaklaşmayı dahi düşünemediği bir şeydi.
İnsanların bazen 86 zafere çok fazla odaklandıkları için 82'yi küçümsediğini düşünüyorum. Benim için bu projenin hayal kırıklığı yaratan tek tarafı bu. İnsanların en yakın kadın rakibimden 20 galibiyet daha fazlasına sahip olmama, Ingemar'ın (Stenmark) rekorunu kıramamamdan daha fazla değer vermesini dilerdim.
Stil Sahibi
Vonn'un başarılarının gerisinde yatan sebeplerden biri de eşsiz kayak tekniği. Vonn'u eski Avusturya Milli Takımı kayakçısı Hannes Brenner'e sorduk:
"Birçok atlet, hedeflerine ulaşmak için her şeyi yapabilecek karakterdedir, bu özellikleri doğuştan gelir. Fakat tarihin en iyilerinden biri olmak başka bir şey gerektiriyor. Lindsey, kadın ve erkek kayak yarışı teknikleri arasındaki makası daraltmayı başardı. Kayak dönüşleri gün geçtikçe erkeklerin dönüşlerine daha çok benzedi, böylece dönüşüne başlamak ve kayaklarının köşelerine baskı yapmak için diğer kadın atletlerden daha çok bekleyebiliyordu. Bu şekilde, bir dönüş için olan süreyi azaltabiliyor ve dönüşleri arasındaki zamanı uzatabiliyordu. Lindsey bunu yapıyordu çünkü kayağının çelik köşesinin üstünde gitmek sürtünmeye neden olur ve sürtünme de seni yavaşlatır. Kayakların tabanı üzerinde herkesten biraz daha fazla giderek her dönüşte saniyenin birkaç yüzde birini kazanmak, altmış dönüş sonra finişte anlamlı hâle geliyor. Hatta bazen yarışı herkesten saniyeler önce bitirmekle bile sonuçlanıyor. Lindsey bu tekniği o kadar zorluyordu ki sık sık kaza yaptı ve bazen de kendini sakatladı. Fakat, bunu yaparak hem kendi stilini hem de gelecekteki bütün kadın kayakçılar için çıtayı başka bir seviyeye yükseltti ve tüm zamanların en iyi kadın kayakçısı oldu."
Alp disiplini sadece fizik gücü değil, yüksek seviyede mental odaklanmayı da gerektiriyor. Başlangıçtan beri buna sahip miydin yoksa daha sonraları mı öğrendin?
Babam bana nasıl 'sert' olunacağını öğretmişti. Sanırım bu nedenle en baştan beri hazırdım. Sakatlık dönemlerinde bu durum daha da belirginleşti. Benim için biraz aile meselesi. Büyükannem, dedem, annem, babam... Hepsi sert insanlardı. Şikâyet etmez, sadece üzerlerine düşeni yaparlardı.
Peki bırakma kararın ve son yarışın?
İstersen 'emekli olmak' ifadesini kullanalım.
Tamam emekli olma ama daha çok gençsin.
Bırakmak kulağa pek iyi gelmiyor.
Bu bile bana karakterin hakkında ipuçları veriyor.
Bir şeyleri bırakmayı sevmiyorum. Emekli olduğumu kabul etmek bile benim için yeterince zor.
O zaman son yarışına dönelim. Podyumdayken hissettiğin şey neydi? Rahatlama? Mutluluk?
Her şeyin birleşimiydi. Şüphesiz rahatlamıştım. Podyuma çıkmama yetecek fiziksel duruma sahip olup olmadığımı bilmiyordum ama öyle olduğunu görünce büyük rahatlık yaşadım. Çok mutluydum çünkü son birkaç ay gerçekten berbat geçmişti. Sanki zihnimin gücüyle bedenimi yenmiştim. Son bir kez podyumdaydım ve evet, mutluydum.
Emeklilik günleri için kimden tavsiye isteyeceksin?
Koridorda Monica Seles'e rastladım ve ona tavsiyelerine ihtiyacım olacağını söyledim. Konuşacağım birkaç kişi daha var ama erkek arkadaşım (P.K. Subban) kesinlikle onlardan biri değil. Henüz genç ve on yıl daha profesyonel hokey oynayabilir. Genellikle bu gibi konularda tavsiye için babama giderim.
Duygusal Eğitim
Vonn'u kariyeri boyunca en yakından izleyenlerden biri de Sports Illustrated yazarı Tim Layden'dı. Deneyimli kalem, defalarca röportaj yaptığı ABD'li efsanenin vedasını da yerinde takip etti. Layden'a Vonn'u sorduk.
"Çok iyi kayakçıların ortak özelliği oldukça dikkatli olmalarıdır. Lindsey Vonn'un dağın nasıl göründüğünü görselleştirmek konusunda harika bir yeteneği var. Diğer kayakçılar bunu çok yavaş yapabiliyorlar. Yokuşu kayarken, yerçekimi yardımcı oluyor ama bu çok büyük bir yardım değil. Lindsey Vonn bunu görebilmek ve ayaklarını kullanarak müdahale edebilmek konusunda çok yetenekli. Bu da onun başka herhangi bir kayakçıdan çok daha hızlı gitmesini sağlıyor.
Onunla 2005'te Bormio'daki Dünya Şampiyonası zamanında bire bir röportaj yapmıştık. Sanırım 20 ya da 21 yaşındaydı. Fakat hâlâ çok küçük görünüyordu ve iki disiplinde yani iniş ve süper devde madalya kazanması bekleniyordu. Ben de ona herkesin onu izlemeye geldiğini ve başarılı olup olamayacağını, neler düşündüğünü, kendisine güvenip güvenmediğini sordum. Röportajın ortasında birden ağlamaya başladı. Aslında harika şeyler başarmak için hazırdı ama sporcuların doğru zamanları vardır ve Lindsey doğru zamanda değildi. Orada iyi kayamadı ve başarılı olamadı. Çok şaşırmıştım çünkü bir gazeteci olarak sporcuların bu tip röportajlara alışkın olmasını ve soru sorup cevap almayı bekliyorsunuz. O ise daima sinirden ve duyduğu endişeden dolayı tutuluyordu. Bu endişe yarışmaktan kaynaklı değildi. Bu, kazanamama korkusuydu.
Tam 13 yıl sonra onu Colorado'daki evinde ziyaret ettiğimde, iki saate yakın konuştuk. Evin her yerinde kupalar ve madalyalar vardı. İkinci katta, kupaların ve madalyaların birçoğunun durduğu odaya girdiğimizde bana 'Bunu sekiz yaşındayken kazandım', Bunu dokuz yaşındayken kazandım' diye anlatıyordu. Aslında bunları sormamıştım. Ama yine de hepsini tek tek anlattı. İşte bu, onun spora ne kadar bağlı olduğunu ve tüm sakatlıklarına rağmen nasıl geri dönebildiğini gösteriyordu. 2005 ve 2018… Bu iki röportaj arasındaki fark aslında onun bu spordaki gelişim sürecini de anlatıyordu."
Tahminimce seni bolca projenin de içinde göreceğiz.
Yaratıcılığımı konuşturarak 'Lindsey Vonn Vakfı' adını verdiğim bir vakfım var! Kadınların daha güçlü hâle gelmesi için çalışıyoruz.
Laureus Vakfı ile benzer yanlarımız var. İleride onlarla güçlerimizi birleştirmeyi isterim. Under Armour ve Red Bull gibi sponsorlarımın da benle ilgili projeleri olduğunu biliyorum.
Bayağı meşgul olacaksın...
Öyle gözüküyor. Bir de yapımcılık işine gireceğim. Gün gün bakarsan şimdiden bir konuda zorlanıyorum: daha emekli olalı bir hafta oldu ama kendimi tembel hissediyorum!
Son 18 senedir yılın büyük bölümünü Avrupa'da geçiriyorsun. Birleşik Devletler'e dönmek senin için zor olacak mı?
Evde olmayı seviyorum ama tabii ki Avrupa'ya gitmeye de devam edeceğim. Roger'ı (Federer) Wimbledon'da oynarken izlemem gerek. Bazı Formula 1 yarışlarını seyretmeye gidebilirim. Erkek arkadaşımla yazları seyahat etmeyi seviyorum yani sıklıkla Avrupa'da olacağıma şüphe yok. Ancak evde olmayı da iple çekiyorum. Annem, babam, kardeşim ve onun iki çocuğuyla uzun süredir fazla zaman geçiremedim. Artık aileme vakit ayırma zamanı.
Herhangi bir spordan, yaşayan yahut hayatını kaybetmiş bir kahraman belirlesen kim olurdu?
Kesinlikle Roger. Çünkü, özellikle de zirve dönemlerinde, onu izlemek çok eğlenceliydi. Kortta yaptıkları sanatın ta kendisiydi. Tek el backhand'i, ahenkle hareket edişi... İnanılmazdı. O harika bir şampiyon ve çok da alçakgönüllü. Annesi, babası, eşi de dünya üzerindeki en kibar, en iyi insanlar. Roger her zaman örnek aldığım insanlardan biri. Böyle bir zorunluluğu olmasa da her zaman taraftarlarına zaman ayırır, insanların gözlerinin içine bakarak onlarla tokalaşır. Bu çok saygı duyulası bir durum. Özellikle de bu çağda...

Ingemar Stenmark ve Lindsey Vonn
Sen de kayak dünyasından çıkıp hemen her derginin kapağını süsleyen ilk süper yıldızlardansın. Bu ilgiyle nasıl başa çıktın?
Kaosun bende besleyici bir etkisi var. Beş kardeşin en büyüğü benim, hayatımda her zaman bir hareketle büyüdüm. Uykumu yeterince alabildiğim sürece elimden gelenin en iyisini yaparım. Bunu yapmayı seviyorum da çünkü her şey kayak değil. Hayatınızdan keyif almanız da gerekiyor.
Kayak sayesinde birçok eğlenceli şey tecrübe etme fırsatı buldum. Çoğu zaman bu tarz fırsatlar elinize bir kez geçiyor. Onları yakalamalı ve tadını çıkarmalısınız.
Mükemmel bir tavsiye vermiş oldun. Bir tane daha rica etsem ne olurdu?
Her zaman kendine inan. Eğer bir hayalin varsa ona ulaşmak için elinden geldiğince çalışmalısın. Yapabileceğin tek şey bu.
Ailenle birlikte gençken Colorado'ya taşındığında da yaptığın bu muydu? O dönemi nasıl hatırlıyorsun?
Ailem, özellikle de kardeşlerim için zor bir dönemdi. Taşınmak zorunda değillerdi ama bunu yaşamışlar ve okul değiştirmek durumunda kalmışlardı.
Kayakla ilgili hayallerimi kovalayabilmem için ailecek aldığımız bir karardı bu. Ailem onlara da kayakçı olmaları için bir şans tanıdı ama sanıyorum içlerinde böyle bir tutku yoktu. İniş yapmayı Vail, Colorado'da öğrendim, orada iyi arkadaşlar edindim. Ailem içinse zor bir deneyimdi.
Düştüğün zaman anneni düşündüğüne dair bir şey okumuştum...
Annem beni dünyaya getirirken felç geçirmiş ama asla şikâyet etmemiş. Ayağı aksıyor. Koşamıyor, kayak yapamıyor, bisiklete binemiyor. Daha birçok şeyi yapamıyor. Ancak benden sonra dört çocuk daha doğurmuş.
Annem, asla şikâyet etmeyen o insanlardan biri. Ben de her düştüğümde, her sakatlanışımda onun benden daha dayanıklı olduğunu düşünüyorum ve çenemi kapatıyorum.
Sen de asla şikâyet etmeyen kararlı birisin. Her koşulda ne yapılacağını biliyor musun?
Söz konusu kariyerim olduğunda, profesyonel noktaları ilgilendirdiğinde çok kararlıyımdır. Bireysel meselelerde ise tam tersi.
Çok geçimli biri olduğunu yazacağım...
Ona sakin diyelim...