Gülen Gözler

17 dk

Roland Garros ve Wimbledon şampiyonu, iki kez sezon sonu dünya 1 numarası, görüp görebileceğiniz en alçakgönüllü yıldızlardan biri... Simona Halep, Socrates'e konuştu.

Her yeni röportaj yeni heyecan. "Acaba nasıl biri?", "Keyfi yerinde olacak mı?", "İyi cevaplar verecek mi?" gibi birçok soru kafada dolaşır, bu esnada midede kelebekler uçuşur. İlk birkaç dakika geride kaldığında, tatlı telaş yerini sevinç ya da hayal kırıklığına bırakır. Sabah 09.00'da Zoom'da olmak üzere sözleştiğimiz Simona Halep ile buluşmadan evvel beni neyin beklediğini az çok biliyordum. Zira kariyerinin ilk yıllardan beri yakından takip ettiğim Rumen raket, sporun en sempatik yıldızlarından bir tanesiydi. Sıcak bir tebessümle sürüp, Türkçe bir teşekkürle biten sohbetimize davetlisiniz...

Karadeniz kıyısındaki Köstence'de geçen çocukluğunuzu, tenisle tanışma öykünüzü sizden dinleyebilir miyiz?

Ağabeyim Nicolae küçükken tenis oynardı. Bir keresinde annemle onun antrenmanına gittiğimizde ben raketi elime alıp toplara vurmaya çalışmışım. Tabii dört yaşındaydım ve aslında ne yaptığıma dair pek de bir fikrim yoktu. Orada çalışan koç Ioan Stan, babama bu spora yeteneğim varmış gibi göründüğümü ve devam edebileceğimi söylemiş. Tam bilinçli şekilde hatırlamamakla beraber ilk görüşte aşk gibi bir şey olduğunu söyleyebilirim. Zaten hiç oyuncak bebeğim olmadı. Varsa yoksa tenis raketi, toplar, hatta futbol topları… Benden yaşça büyük kuzenlerim ve ağabeyimle sokakta az futbol oynamadım. Sanırım ben her zaman tam anlamıyla bir spor çocuğuydum.

Babanız Stere'nin üst düzey olmayan bir futbol kariyeri, devam edemediği için de bir ukdesi varmış değil mi?

Başlangıçta babamın futbolcu olduğunu hem de gayet iyi bir futbolcu olduğunu bilmiyordum. 13 yaşımdayken bir aile sohbetinde öğrendim. Bu duruma dair bazı pişmanlıkları vardı. Spora yeterince eğilememişti çünkü gençlik yıllarındaki Romanya şartlarında futbol oynamak tehlikeli bir uğraşmış. Ağabeyim de tenisle birlikte futbol oynadı, başka sporları denedi ama tek branşa benim kadar konsantre kalamadı. Farklı bir kişiliği, hayatı vardı. Babam çocuklarından birinin sporcu olup onun yapamadıklarını yapmasını istiyordu. Ben de tenisi seçtim. Daha doğrusu onlar benim için tenisi seçti.

Romanya ve futbol bahsinden tenise yol almadan evvel Gheorghe Hagi'yi de sormak isterim...

Hagi benim idolüm, kahramanım... O sadece Köstence için değil, tüm Romanya için bir ilham kaynağı. Kariyerinin başından sonuna ülkemiz için yaptıkları paha biçilemez. Özellikle de biz sporcular için harika bir rol modeli olduğunu düşünüyorum. Hagi, işi konusunda her zaman gayet ciddiydi. Hep çok sıkı çalışırdı. Antrenman yapmak vardır, antrenman yapmak vardır. Hagi'yi idmanda gördüğünüzde disiplini hissederdiniz. Eğlenceyi bir kenara bırakır, futboluna odaklanırdı. Tüm hayatım boyunca ondan ilham aldım. Şimdilerde akademisiyle Romanya'da müthiş işler yapıyor. Kimsenin daha önce yapmadığı kadar önemli işler. Kıymetli bir figür olmanın yanında müthiş bir insan olduğunu düşünüyorum.

"Hagi benim idolüm, kahramanım... O sadece Köstence için değil, tüm Romanya için bir ilham kaynağı."

"Hagi benim idolüm, kahramanım... O sadece Köstence için değil, tüm Romanya için bir ilham kaynağı."

Bilhassa da Doğu Avrupalı tenis yıldızlarının çocukluklarında maddi imkânsızlıklarla mücadele öykülerine rastlarız. Halep ailesinde durum nasıldı?

Muhakkak bazı zorluklar yaşadık ama dramatize edilecek kadar çok değillerdi. Çocukken iyi durumdaydım. Babamın otomobiliyle aşağı yukarı Romanya'daki her turnuvaya gidiyorduk; iyi otellerde kaldım, iyi yemekler yedim. Kendimi o yaşlarda herhangi bir yokluk içinde hissetmedim çünkü isteyebileceğim her şeye sahiptim. 14-15'e geldiğimde durum bir parça değişti. Bu noktada tenisin finansal ölçekte ne denli talepkâr olduğunu bizzat görme şansına eriştim. Zaten her anlamda pahalı bir spor ama beklentilerin ve gidilmesi gereken ülke dışı turnuvaların artmasıyla beraber maliyet de artıyor. Kısacası, ailem sayesinde para ya da parasızlık üzerine fazla düşünmedim. Benim amacım hep onları mutlu edecek sonuçlar almak oldu. O sonuçlar geldiğinde bir noktada para kazanmaya başlıyorsunuz. Eğer ben bu baskıyı hissetmediysem bu, ailem hissetmeme izin vermediği, beni her şartta destekledikleri içindir.

Gençlerde dünya 1 numarasına yükselmek ya da Grand Slam şampiyonluğu kazanmak tabii ki yeteneğin göstergesi ama gelecek başarıların teminatı değil. Her ikisini de yapmış bir oyuncu olarak, gençler seviyesiyle profesyonelliği nasıl kıyaslarsınız?

'Junior' seviyesinde oynarken en net hissettiğim şey rakiplerin daha kolay pes ediyor olduğuydu. Büyükler seviyesine çıktığınızda aradaki farkı çok keskin şekilde görebiliyorsunuz. Gönderdiğiniz toplar sık şekilde geri dönüyor, maçın hem fiziksel hem de psikolojik ağırlığı iki katına çıkıyor. Her gün ve her maçta yüzde yüzünüze olabildiğince yakın oynama gerekliliği bence aradaki farkı oluşturuyor.

Aklıma tenis yaşamınızda kırılma noktası olabilecek bazı sekanslar geliyor. Bunlardan bir tanesi tam altı kupalı 2013 sezonu...

2013, kesinlikle çıkış senemdi. İlk kez turnuvalar kazanmaya başlamak her zaman zordur. Mesela Mayıs ayında elemelerden gelip Roma'da oynadığım yarı final büyük bir sıçrama tahtası oldu. En iyi oyuncular karşısında da galip gelebileceğimi tam olarak o turnuvada hissettim. Kuznetsova, Radwanska, Jankovic gibi rakipleri geçmiş, Serena Williams'a kaybetmiştim. Eğer en iyi oyuncuları yenebiliyorsanız, bu onlardan biri olabileceğiniz anlamına gelir. Yavaş yavaş kendime inanmaya, özgüven yükseltmeye başladım. Takımım beni destekliyordu, doğru zamanda doğru yerdeydim ve bir parça şans yardımı aldım. Kim ne derse desin, hayatta her zaman şansa ihtiyacınız vardır.

" En iyi oyuncular karşısında da galip gelebileceğimi tam olarak o turnuvada hissettim. Kuznetsova, Radwanska, Jankovic gibi rakipleri geçmiş, Serena Williams'a kaybetmiştim."

" En iyi oyuncular karşısında da galip gelebileceğimi tam olarak o turnuvada hissettim. Kuznetsova, Radwanska, Jankovic gibi rakipleri geçmiş, Serena Williams'a kaybetmiştim."

Şans demişken; Andre Agassi'yi -o güne dek- en yaşlı, Lleyton Hewitt'i ise en genç dünya 1 numarası yapmış Avustralyalı koç Darren Cahill'le yollarınızın kesişmesi de herhalde tanıma uyacaktır. Her topu geri gönderebilen bir toprak kort öğütücüsünden, tüm zeminlerde hücum edebilen bir oyuncuya evrilmenizde ona ne kadar paye vermeliyiz?

Şüphesiz ki koçum Darren'a çok fazla kredi vermemiz gerek ama aynı zamanda yanımda olan diğer kişileri de es geçmemeliyim. Hemen hepsi hücum tenisi konusunda ne kadar becerikli olduğumu söyleyip dururdu. Örneğin Romanya'nın en önemli spor adamlarından Bay Ion Tiriac, hep daha agresif oynayabileceğimi, eğer kendime güvenirsem maçları çabuk bitirebileceğimi anlatırdı. Darren ise yaş aldıkça puanları kısa kesmem gerektiği konusunda öğütler vermeyi sürdürüyor. Sonuçta artık 22-23 yaşımda olduğu kadar fazla koşamam. Ben de bu konu üzerine düşündüm ve sıkı bir çalışma içine girdim. Otuzu geçtiğimde daha agresif, puanları daha da kısa kesen bir oyuncu olmam gerekebilir. Sonuçta sürekli bir şeyler öğreniyoruz, bu her seviye için geçerli.

Cahill'le çalışmaya başladıktan sonra başka neler öğrendiniz?

Eskisinden tutkulu ve savaşçı bir oyuncu haline geldim. Maçlar kötü giderken daha sabırlıyım, kendime daha çok güveniyorum, az önce de söylediğim gibi puanları bitirmem gerektiğinde daha agresifim. Ayrıca karar anlarında eskisinden cesurum ve bence büyük puanları geçmişten iyi oynuyorum. Zihnen büyük bir dönüşüm geçirdim.

"Karar anlarında eskisinden cesurum ve bence büyük puanları geçmişten iyi oynuyorum. Zihnen büyük bir dönüşüm geçirdim."

"Karar anlarında eskisinden cesurum ve bence büyük puanları geçmişten iyi oynuyorum. Zihnen büyük bir dönüşüm geçirdim."

Kırılma noktalarının bir diğeri de 2017 Miami çeyrek finalinde koçla yaşadığınız diyalog olabilir mi? "Durumu düzeltmek için ne yapacaksın Simo?" sorusuna verdiğiniz "Bunu denemeyeceğim" cevabı sonrasında yaşananlar...

Darren bana hep psikolojik yardım almamı, tenisimin zihinsel tarafını güçlendirmek için bir uzmanla çalışmam gerektiğini söylerdi. Kimi zaman konsantrasyonumu kaybedebiliyor, aynı odaklanma düzeyini maçların tamamına yansıtamıyordum. Bu nedenle fazlaca tökezlediğim de olmuştur. Evet, problemi biliyordum ama işte bazen kabullenip o kadar hızlı harekete geçemiyoruz. Miami'deki o maçta kötü bir ruh halindeydim ve Darren'ın isteklerine reaksiyon veremedim. Ardından bana bir seçenek sundu; eğer değişmeyeceksem, konu üzerine bir şeyler yapmayacaksam benimle çalışmayacağını belirtti. Âdeta soğuk bir duş olmuştu. Hüngür hüngür ağlıyordum, kaybolmuş gibiydim çünkü ne olup bittiğini anlayamamıştım. Sonra sakince düşündüm ve bir spor psikoloğuna danıştım. Sorunumu kabullenip onu çözme yoluna gitmiştim. Birkaç iyi turnuva geçirdim, Darren da beni uzaktan izleyip talep ettiği mental değişimi gördü. Bu kısa ara, kariyerim için son derece kritik bir dönemeçti.

Sağlık Raporu

Tokyo'ya gidemediğim için üzgünüm. 2012 Londra'da oynamış ve bu deneyimden epey keyif almıştım, 2016'yı Zika Virüsü nedeniyle kaçırmıştım. Aslında takvimimi bu sene olimpiyata gidebilmek, madalya mücadelesi verebilmek için planlamıştım. Belki kariyerimdeki son şans olacaktı ama yapamadım. Wimbledon'dan evvel şartları zorlayıp olimpiyata hazır olmayı denedim ama antrenmanlara başladığımda sakatlık nüksetti. Gözüm korktu açıkçası, durmak ve dinlenmek zorundaydım. Hâlâ da en üst tempoda idmana başlamış değilim. Sol baldırımdaki kasın iyileşmesi için zamana ihtiyacım var. Futbolcular da bu sakatlığı yaşarmış. Hatta Hagi ve Ionut Lupescu'yla sohbet ettik. Bana, özellikle de ilerleyen yaşlarda bu sakatlığın daha ciddi olabileceğini, tam iyileşmeden dönmememi söylediler.

Maria Sharapova'ya karşı oynadığınız 2014 Roland Garros Finali, sizin de sık sık belirttiğiniz üzere anlaşılabilir bir mağlubiyetti. 'Kâbus' şeklinde andığınız 2017 Fransa Açık Finali'ni, Jelena Ostapenko yenilgisini biraz detaylandırabilir misiniz?

İnanılmaz acı vericiydi. Büyük favori olma baskısını hissettim ama demek ki onu omuzlamaya, Grand Slam kupası kaldırmaya henüz hazır değilmişim. O maç kâbuslarıma girdi çünkü elimde işi bitirme fırsatı vardı. Hem ikinci sette hem üçüncü sette öndeydim. Zafere çok yakındım, bitirecek gücümün olduğunu, sonunda o ânın geldiğini düşünüyordum. Fiziksel, zihinsel, teknik olarak her şeye sahiptim; kendimi her departmanda rakibimden önde görüyordum. Sonuçta o gün yenildim ancak mağlubiyetten bir şeyler öğrendim.

Hâlâ beklenen Grand Slam şampiyonluğu gelmiş değil ama aylar sonra bir kez daha kupaya dokunacak kadar yaklaşıyorsunuz. 15-13'lük final setiyle Lauren Davis maçı, 9-7'lik gerilimli son setiyle Kerber zaferi ve tıpkı sizin gibi senelerdir ilk slam kupasını arayan Caroline Wozniacki'yle oynanan epik final…

2018 Avustralya Açık'ta kapasitemin yüzde yüzünü kullanmıştım. Gerçi yüzde yüzün de ötesine çıkmış olabilirim çünkü finalden sonra hastanelik olmuştum. Benim için en önemli turnuvalardan bir tanesidir. Her gün, her karşılaşma birbirinden zordu. Yarı finalde Kerber önünde maç puanlarından dönmek beni epey özgüvenli kıldı, söylediğin gibi finalde de yine çok yakındım. Wozniacki'ye karşı üçüncü sette 4-3 öndeydim ama nefesim yetmedi. Günde üç saat maç oynayarak finale gelmiş, fiziken limitlerime ulaşmıştım. O mağlubiyetin ardından "Bir sonraki slam benim olabilir" diye düşündüm. Galiba hayatımda da kariyerimde de bir şeyler yavaş gerçekleşiyor. Hiçbir zaman büyük başarılara hızlı ulaşmadım. Olabileceğim en iyi oyuncu olmak için hep sabretmem, sıkı çalışmayı sürdürmem gerekti.

2018 Roland Garros Finali'nde setlerde 1-0, ikinci sette 2-0 geriye düşmüşken nasıl motive kaldınız?

Sloane Stephens, maçı tam anlamıyla kontrol ediyordu. İstikrarlı şekilde yüksek ve derin toplar atarak beni içeri sokmuyordu, dolayısıyla onu rahatsız edebilecek vuruşlar yapamıyordum. İkinci setin üçüncü oyunundan başlayarak biraz daha agresif oynamaya karar verdim. Aksi takdirde bir şansım olmayacaktı. O oyunda tam üç kez fileye gidip puan aldım, devamında da benzer stratejiyi sürdürdüm. Rüzgârın yönü değişmiş, ben iyi oynayan taraf olurken rakibimin momentumu düşmüştü. Tıpkı 2017'de olduğum gibi o da kazanmaya çok yakındı. Bunu ikimiz de hissettik ve ben şartları lehime kullanarak güçlendim. Eğer ilk Grand Slam kupamı kazandıysam bunda sindirmesi güç iki yenilginin payı büyüktür.

"Eğer ilk Grand Slam kupamı kazandıysam bunda sindirmesi güç iki yenilginin payı büyüktür."

"Eğer ilk Grand Slam kupamı kazandıysam bunda sindirmesi güç iki yenilginin payı büyüktür."

Sonunda başarmış olmanın hissini tarif edebilir misiniz?

Hayatımın en güzel anlarından biriydi. Gerçi 2019'daki Wimbledon şampiyonluğunu da ayrı bir kefeye koyuyorum çünkü hiçbir zaman çim kortta slam kazanacağımı düşünmezdim. Londra'da atmosfer her zaman biraz farklı oluyor. Kraliyet locasında, oldukça ünlü ve elegant insanlar tarafından alkışlanmak enteresandı. Yine de Fransa Açık benim için daha özel çünkü hem gençlerde kazandım hem de hep "Eğer bir slam kazanacaksam bu Paris'te olsun" derdim. Çocukken turnuva oynamak için sık sık seyahat ettiğim şehirle özel bir bağım var. Philippe Chatrier'nin dünyadaki en güzel kort olduğunu düşünüyorum, oraya her gittiğimde kendimi evimde hissediyorum. Tribünleri dolduran Rumen taraftarlar da cabası. İyi ki önce Roland Garros şampiyonu olmuşum.

56 dakika, 6-2, 6-2…

2019 Wimbledon Finali...

Evet, Serena Williams'a karşı bunu nasıl yapabildiniz?

Ben mükemmele inanmam ama o maç gerçekten mükemmeldi. Sıfır hatayla oynadım. Zaten korta çıkarken hiç baskı hissetmiyordum. "Bu yeni bir fırsat ve kaybedecek hiçbir şeyim yok" düşüncesi içindeydim. Serena öyle inanılmaz bir şampiyon ve Wimbledon'da öyle bir hegemonyaya sahip ki aklımda sadece ânın tadını çıkarmak vardı. Tabii takımımla bir strateji kurduk ve onu uygulamaya çalıştım. Bu pek sık olmaz, o gün ne konuştuysak harfiyen uygulamayı başardım.

"Ben mükemmele inanmam ama o maç gerçekten mükemmeldi. Sıfır hatayla oynadım."

"Ben mükemmele inanmam ama o maç gerçekten mükemmeldi. Sıfır hatayla oynadım."

En kontrast ikiliyi tamamlayıp Roland Garros-Wimbledon dublesi yaptıktan sonra, kariyer Grand Slam'i zihninizde ne kadar yer tutuyor?

Düşünmüyorum dersem yalan söylemiş olurum. Nitekim sert kortlarda da fena tenis oynamıyorum. Indian Wells gibi en iyi oyuncuların geldiği, Grand Slam'e yakın kalibrede bir turnuva kazandım, bazı başka turnuva zaferlerim oldu. Şu anda tenis oynamayı sürdürecek motivasyona sahibim fakat sakatlıklar son dönemde olduğu gibi zaman zaman hızımızı kesebiliyor. Tenis hayatımın geri kalanında amacım Grand Slam'i tamamlamak olacak, bunun için çalışmaya devam edeceğim. Kesin yapacağımı söyleyemem ama inanmayı sürdürebilirim. Hayatta inanmadan hiçbir şeyin başarılamayacağı kanaatindeyim.

En İyisi Özcan!

Kendimi Türk insanına yakın hissediyorum çünkü tanıştıklarımın hepsi gayet arkadaş canlısı. Ne zaman yolumuz kesişse bana sevgilerini sonuna kadar hissettiriyorlar. Türk dizilerini izlemeyi de seviyorum çünkü kendi kültürümle arada bazı bağlantılar görüyorum. Bir Özcan Deniz hayranı olduğumu söyleyebilirim. Bence o en iyisi. Mesela maçlardan önce kendimi gergin mi hissettim? Hemen bir bölüm İstanbullu Gelin izler ve kafayı boşaltırım.

Artık oldukça ciddi genç rakipleriniz var: Dünya 1 numarası Ashleigh Barty, iyiden iyiye bir süper yıldıza evrilen Naomi Osaka, yaşının ötesinde oynayan bir Iga Swiatek… Kadın tenisindeki mevcut atmosferi nasıl değerlendirirsiniz?

Farklı bir dönemdeyiz. Kimse tenisi Serena gibi hâkimiyeti altına alamıyor. O her şeyi kazanıyordu ve sanki sonsuza dek 1 numarada kalacak gibiydi. Şu anda Ash Barty'nin dünyadaki en iyi oyuncu olduğuna inanıyorum. Aşağı yukarı iki senedir sıralamanın zirvesinde; Fransa Açık kazandı, yeni Wimbledon şampiyonu oldu. Eğer seviyesini korursa çok daha fazlasına aday. Tabii Osaka epey güçlü. Özellikle sert kortlardaki tüm slam'leri topladı ve turnuvaların büyük bölümü bu zeminde olduğu için ciddi şansları olacak. Benim gibi bazı oyuncular ise büyük turnuva sayısı nispeten az olsa da toprak sezonunu heyecanla bekliyor. Kısacası dünya sıralamasının ilk 10-15'i oldukça etkili. Hemen hepsi Grand Slam şampiyonluğu kalibresinde isimler. Barbora Krejcikova'nın Fransa Açık zaferi, Swiatek'in geçen sene yaptığı çıkış… Bu nedenle her turnuva başka bir hikâye izleyebiliyoruz.

Peki sizce neden eskisi kadar hâkim kadın oyuncular çıkmıyor?

Bu tamamen şahsi fikrim ve çoğunlukla da kendi durumumdan bahsediyorum; bence duygusal anlamda yeterince stabil olamıyoruz. Kadın tenisinde belli bir seviyenin üstünde herkes iyi çalışıyor. Yani fiziken kimse arasında o denli büyük bir makas yok. Erkekler tarafındaki hâkimiyet konusunda ne söyleyeceğimi inan bilmiyorum. Federer, Nadal, Djokovic üçlüsü akıl sınırlarını zorlayan şeyler yapıyorlar. Muhtemelen diğer erkek tenisçiler onları asla tırmanamayacakları bir dağ gibi görüyorlardır. Bizde durum böyle değil. Hem fiziksel hem de duygusal olarak birbirimize daha yakınız. Eğer diğer departmanlarda çok çalışırsanız zirveye dokunabilirsiniz ama tam anlamıyla oraya gitmek için kafaca güçlü olmanız lazım.

Justine Henin'i idol belleyen bir oyuncu olarak, son yıllarda teknik kapasitesi daha yüksek şampiyonlar görmemiz sizi mutlu ediyordur. Kadınlarda bir dönemin modası olan güç tenisi bir parça ivme kaybetmiyor mu?

Demin bahsettiğim fiziksel husus burada büyük rol oynuyor çünkü topa büyük vurabilen oyuncular ne kadar güçlü olsalar da biz ufaklıklar arayı sıkı çalışarak kapatıyoruz. Hiçbir zaman onlar kadar güçlenemeyiz ama ben kısa boylu oyuncuların daha teknik olduğu kanaatindeyim. Bunu ayak hızımızla birleştirip karşılarında durabiliyoruz. Osaka, Elena Rybakina gibi güçlü oyuncular her zaman olacak. Serena ya da Venus kadar tekel olabilirler mi? İşte bundan emin değilim. Ritim değiştirebilme becerisi ve güçlü bacaklar bizi şanslı kılıyor. Ayrıca iyi hareket eden güç oyuncuları da var. Mesela Aryna Sabalenka'ya bakalım... Sadece vuruş gücünden ibaret değil, kendini o vuruşlara iyi hazırlayan bir isim. Şu an kadın tenisinde güzel bir güç/yetenek kombinasyonu mevcut.

Chris Evert'a konuk olduğunuz video röportajda, pandemi başlamadan evvel emeklilik tarihi belirlediğinizi ve bir yıl daha oynamayı düşündüğünüzü duyup şaşırmıştım. Değişen planları sorayım; Simona Halep'i ne kadar daha WTA'in renkli rekabet ortamı içinde göreceğiz?

Evet henüz gencim ama bir yandan da yaşlıyım. 7,5 senedir sıralamada ilk beş oyuncu arasındaydım ki bu seviyede kalma çabası sizi her anlamda tüketiyor. Her hafta iyi oynamak zorundasınız, beklentilerin altını doldurmak zorundasınız... Bunun tenisteki en zor şey olduğu kanaatindeyim. Salgın öncesi tam da bu yorgunluk içindeydim. Durmak istiyordum, bitiş çizgisini menzilde görmüştüm. Fazla kişiyle paylaşmadım ama en azından hissim bu yöndeydi. Sonra pandemi geldi ve hiçbir şey yapmamıza izin verilmeyen altı ayı evde geçirdim. Sanırım bu esnada bataryaları tekrar doldurdum, tenisi çok özledim. Hâlâ bu sporu en üst düzeyde yapabileceğime kanaat getirdim, Prag ve Roma'da turnuvalar kazanarak geri dönüş yaptım. Şu anda üçdört sene daha oynayacak gibi hissediyorum ama neler olacağını kestirmek güç. Şimdilik, sakatlıktan en iyi şekilde dönüp yeniden korta çıkmayı iple çekiyorum...

Socrates Dergi