
"Hâlâ açgözlüyüm"
8 dk
Bisiklet tarihinin gelmiş geçmiş en büyük sprinteri Mark Cavendish, İstanbul’da Socrates’e konuştu.
“Kazanmak istiyorum. Sonsuza kadar Fransa Bisiklet Turu’nda kazanmayı hedefliyorum.” Herhangi bir Mark Cavendish mülakatını dinliyorsanız bu cümleleri sık duyarsınız. Bisiklet tarihinin gelmiş geçmiş en büyük sprinteri, ikinci kez katıldığı Türkiye Turu’nda da bildiği yoldan sapmadı, Andre Greipel, Caleb Ewan gibi isimlerin önünde etaplar kazandı. Sonrasında da o en sevdiği kelimeyi kullandı. Bu sefer aramızda bir televizyon ekranı yoktu, ‘Cav’ karşımızdaydı.
Britanyalı sprinter ile İstanbul’da, çok garip bir günün çok garip bir anında konuştuk. Sekizinci etabı kazanamamış, podyumdaki tavrı ile haberleri sallamış, kimileri için birkaç saat içinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan karşısında liderini arayan muhalefetin sesi olmuştu. Sosyal medya yarıştan saatler sonra bile onu konuşuyordu. Bütün bu hengâme içerisinde oteline dönen Cavendish ise podyum hakkında bir şeyler söylemek istemedi. Man Adaları’nda başlayan, Champs-Elysees sokaklarında zirveye çıkan kariyerinde onun için esas mesele kazanmaktı. Bitirirken “Seneye görüşürüz” dedi. Ne dersiniz, sonsuza kadar Cavendish’i izlemek ister misiniz?
Bu sene ikinci kez Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu’na katıldın. Nasıl bir haftaydı?
Harika zaman geçirdim. Bana göre Dünya Turu yarışlarını yapan organizatörler, Türkiye Turu’nu düzenleyenlerden ders almalı. Gerçekten kusursuz bir organizasyon yapılıyor. Ülkenin coğrafi güzellikleri zaten ortada. En sevdiğim yanı da -ne olursa olsun- önce bisikletçiler düşünülüyor.
Pelotondaki açık sözlü konumun, başka yarışlar hakkında zaman zaman sert açıklamalar yapmanı, onları eleştirmeni kolaylaştırıyor. Buradaki fark ne?
Aslında öteki yarışları eleştirmek diyemem buna. Sadece aklımdan ne geçerse söylerim. Fakat burada önemli gördüğüm şey, diğer yarışları eleştirmekten çok bu yarışı öne çıkarmak. Takvimin gerçekten de en değerli organizasyonlarından biri. Hatta bu sene Tom Boonen ile konuşmuştuk. Bahar Klasikleri öncesi sakatlanmıştı, yakın zamana kadar toparlanmaya çalışıyordu. Ona Türkiye Turu’nu tavsiye ettim, yarıştaki rahatlatıcı atmosferi anlattım. Bu yüzden yarışa birlikte geldik.
Burada rakipsizdiniz. Fakat pelotonda şu an sağlam rakipleriniz var. Marcel Kittel ve Alexander Kristoff gibi isimler hakkında neler düşünüyorsunuz?
Aslında Alexander Kristoff ile aramızda ciddi bir fark yok, benzer jenerasyonlardan geliyoruz ama Kittel’i genç rakiplerden sayabiliriz evet. Bu tip savaşlar, rekabetler bisiklet için her zaman iyidir. Ben de çok sorun etmiyorum. Hâlâ bu işin en iyisiyim, en iyi takım ve sprint treni bende. Geçen sene Fransa Bisiklet Turu’nda kötü şans peşimdeydi lâkin benim için kiminle mücadele ettiğim, kime karşı yarıştığım çok da önemli değildir. Rakipleri pek kafaya takmam. Kazanabiliyor muyum, kazanamıyor muyum? Mesele bu.
Kötü şanstan bahsetmişken. Geçen sene Britanya’da başlayan Fransa Bisiklet Turu’nda, annenizin doğduğu Harrogate yakınlarında yapılan etabın finişinde kaza yapmıştınız. O güne dair neler söylemek istersiniz?
Kesinlikle, kariyerimin en unutulmaz hayal kırıklıklarından biriydi.
Bu seneki Fransa Bisiklet Turu’nda hedefleriniz neler?
Hedefim tek kelimeyle kazanmak. Takımım Etixx-Quick Step ile gittikçe daha çok birbirimize alışıyoruz ve bu gerçekten çok kilit bir husus. Kış aylarını, hazırlık takvimini gerçekten çok iyi geçirdim. Bunun karşılığını temmuz ayında almak istiyorum.
Bisiklet takımları için iyi işleyen bir sprint treni meydana getirmek zor mudur? Etixx-Quick Step’te bunu başarabildiniz mi?
Zor değildir, sadece zaman ve emek ister. Takım arkadaşı olarak birbirinizin güvenini kazanmak zorundasınız, birlikte çalışma alışkanlığı geliştirmeniz lazım. Bir de elbette yarışmak gerekiyor. Yarışlardan uzak kalıp sürekli antrenman yaptığınızda da anlamı olmaz. Yarışlara girip, o son kilometreleri beraber yaşamak gerekiyor. Bence EtixxQuick Step’te ideal sprint trenini oluşturmayı başardık, bir anda bütün parçalar yerine oturdu ve doğru yola girdik.

Sprint treninde Mark Renshaw gibi eski dostlarınız var, bir yandan da Fabio Sabatini gibi yeni eklemeler oldu. Bütün bunlar nasıl bir etki yaptı?
Fabio benim en yakın arkadaşlarımdan biri. İtalya’da oturduğum zamanlar sürekli onunla çalışıyorum. Mark Renshaw ise işinde dünyanın en iyisidir. Türkiye Turu’nda en zorlu etap sonlarında neler yaptığını görmüşsünüzdür. Mark gerçek anlamıyla bir fenomen.
Kariyerinizde HTC-Columbia ve Team Sky gibi takımlarda yarıştınız, şimdi de Etixx-Quick Step’tesiniz. Bu takımların aralarında büyük farklar var mı?
Benim için en önemlisi iyi insanlarla etrafınızın çevrili olması. Yıl boyunca takım arkadaşlarınızla çok fazla zaman geçirmek zorundasınız ve eğer onların yanında olmaktan mutlu değilseniz hayat renksizleşmeye başlar. Kariyerimde birçok farklı takımda yarıştım ve Renshaw gibi isimlerle basit birer takım arkadaşından fazlası oldum. Bütün o yolculuklar, yarışlar, yıllar boyunca...
L’Equipe gazetesinin yaptığı ankette Fransa Bisiklet Turu’nun patronu Christan Prudhomme tarafından ‘Tarihin en iyi sprinteri’ seçildin. Bu senin için ne ifade ediyor? Katılıyor musun?
Elbette. Bisikleti yakından tanıyan, bu sporun tarihine birçok açıdan hâkim olan insanlar tarafından böyle bir şeye layık görülmek mutlululuk verici.
Bisiklet tarihiyle ilgili olduğunu biliyoruz. İki sene evvel 60’ların sprinterlerinden Andre Darrigade ile bir söyleşiniz vardı. Büyürken bisiklet kahramanlarınız var mıydı?
Maalesef yoktu. Bisiklet tarihine ilgiliyim ama hiçbir zaman başka bir yıldızın vârisi olmak istemedim. Kimseyi de kendime örnek almadım. Gençken de durum aynıydı. Bunun yerine her zaman kendim olmak istedim, yolumdan gittim.
Son yıllarda Britanya’da bisikletin yükselen sporlar arasında olduğunu görüyoruz. Bunun arkasındaki sebepler ne? Bir parçası olduğunuz bu devrimi nasıl yorumlarsınız?
Aslında Britanya özelinde bu sadece bisiklette gördüğümüz bir sıçrama değil, birçok sporda yükseliş oldu. Fakat bisiklet bunlar arasında çok özel konumda. Bu başarının arkasında sistemli çalışma ve doğru planlama var. Ancak bütün bu yükselişi sadece yol bisikleti ekseninde konuşamayız. Britanya’da bisiklet artık insanların hayatlarında daha büyük bir yer ediniyor. Her geçen gün daha fazla insanın işe bisikletle gidip geldiğini görüyoruz, hafta sonları aileler toplanıp yeşil alanlarda bisiklete biniyor. İnsanlar bu sporla haşır neşir oldukça profesyonel bir bisikletçi olmanın ne anlama geldiğini de fark etmeye başlıyor. Bu ilgi, doğru bir altyapıyla birleştiğinde de ortaya son yıllarda gördüğümüz o değişim çıkıyor.
Kariyerinizin bir döneminde pist bisikletine geri dönmek ister misiniz?
Bir zamanlar pistte yarışmak eğlenceliydi, kendi adıma. Fakat şu an ekmeğimi yol bisikletinden kazanıyorum. İkisini bir arada götürebildiğinizde pistte olmak güzeldir. Fakat pist bisikletine döneceğim diye yolu bırakırsam, bu benim için anlamsız olur.

Wiggins yol bisikletinden emekli oldu, Rio 2016’da pist bisikletinde yarışacak. Öncesinde ise 7 Haziran'da saat rekorunu kırmayı deneyecek. Onun hakkında neler söylemek istersiniz?
Evet, saat rekorunu paramparça etmek hedefi. Aslında bir başka yakın dostum Alex Dowsett, biz Türkiye Turu’nun son etabında yarışırken saat rekorunu kırdı. Öncelikle onun adına ne kadar mutlu olduğumu söylemem lazım. Bildiğiniz gibi Alex hemofili hastası, başardıkları inanılmaz. Kış döneminde onunla birlikte birçok antrenman yaptık ve bu rekoru kırmak için ne kadar kendini adadığını gözlerimle gördüm.
Bradley’ye dönersek; bence herkes saat rekoru konusunda onun neler yapabileceğini az çok tahmin ediyor. Muhtemelen yıllar boyunca kırılamayacak bir rekorun sahibi olacaktır. Herkes Bradley’nin farklı bir seviye belirleyeceğini ve bunun saat rekoruna uzun süre hükmedeceğini biliyor.
Bradley Wiggins gibi siz de Britanyalılar için diğer bisikletçilere göre farklı noktadasınız. Bunun arkasındaki nedenler ne?
Elbette bunun Britanya’daki bisiklet algısının değişimiyle ilgisi var. Daha fazla insan artık bisikletin inceliklerini anlamaya başladı, daha fazla insan Fransa Bisiklet Turu’nu izlemeye başladı. Sadece Tur’u da değil, Dünya Şampiyonası’nı, klasikleri, hepsini izliyorlar. Biz de tam bu dönemde, artan ilgiyle birlikte başarı yakaladık. Bunu doğru yerde, doğru zamanda yaptık.
Bazıları sizin için emekliliğin yaklaştığını söylüyor. Genç rakipleriniz gittikçe daha büyük tehditler haline geliyor. Kafanızda emekliliğe dair herhangi bir plan var mı?
Kazandığım sürece bu işi yapmaya devam edeceğim. Hâlâ açgözlüyüm, hâlâ kazanmayı seviyorum, sürekli kazanmak istiyorum. Bugüne dek güzel bir hayatım oldu, kazandığım sürece bırakmayı düşünmüyorum.
Kazanacak Ne Kaldı?
Kariyeri rekorlarla dolu bir isim için geriye kazanılacak ne kalır? Cavendish, bugüne dek Fransa Bisiklet Turu’nda 25 etap kazandı, 2011’de Dünya Yol Bisikleti Şampiyonu oldu, 2009’da takvimin en prestijli klasiklerinden biri olan Milano-San Remo’da galip geldi, Belçika’da birçok yarı klasikten zaferle ayrıldı. Kazanmak istediği başka yarışlar var mı?
“Şu ana kadar istediğim hemen her şeyi kazandım. Fakat yeniden Dünya Şampiyonu olmak güzel olabilir. Belki bu senenin parkuru tam bana uymuyor ancak gelecek seneki parkurda belki şansım olabilir. Bunun dışında eskisi gibi Fransa Bisiklet Turu’nda birden fazla etap kazanmayı isterim.”
Sadece bunları söylediğine bakmayın, Cavendish’in kafasında başka planlar da var. Kariyerinin başında eski koçu Rod Ellingworth ile oturup kazanabileceği yarışların bir listesini çıkarmışlar. O hedeflerden sadece iki tanesi eksik kalmış. Bunlardan biri de Gent-Wevelgem, Britanyalı sprinter bunu başarılabilir görüyor. Diğerini ise söylememekte ısrarcı.
"Bisiklet kitapları okumuyorum, yazıyorum!"
Otobiyografi yazmak, bisiklet dünyasının en özel geleneklerinden biri. Mark Cavendish de bu modaya uyanlardan. Gazeteci dostu Daniel Friebe’nin de yardımıyla iki kitap yazdı bugüne kadar. İlki Boy Racer’da bisikletçi olmaya giden yolda yaşadıklarını anlatmıştı. 2013’te piyasaya sürülen At Speed’de ise dünyanın en iyi sprinteri olarak deneyimlerini aktardı ve kariyerinde zirveye giden yolda yaşadığı iniş-çıkışları bütün dürüstlüğüyle ifade etti. Cav, “Deneyimlerini yazmaya devam edecek misin?” sorumuza şöyle cevap veriyor: “Evet, emekli olduğumda bir tane daha yazacağım.”
Peki Britanyalı sprinter, başka bisikletçilerin kitaplarını okumayı seviyor mu? “Hayır" diyor: "Pek okuduğum söylenemez. Zaten hayatımı bisikletçilerle geçiriyorum. Bu yüzden tercihimi daha çok müzik, motorsporları gibi başka alanlardan isimlerin kitaplarından kullanıyorum.”
"Kulağa hoş gelen her türlü müziği..."
Britanyalı müzisyenlerle bisikletçilerin benzer olduğu çok nokta var. Liam Gallagher’ın sahnedeki karizması ile Mark Cavendish’in sprintlerdeki hal ve tavrını kıyasladığınızda arada çok fazla fark olmadığını görebilirsiniz. İkisi de ‘swagger’ (bıçkın) kelimesinin sözlükteki karşılığı gibiler. Peki Cav hangi tür müzikleri dinlemekten hoşlanıyor? Wiggo gibi o da rock müzik tutkunu mu?
“Aslına bakarsanız benim ona nazaran müzik zevkim daha çeşitli. Farklı janrlardan gruplar ilgimi çekebiliyor. O yüzden hiçbir zaman tek bir müzik türüne ya da grubuna takılı kalmadım.” Britanyalı sprinter farklı tellerden çalan bir zevke sahip olsa da Wiggins ile Oasis tutkusunda birleşiyor; Gallagher kardeşlerin Don’t Look Back in Anger, The Masterplan gibi klasiklerine sevgisine ara sıra Twitter'da paylaşıyor.
Baba Olmak...
Şimdilerde Cavendish’in takım arkadaşı olan Tom Boonen, birkaç sene önce verdiği bir mülakatta aile kurduktan, ebeveyn olduktan sonra bisiklet kariyerinin de değiştiğinden bahsetmişti. Artık sprintlerde eskisi kadar korkusuz olamadığını söylemiş, geride bıraktıklarını düşündüğü için hızını bir parça kaybettiğini eklemişti. Peta Todd ile mutlu bir beraberliği olan ve üçüncü çocuklarını bekleyen Cav buna katılmadığını söylüyor, o hâlâ eskisi kadar hızlı olduğu iddiasında:
“Hayır, herkes için aynı durum var. Elbette hangi işi yaparsanız yapın, bir aileniz olduğunda bütün hayat ritminiz değişiyor. Tamamen eşinizle, çocuğunuzla, ailenizle zaman geçirmek, onlarla birlikte olmak istiyorsunuz. Fakat bir yandan da elde ettiğiniz başarılarla onları gururlandırmak istiyorsunuz. Ben işim gereği yılın büyük bir bölümünde ailemden uzak yaşıyorum ama sonuçta yaptıklarım sayesinde onlara güzel bir gelecek sunmaya çalışıyorum.“