'Halterofil' Olmak

10 dk

Türkiye’nin Naim ile tanıdığı halterin aslında çok daha derin bir tarihi var. Bu tarih, bir yandan da tartışmalarla dolu…

Halter, doping skandallarında bisikletle rekabette, kafaya oynuyor. Dünya Halter Federasyonu bundan iki ay kadar önce, 2008 ve 2012 olimpiyat oyunlarında sporcuları doping maddesi kullandığı saptanan dokuz ülke federasyonuna bir yıl müsabakalardan men cezası verdi. Rusya ve Kazakistan onar, Beyaz Rusya yedi, Azerbaycan beş, Ermenistan ve Türkiye dörder, Çin, Ukrayna ve Moldova birer sporcusu nedeniyle çarptırıldı bu cezaya. 2012 Londra’da halterde ilk dört sırayı Çin, Kazakistan, Kuzey Kore, İran tutunca Batı basınında “Diktatörlüklerin sporu” diye aşağılayıcı haberler çıkmıştı. (Olimpiyat tarihinde birinci Sovyetler Birliği, ikinci Çin, üçüncü ABD’dir.)

Velhâsıl, halter, sempatik görülmediği zamanlardan geçiyor. Yüksek bir seyir zevki verdiğini söylemek de zordur. Yazar-çizer- akademisyen milleti içinde mesela boksun meraklısının çok olmasına karşılık (Socrates’in üçüncü sayısında bahsetmiştim bundan), halter seven entelektüele pek rastlanmaz. Boks için edebiyatta kullanılan ‘heroik’, ‘şiirsel’, ‘romantik’ gibi sıfatlar, haltere nasip olmamıştır. Oysa halterin, yalınlıktan kaynaklanan bir erdemi yok mu? Fundamental bir beden hareketi. İnsan, ayağa dikildiğinden, elini kullanmaya başladığından beri bir şeyler kaldırdı, kaldırmak zorunda kaldı. ‘İlmen’, vücudumuzun üç katı kadar ağırlık kaldırabiliyoruz. Başta karıncalar olmak üzere, birçok hayvanla mukayese edince, hayli mütevazı bir kapasite gerçi. Üstelik, teknoloji geliştikçe gündelik kaldırma icabı azalıyor. Yine de hâlâ, herkes, gündelik hayatında mecbur bir şeyler kaldırıyor. Çilekeş hamal milletinden hiç bahsetmiyorum.

Halterin İngilizcesi (weightlifting) ve Almancası (gewichtheben) zaten bu yalın ve ‘gündelik’ anlamını taşıyor: ağırlık kaldırma. Rusçası, sporu gündelikten ayırt ediyor: tyazhelaya atletika, atletik ağırlık kaldırma. Türkçesini Fransızcadan almışız: haltere, ‘birbirine metal sapla bağlanmış iki gülle veya disklerden yapılmış araç’ demek. İtalyancası keza, halter aracının Latince kökenlisi olan pesa’dan hareketle: pesistica. Halter sporunun İspanyolcası ise bilhassa hoş: halterofilia diyorlar, ‘halter severlik’!

Halterofiller, halter severler, bu sporun zannedildiği gibi kaba kuvvete dayanmadığını vurguluyorlar ısrarla. Aygır kuvveti edinmekten ibaret olmadığını, hele hap yutup tıkınıp şişmek, asla olmadığını anlatmaya çalışıyorlar. Vücut geliştiricilerin teşhir ettiği seçme kasları değil, yaklaşık 700 kası işleten bir çalışma gerektirdiğine dikkat çekiyorlar. Yarışmalarda, taktik hesap önemli. Denge tekniğini ve duygusunu geliştirmek önemli. En önemlisi ise konsantrasyon. Antrenmanın ve eğitimin önemli bir parçasının, sükûnet bulmak olduğunu söylüyorlar. Sporun sihrini oluşturan o ‘adasallık’ duygusu, kendini dünyadan yalıtmak... (AC/ DC’nin Thunderstruck’ının birçok ülkede halter antrenmanlarında en sevilen parça olduğuna dair aktarımlar da var. Heavy Metal’in bir iç sükûnet kaynağı olabileceğinin kanıtı!) Trapeze yürüyen akrobat gibi iş aletinin yanına varan haltercinin ilk hamlesini yaparken kopardığı savaş nidâsı, işte o müthiş konsantrasyonun infilâkı oluyor. Yunan mitolojisinde sırtında dünyayı taşıyan Atlas, coğrafya kadar halterin de sembolü sayılmalı! Lakin antik olimpiyatlarda halter yokmuş. Olimpiyatlara katılan güreşçiler, hem idman niyetine hem gövde gösterisi yapmak için, buzağı kaldırırmış. (Halter bugün de birçok spor için ‘yan dal’ işlevi görüyor. Hemen bütün sporlarda, kuvvetlenmek için olmazsa olmaz bir antrenman kalemidir.)

Ayrı bir spor olarak halter, 19. yüzyılın sonlarında kurumlaşmış. 1896’dan beri olimpiyatlarda yer alıyor. Kadınlar dünya şampiyonası 1987’de düzenlenmeye başladı, 2000 Sidney’de kadın halteri de olimpik sporlar arasına katıldı. Kadın halteri deyince bir parantez: halterci kadınlar için yaygın kullanılan ‘erkeksilik’ klişesine karşı, en az bu klişe kadar cinsiyetçi bir ‘kadınsılık savunması’ olarak, ABD’li Mattie Rogers ve Almanya’dan Julia Rohde- Schwarzbach’a dikkat çekiyorlar.

Tıpkı bokstaki gibi, halterde de ağır sıkletin ayrı bir karizması var. Nitekim, gelmiş geçmiş en büyük halterci deyince, kimileri ‘Cep Herkülü’ Naim Süleymanoğlu’nu zikrederken kimileri Vasili Aleksiyev’i tek geçiyor. Sovyet Rus ağır sıklet halterci, sahiden bir ‘dev adam’dı: 1.86 boyunda, 160 kilo. 1961-1980 arasındaki aktif sporculuk hayatında, 2 olimpiyat, 8 dünya, 8 Avrupa Şampiyonası altın madalyası var, 80 küsur kez de dünya rekoru kırdı.

Başka bir anlamda ‘dünyanın en güçlü haltercisi’ diyebileceğimiz Naurulu halterci Marcus Ajamada Stephen’dan bahsedelim son olarak... 1992 Barselona’da Samoa adına, 1996 Atlanta ve 2000 Sidney’de Nauru adına yarıştı. 1990’da Commonwealth Oyunları’nda altın, 1999 Dünya Şampiyonası’nda gümüş madalya kazandı. Hoşluk, Stephen’ın 2007-2011 arasında (10 bin nüfuslu) Nauru’nun devlet başkanlığını yapmasıydı.

Socrates Dergi