Hangi David Beckham?

11 dk

David Beckham, sadece "United'ın 7 numarası" olarak hatırlanabilirdi. Ama kariyeri, 1999 yılında yaptığı evlilikle farklı bir yola evrildi. Futbolda 'imaj tabularını' yıkan adamın hikâyesi...

Yetmişlerin sonunda Liverpool’un Avrupa Kupaları’ndaki deplasmanlarına giden taraftarlar, Ada’ya üzerlerinde FILA, Ellesse, Fiorucci, Lacoste, Kappa ve Diadora eşofman üstleri ve ayakkabılarla dönmüşlerdi. İngiliz tribün kültüründe ‘casual’ akımının başladığı günlerdi. İşçi sınıfının çocuklarının kendilerini ifade ediş biçimi artık ‘Britiş’ değil, Avrupalıydı. Liverpool taraftarının peşinden onlarca takım taraftarı kendini bu akıma kaptırdı gitti. İdollerin wallpaper değil de poster olduğu günlerdi. Müzik endüstrisinin temel taşlarına sahip bir ulus başka bir alanda ikon aradığında karşılarına Prenses Diana çıktı. Onun gibi giyinen, aynı saç modelini yaptıran, onun kadar zayıf milyonlarca İngiliz kadınına dünyanın dört bir tarafından bir o kadar kadın eklendi. Hikâye bir zaman sonra her şeyi olan ama mutlu olmayan kadına evrildiğinde, Prenses Diana’nın hayranları üçe beşe katlandı. Onun kadar güzel ve alımlı olmayabilirlerdi, asalet unvanları yoktu ama en az onun kadar mutsuzdular... Hikâyenin hazin sonunu biliyorsunuz. Ölülerin hikâyesi bir zaman daha satar, sonra İngiliz medyası yeni kahramanını yaratır. Tabloid gazetelerin istediğini verecek, çılgın ve sofistike, skandallarla süslü bir hayata sahip bir birey ya da çift…

David Beckham-Victoria Adams’ın beraberlikleri tabloid medyasının taleplerinden çok daha fazlasını vadediyordu. Yakışıklı ve yetenekli futbolcu ile grubuyla fırtınalar estiren genç bir kadın. Sarışın ve esmerin kontrastı, birbirlerine komşu olacak kadar yakın yerlerde büyüyen iki İngiliz işçi ailenin merdivenleri hızla çıkan çocukları… Hikâyenin başında saf aşk olabilir ama geride kalan 19 yılda David-Victoria Beckham çifti sadece İngiltere’ye değil, tüm dünyaya mükemmel evliliğinin nasıl dev bir holdinge dönüşebileceğini gösterdi.

David Beckham, yıldız futbolcudan bir moda ve pop ikonuna döndüğü son 20 yılda gerçekten futbol hayatını mahvetti mi? Sahada daha fazlasını yapabilir miydi? Yoksa o, bir koltukta iki karpuzdan bile fazlasını taşımayı başaran modern zamanların Adonis’i mi? Ben Beckham’ı Apple ürünlerine benzetirim. Bir fetiş objesidir Beckham ve sürekli kendini yeniler, son sürümü her seferinde daha çok alıcı bulur ve pahalıdır. Kapitalizmin ta kendisidir Beckham; annesi, Victoria’nın annesi gibi kuaför, babası da günde 16 saat çalışan bir emekçi olabilir ama Beckham, çok çalışanın bir gün emeklerinin karşılığını alacağına dair inancı olanların da duvarındaki posterdir. İlk sürümden bu yana geçirdiği değişim ve kariyer dönemeçleri bize, Barbie’nin Ken’i gibi yola çıkıp postmodern James Dean hevesine evrilen bir adamın hikâyesini anlatıyor aslında. O zaman, ilk sürümünden başlayalım.

David Becham 1.0

Londra’da doğan, Tottenham altyapısında oynayan bir çocuğun Manchester United’da başlayan kariyerinde etkili olan ilk isim, koyu bir United taraftarı olan babasıydı. Old Trafford’a maç günleri gidip geri dönen Ted Beckham’ın ardından yazılacak kişi de elbette Sir Alex Ferguson’dı. Yıllar sonra kendisine yöneltilen çalıştığı en iyi dört futbolcu sorusuna “Cantona, Giggs, Scholes ve Cristiano Ronaldo” cevabını veren Ferguson’la Beckham’ın arasındaki mesafeyi uzatan ise Londralı mutfak ustasının oğlunun 1999 yılında 24 yaşındayken bir şarkıcıyla evlenmesiydi. Hayatın ortodoksluğu mu dersiniz bilmem ama Alex Ferguson, Victoria’nın David’in kariyerine zarar verdiğine inandığı günden bir adım geri atmadı. Birlikte kazandıkları başarılar arşivlerde. Camp Nou’daki dramatik Şampiyonlar Ligi finali sonrasında gelen kupayla yapılan üçleme, Premier Lig’de arka arkaya üç şampiyonluk...

Yine bir Ferguson sözüyle Beckham’a dair bir önyargıyı kıralım isterseniz. “Ondan daha az yetenekli oyuncuların onun kadar çalıştığını görmedim” demişti Ferguson. Beckham, İngiliz futbol tarihinin en yetenekli futbolcusu değil, en başarılısı da olmayabilir, ondan daha iyi temiz 20 futbolcu da hep birlikte sayabiliriz ama bütün bunlar Beckham’ın eşsiz ortalarını, mükemmel frikiklerini, sahadaki savaşan karakterini unutmamızı gerektirmez. Beckham çok büyük futbolcuydu. Daha büyük olur muydu? Dört farklı ülkede şampiyonluk kazanan, oynadığı her kulüpte en çok forması satılan isim olmayı başaran Beckham için belki de tek etli eleştiri Avrupa’nın dev futbol sahnesinden inip Los Angeles’ın yolunu tutmasıdır ki bu kararın ona getirdiği 250 milyon dolar ile geliştirdiği Beckham 3.0’ı da göz önüne alırsak, “Adam haklı beyler” demek düşer bize…

Beckham 2.0

David Beckham’ın 90’ların ikinci yarısında başlayan kariyerine Twitter, Facebook ve Instagram eşlik etmiş olsa ne olurdu bilinmez ama tek bildiğimiz; Beckham’ın Alta Vista’lı yıllardan itibaren emekleyerek dizlerinin üzerinde doğrulan internetin dünyanın dört bir köşesine ulaştırdığı bir ikon olduğu. Annesinin Musevi kökeninden dolayı Yahudi toplumunda yarattığı sempatiyi Uzakdoğu’da gittiği her sponsor gezisinde farklı dinlere duyduğu saygının empatisiyle birleştiren David Beckham, 2002 Dünya Kupası ile birlikte çılgınlık seviyesinde bir hayran kitlesine ulaştı. O; UNICEF ile gittiği yardım organizasyonlarında acılı bir hayatın içinde yürüyen Afrikalı çocuğa da elini uzatan ve dönüp arkasından dezenfektan sıkmayan rahat bir adamdı.

Beckham’ı 2000’lerin başından itibaren diğer İngiliz futbolculardan ayıran ve global bir ikon hâline getiren ise cinsiyet ayrımına bakışıydı. Sahaların sert çocuklarının büyük bir çoğunluğunun homofobik olduğu ve gay toplumuna hoşgörüyle bakmadığı İngiliz futbolunun kara koyunuydu David Beckham. “Bakımlı erkek eşcinseldir” ön yargısını kırıp bakımlı heteroseksüelliğin metroseksüel olarak terimleşmesinde de bayrak adam oldu aynı zamanda. Giydiği iç çamaşırının modelini ve rengini seçen, tıraştan sonra nemlendirici kullanan, küpe takan, dövme yaptıran ama vücuduna aynı zamanda ailesine olan sevgisini kazıyan, ayda ve hatta haftada bir değiştirdiği saç modeliyle şaşırtan postmodern bir Adonis idi ve hâlâ da öyle.

Evlendiği kadın, tanıştıklarında futbol sevmiyordu, bugün hâlâ sevmiyor olabilir. Zira eski futbolcuların hayranları çoğunlukla erkekti, bugünse Cristiano Ronaldo da Beckham’ın gittiği yoldan giderken görülmesi gereken, artık hayranların büyük bir çoğunluğunun kadın olduğu. Birçoğu Beckham’ın bir maçını bile seyretmemiş olabilir ama onu gördüklerinde kendilerinden geçmelerinin bir sebebi var. Adam yakışıklı, zengin, dünyanın her yerinde milyonlarca hayrana sahip ama adam dört çocuk babası ve 19 yıldır aynı kadınla evli ve de mutlu!

David-Victoria çiftinin çok satan projelerinin basman katı da bu mutlu aile portresi işte. Alkol kullanmayan, gece kulüplerinde sabahlamayan Beckham, İngilizler için bir anti-George Best, anti-Gascoigne portresi. Aynı hayat prensiplerine sahip Harry Kane için de rol modeli…

Beckham 3.0

1998 Dünya Kupası’nda Diego Simeone ile dalaşıp kırmızı kart gördüğünde ve İngilizler Manş’ın öte tarafına döndüklerinde 23 yaşındaki Beckham’ı karşılayan manşetlerden biri “10 kahraman aslan ve bir salak oğlan” idi. Tabloid medyasının linç ettiği, Nottingham’da bir kilisenin duvarına neonla “Tanrı, Beckham’ı bile affeder” yazıldığı, Mirror’ın üzerinde fotoğrafının olduğu dartı promosyon olarak dağıttığı günlerden çıkabilmek, ancak toprağa değil de önüne bakarak olur. Dört yıl sonra onun unutulmaz frikiğiyle İngilizler Dünya Kupası biletini alırken kahraman olan Beckham’ın Real Madrid’in teklifine evet dediği günlerdeki reyting, Prenses Diana’nın ölümünden sonra yayın tarihinde ikinci sırayı almıştı. Real Madrid Başkanı Florentino Perez’in “Ronaldinho çirkin, bize daha çok formayı Beckham sattırır” dediği Beckham, yakışıklı Madrid günlerinin ardından beş yıl için 250 milyon doları önüne seren Los Angeles Galaxy’ye “Evet” dediğinde MARCA gazetesi unutulmaz bir manşet atmış ve “Beckham’lar, Hollywood’a gidiyor” demişti.

Haklıydılar. Eşi Victoria ilk günleri “Biz ‘Merhaba, Victoria ve David, Londra’danız’ diyeceğiz sanıyorduk. Los Angeles gibi dünyaca ünlü insanların oturduğu bir şehirde ‘meşhur’ gibi karşılanmak inanılmazdı” diyerek anlatsa da çiftin Beckham 4.0 projesinin startını o yıllarda verdiği de ortada. Müzikten kopan, moda dünyasında tasarımlarıyla yükselen ve yıllık 70 milyon Euro’ya ulaşan Victoria Beckham ve kapitalizmin ayaklı billboard’u David Beckham. Onun giydiği don, taktığı gözlük, ayağındaki ayakkabı, üzerindeki gömlek, içtiği maden suyu, sürdüğü krem… Onlarca sponsor, yüzlerce milyon dolar ve bir gün Kraliçe Elizabeth’in servetini sollayan Londralı işçi ailelerin iki çocuğu. Modern zamanlarda kim eski masalları okumak ister ki? Yaşanmış olanları da varsa eğer...

Beckham 4.0

Amazon ormanlarında kendisini tanımayanların varlığını keşfetmek için koşturan belgeselciler, hakkında yazılan onlarca kitap, yüzlerce analiz, yıldız futbolcudan bir fenomene dönüşen hayatın köşe taşları… Hiçbir şey Beckham’ın futbol topuna sevgisine gölge düşürmez. Her şeyi olan adamın Paris Saint-Germain formasıyla futbolu bıraktığı an döktüğü gözyaşlarını hatırlamak yetiyor bunu anlayabilmek için. Futbolu bıraktıktan sonra unutulmasan bile artık akıllara her seferinde gelmezsin. David Beckham ise bize bunun antitezini yazıyor beş yıldır.

25 yıl öncenin sarışın yakışıklı Ken’i artık her daim bronz ve fit teniyle, 40’lı yaşlarda orta yaşın hezeyanlarıyla boğuşan erkeklerin rol modeli. Dövmelerini daha çok görüyoruz fotoğraflarda, objektiflere çok daha sert bakıyor artık.

Sponsorlar yerine artık projelere ortak olarak iş hayatında yürüyen, boyuna erişen çocuklarının yanında güzel yaşlanan bir baba, Victoria’ya hâlâ büyük aşkla bakan bir eş. Sosyal medyayı akıllıca kullanan bir moda ikonu, iki ayaklı darphane. Ya da belki de onun ilk sahaya adım attığı günleri bilenler için sadece ve sadece Manchester United’ın eski 7 numarası… Siz hangi modelini alırdınız?

Socrates Dergi