
Hangi Hakan?
6 dk
Yeşil sahada herkesi büyüleyen Hakan Çalhanoğlu, saha dışında bazen yeteneğine ters bir imaj çiziyor. Alman yazar Tobias Schaechter, yakından izlediği yıldızı kaleme aldı.
Almanya Futbol Federasyonu'nda son 20 yıldır değişmez bir gündem maddesi var: Göçmen ailelerin futbolcu çocukları. Federasyon, genç yetenekleri öylesine sistematik bir şekilde keşfediyor ve gelişimlerine o kadar önem veriyor ki sonuçta ortaya çıkan bir yıldız adayı, aynı zamanda Türkiye Futbol Federasyonu ile savaş anlamına geliyor. Çatışma kimi zaman öyle bir boyuta taşınıyor ki; iki ülkede de bir futbolcunun geleceği tartışılırken, konu ağır milliyetçi ifadelerin havalarda uçuştuğu polemikler silsilesine dönüyor. Sonuçta oyuncular bir tarafı seçmek zorunda; tıpkı Almanya'yı tercih eden Mesut Özil, İlkay Gündoğan ya da tercihini Türkiye'den yana kullanan Nuri Şahin ve Hakan Çalhanoğlu gibi.
Joachim Löw'ün yardımcısı olarak Almanya'yı Brezilya'da Dünya Şampiyonu yapan ve sonrasında Alman futbolunun beyni olarak kritik bir görev üstlenen isim, Hans-Dieter Flick (ya da Almanların hitap ettiği ismiyle 'Hansi') geçtiğimiz Aralık ayında, Sport Bild dergisine Hakan Çalhanoğlu'yla ilgili bir dizi açıklama yaptı. Flick'in Hakan ile ilgili söyledikleri dikkat çekiciydi: "Temel olarak yetiştirdiğimiz oyuncuları kendi bünyemizde tutmak istiyoruz. Başka yerde daha çok şans bulacaklarını düşündükleri için bizimle olmayanları yadırgayamayız. Fakat gerçek şu ki son yıllarda bizi tercih etmeyenler için pek de üzülmedik; üstün meziyetleri olan ve Türkiye'yi seçen Hakan Çalhanoğlu'nun dışında..." Flick'in bu açıklamayı yapması çok kritik, zira kendisi bir zamanlar Bayern Münih'te forma giymiş bir isim olmasının yanında, Almanya Futbol Federasyonu Sportif Direktörü ve altyapı eğitimi, yani yeni yeteneklerin geliştirilmesi sorumlusu. Hakan'ın bu sözlerden sonra ayakları ne denli yerden kesilmiştir bilinmez ama Hansi Flick gibi uluslararası futbolda bir yeteneği gördüğü an tabiri caizse gözünden anlayan bir uzmanın ağzından çıkan bu değerli sözler, Hakan'ın elbette hoşuna gitmiştir.
Almanya Futbol Federasyonu'nun bünyesinde tutamadığı Hakan'ın sıkıntılı bir dönemden geçen Türkiye Milli Futbol Takımı'nda nasıl oluyor da bir türlü sahneye çıkamıyor olduğuna Almanya'da kimse anlam veremiyor. Oysa ki boyu küçük, tekniği büyük adam henüz 21 yaşında Bundesliga'nın en önemli figürlerinden biri hâline geldi. Hatta Mario Basler'den beri Almanya'da hiçbir oyuncu serbest vuruşlarıyla kalecileri bu kadar çaresiz bırakmamıştı. Almanya'nın mübalağanın sınırlarını zorlayan bulvar gazetesi Bild, Hakan'a 'Knall-Hanoğlu' (Patlama-oğlu) yakıştırmasını yaptı bile. Leverkusen orta sahasının yıldızı, harika vuruşlarıyla birleşen üstün oyun zekâsıyla, her hafta Münih'ten Hamburg'a herkesi büyülüyor. Sadece taraftarlar değil bu bahsettiğim büyülenen kesim. Uzman isimlerin de takdir ettiği en önemli unsur, Hakan'ın hem agresifliği hem taktiksel disipliniyle Bayer Teknik Direktörü Roger Schmidt'in hâyli efor gerektiren, hücum pres futbolunu amansızca uygulaması.
Hakan'ın sahada oyun aklı ve tekniğiyle parlayan bir yıldız olduğu gerçeği aşikâr ama aslında konuşmamız gereken bir başka Hakan Çalhanoğlu daha var ki o da saha dışında boy göstereni. Yeşil sahadakinin performansı ne kadar tartışmasız ise saha dışındaki Hakan'ın kameralar ve mikrofonlar önündeki hâlleri kimi zaman insanları şaşırtıyor ve hayrete düşürüyor. Aldığı sağlık raporuyla sevimsiz bir şekilde provoke ettiği Hamburg'tan Leverkusen'e transferi ya da ZDF kanalında katıldığı Aktuelle Sportstudio programında tüm ayrıntılarıyla anlattığı milli takımda yaşanan skandal silah hadisesi ilk akla gelenler. Milyonların önünde her şeyi detaylıca anlattıktan hemen sonra, kendinden çok emin bir şekilde bir dünya yıldızı olmak istediğini ifade etmesi de açıkçası hayli şoke ediciydi.
Hakan Çalhanoğlu profili tartışılırken insanlar ister istemez ikiye ayrılıyor. Sol tandanslı Taz gazetesi, kısa bir süre önce Hakan için "Saha içinde üstün meziyetli, saha dışına çıktığında beceriksiz bir yetenek gibi" yazmıştı. Tabii ki istisnai durumlar da yaşanıyor. Hakan, Leverkusen'in Atletico Madrid'e Şampiyonlar Ligi'nde elendiği maçta kullandığı penaltıyla Atletico'nun kalecisini gülünç duruma düşürmek isterken kendini nahoş bir durumda bıraktı… Öte yandan Hakan hatalarından ders çıkarmayı da iyi bilen bir oyuncu aynı zamanda. Bu tamamen içindeki öğrenme hırsına bağlı. Madrid'den iki hafta sonra bu sefer Almanya Kupası'nda Bayern ile penaltılara giden bir maç oynayan Leverkusen'de, Hakan penaltısını bu sefer sorgusuz sualsiz köşeye nişanladı.
Hakan, en dipten en tepeye çıkmak isteyen bir adam rolünde ve belki de Almanya'da kalan son sokak topçularından. Çocukluğunu Mannheim'ın güneyinde, beton zeminli futbol sahalarında geçirdi. O yıllarda gelişmesinde büyük pay sahibi olan isim, altyapı antrenörü Stephan Gross'tu. Hakan, futbolun ABC'sini Gross'un bugün Ingolstadt'ta oynayan oğlu Pascal, yine bugün Bundesliga 2'de oynayan Marco Terrazzino (Bochum) ve Manuel Gulde (Karlsruhe) ile birlikte öğrenmeye başlamıştı. Hakan, daha o yaşta Stephan Gross ile birlikte antrenman önceleri ve sonraları yaptığı serbest vuruş çalışmalarıyla azmini gösteriyordu. Zaten kısa bir süre önce yayımlanan güncel bir röportajında Stephan Gross'un kendi gelişiminde ne kadar önemli bir rol oynadığını ifade etmişti. Karlsruher SC kulübüne transfer olduktan sonra, oğul Gross ve Terrazzino ile üçü aynı eve çıktı. Fakat mutfak meziyetleri pek de gelişmediği için gençlerin evinde hiç yemek pişmiyordu. Her gün yemek ve çamaşır gibi ihtiyaçları için 80 kilometre uzaklıktaki Mannheim'a, ailelerinin yanına dönüyorlardı.
Mannheim tayfasının en yeteneklisi Hakan'dı. Hamburg'a transfer olmadan önce, Karlsruhe'yi henüz 17 yaşındayken 3. Lig'den, Bundesliga 2'ye çıkarma başarısını göstermişti. Karlsruhe Teknik Direktörü Markus Kauczinski Hakan'ı şu sözlerle anımsıyor: "Hakan sorumluluk alan, hiçbir zaman kaçmayan ve saklanmayan biri. Her antrenmanı, her maçı aynı ciddiyetle karşılıyor. Bu mantaliteyi kendi kendine geliştirdi, onu hiçbir zaman motive etmenize gerek yoktu." Hakan azmiyle takım arkadaşlarını kamçılayan biri ve Kauczinski'nin bahsettiği mantalite bugüne kadar istisnasız şekilde geçerliliğini korudu. Oynadığı her takımda antrenman tesislerinde ışıkları açandı ve kapatan da yine o oldu.
Hakan ile Karlsruhe'deki ilk gençlik yıllarında tanışanlar, son derece neşeli bir gençle karşılaşıyordu. Yapılabilecek en doğal şeymiş gibi misafirlerine kahve teklif ediyor, ardından hazırladığı kahveyi kendi elleriyle getiriyor ve Karlsruhe'deki genç bir oyuncu olarak bir gün Şampiyonlar Ligi'nde boy gösteren bir yıldıza dönüşme hedefinden bahsediyordu. Onu dinleyenler, kendini dev aynasında gören birini değil, yeteneğine inanan birini görüyordu. Hedef koyduğu yerde; Şampiyonlar Ligi'nde, daha ilk sezonda istikrarlı şekilde yüksek bir performans sergiledi. Bayer Leverkusen Sportif Direktörü Rudi Völler, Hakan'ın bu performansını övmek için derin bir analize girme gereksimini görmüyor ve "Bunları yapabiliyor zaten, doğal olan bu" diyordu. Hakan'ın futbol ekseninde sınırlarını belirlemek zor. Bazı uzmanlar iki yıl önce Hakan'ın en üst seviyeye çıkmak için yeterince tempolu olmadığını düşünüyordu ama bu konuda artık çok da emin değiller.
Hakan bu kadar iyi oynarken, Alman kamuoyu onun Fatih Terim'in takımında neden önemli bir rol üstlenemediğini anlayamıyor. Türkiye, dördüncü kez üst üste büyük bir turnuvayı kaçırmak üzere ve böyle bir takımda dünyanın en yetenekli oyuncularından biri forma giyemiyor. Hakan'ın milli takım serüveni şimdiye kadar iyi gitmedi. Silah skandalı, hâliyle Almanya'da da çok yankı buldu. Olay kısaca, Hakan'ın yanlış zamanda yanlış yerde bulunmasıyla açıklanabilir gibi gözüküyor. Olayın bir diğer kahramanı Ömer Toprak, Süddeutsche gazetesinde olayı kendi penceresinden anlatmıştı. O röportajda, artık Türkiye Milli Takımı'nda neden oynamak istemediğini de özetlemişti. Gökhan, bir arkadaşıyla birlikte Hakan'ın da bulunduğu otel odasını basmış ve eski kız arkadaş eksenli bir tartışma başlamıştı. Bu tartışma esnasında Gökhan'ın arkadaşı silah çekmiş ve hayatlarıyla ilgili endişe yaşayan Hakan ve Ömer, olayın ardından milli takım antrenörüne sığınıp olanları anlatmıştı. Hatta her ikisi de bir daha Gökhan'la aynı takımda oynamak istemediklerini ifade etmişti. İlk etapta Gökhan'ı uzun bir süre kadroya çağırmayan Fatih Terim, bir süre sonra Leverkusen'li ikiliyi şaşırtan bir karara imza atmış ve Gökhan'ı tekrar kadroya almıştı. Bunun üzerine hem Hakan hem de Ömer sakatlıkları nedeniyle milli takıma gitmediler. Öte yandan, yaşanan olayla ilgili Hakan'ın basına konuşması Ömer'in bilgisi dahilinde gelişen bir hareket değildi. İki oyuncunun bu krizde ne denli farklı yaklaşımlar içinde oldukları ortada. Ömer, milli takım için gelen tüm davetleri geri çevirmiş ve Fatih Terim'in bu olaylar yüzünden kendisiyle görüşmediğini ifade etmişti. Hakan ise daveti kabul etmiş ve böylelikle "Kariyeri için her şeyi yapar" yakıştırmasıyla tekrar Almanya'nın gündemine oturmuştu.
Hakan hâlâ Dünya Kupaları ve Avrupa şampiyonlukları hayalleriyle yaşayan o genç çocuk. Türkiye yönünde verdiği milli takım kararından dönme şansı yok. Silah skandalı sırasında Fatih Terim'in kriz yönetim şekli, Türk futbolunun Almanya'daki imajını en az 2011'deki şike davası kadar zedeledi. Ancak Hakan'ın kariyerini ne denli düşündüğünü (!) sadece bu olayla anlamamız mümkün değil. Hakan'ı, babası Hüseyin'i ve menajeri Bektaş Demirtaş'ı Karlsruhe günlerinden tanıyan dönemin Karlsruhe ve Hamburg Sportif Direktörü Oliver Kreuzer, Leverkusen transfer sürecinde bu üçlüyle olan tüm iyi ilişkilerini bir anda yitirmişti. Hakan, Kreuzer'in ona verdiği "12,5 milyon euro getiren seni alabilir" sözünü tutmamasını gerekçe göstererek Kreuzer için 'yalancı' yakıştırmasını yapmıştı. Hamburg tarafı böyle bir sözün hiç söylenmediğini ifade edince, Hakan cephesi doktorlardan iş göremez raporu almıştı. Taraftarların ortak hedefi hâline gelen Hakan, Leverkusen'e ansızın 14.5 milyon euro karşılığında transfer olmuştu. Genç oyuncu, nasıl olduysa bir anda iyileşmiş ve Leverkusen'de hemen antrenmanlara başlamıştı. Akabinde Bild'e konuşan Kreuzer sert ifadeler kullanmış, "Bir iyileşme sürecinin ne kadar çabuk ilerleyebildiğini gördük. Transfer olduğu gün birdenbire düzelmesi her şeyi anlatıyor aslında. Suç ne çocuğun ne de menajerinin. Olay babada bitiyor. Onun zihniyeti böyle; çocuğa ve menajere baskı yapıyor. Çok şeyler duydum ama bunlar ne çocuktan, ne menajerden. Duyduklarım direkt babadan" demişti.
Hakan'ın babası, Çoruh Nehri'nin kıyısındaki Bayburt şehrinden geliyor. Daha sonra Mannheim'a göç edip, Turanspor'da futbol oynamaya başlamış. Turanspor aynı zamanda Hakan'ın futbol serüvenindeki ilk durak. 2013'teki U20 Dünya Kupası sırasında Hamburger Morgenpost gazetesine konuşan Hakan, babasıyla ilgili "O da eskiden futbol oynuyordu ve benim için en büyük futbolcu babamdı. Beni bu noktaya getirdiği için çok teşekkür ediyorum" ifadelerini kullanmıştı.
2015 yazında, Hakan Çalhanoğlu artık Bayer Leverkusen formasıyla Bundesliga'nın ışıldayan yıldızlarından biri ve dört yıl içinde uluslararası futbolun en gözde oyuncularından biri hâline geldi. Yani her şey tam da düşlediği gibi oldu. Antrenmanlardaki azmi, sahadaki yetenekleri ve sportif anlamdaki duruşu, saha dışındaki seslerle pek uyumlu değil. Oyunun içinde dönen para miktarı çok fazla ve bu denli fazla parayla birlikte büyüyen herkes hata yapmaya açık oluyor. Asıl soru şu; saha içindeki hatalarından çabucak ders alan Hakan, saha dışında da aynı doğru orantıyı yakalayabilecek mi? Kesin olan tek şey ise Hakan Çalhanoğlu'nun kariyeri ile ilgili bundan sonra atacağı adımların, hem Almanya'daki hem de Türkiye'deki imajı açısından çok büyük önem arz edeceği.
Çeviri: Fatih Demireli & Cansu Şimşek