Hatırlamak İçin Oyna

12 dk

Profesyonel sporcular kas hafızalarını nasıl geliştiriyor? Cevabı, görselleştirmenin öneminden sürekli tekrara uzanan, içinde bir de basketbol potası barındıran uzun bir yolculukta.

Stephen Curry, NBA tarihinin normal sezonda en çok üçlük isabeti bulan üçüncü oyuncusu. Aktif oyuncular arasında ise birinci sırada. Kariyeri bittiğinde muhtemelen bu alandaki bütün istatistikleri süpürmüş olacak. Peki gelmiş geçmiş en iyi şutörün evinde bir basket potası var mı? Şu an evet ama potayı sipariş edeli çok olmadı. COVID-19 sebebiyle NBA sezonunun askıya alınmasının ve antrenman tesislerinin kapanmasının ardından, sporcular için evde çalışmaya devam etmekten başka çare kalmamıştı. Curry de uzun zamandan beri evde ama karantinadaki ilk 16 gününü şut çalışarak geçirmemiş. Neyse ki bu, çözümü basit bir sorun. Basit derken, basketbol potası sipariş etmeyi kast ettim. Yoksa Curry potayı kurarken oldukça zorlanmış, beş saat sürmüş bütün işlemler. Hikâyenin komik bir tarafı kesinlikle var ama akıllara bir soruyu da getiriyor: Boş geçen günlerin şutuna etkisi olmuş mudur?

Sonuçta en üst seviyedeki sporcular için tekrar çok önemli bir kavram. Branşlarının en temel hareketlerini sadece en yüksek seviyede yapmaya çalışmıyorlar, aynı zamanda bunları otomatikleştirmek de istiyorlar. Curry'nin yıllarını vererek mükemmelleştirdiği bir şut stili var, Federer o ünlü forehand vuruşunu defalarca yaptı, Yuzuru Hanyu'nun dönüşlerinin arkasında senelerin emeği gizli. Hepsi, oyun için gerekli hareketleri hafızalarına aldılar.

***

İnsan hafızası, çoğumuza karmaşık gelir. Aklımızda tuttuğumuz birçok şey olsa da onları nasıl hatırladığımızın cevabını bilmeyiz. Ya da neden bazı şeyleri hatırlarken diğerlerini unuttuğumuzu... Hafızamız kusurludur, onu ortalama seviyede kullanmak da bize yeterli gözükür. Hele de 21. yüzyılda yaşıyorsak. Sonuçta sınav tarihlerimizi, market listelerimizi, arkadaşlarımızın doğum günlerini bir bakışta bulabileceğimiz cep telefonlarımızla yaşıyoruz. Hafızamızın sınırları ne kadardır, pek de sorgulamıyoruz. Ama hâlâ o sınırları bulmaya çalışan insanlar var.

Daha önce 'hafıza sporcusu' diye bir tabir duymuş muydunuz? Bu sporcular beyinlerini topun gitmesi gereken yönü bulmak için değil, önlerindeki bir deste kartı ezberlemek için kullanıyor. Yüzlerle isimleri eşleştiriyorlar, kısa sürede bir şiiri baştan sona ezberden okuyorlar. Hafıza şampiyonası adı verilen bu etkinliklerde rekabet üst düzeyde, dolayısıyla uzaktan bakınca "Benim yapabileceğim bir iş değil bu" demek olası. Ancak kazananlar, pek de öyle düşünmüyor. Joshua Foer, 2006 ABD Ulusal Hafıza Şampiyonası birincisi. Aslında bir gazeteci ve Einstein'la Ay Yürüyüşü: Her Şeyi Hatırlama Sanatı kitabının yazarı. O da başta bu şampiyonadaki insanları görünce yapılanın olağandışı olduğunu düşünüyor. Ama hafıza sporcularıyla konuşmaya başladıkça sözü geçen dünyaya yavaş yavaş adım atıyor, 2006'daki şampiyonaya gözlem için katılsa da sonunda kazanıyor. Bu uğurda aldığı en iyi derslerden biri de insan hafızasının eğitilebilir olması. Kitabını da bu fikir üzerinde şekillendiriyor. Bir konuşmasında söylediği şu sözler, anlatmak tediklerinin en iyi özeti: "Mükemmel hafızası olan insanlar hakkında konuşurken bu durum sanki onlara doğuştan bir hediyeymiş gibi düşünürüz ama durum öyle değil. Mükemmel hafızalar öğrenilir. En basit seviyede, dikkatimizi verdiğimiz zaman hatırlarız. Bir parça bilgiyi aldığımızda ve onun bizim için neden anlamlı olduğunu anladığımızda, onu beynimizde dolaşan bütün diğer şeylerin ışığında bize anlam ifade edecek bir şeye dönüştürebildiğimizde hatırlarız."

Hafıza şampiyonalarında sporcuların kullandığı taktikler, çok eskilere, Antik Yunan'a dayanıyor. Onlara göre yaptıkları çok basit. Bir şeyleri hatırlamaya çalışırken görsellerden yararlanıyorlar. Dört kez ABD Hafıza Şampiyonu olan Nelson Dellis, "Numaralar soyut. Hafıza sporcuları onları resimlere dönüştürüyor" diyor. Dellis'in biyografisinde "Ortalama bir hafızayla doğdu" ibaresinin olması da dikkat çekici. Yani hem Foer hem de Dellis, hafızalarını eğitiyor ve bunun herkes tarafından yapılabileceğinin farkındalar…

"Ligde LeBron'un vücuduna sahip birçok kişi var. Ama onun beynine sahip biri yok." Los Angeles Clippers koçu Doc Rivers'ın bu sözleri, LeBron'un basketbol IQ'sundan bahseden bir Sports Illustrated yazısından alınma... Yazı temelde LeBron'un sahadaki her oyuncunun durduğu yeri, yaptıklarını, bütün setleri ne kadar iyi hatırladığını anlatıyor. Bu, kendi ifadesiyle LeBron'un küçüklükten beri sahip olduğu doğal bir yetenek. Böylece sahayı herkesten daha verimli bir şekilde görebiliyor ve bir sonraki hareketini, diğer oyuncuların vermesi muhtemel cevaplara göre düzenleyebiliyor. Bu da onu eşsiz yapan özelliklerin başında geliyor.

Hafıza konusunu bu şekilde sporla bağladığımızda karşımıza bir terim çıkıyor: Kas hafızası. Her gün yaptığımız hareketleri nasıl öğreniyoruz? Burada sözü nörolog Prof. Dr. Özlem Kayım Yıldız'a bırakalım: "Evrimsel süreçte, insanın öğrenmesi nerede, nasıl ve ne zaman hareket edebileceğini öğrenmekle, yani motor öğrenme ile başlamıştır. Lisan ve soyut düşünme gibi daha sofistike becerilerden önce motor hareketlerimizi düzenlemeyi öğrenmemiz gerekmiştir. Duyu lifleri aldıkları duysal verileri omuriliğe ulaştırır, bu duysal veriler, omurilik içerisindeki yolaklar ile üst merkezlere (beyin ve beyin sapı gibi) ulaşırlar. Motor öğrenme, organizmanın uzaydaki konumunun öğrenilmesini sağlayan görselmekânsal, duysal yetiler ile bunların beyin düzeyinde işlenmesi ve yapılacak motor hareketin etkisinin öngörülmesini de içeren kompleks bir süreçtir."

İşin buraya kadar olan kısmı, bir hareketi öğrenirken sinir sistemimizin nasıl çalıştığıyla ilgili. Bir spora sıfırdan başlayan biri, ilk başta temel hareketleri böyle öğreniyor. Ancak seviye ilerledikçe temel hareketler çeşitleniyor, sporcu artık o hareketleri nasıl yapacağını düşünmeden oyunu oynuyor. İşte bu, kas hafızasının resme dahil olduğu nokta. Özlem Kayım Yıldız, meşhur terimi şöyle açıklıyor: "Kas hafızası, motor eylemlerin nasıl yapıldığı bilgisinin hafızasıdır. Farkındalık olmaksızın anımsandığı için bir çeşit 'örtük motor hafızadır' ve beyincikle bazal çekirdekler denen merkezi sinir sistemi yapıları ile otomatik bir biçimde sürdürülür. Bazal çekirdeklerin rolü alışkanlık kazanılmasıdır, tıpkı yazı yazmanın öğrenilmesi gibi, alışkanlık kazandıkça motor hareketlerin yapılması için bilinçli efor gereksinimi azalır, hareketler refleks benzeri bir hal alır."

Profesyonel sporcular, antrenmanlarını da kas hafızalarını geliştirmeye yönelik kurguluyor. Bunu yaparken de tek bir vuruşa veya oyun stiline bağlı kalmamak önemli. Çünkü maç esnasında her türlü senaryoya hazırlıklı olmak gerekiyor. Her oyuncu kendine has bir stile sahip olsa da şartlara uyum sağlamayı da öğreniyor. Telefonla görüşlerine başvurduğum Milli tenisçi Çağla Büyükakçay da antrenmanları buna göre şekillendirdiklerini söylüyor. Bazı idmanlarda antrenörü sadece alçak toplar atıyor, Çağla da o topların altından gelerek yüksek spin'le vuruyor ve hareketi otomatikleştiriyor. Özlem Kayım Yıldız'ın da belirttiği üzere bir hareket için yapılan tekrarlar, örtük motor hafızasının gelişmesini sağlıyor. Üst seviye sporun gerektirdiği yüksek hızlı oyunu düşündüğümüzde de tekrarın ne kadar kritik olduğu ortaya çıkıyor. Teniste hızlanan oyun, sporcuların footwork (ayak çalışması) konusunda da gelişmesini zorunlu kılıyor. Çağla Büyükakçay, footwork antrenmanlarında raketsiz bir şekilde tenise özgü adımlamaları çalışarak onların kas hafızasına entegre olmasına vakit harcadıklarını ifade ediyor. Çünkü hızlanan oyunda ayakları iyi olmayan tenisçilerin başarılı olma şansı düşük.

Peki en iyi sporcular doğuştan çok yetenekli oldukları için mi zirvedeler yoksa bu tip başarılar sadece çalışarak da gerçekleşebilir mi? Belki de spor dünyasının en çok sorulan ama tam olarak cevabı bulunamayan sorularından biri bu. Malcolm Gladwell'in Outliers (Çizginin Dışındakiler) kitabında altını çizdiği 10 bin saat teorisine bakarsak herhangi bir işte 10 bin saat harcamak, onda uzmanlaşma sağlayabilir. Ancak bu teoriye antitez üretmiş birçok çalışma da mevcut. En iyileri diğerlerinden ayıran, gerçekten de sadece daha çok çalışmak mı?

Özlem Kayım Yıldız'a göre, atletik performans hem genetik hem de çevresel faktörlerden etkileniyor. Bu performansın yüzde 30-80'inin genetik faktörlerle ilişkili olduğu öne sürülse de Yıldız ekliyor: "Ancak insan vücudunun birçok açıdan yoğun eğitim süreci ile değiştirilebilir olduğunu da biliyoruz. Yoğun fiziksel eğitim kas lifleri, damarları ve kalp dokusunda önemli değişikliklere neden oluyor. Yoğun fiziksel eğitimin yanında alınan destek, ekonomik koşullar, kaynaklara erişim gibi diğer faktörler de önemli."

Konunun buraya kadarki kısmı, bir sporcunun herhangi bir hareketi öğrenme süreci, tekrarın gerekliliği ve gelişmeyle ilgili. Fakat sporun doğasında olan ve bütün bunları etkileyebilen bir özellik var: Stres. Sporcular, her ne kadar bolca antrenman yapsalar da oyunun içinde hataya açık oluyorlar. Örneğin, son vuruşu yapmak, herhangi bir diğer vuruşu yapmaya benzemiyor. Ya da bazen akla düşen "Bu maçı mutlaka kazanmam gerek" hissi, performansa gölge düşürebiliyor. Çağla Büyükakçay'a dönüyorum burada, maç puanı gibi kritik anlarda çok iyi bildiği vuruşları unutabiliyor mu insan? Cevabı şöyle: "Unutma değil ama en sevdiğimiz, defalarca çalıştığımız vuruşlarda da hata yapma olasılığımız oluyor. Orada zihinsel durumlar devreye giriyor." Özlem Kayım Yıldız'ın söyledikleri de bunu destekliyor ve nedenlerini ortaya koyuyor: "Maçlarda sporcuların performanslarını tam olarak ortaya çıkaramamalarının önemli nedenlerinden biri de stres ve performans baskısı altında olmaları. Bu durumun nedenlerinden biri, dikkatin yapılacak harekete değil başarısız olma korkusuna kayması. Bilinçli olmayan, örtük, otomatikleşmiş kas hafızası sürdürülemiyor ve eylemler bilinçli çaba gerektirmeye başlıyor. Bu bir unutma süreci değil aslında, performans baskısı altındaki beynin otomatikleşmiş, iyi öğrendiği hareketleri sürdürememesi."

***

Stephen Curry ile ilgili bir yazısında ESPN yazarı David Fleming şu ifadeleri kullanmış: "Anormal yeteneği, içgüdüleri ve aklı, Curry'nin şut seçiminde açıkça ortaya çıkıyor. Ayrıca savunmacının ne yapacağını ondan önce anlıyor gibi." Sahip olduğu istatistikleri, kırdığı rekorları düşününce bu yorum hiç de isabetsiz değil.

Tam şimdi yazının başındaki soruya dönme vakti. Basketbol oynamadığı günler Curry'nin şutunu nasıl etkiledi? Sezonun başlarında elinin kırıldığını da hatırlarsak, yıldız oyuncu için çok da aktif bir sezon olmadığını söyleyebiliriz. Bu konuda Özlem Kayım Yıldız şunları diyor: "Öğrenilen motor becerilerin pratik yaptıkça beyinde değişikliklere yol açtığını biliyoruz. Bu konuda yapılan klinik çalışmalar çok kez tekrarlanmış motor hareketlerin kısa sürelerde ve kolaylıkla unutulmayacağını gösteriyor. Bununla birlikte, uzun süreler tekrar yapmazsanız hareketin hızı ve frekansında değişiklikler başlayabilir."

Böyle bakınca Stephen Curry'nin endişelenmesine gerek olmayabilir. Yine de çok ara vermeden basketbol potasını kurması iyi olmuş gibi. Belki de ben bu satırları yazdığım sırada potaya birkaç şut yolluyordur…

Socrates Dergi