Hayaller ve Gerçekler

11 dk

Bir takımın bıraktığı etki, başarı için yeterli mi yoksa en azından birkaç kupa kazanmak şart mı? A Milli Kadın Voleybol Takımı adına bunları konuşmak için henüz erken. Ama elimizdekiler bile umutlu olmamız için yeterli gibi…

Spor üzerine hasbelkader yazan çizen biri olarak, benim yıllardır savunageldiğim bir görüş var: Sportif başarı nesnel olarak değerlendirilmeli. Nesnel derken salt istatistiğe dayanan soğuk bir nicelikten bahsetmiyorum. Bu yazının konusu olan A Milli Kadın Voleybol Takımı'nın, Türkiye sporuna yaptığı katkıların bir kısmını sayısal ölçütlere hapsetmek mümkün değil. Kadının toplumdaki yerinden başlayarak bu takımın kamusal alanda tartıştırdığı pek çok konu var. Bunların etkisini ölçmek, daha ziyade nitel çalışmalarla mümkün. Bu çalışmalar uzun vadeli olmak durumunda olduğu için, bu yazıda daha ziyade elimizde olan veriler üzerinden bir değerlendirme yapacağım. Aynı şekilde nicel bazı verilerin de şu anda anlam ifade etmesi mümkün değil. Mesela voleybol oynayan kız çocuğu sayısı gibi verileri sağlıklı değerlendirebilmek için birkaç yıl beklemek gerekecek.

Bu yazının temelini Voleybol Milletler Ligi, olimpiyat ve Avrupa şampiyonasından oluşan son turnuva serisinde, Türkiye'nin kendisinden daha güçlü-zayıf rakipler karşısındaki performansı oluşturuyor. Bu yazıda dikkate alacağımız dönem, 25 Mayıs 2021'de Voleybol Milletler Ligi'yle başlayıp 4 Eylül 2021'de Avrupa Şampiyonası üçüncülük maçıyla sona eriyor. Analizi yaparken temel dayanağım FIVB dünya sıralaması olacak, ancak takımların olimpiyat öncesi hazırlık stratejileri farklı olduğundan ve Covid-19 müsabaka programlarını etkilediğinden, tamamen matematiksel bir hesaba ihtiyatlı yaklaşmak gerekiyor. Bu konuda, eğer elle düzeltme yapmak gerekirse, bunları da ayrıca not düşeceğim.

Oyuncu profilinden başlarsak; Türkiye, az önce saydığım üç turnuvada toplam 18 oyuncudan oluşan bir kadroyla oynadı. Bu oyunculardan dokuzu üç turnuvanın kadrosunda da yer aldı. Oyuncuların önemli bir kısmı, gençler ve yıldızlar kategorilerinde dünya ya da Avrupa şampiyonası yarı finali görmüş isimler. 1990 doğumlu Naz Aydemir Akyol ile 2000 doğumlu Ebrar Karakurt'un hemen hemen aynı alt yaş grubu tecrübesinden gelmesi, bu ikilinin yaş aralığındaki Cansu Özbay, Zehra Güneş ve Hande Baladın gibi pek çok oyuncunun da benzer tecrübelere sahip olması, bu kadroya dair not edilmesi gereken bir veri. Zira Türkiye adına oynamaya sonradan başlayan Meliha İsmailoğlu haricindeki tüm oyuncuların alttan ciddi bir tecrübe getirmesi, bu takımın hem şu anki durumuna hem de geleceğine dair değerlendirmeleri ve projeksiyonları kolaylaştırıyor. Avrupa gençler kategorisinde Türkiye'nin 2012'den beri yarı final oynamadığı turnuva yok. Dünyada ise son üç turnuvanın ikisinde yine yarı final var. Yıldızlarda da son altı dünya şampiyonasında biri şampiyonluk olmak üzere dört yarı final var, Avrupa'da ise biri şampiyonluk olmak üzere beş yarı final. 2011'de yıldızlarda hem dünya hem Avrupa şampiyonu olan kadrodan Kübra Akman, Şeyma Ercan ve Aslı Kalaç, geride kalan üç turnuvada kadroda yer aldılar. Bu verilere bakarak özkaynak seviyesinde Türkiye'nin Avrupa'da ilk üç, dünyada ise ilk beş içinde yer aldığı rahatlıkla söylenebilir. Özkaynak düzenlerinin asıl başarı ölçütü olan yukarı oyuncu taşıma konusunda ise başa oynadığımızı iddia edebiliriz.

Zehra Güneş

Zehra Güneş

Alt yaş gruplarından çıkan bu veriler, büyükler seviyesinde Türkiye'den ne beklenebileceğine dair de önemli işaretler arz ediyor. Alt yaş grubu sıralamaları ve aşağıdan yukarı oyuncu taşıma verilerine bakınca; Milli Takım'ın, Avrupa'da ilk üç, dünyada ise ilk dört-beş içinde yer alması beklenebilir. Geride bıraktığımız senede Milletler Ligi üçüncülüğü, olimpiyat beşinciliği ve Avrupa üçüncülüğü, bu hedeflerin tutturulduğunu, ama ötesine geçilemediğini gösteriyor.

Şimdi bu önermeyi bir de FIVB dünya sıralamalarıyla test edelim. FIVB, 2020 yılında sıralama kurallarında değişikliğe gitti. Yeni uygulamaya göre kendinizden daha güçlü bir takımı yenmek size daha fazla puan getirirken daha zayıf bir takıma yenilmek aldığınız puanı düşürüyor. Ayrıca maçtaki set sayıları da dikkate alınıyor. Yani ABD'ye 3-2 yenilmek, Arjantin'i 3-0 yenmekle yakın puanlar getirebiliyor. Bunun eskisine göre daha adaletli bir sistem olduğunu söylemek mümkün. 2020'de yeni sistemle açıklanan ilk listede Türkiye, 12'nci sıradan beşinci sıraya yükseldi. Türkiye şu an listede dördüncü sırada ama bu sıralama bizim incelediğimiz dönemdeki maçları dikkate aldığı için onu değil 2020 listesini dikkate alacağız.

2020 FIVB sıralamasında, Çin 391 puanla birinci sırada yer alıyor. ABD 382 puanla ikinci, Brezilya 328 puanla üçüncü sırada. Dördüncü 300 puanla İtalya. Bu dört takım, sıralamada Türkiye'nin üstündeki ekipler. 285 puanlı milli takımın altında ise 280 puanla Sırbistan, 277 puanla Japonya, 275 puanla Rusya bulunuyor. Onları, Dominik Cumhuriyeti (272) ve Kore (261) izliyor. Bu sıralamada net bir şekilde görünen tek anomali, bu listeden önceki dünya ve Avrupa şampiyonalarını kazanan Sırbistan'ın, fazla asılmadığı Milletler Ligi'ndeki dereceleri nedeniyle altıncı sırada kalması. Sırbistan, bu seneki başarılarına rağmen güncel sıralamada hâlâ Türkiye'nin altında, beşinci sırada bulunuyor. Milletler Ligi'nde oynanan maç sayısının fazlalığı, Sırbistan'ın sıralamada gerçek gücünden geride gözükmesine neden oluyor. Bu nedenle bu değerlendirmede, iki ayrı hesap yapıp Sırbistan'ı bir alt grupta, bir de üst grupta değerlendireceğim.

Türkiye, baktığımız dönemde üstündeki dört takımla toplam sekiz maç yaptı. Bunların üçünü kazanıp beşini kaybetti; 0,93 set averajı elde etti. Bu takımlara Sırbistan'ı ekleyince ise, dört galibiyet, altı mağlubiyet ve 0,9 set averajı oluyor. Yani üstümüzdeki takımlara karşı %37,5-40'lık bir galibiyet yüzdemiz var. İlk onda yer alıp kendi altında bulunan takımlara karşı ise Milli Takım dört kez galip geldi, beş kez yenildi ve 0,95 set averajı aldı. Sırbistan'ı bu gruptan çıkarınca ise üç galibiyet ve dört yenilginin yanında 0,93 set averajı çıkıyor. Milli takımın bu takımlara karşı galibiyet yüzdesi ise 43-44 aralığında. İlk 10'un dışında kalan takımlarla oynanan maçlarda ise bambaşka bir tablo ortaya çıkıyor. Oynanan 16 maçın tamamını kazanan milli takım, 7,5 gibi müthiş bir set averajı yakaladı.

Bu sayıların bize anlattığı şu: Milli takım, üstündeki takımlarla başabaş oynayabilecek kapasitede ama hemen altındaki takımlarla arasında çok net bir fark yok. Özellikle Japonya ve Kore, Türkiye'ye çok ters gelebilen takımlar. Zaten olimpiyatta da beşincilikte kalınmasının nedeni Kore mağlubiyeti oldu. İlk 10'un altındaki takımlara karşı ise Türkiye hiçbir şekilde zorlanmıyor. Kanada'yla oynanan 3-2'lik Milletler Ligi maçı haricinde çekişmeli geçen maç bile yok.

Bütün bu verilere bakarak söylenebilecekler şunlar: Birincisi, bir önceki jenerasyonda olduğu gibi bu jenerasyonda da milli takımın tahmin edilebilirliği çok düşük. İlk 10'da yenemeyeceği takım yok ama kötü gününde yenilmeyeceği takım da pek yok. Diğer taraftan, Türkiye'nin savaşmadan kaybettiği bir maçtan söz etmek mümkün değil. Bu durum, psikolojik faktörlerin ve teknik müdahalelerin belirleyiciliğinin biraz fazla olabileceğini gösteriyor. Bu durum büyük turnuvalarda sıkıntı yaratabilir. Bardağın dolu tarafına bakarsak Türkiye'nin tüm sezon boyunca 3-0 kaybettiği tek maç, Milletler Ligi'nde ABD'ye karşı oynanan yarı final. O maçın üç setinde de milli takım, yirmili sayılara ulaşmayı başarmıştı. Sene içerisinde milli takımın tamamen dağıldığı yalnızca biriki set hatırlıyoruz, Milletler Ligi'ndeki Brezilya maçının son seti ya da olimpiyattaki İtalya maçının son seti gibi. Öte yandan, 3-0 kazanılan maçlarda takımın hükmettiği pek çok set var. Olimpiyattaki Çin maçında iki 25-14'lük set, yine Milletler Ligi'nde Çin'e karşı alınan 25-15'lik ilk set gibi... Sayı dağılımlarına bakınca, milli takımın kaybettiği setleri zor verdiğini ama aldıklarını kolay aldığını görüyoruz. Bu da mental kuvvet sorununun takımda çok fazla olmayabileceğini işaret ediyor.

Tüm bu analizlerin sonucu olarak, Türkiye A Milli Voleybol Takımı'nın, 2021'i kendi standartlarında iyi geçirdiğini söyleyebiliriz. Elde edilen derecelerden daha iyisi olabilirdi ama daha kötüsü de mümkündü. Öncelikle, milli takımın ilk dört-beş içindeki yerini sağlamlaştırması ve altındaki Rusya, Japonya, Kore gibi takımlarla farkı açması gerekiyor. Bu takımlar, büyük turnuvalarda artık çok fazla sorun yaratmamalı. Çin'e karşı son dönemde ciddi bir moral üstünlük kuruldu. Brezilya, Sırbistan ve İtalya da Türkiye'yle ortada maçlar oynayan takımlar. Bu takımlara karşı yüzde elli galibiyetin üstünü zorlamak gerekiyor. Diğer taraftan, milli takım çok ciddi bir jenerasyon geçişini hasarsız atlattı. Ebrar, Hande ve Zehra gibi genç oyuncuların potansiyeli çok yüksek. Bu üç oyuncunun yaş ortalaması şu an yalnızca 23. Ebrar'ın İtalya'daki ilk sezonu harika geçiyor; şu an ligin en skorer oyuncuları arasında ve çoğu maçta takımı Novara'yı sırtlayan isim konumunda. Onun İtalya Ligi ve Şampiyonlar Ligi'ndeki lider rolünün üzerine, Türkiye'de iyiden iyiye kemikleşen 'megastar' özelliği eklendiğinde, önümüzdeki ağustos ayındaki dünya şampiyonasında Karakurt'un üstleneceği rolün geçen senekinden çok farklı olacağını öngörebiliriz.

2022'de milli takımın öncelikli hedefi kuşkusuz Dünya Şampiyonası olacak. Polonya ve Hollanda'da yapılacak turnuvada, başarı çıtası olarak daha önce hiçbir takımımızın yapamadığını yapıp ilk dörde girmelerini koyabiliriz. Bundan fazlası ise her şey iyi gittiğinde fazlasıyla mümkün.

Dağhan Irak

81. Sayı
Aralık 2021



Socrates Dergi