Hayaller ve Hatıralar

19 dk

2020 Türkiye Grand Prix'si hem dünyanın en hızlı otomobillerinin hem de güzel anıların dönüşü demek. Tek seferlik bir fırsat olarak kalacaksa bile...

Türkiye ve Formula 1... 2000'li yılların başına kadar bu iki kavramın bir araya gelebileceğine inanmak oldukça güçtü. Ülkemizin bir yarışa ev sahipliği yapması bir rüyaydı âdeta. Ama 21 Ağustos 2005'te o rüya gerçek oldu; üstelik yedi sene de sürdü. Fakat her güzel rüya gibi Türkiye GP'si de bir gün bitti. Ne mutlu ki bu ay içinde aynı güzel rüyayı ikinci kez görmeye hazırlanıyoruz. Sizlere bu ay, Formula 1 tutkusuyla büyüyen bir çocuğun gözlerinden Türkiye GP'sinin hikâyesini anlatmak istedim.

1 980'li yıllarda, TRT'nin tek kanallı döneminde, Türkiye'nin motor sporları alanındaki ilk haftalık televizyon programı, sevgili Can Ünlü'nün yapımı Start, otomobil sporları tutkumun başlangıç noktası oldu. Her hafta Betamax videomuzla kasete kaydeder ve defalarca seyrederdim. 1990'ın sonbaharında, meşhur Japonya GP'si kazasından hemen sonra Güneş gazetesinin pazar ilavesinde altı sayfalık bir Formula 1 dosyası yayımlandı. Ana konu da Senna-Prost ve McLaren-Ferrari rekabetiydi. O dosyayı kaç kere okuduğumu bilmiyorum, büyülenmiştim. 11 yaşında bir çocuğun Formula 1 virüsünü kaptığı ilk an, muhtemelen o Pazar günüydü. Dört lastiğin nasıl olup da 'altı saniyede değiştirilebildiğini' aklım almamıştı. O andan sonra Formula 1, hayatımın tam ortasına oturdu. Her yerden yarışları takip etmeye; Commodore 64, Amiga 500 ve PC'de ne kadar Formula 1 oyunu varsa saatlerce oynamaya başladım.

İlk Yarış

Sonrasında Magic Box Star 1'de 15 günde bir yayımlanmaya başlayan Marlboro Motor Sporları Dünyası programında her Formula 1 yarışının sekiz-on dakikalık özetleri yayımlanmaya başlandı. Bir yandan aylık yarış dergisi Sport, yarış haberlerine yer veriyordu. Haftalık otomobil dergilerinin çıkmaya başladığı bu dönemde Eurosport'a ulaşabilecek kadar şanslıysanız yarışları seyretme şansınız vardı. Nasıl yapabiliyorlardı bilmiyorum ama İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı BRT televizyonu, test yayınları yaparken boş zamanlarda Eurosport'u yayımlıyordu. 1993 Güney Afrika GP'si, tamamını seyrettiğim ilk yarıştı. Bu kadar uzun süren bir yarışı takip etmek inanılmaz bir mutluluktu benim için.

1995 sezonunun ortalarına doğru o zamanlar dekoder ve abonelik sistemiyle yayın yapan Cine 5'te Formula 1 yarışları Türkçe anlatımla ve şifresiz olarak yayımlanmaya başlandı. Böylece Türkiye, düzenli yayınlarla beraber Formula 1 ile tanışacaktı. Yaklaşık iki buçuk sene süren Cine 5 döneminde Emre Tilev anlatıcı olarak görev yaparken otomobil sporlarının Türkiye'deki duayen isimlerinden Aytaç Kot veya Goodyear'ın pazarlama müdürü Poyraz Savcı, yorumculuk yapıyordu.

Formula 1'in Türkiye'de tanınması, yaygınlaşması, sevilmesi ve Türkiye'de bir yarış düzenlenmesi fikri NTV döneminde gerçekleşti. 1998-2004 arasında anlatıcı olarak önce Fuat Akdağ, sonra Okay Karacan; yorumcu olarak da dönüşümlü olarak Serra Okumuş Onay ve Erkan Arseven görev yaptı. Dönemin en popüler kanalının Formula 1'i yayımlamasıyla Türkiye de bu büyük geleneği öğrendi ve sevdi. İnsanlar Ferrari-McLaren, SchumacherHakkinen rekabetini seyretmek için sabah erken saatte olan yarışlarda saat kurup kalkmaya başladılar. Taraftarlar Schumacher'ciler ve Hakkinen'ciler diye ikiye bölündü. NTV yıllarının, Türkiye'nin Formula 1 macerasında ve Türkiye GP'sinin başlangıcında çok özel bir yeri vardır.

Atılım Zamanı

1997 senesinde Mümtaz Tahincioğlu'nun Türkiye Otomobil ve Motorsporları Federasyonu'na (o zamanki adıyla TOMSFED) başkan olmasıyla beraber motor sporlarındaki atılım başladı. Başkan, seçim vaatleri arasında Formula 1, MotoGP ve Dünya Ralli Şampiyonası'nı Türkiye'ye getirmekten bahsediyordu. Aslında bu vaatler, o gün için çılgıncaydı çünkü Türkiye'nin düzenleyebildiği tek uluslararası yarış, Avrupa Ralli Şampiyonası'nda üçüncü kategoride yer alan Türkiye Rallisi'ydi. Fakat Mümtaz Bey önderliğinde TOMSFED, İngiltere'den danışmanlık alarak üç sene içinde Türkiye Rallisi'ni Avrupa'da birinci kategoriye çıkardı ve ardından 2000'de Dünya Ralli Şampiyonası'na aday oldu. Mümtaz Bey bir yanda da firması Kent Gıda vasıtasıyla NTV'de yayımlanan ve Start'ın devamı sayılabilecek Olips Motorspor programına sponsorluk yapıyordu. İşte bu dönem, benim de yolum TOMSFED ile kesişti ve tüm hayatım değişti.

Dönemin TOSFED başkanı Mümtaz Tahincioğlu ve Bernie Ecclestone

Dönemin TOSFED başkanı Mümtaz Tahincioğlu ve Bernie Ecclestone

Çocukluk ve gençlik yıllarımda Formula 1 ile ilgili iki hayalim vardı: Bir gün bir Grand Prix yarışını tribünden canlı olarak seyredebilmek ve televizyonda anlatabilmek. Ne mutlu bana ki bu iki hayalim de zaman içinde gerçek oldu. 1999'da TOMSFED'in lisanslı ve gönüllü gözetmenlerinden biri olduktan sonra 2000'de federasyonda yarı zamanlı olarak çalışmaya başladım. Elektrik mühendisliğini bitirmiştim ama mesleğimi yapmak istemiyordum. Bir kedi olarak ciğercide çalışmaya başlamıştım âdeta. Aynı sene, NTV'nin çıkarmaya başladığı F1 Racing dergisinde çevirmen ve yeni kurulmuş olan Eurosport Türkiye'de motor sporları spikeri olarak çalışmaya başlamamın yanı sıra tıpkı benim gibi yarış gözetmeni olan şimdiki eşim Meryem Taşgın ile tanıştım. Kısacası birkaç ay içinde bütün hayatım değişti. Sanki bulutların üzerinde uçuyordum.

Türkiye GP’sinin Doğuşu

Federasyonda çalışmaya başladığım dönemde Dünya Ralli Şampiyonası'na aday yarışları düzenlemeye başlamanın yanı sıra Türkiye GP'si için ilk resmi çalışmalara da start verilmişti. Mümtaz Bey; Cem Hakko, İskender Atakan, Mehmet Karabeyoğlu, Muhtar Kent gibi ünlü iş insanları ile beraber Formula Derneği isimli bir dernek kurdu. Dernek üyeleri, bağlantılarını da kullanarak Türkiye GP'si için hem devlet ve yurtdışı nezdinde lobi çalışmaları yapıyor hem de Formula 1 pistini devlete yük olmadan inşa edebilmenin yollarını arıyordu. 2002'de Formula 1'in patronu Bernie Ecclestone'dan alınan bir 'Türkiye GP'si iyi niyet mektubunu' takiben hükümet nezdinde yapılan çalışmalar sonucunu verdi ve rahmetli Bülent Ecevit başbakanlığındaki 57. Hükümet, Türkiye GP'si için yeşil ışığı yaktı.

Bu arada Uluslararası Otomobil Federasyonu'nun (FIA) Formula 1'den sonraki en önemli şampiyonası olan Dünya Ralli Şampiyonası'nın 2003'ten itibaren Antalya'da başarıyla düzenlenmesi, Türkiye'nin organizasyon yapabilme kabiliyeti açısından FIA nezdinde önemli bir referans oldu. Formula 1'i düzenlemek için yarışan İstanbul, Antalya ve İzmir'e bir ara Kırşehir de dahil oldu. Ama sonunda ağırlıklı olarak Formula 1 Yönetimi'nin (FOA) seçimiyle İstanbul'da karar kılındı ve 2003 yılının Eylül ayında (ne yazık ki ben askerdeyken) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da katıldığı bir törenle pistin temeli atıldı. Vakıflardan alınan Kurtköy'deki arazinin üzerine inşa edilecek pisti, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ile İstanbul Ticaret Odası (İTO) finanse edecek ve iki kurum, kurulacak bir şirket vasıtasıyla pisti işletip Grand Prix'nin organizasyonunu üstlenecekti.

Bir yandan pistin inşaatı devam ederken 2004'te askerlik görevimi tamamladıktan sonra geri döndüğüm TOSFED'de, biz de Formula 1'i öğrenmeye ve hazırlık yapmaya çalışıyorduk. Macaristan organizatörü ile varılan anlaşmanın ardından Macarlar bize danışman oldu. 2005'in başlarında İstanbul'daki TSYD tesislerinde görevliler için bir 'F1 Okulu' açtık. Devamında üst düzey görevlilerin bazılarıyla Macaristan'daki yerel bir pist yarışında ve Formula 1 Macaristan GP'sinde görev yaptık. Ayrıca Fransa ve İngiltere GP'lerini de ziyaret ederek çalışmaları inceledik.

2005'te Türkiye GP'sinin gelmesiyle beraber Formula 1'in televizyon yayın hakları için istenen bedel, bildiğim kadarıyla dört-beş kat artınca NTV masadan çekildi ve yayınlar CNN Türk'e geçti. Kararın ardında yatan sebepleri elbette bilemiyorum ama Türkiye'ye bu yarışı sevdiren kanalın Formula 1'in Türkiye'ye geldiği yıl yayınları bırakması kendileri adına çok üzücü oldu.

2005, iki çocukluk hayalimin de gerçekleştiği unutulmaz bir yıl oldu. Daha önce CNN Türk'te 2002 sezonunda MotoGP yarışlarını anlatmıştım. CNN Türk, Formula 1'i yayımlamaya başlamadan iki gün evvel bana Cem Yılmaz'ın yanında yorumcu olma teklifiyle geldi. İçimde kelebekleri uçuran o telefon konuşmasını yaptığım ânı ve yeri hâlâ hatırlıyorum. Avustralya GP'si ile beraber Formula 1 yayınlarında görev almaya başladım. Tribünde yarış izlemeyi bırakın, hayatımda gittiğim ilk Formula 1 GP'si olan Fransa GP'sinde TV yorumcusu olarak padokun ortasına düştüm. Benim hayal bile edemediğim Türkiye'de Formula 1'in düzenlenmesi de gerçek oldu; Formula 1 evime yaklaşık yarım saat uzaklıkta bir yere geldi ve ben o yarışın yönetiminde yer alıp Şampiyona Direktörü Charlie Whiting'in yanında oturdum. Daha ne olsun ki?

2005 ve Sonrası

Federasyon, 2005'teki ilk Türkiye GP'sinde Macarların bize işin püf noktalarını anlatmadığını görerek yüzde yüz yerli bir kadro ile yapma kararını almıştı. Bu çok cesurca bir karardı ve yaklaşık 850 kişilik bir ekiple bu kararın hakkını başarıyla verdik. 21 Ağustos 2005 Pazar günü, yarıştan 45 dakika kadar evvel start düzlüğüne çıkıp tribünlerin hıncahınç dolu olduğunu gördüğümde gözyaşlarımı tutamadım. O Pazar günü tribünlerde 110 binden fazla seyirci, otoparklarda 20 bine yakın araç vardı. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kalabalık spor organizasyonu düzenleniyordu. Tarihi bir gündü. Beş sene boyunca çalıştığım Türkiye GP'si gerçek olmuştu, tüm hayallerim gerçek olmuştu.

Bizim FOA ile anlaşmamız yedi senelikti ve her sene yarışı düzenlemek için 13.5 milyon dolarlık bir bedel, devletimiz tarafından ödeniyordu. Bu yedi senelik dönemde federasyon kanadı, yarışın sportif organizasyonunu (notlarla ölçülebilecek şekilde) başarıyla organize etti. Ancak pistin işletmesinde ilk iki sene zarar edilmesinin ardından pist, 2007'de Bernie Ecclestone'un kurduğu bir şirkete devredildi. Oysa ki ilk iki senede aynı pist; MotoGP, WTCC, GT, DTM, LMES, WSR gibi dünyanın en önemli başka yarış serilerine de ev sahipliği yapmıştı. Fakat bu organizasyonlardan zarar edilmişti.

Pistin Ecclestone'a devriyle beraber kira bedellerinin anormal şekilde artmasıyla Türk sporcular pistte yarışamaz hale geldi. Hatta 2010 ile son senem 2011 arasında, federasyon ekibi olarak Formula 1 dışında İstanbul Park'ta hiçbir yarış düzenleyemedik.

Bu arada 2005-2008 arasındaki CNN Türk döneminden sonra 2009-2011 arasında Formula 1'i TRT yayımladı. TRT, Formula 1 yayıncılığı açısından Türkiye'deki zirve noktası oldu. Sevgili Okay Karacan'ın kurduğu ekiple beraber TRT 1'de Pazar günleri toplam dört saat canlı yayın yapıldı, bütün dünya şampiyonası yerinden takip edildi, her hafta özel bantlar ve röportajlar yayımlandı; hatta Serhan Asker ile beraber birkaç yarıştan canlı yayın dahi yapıldı. Bu dönemde Erbatur Ergenekon, Dilara Gönder, Yelda Cancı, Enver Hasanoğlu, Elif Bekfelavi gibi kıymetli isimler Formula 1 yayınlarında sunucu olarak görev aldı. Ancak pistte Formula 1 dışında neredeyse başka hiçbir yarışın yapılamamasıyla beraber insanlara İstanbul Park'a dair bir alışkanlık kazandırılamadı.

Düşen seyirci sayıları ile birlikte devletimizin yarışa ilgisi de düştü. O yedi yıllık dönemde Valencia, Singapur, Abu Dhabi, Güney Kore, Hindistan gibi ülkelerin takvime girmesiyle yarış organizasyon bedelleri neredeyse iki katına çıktı. Devletimiz bu bedeli artık ödemek istemeyince de Türkiye GP'si maceramız 2011'de son buldu…

Dönüş

Türkiye GP'si sona erince Bernie Ecclestone mevcut pist işletme anlaşmasını, önünde on yıllık bir dönem olmasına rağmen feshetti. 2013'ten itibaren de pistin işletmesini Intercity Rent A Car firması adına, firmanın yarış ve otomobil meraklısı patronu Vural Ak aldı. Vural Bey, her senenin sonunda Formula 1'i düzenlemeye dair niyetini basında gündeme getirse de yıllık ortalama otuz milyon doları geçen yarış bedeli devletimiz tarafından karşılanmadığı için bu niyetler bir sonuca varamadı.

Bu senenin başında pandemi nedeniyle öncelikle Çin GP'sinin yapılamama ihtimali ortaya çıktığında TOSFED; Başkan Eren Üçlertoprağı ve Onursal Başkan Serkan Yazıcı ile beraber FIA ve Formula One World Championship Limited (FOWC) nezdinde girişimde bulunarak Türkiye'nin Formula 1'i düzenlemeye hazır olduğunu bildirdiler. Yaz aylarına doğru FOWC sezonu en az 15 yarışla tamamlayabilmek için normalde istediği bedellerden büyük oranda vazgeçerek salgın ortamında yarışı düzenleyebilecek ülkelere yeşil ışık yakmaya başladı. TOSFED'in yaptığı sportif girişimler ile Intercity'nin FOWC nezdinde yaptığı ticari girişimler birleşince İtalya'daki yarıştan sonra Bahreyn'e gidilirken lojistik açıdan tam da yol üstünde olan İstanbul Park, sürpriz bir şekilde dokuz yıl aradan sonra yeniden takvime eklenmiş oldu. Yarışın seyircili düzenlenmesi için bilet satışı yapılsa da sonradan İstanbul Valiliği tarafından verilen kararla seyircisiz yapılacağı duyuruldu.

Açıkçası 2021 için FOWC, 21-22 yarışlık normal bir sezon takvimi üzerinde çalışıyor. Bu da salgın dolayısıyla oluşan şartlar sayesinde bu sene takvime giren Mugello, Imola, Portimao, Nürburgring ve İstanbul Park gibi pistlerde seneye yarış yapılamayacağı anlamına geliyor. FOWC CEO'su Chase Carey'in geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklama da bu yönde. Pandeminin azalması halinde 2021'den itibaren yine yıllık büyük bedellerin ödenmesi söz konusu olacak gibi. Devletimizin bu yöndeki kararı değişmediği müddetçe Türkiye GP'sini önümüzdeki senelerde devam ettirmek pek mümkün gözükmüyor.

Dolayısıyla 2021 ve sonrasında Türkiye GP'si için durum, geçtiğimiz senelerle aynı. Bu nedenle, muhtemelen tek seferlik bir fırsat şeklinde yakaladığımız 2020 Formula 1 DHL Türkiye GP'sinin tadını çıkartmak için hepimiz S Sport ekranları başında olacağız. Umarım, çok zor gözükse de, Türkiye GP'si gelecekte de düzenli olarak takvimde yer alabilir.

Socrates Dergi