
Hayatı Savunmak Gerek
12 dk
Sporun farklı cinsel kimliklere karşı ördüğü duvar, toplumun gözüne görünmeyen binlerce dramın yaşanmasına neden oluyor. Justin Fashanu, o dramlardan sadece biri...
İçinde bulunduğumuz dönem, uygarlığın zirvesi olarak tasavvur ettiğimiz toplumsal yapıların aslında ne kadar kırılgan olduğunu gözler önüne serdi. Son on yılda önce küresel ekonomik kriz, sonrasındaysa pandemi, toplumsal travmalardan beslenen birtakım yıkıcı hareketlerin çıkışına sahne oldu. Tıpkı aşı karşıtlığı nedeniyle özellikle Batı toplumlarında onlarca yıldır görülmeyen bazı çocuk hastalıklarının yeniden ortaya çıkışı gibi, evrensel olarak geride bıraktığımızı zannettiğimiz birtakım düşünceler de yeniden hortladılar. Bilim düşmanlığı, ırkçılık, ayrımcılığın her türlüsü, eşit ve farklı insanlar olarak bir arada yaşama yolunda elde ettiğimiz bütün kazanımları ağır şekilde tehdit ediyor. Bilimin yol göstericiliği ve temel insan hakları gibi ilkeler, dünyanın her yerinde popülist otoratik hareketler tarafından çiğneniyor. Akla değil duygulara hitap eden bu hareketler, insanların korkularını ve zaaflarını sömürerek iktidara çeviriyorlar.
Yaşadığımız bu iklimin sonuçlarından en ağır etkilenenler ise her zamanki gibi toplumun en kırılgan kesimleri. Daha önceki dönemde bile eşit insanlar olarak yaşayabilme yolundaki tüm kazanımlara rağmen hâlâ en riskli konumda bulunan bazı gruplar, bugün yaşama haklarını koruma konusunda bile sıkıntı yaşıyorlar. Bu gruplar arasında, cinsel yönelimi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalanlar tarihin birçok döneminde olduğu gibi yine başı çekiyor. Akıldışı, bilim dışı ve en önemlisi vicdan dışı argümanlarla bu insanların en temel hakları açıkça tehdit ediliyor.
2016 yılında Northwestern Üniversitesi'nden Michael Bailey ve arkadaşlarının yaptığı bilimsel çalışma, hemcinse karşı çekim duyanların toplumun geneline oranının zamana ve topluma göre değiştiği yolunda hiçbir kanıt bulunamadığını söylüyor. Aynı çalışmaya göreye toplumdan topluma değişen tek şey, o toplumun bunu kabul etme olasılığına göre insanların cinsel yönelimlerini açıkça ifade etme ihtimali. Yani başka bir şekilde ifade edersek, "Bizde eşcinsel olmaz" ya da "Bizim kültürümüzde, tarihimizde eşcinsellik yok" gibisinden ifadeler, hem tıbbi açıdan hem toplum bilimleri açısından safsataya giriyor. Tarihin her döneminde ne kadar eşcinsellik varsa, şimdi de o kadar var. Dünyanın A köşesinde ne kadar varsa, B köşesinde de o kadar var. Değişen tek şey, insanların toplumda oldukları gibi, özgürce ve baskı görmeden yaşama ihtimali. Binlerce insanı, hayatları boyunca toplum karşısında yalan söylemeye zorlamak, hatta bu yüzden kendilerine yabancılaştırmak insanlık tarihinin gururla değil, ağır utançla anılması gereken bir parçası.
Spor, modern tarihe baktığımızda, farklı cinsel kimliklere sahip insanların kendilerini en zor ifade edebildiği alanlardan bir tanesi. Pek çok spor dalında açık eşcinsel sporcu sayısı hâlâ sıfır olarak ölçülüyor. Bunun istatistiksel olarak ne kadar düşük bir ihtimal olduğu düşünüldüğünde, yine yukarıda bahsettiğimiz yere geliyoruz. Mevcut durum, bazı spor dallarında farklı cinsel kimliklerin olmadığını değil, o kimliğini açıklayamayanların olduğunu gösteriyor.
Tarihsel olarak modern spor, tamamen heteronormativite, yani heteroseksüelliğin toplumsal norm olduğu iddiası üzerine inşa edildi. Bunun arkasında, pratik ya da bilimsel nedenlerden çok, modern sporların kurumsallaşmasında Batı ülkelerindeki zengin, güçlü, beyaz, muhafazakâr erkeklerin iktidar sahibi olması var. Bırakalım farklı cinsel yönelimleri, bu zevat için kadınların spor yapması dahi başlangıçta kabul edilebilir değildi. Pek çok spor dalında, kadınlar yasakları mücadele ederek kırdılar. Aynı şekilde kadınlarla erkeklerin bir arada yapabilecekleri sporların da cinsiyetlere göre kategorilendirilmesi, iki cinsi birbirinden ayrı tutma isteğine dayanıyor. Fiziksel güç farkı, genelde bu kategorilendirmelere gerekçe olarak sunuluyor ancak herhangi bir takım sporunda iki takımın eşit sayıda erkek ve kadın sporcu bulundurarak neden yarışamayacağına dair geçerli bir argüman yok. Günümüzde pek çok spor dalında bugün karışık takım yarışları giderek daha fazla kabul görüyor. Ancak popüler spor dallarının birçoğunda karışık takımları bırakalım, kadınların yer alması dahi "Kadınlara x sporunda yer yok" yobazlığıyla karşılanıyor. Heteronormativite içinde bile eşitlikten uzak olunan koşullarda, farklı cinsel kimliklerin kendisine yer bulması ise neredeyse imkânsızlaşıyor.

Farklı cinsel kimlikteki sporcuların yer alabildiği spor dalları ise karşımıza büyük mücadelelerin sonunda çıkıyor. Kadın sporlarının bazı dalları bu anlamda öne çıkmış durumda. Fakat erkek sporlarında durum gerçekten içler acısı. Rio Olimpiyat Oyunları'nda yarışan 56 açık eşcinsel sporcunun yalnızca 11'i erkek sporlarında yarışıyordu. Dünyanın büyük erkek liglerinde açık eşcinsel sporcu sayısı toplamda bir elin parmaklarını geçmiyor. Yedi sene NFL'de forma giyen Jeff Rohrer gibi bazı sporcularsa ancak emekli olduktan sonra kimliklerini açıklayabiliyorlar.
13 sene NBA'de forma giyen gey sporcu Jason Collins bunun ancak açılmayı düşünen sporculara kabul görecekleri ve spor yapmaya devam edebilecekleri bir ortam sağlanmasıyla mümkün olabileceğini söylüyor. Geçen ay Socrates'te konuk ettiğimiz WNBA, bu konuda da dünyadaki en önemli örneklerden biri. Lakin milyon dolarların döndüğü NFL ya da Premier Lig gibi erkek liglerine baktığımızda eşcinsel sporculara örülen büyük bir duvar var. Bunun dışında transseksüel sporcular, konvansiyel spor dünyasında hiçbir şekilde yer dahi bulamıyorlar. İnterseks sporcular ise spor dünyasına girseler bile girdiklerine pişman ediliyor. Uluslararası Atletizm Federasyonu tarafından özel hedef seçilen ve kişisel hayatı sistematik olarak taciz edilen Caster Semenya'nın durumuysa ortada. Semenya davası ve sonucu, sporda heteronormativitenin korunması için hiçbir gayrimeşru yöntemden kaçınılmaması ile ilgili ayrı bir yazı konusu.
Sporun farklı cinsel kimliklere karşı ördüğü duvar, toplumun gözüne görünmeyen binlerce dramın yaşanmasına neden oluyor. Tacize uğrayan, sporu bırakmak zorunda kalan, kendi kimliğiyle barışık yaşayamayan sporcuların yaşadıklarından çoğu kez haberimiz olmuyor. Ancak su yüzüne çıkan birkaç olay bile gerçeğin ne kadar acı olduğunun kanıtı. Bunun en önemli örneği, İngiltere profesyonel erkek futbol tarihinin ilk açık eşcinsel sporcusu Justin Fashanu. Fashanu, 1980'lerde İngiltere'nin önde gelen genç yeteneklerinden biriydi. Hatta tarihe milyon pound'luk kontrat yapan ilk siyahi futbolcu olarak geçmişti. Ancak daha eşcinselliğini açıklamadan önce dahi, cinsel kimliğine dair bilinenler kariyerinin raydan çıkmasına yetti. Dönemin en önemli kulüplerinden Nottingham Forest'ta antrenör Brian Clough'ın sözlü tacizine ve mobbing'ine uğradı. İngiltere'de dışlanınca Amerika'da oynamaya başladı ancak İngiliz tabloid basını Fashanu'nun genç bir futbolcuyu taciz ettiği iddiasını ve tutuklanacağı yalanını ortaya atınca, kaçak durumuna düşmemek için Amerika'daki işini bırakıp İngiltere'ye döndü. Ağabeyi John onu bu iddialara karşı savunmayı reddedince Justin kendini astı ve 37 yaşında hayata veda etti. Yaşasaydı, bugünlerde altmışıncı yaşını kutluyor olacaktı. Fashanu'nun ölümüne giden yolda en önemli taşlardan birini döşeyen Clough, yıllar sonra pişmanlığını ifade etti. Justin'i reddeden John Fashanu'nun kızı Amal ise sporda homofobiyle mücadelenin en etkili isimlerinden birine dönüştü. Gazeteci Amal Fashanu, intihar eden amcasının ve diğer eşcinsel erkek futbolcuların hikâyesini BBC için bir belgesel serisine dönüştürdü. Manchester'daki Ulusal Futbol Müzesi, geçtiğimiz yıl Justin Fashanu'yu 'Şöhretler Evi'ne dahil ederken, verilen ödülü amcasının adına kurduğu vakfın eşbaşkanı olarak Amal Fashanu aldı.
Justin Fashanu'nun futbol ortamında kabul edilmemesi ve gördüğü tacizler sonunda onu intihara götüren psikolojik sorunlar, daha dinlemediğimiz nice hikâyeler olduğuna işaret ediyor. Bu hikâyelerin yalnızca sporda olduğunu düşünmek de safça olur zira spor da toplumun bir parçası. Ailesi tarafından katledilen Ahmet Yıldız'ın ya da ülkemizde işlenen onlarca trans nefret cinayetinin bu hikâyeden farklı yerde durması imkansız. Kurbanının adı ister Ahmet, ister Justin, ister Roşin, ister Petro olsun, nefretin yol açtığı her dram, bizim insanlığımızdan eksiltiyor. Nefrete inat, hayatı savunmanın yolu toplumsal hayatın her köşesinden geçiyor, tabii ki spordan da.