
Her Şey Mümkün
9 dk
Eliud Kipchoge, 2018 Berlin Maratonu'nda dünya rekorunu kırdı. 2:01:39’luk derecesi ise başka bir tartışmayı başlattı. İnsanın yapabileceklerinin sınırlarına dayandık mı?
“Bence hiçbir insanın limiti yoktur” diyordu Eliud Kipchoge, tarih yazdığı Berlin Maratonu’ndan birkaç saat sonra. “Her şey mümkündür ve tüm rekorlar kırılmak için vardır, bunu size gösterdim.” Onun dünya rekorunu altüst eden ayak sesleri Berlin sokaklarında yankılanmaya devam ederken, bizim kafamıza bazı sorular takıldı. Gördüğümüz şey sıradan bir atletizm dünya rekoru muydu yoksa insani sınırların yerle bir edilişine de şahit mi olduk?
Mevzubahis sorunun cevabını dünyanın dört bir yanındaki atletizm otoritelerinden aldık. Ama önce tarihe döndük. Mesela, Derek Clayton'ın 1967 Fukuoka Maratonu’ndaki rekoru, kendisinden önceki rekorun neredeyse üç dakika altındaydı. O dönem akıl almaz bir iş gibi görünen şeyi yapmış ve tarihte 2 saat 10 dakikanın altında maraton koşan ilk insan olmuştu. Kipchoge ise yaklaşık elli yıl sonra insanlığın sınırı iki saate dayanmışken 1 dakika 18 saniyelik bir farkla 2014 Berlin Maratonu'ndan kalma Dennis Kimetto rekorunu yıktı geçti. Hem de yarışın ikinci yarısını ilkinden daha hızlı koşarak. Daha da önemlisi, tek başına koşarak. Yaptığı şeyin değerini daha net bir perspektifle incelememiz için uzun mesafe bilimiyle ilgilenen atletizm istatistikçisi Ken Nakamura’dan yardım aldık.
“Berlin’de kırdığı dünya rekorundan önce Kipchoge, 2017'de yapılan Breaking2 organizasyonunda iki saatin altına inmeye çok yaklaşmıştı. Berlin’e gelirkenki antrenman istatistiklerini ve Berlin’deki performansını gördükten sonra, yeni bir dünya rekorunu bırakın, önümüzdeki birkaç yıl içerisinde iki saatin altına inebileceğini düşünüyorum. 1967’ye dönelim, oradan anlatayım. Clayton, 2:12, 2:11 ve 2:10'un altında koşan ilk insan olmuştu. Ki o dönemde profesyonel bir koşucu bile değildi, bu inanılmaz bir şey. Kipchoge hem saf bir koşu yeteneği hem inanılmaz bir sporcu hem de etrafında performansını olumlu etkileyen destekçileri var. Rekoru gerçekten inanılmaz etkileyici. Şöyle anlatmak gerek, Clayton’dan sonraki dönemde dünya rekoru elli yılda yedi dakika civarı geliştirilebildi. Dört yıldır da aynı yerdeydik. Ancak iki saate bu kadar yaklaşmış olmamıza rağmen Kipchoge 1 dakika 18 saniyelik bir gelişim gösterdi. Bu gerçekten inanılmaz.”
Filmi sarmaya devam edelim. Kariyerine göz attığımızda, yıldız sporcunun komple bir atlet olduğunu görüyoruz. Kipchoge, 2003’te kros ve tartanda orta-uzun mesafeciydi. Aynı sene elde ettiği 5000 metre dünya şampiyonluğundan tam 15 sene sonra maraton dünya rekoru kırabilecek seviyede bir yol yarışçısına dönüştü. Peki kariyerindeki bu istatistikler onu koşucular tarihinde nereye yerleştiriyor?“Bence o tüm zamanların en iyisi” diyor Kenyalı gazeteci Evelyn Watta. “Her zaman geleneksel yöntemlerle koştu. Okulda başladı, krosa geçti, atletizme yöneldi ve sonunda yol yarışları...
.jpg)
Şanssızlığı belki de tartana geçtiği dönemde çok iyi bir Kenenisa Bekele’ye denk gelmesiydi çünkü orada bir dünya şampiyonluğu dışında bir şey kazanamadı. Bekele olmasa belki de hem tartanda hem de maratonda olimpiyat şampiyonu olacaktı. Ama yol yarışlarındaki performansına baktığımızda onun klasını görmemiz mümkün. Kendine has bir stili var; sakin, zeki, özgüveni çok yüksek ve hep kendi yarışını koşuyor. Diğerleri onu hep kovalamak zorunda. Eliud katıldığı 11 maratonun 10’unu kazandı, kaybettiği tek yarışı ikinci bitirdi ki o da kendisinden önceki dünya rekoru. Dünya rekorunu kırmasa her şeye rağmen eksik kalacaktı ama artık onun da sahibi. Kafasına bir şey koyduğunda asla vazgeçmiyor.”
Peki bundan sonra ne var Eliud Kipchoge için? Şüphesiz amacı iki saatin altında bir maraton koşabilmek. Geçen sene Monza’da bunu başarmaya çalışmıştı. Tabii yukarıda bahsettiğimiz denemenin Monza’daki Formula 1 pistinde olması, tamamen hıza odaklı olması ve koşulların Kipchoge'ye göre ayarlanması sebebiyle 2:00:25’lik derecesi bir dünya rekoru olarak geçerlik kazanmadı ama iki saatin başlarının koşulabileceğini göstermesi her şeye değerdi. Peki bu gerçekten insani sınır mı?
“Bence insanlık henüz sınırını bulmadı” diyor Dünya Atletizm Federasyonu (IAAF) web editörü Jon Mulkeen. “Monza'daki -ben ona deney diyorum- organizasyon bize maratonda koşulların ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Evet, Kipchoge hedefini 26 saniyeyle kaçırdı ancak bu, maraton koşullarında bir hiç! Şöyle özetlemek lazım, Monza’daki performansından yüzde 0.3 daha hızlı olabilirse iki saatin altına inecek. Yani bu çok mümkün.” Fakat Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) yazarlar birliği üyesi Alan Abrahamson aynı fikirde değil. “Açıkça görüyoruz ki insani sınırlardayız şu anda. Tabii şimdilik diye eklemem gerek. Roger Bannister bir mili 4 dakikanın altında koştuğunda insanlar çıldırmıştı. 1954'te bunu yapmak akılalmaz olarak sayılıyordu. Şu an rekor 3:43. Evet, Kipchoge'nin yaptığı inanılmaz bir şey ama bunun gelişmesi için yıllar boyu beklemek zorundayız.”
Peki bilim bu tartışmanın neresinde? Ken Nakamura bize bilimsel verilerle olayı özetlemeye çalıştı. “İki saatin altını koşacak maratonuncunun akılalmaz bir dayanıklılığa sahip olması gerek. Yani 5 kilometreyi 13 dakikada koşabilecek ama aynı zamanda 10 kilometreyi de 26 dakikanın başında koşabilecek biri. Bu dayanıklılığı ve hızı yarış boyunca devam ettirmesi gerekiyor. Bunun yanında negatif split koşması gerek, yani yarışın ikinci yarısını ilk yarısından hızlı koşmalı. Hava şartlarına gelince, sıcak veya soğuk değil, Berlin’deki gibi ılıman iklim olmalı ve bununla beraber rüzgâr yarışın ilk yarısında etkisiz, ikinci yarısındayse yarışçıların arkasından esmeli ki tempo yapabilsinler. Kısacası çok şey istiyoruz!”
İki saat altı çok uzun süredir sözü edilen bir şey ama onun dışında maratoncuların önemli spor markalarından aldığı destekler de konuşulmaya başlandı. Özellikle de Nike'ın Breaking2 organizasyonunu yapması çoğu kişi tarafından maratonun genlerine aykırı olarak görüldü. Özellikle maratonu diğer tüm sporların atası olarak düşünürsek, haklılık payı var mı bu eleştirilerin? Uzmanlarımıza göre hayır. “Basitçe; spordaki her şey markalara bağlı artık” diyor Abrahamson. “İyi ya da kötü, bunu yorumlayamam. Üniversiteler yıllardır tartışıyor, PhD öğrencileri spor-marka ilişkileri üstüne okuyup yazıyor ama gerçekle barışmamız lazım: Spor artık her şey gibi parayla dönüyor.”

Eliud Kipchoge, Nike tarafından kendisi için dizayn edilmiş kıyafetlerle koşuyor. Maurten adlı bir sporcu içeceği firması tarafından yarış boyunca besleniyor ve ulaşım sponsorları var. Kendisinden bekleneni de düşünecek olursak, alabildiği her legal yardımı almasının eleştirilecek bir yanı var mı? Jon Mulkeen’e göre kesinlikle hayır. “Spora son on senede hiç olmadığı kadar para akmaya başladı. Hatta bence atletizm hâlâ diğer sporların gerisinde ve bu üzücü. Atletizme akan paranın kaliteyi, süreleri ve dereceleri artırdığı doğru ve bunu görmek güzel. Bence reklam, marka ve paranın atletizme veya maratona getirdiği olumsuz bir şey yok.”Yol yarışları yıllardır Kenya ve Etiyopyalı atletlerin kontrolü altında. Japon ve ABD'li atletler aradaki farkı kapatmaya başlamış olsa da, onlar hâlâ zirvede. Bu da aslında bir diğer tartışma konusu. Son birkaç yılda Kenyalı ve Etiyopyalı atletler Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) yetkilileriyle yaşadıkları sorunlarla zaman zaman gündeme geldiler. Peki tartışmanın boyutu ne olmalı? “Eğer dünya Rusya’yla uğraştığı kadar Kenya ve Etiyopya’yla uğraşsaydı, elimizde yıllar boyu şoke olabileceğimiz hikayeler olabilirdi” diyor Abrahamson. Özellikle Kenyalı ve Etiyopyalı atletlerin çalıştığı Nandi Tepesi yıllardır tartışma konularından biriydi. Son dönemde Avrupalı atletlerin de Nandi’de antrenman yapmaya başlaması Kenyalı ve Etiyopyalı atletlerin ‘kapalı kapılar ardında kazandığı şampiyonlukları’ da biraz daha aydınlığa kavuşturmuş oldu.
Bunu ‘suçlanan’ Kenyalıların gözünden en iyi açıklayacak kişiyse Kenyalı Evelyn Watta. “Eskiden, kapalı kapılar ardında olma düşüncesini kabul ediyorduk. Ama artık herkese kapılar açık. Kuzey Avrupalı atletler gelip burada kamp yapıyorlar. Bilinmeyen bir şeyde şüphenin doğması çok itiraz edeceğim bir şey değil, kabul ediyorum. Ancak aynı antrenman tesislerinde hazırlık yapıp Kenyalı ve Etiyopyalı atletleri geçen Avrupalı veya ABD’li atletleri görmek, bence bu tartışmanın alevinin sönmesi gerektiğini gösteriyor.” Şöyle devam ediyor: “Kenyalı atletlerin kaçının doping testinden geçemediğine baktığımızda çok ufak bir yüzde görüyoruz. Doğu Avrupalı atletler daha büyük sorunlar yaşıyorlar. Kenyalılar için zirvede kalmak zor çünkü yetenek havuzu o kadar büyük ki sürekli yeni biri gelip sizi yenebilir. Bu yüzden temiz bir şekilde zirvede kalmak bir Kenyalının yapabileceği en onurlu şey. İşin içine para girdikçe ve şöhret katsayısı arttıkça bu suçlamalar gelmeye devam edecektir ancak bunun ülkelerle alakası yok, bu atletizmde hep böyle olmuştur...”
Bütün bunların dışında ortada duran büyük bir gerçek var. Eliud Kipchoge artık maraton tarihinin en iyisi. Adı, tarihe geçen Paavo Nurmi, Emil Zatopek, Roger Bannister veya Kenenisa Bekele gibi diğer atletlerle aynı listede yazıyor. Lakin onu bu listeye sokan tek şey performansı değil; yaşadığı basit hayat ve koşmaya karşı duyduğu aşk da ilham verici... “Ben koşmaya devam ediyorum çünkü onun güzelliğinden dolayı büyüleniyorum.” diyor Eliud Kipchoge. “Koşmayı sevmek zorundasınız. Evet, içinde acı var ancak bu sevginin bir parçası. Aynı hayat gibi.”