Herkes Gibi

5 dk

Ronaldo, birçok Türk futbolcu için 2002 Dünya Kupası'nda karşı karşıya gelinen bir rakipti. Emre Belözoğlu içinse Inter'de yan yana oynadığı bir takım arkadaşıydı. Belözoğlu'ndan Ronaldo'yu dinledik

Ronaldo'yla oynamak nasıldı? Brezilyalı ile aynı formayı terleten birçok oyuncuya muhtemelen aynı soru yüzlerce kez yöneltilmiştir. Biz de aynısını Emre Belözoğlu'na sorduk. Sonra sıra başka konulara da geldi.

Ronaldo, zaten Barcelona'dan Inter'e 'dünyanın en büyük transferi' olarak katılmıştı. Ancak etkileyici bir performansın ardından çok büyük bir sakatlık geçirmişti. Ben gittiğimde sakatlığı hâlâ devam ediyordu. Fizik olarak da çok ekstra bir oyuncu olduğu için, bir an önce dönmek adına çok idman yapıyordu. Kendi özel fizyoterapisti eşliğinde çalışıyordu. İlk takım antrenmanında takım arkadaşları olarak onu sahaya alkışlayarak çıkarmıştık. O gün çift kalede topu ayağına alıp direkt defansın üstüne doğru sürmüş, yedi-sekiz kişiyi geçip gol atmıştı. Hiç kimse de onu öyle 'sakat' diye bırakmadı. Herkes topu kapmak için yüzde yüzünü ortaya koydu ama olmadı. Daha o gün, onun neden dünyanın en büyük oyuncusu olduğunu gördüm.

Şampiyonluğu son maçta kaçırdık. Bazen futbol size bu tecrübeyi yaşatır. Dünyanın en büyük oyuncusu olsanız dahi tenis oynamadığınızı hissettirir. Tek başına yapabileceğiniz bir sporda çok büyük başarılar yakalayabilirsiniz ama takım bütünlüğü olmadan şampiyonluğu yakalayamıyorsunuz ki biz o sene çok mücadele etmiştik. Son maçtaki yıkımda hepimiz gözyaşı döktük. Dünyanın en büyük oyuncusu olsan dahi bu acıyı yaşadığında gözyaşı dökersin. Zaten bir oyuncu o potansiyeli herkese gösterebiliyorsa onda o hırs, istek vardır. Ronaldo da böyleydi. Tüm bu özellikleriyle birlikte ayrıca çok mütevazı kalabilen, cana yakın bir adamdı.

O sezon sonunda Dünya Kupası'na gittik. İki kez karşılaştık ve sonunda da kupayı kazandılar. Bir maç üzerinden bir futbolcu o maçı kazandırdı diyebilirsiniz. Şampiyonluğu bir futbolcu getirdi demek ise diğer oyunculara haksızlık. O takımın içinde Roberto Carlos'lar, Rivaldo'lar, Ronaldinho'lar vardı. Emerson'u mu sayayım, Lucio'yu mu sayayım; inanılmazlardı. Ama en büyük parça Ronaldo'ydu.

Yan yana oynadığım en iyi oyuncu olarak Ronaldo'yu gösteriyorum çünkü bir oyuncuda birçok özelliği beraber bulmak kolay olmuyor. Çok teknik bir oyuncuda o çabukluğu bulamıyorsunuz. Çok çabuk bir oyuncuda o zekâyı, kıvraklığı görüyorsunuz ama teknik kapasiteyi göremiyorsunuz. Ronaldo total bir oyuncuydu. Bir kere inanılmaz bir gol vuruşu vardı. Topla ve topsuz bu kadar ivmelenmesi... Zaten şu an Messi'yi özel kılan da bunlar değil mi? İyi adam eksiltmek, iyi gol vuruşuna sahip olmak, herkesten çabuk düşünmek...

Gece hayatında çok fazla birlikte olmadım onunla ama aynı sitede kalıyorduk. O zamanki eşi de futbolcuydu. İdmandan sonra akşam beşte, sitenin sahasında eşiyle top oynadığını görürdüm. Futbolu çok seviyordu. Fakat vücudunun aerodinamiğine aykırı o kadar özelliği vardı ki... Öyle çalım atan bir oyuncunun aşırı sakatlanması doğal geliyor bana. Böylesine çalım yeteneği ve çabukluğu olan bir oyuncudan bahsediyorsanız futbolcunun olmazsa olmaz üç parametresinden; iyi antrenman yapmak, iyi beslenmek ve iyi dinlenmekten vazgeçemezsiniz. O parametrelerden azıcık vazgeçtiğinizde performansınız düşer. O konuda sürekliliği yakalamayı, Messi veya Cristiano Ronaldo'nun yaptığını birçok Brezilyalı oyuncu yapamadı. Ronaldo da bunlardan biriydi ama yetenek olarak yine benim gözümde bir numara odur.

Socrates Dergi