
Hız Sanatı
10 dk
Ato Boldon doksanların en büyük sprinterlerinden biriydi. Bugünüyle, tarihiyle ve Bolt’uyla 100 ve 200 metreyi ona sorduk.
Sprint sanatı size göre nedir?
Sprint sanatı, etrafınızda bir kaos varken soğukkanlılığınızı koruyabilmektir. Bütün sprinterlerin yapmaya çalıştığı şey budur; çünkü çok kısa bir süreniz vardır ve bu süre hataya hiç müsait değildir. Bir yandan da sağınızda ve solunuzda duran, sakin kalmaya çalışıp finişe ilk sırada gelmeye uğraşan bir sürü rakibiniz vardır.
Yarıştığınız dönemlerde bu kaos ve baskıyla nasıl baş ederdiniz?
Her şeyin başında hazırlanmak geliyor. Bu bir sınava girmek gibidir. Eğer dersinize çalıştıysanız ve hazırsanız bunu yapmaya can atarsınız. Eğer hazır olmadığınızı düşünüyorsanız endişe de beraberinde gelir. Oraya çıktığınızda tedirgin olursunuz. Kariyerim boyunca yaptığım hazırlıklar özgüvenimin kaynağı oldu. Nerede kazanabileceğimi, nerede bir şeyler yapma şansına sahip olduğumu hep bildim.
Üç farklı nesille, Carl Lewis, Ben Johnson ve Maurice Greene ile beraber yarıştınız. Amerikan sprint geleneğinin üç büyük ismini nasıl kıyaslarsınız?
Aslında benim çağımla Carl Lewis’inki tam olarak birbirine temas etmedi. Carl kapıdan çıkarken ben giriş yolundaydım. Onunla sadece 1995’te karşılaştık. Michael Johnson ve Maurice Greene ise beni olimpiyatta mağlup edebilen iki Amerikalı atlet. O yüzden, kendimi ikisinin de rakibi olarak düşünüyorum. Bu ikili, tarihin en büyükleri arasında yer alıyor. Şimdilerde, insanlar bana “Maurice olmasa şimdi olimpiyat altının vardı” diyorlar. Fakat bu işler öyle yürümüyor. Her zaman iyi birileri olacaktır.
Yarıştığınız dönemle bugünü, ‘Bolt Çağı’nı nasıl kıyaslarsınız?
Yapılan derecelere baktığınızda elbette Bolt Çağı bizimkinin çok üzerinde. Bolt 9.59, Yohan Blake ile Tyson Blake ise 9.69 koştu. Benim jenerasyonumda bu kadar hızlı olan bir Maurice Greene vardı. Fakat atletizmi takip eden bir seyirciye sorarsanız, bizim dönemimiz ile bugünü kıyaslarken şöyle bir farktan bahsedebilir; biz hemen hemen her hafta bir etkinlikte boy gösterir, karşı karşıya yarışırdık. Her hafta Donovan Bailey, Bruny Surin, Maurice Greene, Obadele Thompson ve benim gibi atletleri seyretme imkânınız olurdu.
Şimdiki yıldızları ise sadece büyük buluşmalarda görebiliyoruz. Bu gerçekten can sıkıcı bir durum çünkü insanlar mücadele görmek istiyor. Kadınlar 100 metre yarışı bu yüzden çok seviliyor çünkü favoriler hemen her hafta karşı karşıya geliyor. Yani rekabette bizim çağ, derecelerde ise şimdikiler önde.
Peki sizce de Bolt tarihin en büyük sprinteri mi?
Kesinlikle. Bunu tartışmaya hiç gerek yok. Bana göre, Michael Johnson’a göre, herkese göre öyle. Ve dürüst olalım, bir sprinterin nasıl hatırlanacağını ya da değerlendirileceğini belirleyen şey olimpiyat oyunlarında ne yaptığıdır. Bolt ile bu alanda yarışabilecek, kıyaslanabilecek hiçbir kariyer yok. Tarihte daha önce kimse 100-200 metre dublesini iki olimpiyat üst üste yapamadı. Ve umarım bunu üçüncü kez başaramayacağına evinizi basmamışsınızdır; çünkü sonunda evsiz kalabilirsiniz. Sakın bu bahsi oynamayın, sakın.
Ama üç kez üst üste 100-200 dublesi yapmak zor değil mi?
İki kere üst üste bunu yapmak bile yeterince zordu zaten. Geçmişte Carl Lewis arka arkaya iki olimpiyatta 100 metreyi almıştı ama dubleyi bozan, 1988 Seul’deki 200 metre finalinde Joe DeLoach’a kaybetmesi oldu. Bolt ikiyi rahatlıkla yaptı, şimdi üçüncünün peşinde. Açıkçası Rio’da 100 ve 200 metrede kimsenin onu geçebileceğini sanmıyorum. Bence üçüncü kez bunu başaracak. Ve bunu başardığında, sadece gelmiş geçmiş en büyük sprinter olmakla kalmayacak; artık onu tarihin en büyük spor efsaneleriyle aynı cümlede anmaya başlayacağız. Futbolda kimin gelmiş geçmiş en iyi olduğunu düşünüyorsunuz? İşte onunla aynı klasmanda yer alacak. Boksta Ali, buz hokeyinde Wayne Gretzky neyse atletizm için de Bolt bu olacak.
Bolt’u gerçekten yenmenin bir yolu var mı? Sırrını bize verir misiniz?
Bu bir sır değil. Bolt’un hatırlayabileceğimiz üç mağlubiyeti var. Gatlin ve Gay dışında, bir de 2012 Olimpiyat Elemeleri’nde Yohan Blake’e kaybetmişti. Üçünün de bunu yaparken kullandıkları ortak bir yol vardı. Yarışın başında büyük farkla öne geçtiler, Bolt’u başlar başlamaz baskı altına soktular ve iyi bir gece geçirmesine engel oldular. Böylece Bolt’un esas etkili olduğu alan olan ikinci 50 metrede yakalanmamayı başardılar. Ama mesela, Gatlin’in olimpiyat finalinin ilk 50 metresinde yapacağı atağın Bolt’un son 50’deki atağına dayanabilecek kadar fark yaratabileceğine inanmıyorum. Sorun şu ki büyük şampiyonalar gelip çattığında Bolt böyle koşmuyor. O yüzden, eğer bu sizin tek yarış stratejiniz ise büyük sahnede Bolt’u alt etme şansınız yok.
Bolt’un kariyerinde antrenörü Glen Mills’in nasıl bir rolü var sizce?
Bolt’un çevresinde saygı duyabileceği onun gibi bir isme ihtiyaç var. Zira Mills ona dönüp “Dünyanın bütün yeteneklerine sahip olabilirsin ama benim istediğim çalışmayı uygulamazsan tarihin büyüklerinden biri değil, iyilerinden biri olabilirsin” diyebilir. Bolt’un ihtiyacı olan şey tam olarak bu.
Anneniz Jamaika doğumlu. Jamaika’nın bu kadar büyük bir sprint geleneğine bağlı olmasını neye bağlıyorsunuz?
Jamaika büyük bir atletizm kültürüne sahip. Oradaki çocukların erken yaştan itibaren futbol ve kriket de oynadıklarını biliyorum ama çoğu koşmak istiyor. Tarihlerine bakın; Herb McKenley ve Don Quarrie’den başlayan, günümüzde Bolt’un dışında Asafa Powell ve Shelly-Ann Fraser-Pryce’lara uzanan bir gelenek bu. Jamaika’yı anlamak için bilmeniz gereken ilk şey, bu kültür. İkincisi, Jamaika atletizm anlamında dünyanın en iyi lise sistemine sahip. Yüzyıllık bir gelenek bu ve orada yapılan lise yarışlarını dünyanın başka hiçbir yerinde görme ihtimaliniz yok. Bu sayede, iyi çalışan ve her zaman üretimde bulunan bir fabrikaları var. Yaptıkları üçüncü şey de bana göre son yıllarda kaderlerini değiştirdi; artık, yeteneklerini evlerinde tutmayı biliyorlar. Onları ABD üniversitelerine yollamak ve pist eğitimlerini orada devam ettirmelerini sağlamak zorunda kalmıyorlar. Böylece bu isimler, zorlu dört sene boyunca başkaları adına koşup kendilerini yıpratmıyorlar. Jamaika’nın son dönemde fark ettiği şey buydu.
Jamaika atletizmi ya da sprintten konuşurken son yıllarda tek bahsettiğimiz Bolt oluyor. Hepimiz aynı yanlışa düşüyor ve Shelley-Ann Fraser-Pryce’ı unutuyoruz. Buna katılır mısınız?
Bence Shelley-Ann Fraser-Pryce, Jamaika tarihindeki en önemli atlet. Evet, gerçekten böyle düşünüyorum çünkü Jamaika ezelden beri sporda hep erkek rol modellere sahip olmuş bir ülke. Ve ShelleyAnn o kadar uzun süredir bu işte başarılı ki açıkçası Merlene Ottey’yi de geride bıraktı. Bu yüzden de ülkesindeki küçük kızlar için müthiş bir ilham kaynağı olduğuna inanıyorum. Elbette o küçük kızlar Bolt’u da seviyor ama Shelley-Ann’in etkisi bambaşka.
Şu da var; Bolt küçüklüğünden beri büyük bir süper yıldız. 15 yaşında gençler seviyesinde dünya şampiyonu oldu, o yaşlardan itibaren dünya rekorları kırdı. Her zaman uzundu, her zaman heybetliydi. Ama bir de Shelley-Ann’e bakın; kısa boylu, bir olimpiyat şampiyonu gibi görünmüyor. Ama iki kez olimpiyat şampiyonu oldu. Jamaikalı bir küçük kız ona bakıp “Ben de bir gün böyle olabilirim” diye düşünebilir. Bu yüzden, kiliseye ve fakirlere yaptığı yardımları da hesaba katınca Shelley-Ann’in Jamaika’dan çıkan en büyük kadın rol modeli olduğuna inanıyorum. Belli açılardan da Bolt’tan daha önemli biri. Bolt, haklı olarak, bütün ilgiyi ve alakayı üzerine topluyor ama kusursuz bir dünyada, Shelley-Ann de her anlamda onun kadar ünlü olurdu.
2016 Rio’da kadınlar 100 ve 200 metre yarışlarının erkeklere göre daha heyecan verici olacağını düşünüyor musunuz?
Kesinlikle. Çünkü Bolt’un 100 metrede bir ya da en fazla iki rakibi olacak. 200 metrede ise rakipsiz. Kadınlarda ise rekabet daha açık. Shelley-Ann son dönemde sakatlıklar yaşadı, Rio hazırlıklarında istediklerini yapamadı, yavaş yavaş onun çağı da kapanacak gibi... Yanında Tori Bowie, Elaine Thompson, English Gardner gibi önemli favoriler var. Aynı şekilde Dafne Schippers da altın alabilecek isimlerden biri. Yani en azından beş-altı ismin mücadele edeceği bir yarış olacak 100 metrede. Bu isimlerden birçoğu 200 metrede de olacak.
Dafne Schippers, özellikle Avrupalı seyircileri çok heyecanlandırıyor. Ona dair düşünceleriniz neler?
Bunu asla televizyonda söylemiyorum ama beyazların sprint yarışlarında finale kalması, büyük işler yapması beni mutlu ediyor. Çünkü bizim sporumuzu farklı ve özel yapan şey bu; çeşitliliğimiz. Atletizmin güzelliği burada yatıyor. Tek bir ülke, tek bir kıta, tek bir renk, tek bir stil, tek bir yarış yok. Hızlı olan herkes burada şansa sahip.
Siyahilerin atletizmdeki başarısında ‘fast twitch fiber’ sahibi olmalarının öneminden bahsedilir. Dafne Schippers’ta genelde beyazlarda olmayan bu liflere rastlanması çıkışında sizce fark yaratan bir etken mi?
Benim okuduğum araştırmalar şunu söylüyor: ‘Fast twitch fiber’, genelde melanine sahip insanlarda daha sık görülüyor, bunlar da daha çok siyahiler. Bu beyazların da aynı şeye sahip olamayacağını söylemiyor. Bu noktada tekrar aynı yere dönmek istiyorum. Hollanda’dan gelen bir beyaza bu sporda sahip olmak harika bir şey. Atletizmin herhangi bir kalıba, boya, kültüre, tekniğe sığmadığı anlamına geliyor bu.
Kadınlar sprintinden bahsetmişken Florence Griffith Joyner’ın 100 metredeki 10:49’luk dünya rekorunu bir gün geçebilen olacak mı? Mesela Shelley-Ann bunu başarabilir mi?
Flo-Jo o rekoru kırarken orada bulunan insanlarla her konuşmamda 1988’deki yarışa dair daha fazla ikna oluyorum. Ve başta şunu söylemek lâzım. Onu kişisel olarak tanıyorum, UCLA’de beraber okuduk. Ve ben 1988’de rekor kırılırken orada değildim. Ama o yarışın koşulduğu öğleden sonrasında stadyumda ölçülen rüzgâr hızına baktığınızda hep aynı şeyi görürsünüz. Rüzgâr gerçekten de çok kuvvetliymiş. Ancak 100 metre yarışında rüzgârı ölçen cihaza baktığınızda bunun 0.0 olduğunu gösteriyor. Bu, büyük ihtimalle yanlış bir ölçüm. Rekor kırıldığı sırada ölçüm yapan cihazın bozuk olma ihtimali çok yüksek. Bakın, kesin demiyorum. Bu yüzden de gerçek rekor olarak Flo-Jo’nun 1988’de Seul’de yaptığı ya da Carmelita Jeter’ın 10.64’ü kabul edilebilir.
1988, aynı şekilde Carl Lewis-Ben Johnson kapışmasıyla hatırlanır. Kimilerine göre doping gerçeğine uyandığımız yarış…
Kesinlikle, o yarış milyonlarca insanı uyandırdı. O günden önce daha romantik, naif bir bakış vardı ama 1988’deki final bu romantizmi parçaladı ve insanları gerçeklerle yüzleştirdi. Olimpiyat, bazen de zirveye ulaşmak için kısa yolları tercih edenlerin oyunudur. Ama Johnson’ın bir anlamda haklı çıktığını gördük. Yakalandığında “Herkesten daha farklı bir şey yapmıyorum” demişti. Ve aradan geçen yıllarda çıkan skandallar da haklılığını kanıtladı. En son Rusya’nın neler yaptığını gördük. Tyson Gay, Gatlin gibi başka yıldız 100 metreciler de dopingle yakalandı. Muhtemelen Ben Johnson bunları izlerken “Tek yapan ben değildim, sadece ilktim” diyordur.
Carl Lewis gelmiş geçmiş en popüler atletlerden biri ama bir yandan da onun konuşma stilini, koşusunu, karakterini sevmeyenler var. Sizin aranız nasıldı?
Şimdilerde iyiyiz, barıştık diyebilirim çünkü yaşlandık. Fakat hayır, ilk çıkış yaptığım dönemde onu hiç desteklemedim. Carl Lewis, bu hayatta adı Carl Lewis olmayan herhangi birine övgüler yağdıran biri değildir. Bu yüzden de ben ilk çıkışımı yaptığımda aramız iyi değildi. Galiba 1997 Stockholm’dü. Koşumu değerlendirirken bir dergiye imalı açıklamalarda bulunmuştu. Ben de buna sinirlenmiştim çünkü o beni geçmişte 9.90 koşarken izlemişti.
Carl Lewis çok benmerkezci bir insandır, başkasının yeteneklerine ve yaptıklarına asla değer vermez. Ama dediğim gibi, yıllar içerisinde aramız düzeldi. Hakkımda söylediklerine şaşırmış ve üzülmüştüm ama bu konuda yalnız değildim; o aynı şeyleri Michael Johnson, Usain Bolt ve Maurice Greene için de söyledi. Bu yüzden, belki de kendimi şanslı bir grubun parçası olarak hissetmeliyim.
Peki son olarak Usain Bolt emekli olduktan sonra onun boşluğunu doldurabilecek bir yetenek var mı?
Yetenekler var ama onun yerini tutabilecek bir yetenek-karakter karışımı yok. İnsanlar bazen Blake’in ne kadar genç ve hızlı olduğundan söz ediyor. Fakat Blake’in böyle bir kişiliği yok. Bolt’a dair gerçekten özlenecek şey; stili, yaklaşımı ve karakteri olacak. Yakın zamanda onun gibisi gelmeyecek. Tarihte bu kadar popüler biri yok, olmadı. Ne Carl Lewis, ne Michael Johnson, ne Flo-Jo... Boksta biri çıkıp “Ben Ali kadar iyi dövüşüyorum” diyebilir. Evet ama sen asla onun karakterine sahip olamayacaksın, onun yaptıklarını yapamayacaksın. Ali kendine has bir insandı. Bolt da kendine has bir insan. Bunun yerini dolduramazsın.