Hızlı ve Öfkeli

10 dk

Kadın dövüşü uzun süre bir parodi ya da anomali olarak görüldü. Sonra Ronda Rousey geldi ve her şey değişti.

MMA'in (Karma Dövüş Sanatları) tarihindeki en büyük şoklardan biri 15 Kasım'da, Melbourne'de yaşandı. Sadece dört yıl içinde bir fenomene dönüşen Ronda Rousey, Holly Holm'a nakavt oldu. Ronda, kısa sürede öyle güçlü bir etki yaratmıştı ki yenilmez görünüyordu. İlk kez mağlubiyetle tanıştı. Ancak yeni şampiyon Holm'dan ziyade, yine Ronda konuşuluyor. Nasıl yenildiği, ne diyeceği, ne yapacağı, ne zaman geri döneceği? Onu kibirli bulan ve bu nakavta sevinenlerin aksine, "Gerçek bir şampiyonu kazandıkları belirlemez" diyen Mike Tyson, George Foreman, Anderson Silva gibi efsaneler, geri dönüş isteklerini sosyal medyada sıcağı sıcağına ilettiler. Onlar da yenilgiden kaçamamıştı. Ronda'yı bekleyen de bu yüzleşme. Kadın MMA'inin öncüsü Ronda'ya ilgi, bir yenilgiyle sönecek değil. Bundan nasıl çıkacağıysa hikâyeye derinlik katacak.

Bir yıldır, Ronda hakkında neredeyse her gün birden fazla haber yapılıyor. ABD'de bir derginin kapağında değilse, bir televizyon programında karşınıza çıkabilir. Hollywood filmlerinde oynuyor. ABD seçimlerinin sevilmeyen karakteri Donald Trump, onu -Ronda bundan hiç hazzetmese de- kendisine benzetebiliyor. Beyonce, onun kadın bedenine dair sözlerini konserlerinde kullanıyor. Medyada pek çok isim, kadınlara rol modeli olarak onu sunabiliyor. Ronda 28 yaşında, bu ilgiye kelimenin gerçek anlamıyla 'dövüşerek' ulaştı. Dikkat çekici çünkü bir kadın, dünyanın en maço sporunda erkekleri geçip bir numaralı MMA organizasyonu UFC'nin (Ultimate Fighting Championship) en büyük yıldızı olabildi. Sonrasında bu sporla ilgilenen ilgilenmeyen herkesi etrafında topladı.

Judoda gençler dünya şampiyonu olan Ronda, 17 yaşındayken 2004 Atina'nın en genç sporcusuydu. Pekin 2008'de ABD'ye yine bu sporda kadınlar kategorisindeki ilk olimpiyat madalyasını kazandırdı. Kamplarda, turnuvalarda, yollarda geçen spor kariyerinde en üst noktayı gördü. ABD'ye döndüğünde, elinde bronz madalya karşılığı 10 bin dolarlık bir çek ve bundan sonra ne yapacağına dair bir soru vardı. Geçinebilmek için üç farklı işte çalışmaya başladı. Çekilir bir hayatı yoktu ve MMA'i denemeye karar verdi. Böylece kendini bambaşka bir dünyaya taşıdı, hatta o dünyayı kendi kurdu.

Kadınlar MMA'ini tek başına göz önüne çekmesinin ötesinde, Ronda'nın UFC'deki erkek yıldızları geçmesi bundan bir yıl öncesine kadar düşünülemezdi bile. Dövüş; güç, agresiflik, şiddet gibi eril olana atfedilen özelliklerle dolu ve belki de kadına en az yer ayıran spor. Joyce Carol Oates, On Boxing'de "Boks erkek içindir, erkekler arasındadır ve erkektir. Erkekliğin kayıp dinine, bunun yitirilmesinin acısına dair bir kutlamadır" der. Gücün ve salt saldırganlığın ortasında kadına yer yoktur. Kadın, erkeklerin kendi erkekliklerini kutsamak için kurduğu bu eril dünyaya, tehdit içermeyecek şekilde, 'ring kızı' ya da izleyici olarak katılır. Kadın dövüşü de yakın zamana kadar bir parodi ya da en fazla bir anomali olarak görülüyordu. On Boxing'in yazılmasının üzerinden geçen 25 yılda, artık kadının da başrol aldığı ve takip edildiği bir dövüş sporundan bahsedebiliyoruz. Ronda bu ateşi yaktı ve kadın MMA'ini ana akım medyaya taşıdı.

Kemik dövüş izleyicisi ve medyası tarafından bilinmek, bu kadar büyük bir yıldız olmaya yeterli değil. İlgiyi artıran, Ronda'nın ana akım medya tarafından fark edilmesi oldu. Amerika'nın kahramanlara düşkünlüğü malum, özellikle sporda bu hikâyeler yok satıyor. Ronda'da bu hikâyeyi harlayacak her şey var: Güzel, başarılı, hırslı, etkileyici ve sözünü esirgemiyor. Ancak tüm sporlarda özellikle dövüş sporlarında, -kim olursanız olun- etki yaratabileceğiniz birincil alan ring ya da kafeste yaptıklarınız. Eğer kazanmıyorsanız, hatta etkileyici bir şekilde kazanmıyorsanız, ilgi de zamanla küçülüyor.

Ronda da tam bir kazanan; judodaki tecrübesi ve teknik üstünlüğüyle rakiplerini bertaraf ediyor. Holm maçına gelene kadar, MMA kariyerinde hiç yenilmemişti. Onu motive eden kazanmak değil, kaybetmekten nefret etmesiydi.

Ronda, otobiyografisi My Fight/Your Fight'ta "Benim için kaybetmek, sevdiğim birinin ölmesinden sonra ikinci en kötü şey. Her yenilgiyle benden bir parça yitiyor” diyor. Sekiz galibiyeti bir dakikanın altında sürdü. Cat Zingano gibi tecrübeli ve namağlup rakibini bu yılın başında 14 saniyede yendiğinde, UFC tarihindeki en hızlı şampiyonluk maçına imza attı. Kariyerindeki 12 galibiyetin toplam süresi: 25 dakika 36 saniye. Kimileri için sadece bir maç, kimileri için bir kahve molası süren bir zamanda, 12 rakibini devirdi.

En son böyle bir hâkimiyeti, boksta genç Mike Tyson kurmuştu. Tyson da Ronda'yı kendisine benzetiyor: "O 'öldürücü' auraya sahip, yani her şeyi yapabilir. Maç öncesinde bile heyecan veriyor. Onda kendimi görüyorum.” Sert bir ortamda büyüyen Tyson'ı koçu Cus D'Amato işledi ve ringde bir yırtıcıya dönüştürdü. Ronda'yı bugüne getiren ise -belki de her manada- annesi AnnMaria De Mars.

Ronda'nın dövüş yeteneğini de, karakterini de büyük ölçüde borçlu olduğu annesi, aynı zamanda ABD'ye judodaki ilk dünya şampiyonluğunu getiren kişi. Sekiz yaşındayken babası intihar eden Ronda, annesi ve kız kardeşleriyle büyüdü. Aynı zamanda bir akademisyen olan annesinin çalıştığı salona gide gele judoya başladı. Annesinin bu yoldaki en büyük katkısı, potansiyelini gerçekleştirmeden hiçbir şeyin başarı kabul edilemeyeceğini, daha küçük yaşta kızına kabul ettirmesiydi. Henüz 11 yaşındayken, bir turnuva finalinde yenildiği rakibinin koçu Ronda'ya iyi dövüştüğünü söylediğinde annesinin kızına sarf ettiği söz, bunun özeti niteliğinde: "Kazanabilirdin.” Ronda, annesinin hırsını "O bizden, yapabileceğimizden daha fazlasını istemedi ama azını da asla kabul etmedi” şeklinde özetliyor. Mazerete yer olmayan ama sınırın da olmadığı, sürekli gelişmeye yönelik bir hayat.

Özel hayatında duygusal ve utangaç olduğunu söylese de Ronda'nın işindeki özellikleri bunun tam tersi. Ne dediğini bilen, iddialı, kendine güvenen karakteri kimilerince kibirli bulunabiliyor. Kafesteki gibi dışarıda da bu eleştirilere karşı agresif ve öfke ile yaklaşıyor: "Bazıları bana kendini beğenmiş ya da kibirli diyor. Kendi hakkımda daha azını düşünmem gerektiğini ne cesaretle varsayıyorlar? Sorun, kendime koyduğum bir amacı başarabileceğimi düşünmem değil. Sorun, onların kendi şüphelerini bana yansıtıyor olmaları.”

Her zaman sert ve iddialı konuşsa da Ronda'nın da kontrolünü yitirdiği anlar oldu. Bunların çoğunda Miesha Tate baş roldeydi. İkinci maçlarının ardından kişisel sorun yaşadığı rakibi Miesha Tate'in elini sıkmayan Ronda, büyük tepki çekti ve yuhalandı. Ancak en büyük eşleşmede Zingano'yu 14 saniyede pes ettirdikten sonra her şey değişti. Aynı seviyede rakip bulmakta zorlanmasına, maçlarda çekişmeye yer vermemesine rağmen, izlenme oranları her maçta biraz daha arttı. Artık dövüş sporlarıyla ilgilenmeyenler bile, -özellikle de kadınlar- onu takip ediyor. Million Dollar Baby filminde söylendiği gibi, saygıyı kendiniz alırsınız. Ronda dövüşerek kazandığı saygıyı, kafes dışındaki duruşuyla da sağlamlaştırdı.

ABD'nin en prestijli spor ödüllerinden ESPYs'de bu yıl 'en iyi kadın sporcu' ve 'en iyi dövüşçü' seçildi. Üstelik bu unvanı, boksta yıllardır beklenen 'Asrın Maçı'nın yapıldığı sene, Floyd Mayweather'a rağmen aldı. Yaptığı ilk açıklamada, önceki sene kendisini tanımazlıktan gelen ve zamanında kadınlara uyguladığı şiddet sebebiyle hapis yatmış olan Mayweather'a seslendi ve "Merak ediyorum, ilk kez bir kadından dayak yemek Floyd'a nasıl hissettiriyor?” dedi. Ronda'nın kendisi için de söylediği gibi; belki güzel konuşan biri değil ama konunun özüne parmak bastığı aşikâr.

Güçlü ve kendine güvenen karakterinin yanı sıra, demeçleri de Ronda'nın kadınlar için bir rolmodel olarak gösterilmesini sağlıyor. Kendisi o kadar hatasız biri olmadığını, kız kardeşine örnek olabilirse sevineceğini belirtse de özellikle kadın bedenine dair mevcut algıları sözleriyle sarsıyor. Büyürken kaslı ve kötü bulduğu ancak şimdilerde gurur duyduğu vücudunu beğenmeyenlere meydan okuyor. Annesinden öğrendiği 'Do Nothing Bitch' (DNB) tabirini kadın dünyasına atfedilen klişeleri yıkmak için kullanıyor: "Birinin vücudumun erkeksi olduğunu söylemesinin gülünç olduğunu düşünüyorum. Milyonerlere sunmak dışında bir gerekçeyle vücudumu geliştirmiş olmam, erkeksi göründüğüm anlamına gelmez. Vücudum kadınsı bir şekilde sert; çünkü onda bir amaç uğruna geliştirilmemiş tek bir kas yok, çünkü ben 'hiçbir şey yapmayan bir sürtük' (DNB) değilim.” Bu sözler feministlerce eleştirilse de Ronda'nın gücü belki de hem kafeste hem de kafes dışında normun dışına taşan bir tartışma açmasından ve kendini sürekli kanıtlamak zorunda kalmasından geliyor.

Olumsuz durumlardan motivasyon çıkaran Ronda; dövüşüyle, sözleriyle, aurasıyla, annesinden gördüğü üzere potansiyelini sergiledi. Dana White 2010'da, başkanı olduğu UFC'de kadınların asla yer alamayacağını söylerken bir yıl sonra bu kelimeleri yutacağını bilmiyordu. Aslında kimse, -belki Ronda hariç- bir 'erkek sporu'nda bir kadının en büyük yıldız olacağını düşünmemişti. UFC'de artık kadın nüfusu artıyor. Çocuklar onu örnek alıyor. Yeni yıldız adayları çıkıyor. Misal; Ronda'nın arkasından bir başka şampiyon, Joanna Jedrzejczyk doğdu ve UFC hiç hesaplanmayan bir izleyici kitlesine ulaştı.

Kadın-erkek fark etmiyor, insanlar onu görmek istiyor. Melbourne'deki Etihad Stadyumu'nda, Ronda Rousey–Holly Holm maçını 56 bin 214 kişi seyretti. UFC'nin izleyici rekoru kırıldı. Bu bekleniyordu ama öngörülemeyen Holm'du. Ronda, boksta dünya şampiyonlukları bulunan Holm'un tekniği karşısında duramadı. Holm'un yüksek tekmesi, ona MMA'deki ilk hasarı yaşattı. Şimdi önünde bir test daha var; her büyük şampiyon gibi, bu yıkımdan sıyrılmak ve tekrar kendini kanıtlamak.

Zira dövüşünün tek yönlülüğü, kafes dışındaki işlere fazla vakit harcadığı, koçu Edmond Tarverdyan'ın yetersizliği gibi haklılığı tartışılabilir eleştiriler artmaya başladı. Bazı değişiklikler şart görünüyor. Ancak Ronda zorluklara aşina, ana akımda bir kazanan olarak yıldızlaştı ama hayatında ve judo kariyerinde kayıplar/yenilgiler yaşadı. Otobiyografisinde, "Hayatımdaki tüm başarılar ve büyük sevinçler, mutlak kötü şeylerin bir sonucu... İyi şeylerin trajedilerden yeşerdiğine inanmak beni rahatlatıyor” diyor.

Şimdiden, gelecek yıl yapılacak bir rövanş maçı üzerine konuşuluyor. Trajedinin nerede bittiğini kestirmek zordur ancak Ronda'nın öfkeli ve hazır olacağından emin olabiliriz.

Socrates Dergi