Hunter Hale: "Basketbolun bir sanat olduğuna gerçekten inanıyorum"

4 dk

Hunter Hale, beşinci sezonunda üçüncü farklı Balkan ülkesinde yeteneklerini göstermeye hazırlanıyor. Bahçeşehir Koleji’nin medya gününde Amerikalı oyuncuyla bir araya geldik.

Beş yıl önce atılmış bir tweet ile başlamak istiyorum. (Hunter Hale tweet’e bakıyor.)

Hahaha. Hunter Hale üçlük sokmak için serbest atış kaçırmasına güvenebileceğim tek insan…

Bu tweet senin stilini tanımlamanın en iyi yoludur belki de… Her takımın kadrosunda bulundurduğu tipik bir oyuncu değilsin.

Bilmiyorum. Yaş aldıkça ve daha profesyonel oldukça hem sahada hem saha dışında kim olduğumla ilgili daha rahat hissetmeye başladım. Oyuna farklı bir detay kattığımı düşünüyorum. Bir şutum girdikten sonra âdeta gözlerim kararıyor ve artık potayı görmüyorum, tamamen farklı bir bilinç akışına geçiyorum. Sahadayken de kenardayken de takıma enerji devşirmeye; sadece sayı atmak için değil, aynı zamanda takım arkadaşlarım için pozisyon hazırlama konusunda da agresif olmaya çalışıyorum. Bunları yapabildiğimde en iyi hâlimi ortaya koymuş gibi hissediyorum. Bir takım için oynamanın, bir koç için mücadele vermenin ne olduğunu Sırbistan’daki koçumdan öğrendim. Oyunumun nasıl olgunlaştığını gördü ve benden en iyisini almaya çalıştı.

Zaten en iyi çıkışını sana sorduklarında 2021 demiştin. Yani Sırbistan’daki ilk zamanların… Doğru tabir olduğundan emin değilim ama mikrodalga gibisin.

Mikrodalga mı? (Gülerek)

Yani elinin ısınması çok uzun sürmüyor, kısa sürede yüksek sayılara çıkabiliyorsun. Basketbolun artık daha çok şuta dayalı bir oyun hâline geldiğini aşikâr. Sence seni diğerlerinden ayıran şey şut yeteneğin mi?

Küçüklüğümden beri en uzun, en hızlı, en çevik ya da en atletik oyuncu değildim. O yüzden hep güvendiğim şey şut yeteneğim oldu. Yaş aldıkça ve vücudum geliştikçe oyunumun farklı yönlerini de keşfedebildim ama bence şut yeteneğim beni birçok oyuncudan ayırıyor çünkü gerçekten dünyanın en iyi şutörlerinden biri olduğuma inanıyorum. Sahaya her çıktığımda oyuna bu bakış açısıyla yaklaşıyorum. Birkaç şut üst üste kaçırmış olsam bile sonraki şutların gireceğine inanıyorum. Buna inanmak zorundasın çünkü sezon öncesinde ve sezon içinde o kadar çok çalışıyorsun ki bu inancı içinde taşımadan o şutları atamazsın. Oyunum için, işim için ne kadar çalıştığımı biliyorum ve bu kadar emek verdiğinde, sahaya çıktığında buna inanmak zorundasın. Yoksa kendini yarı yolda bırakmış olursun. Ayrıca basketbolun bir sanat olduğuna gerçekten inanıyorum.

Basketbolu senin gibi sanatçı gibi oynayanlar var ancak makine veya bir mühendis gibi oynayanlar da var. Stephen Curry için sanatçı desek yanlış olmaz herhalde…

Kesinlikle, ben de böyle söylerdim.

Oyun tarzın Stephen Curry’ye daha yatkın olmasına rağmen idolün nasıl LeBron James?

Yani, LeBron… Lige adım attığından beri hep onu izledim. Cavaliers onu seçtiğinde altı yaşındaydım. İlk zamanlar tabii ki de oynadığı her maçı hatırlamıyorum ama büyürken televizyonun karşısına geçtiğimde, “Bu gece LeBron’u izleyeceğim” diyordum. Michigan’lı bir çocuktum, o dönem Detroit Pistons çok iyiydi. Chauncey Billups, Tayshaun Prince, Richard Hamilton, Ben Wallace… Hepsi. LeBron’un onları devirmesini izlemek… İşte o an benim için dönüm noktasıydı. “He’s the one” dedim. Steph ise hep uzaktan hayranlıkla izlediğim ve oyunumu modellediğim biri oldu. Aslında James Harden da öyle çünkü bu oyuncular elit seviyede. Kardeşim, Stephen Curry’yi üniversite yıllarında yakından izleme fırsatı bulmuştu. Şehrimize maça gelmişti. Eve döndüğünde, “Bu çocuk inanılmaz olacak” demişti. Steph o zaman ikinci ya da üçüncü sınıftaydı.

Sonrasında NBA kariyerinin başında ciddi bir sakatlığı olmuştu.

Kariyerinin başında bilek sakatlıklarından çok çekti, ta ki Under Armour’la anlaşana kadar. Ama tabii ki de Steph çok izlediğim ve hayran olduğum bir oyuncu. Çalışma disiplini, inancı, ailesine bağlılığı… Gerçekten iyi bir insan. Bunlar beni etkiliyor. Benim nihai hedefim NBA. Bu çalışma disipliniyle gelişmeye devam edersem NBA’de yer alabileceğime inanıyorum.

Büyük bir LeBron hayranı olarak sence artık emekli olması gerekir mi?

Evet. Kanıtlaması gereken her şeyi kanıtladı. Emekli olması gerektiğini söylememin sebebi aslında onun biraz değer görmediğini düşünmem. İnsanlar ona karşı çok yargılayıcı, sadece basketbol sahasında değil, saha dışında da. Bizler bazen birinin büyüklüğünü takdir etmeyi bilmiyoruz. Bu bağlamda haksızlık ediyoruz. Onu daha çok takdir etmeliyiz.

Peki Avrupa’daki ilk deneyimini de sormak istiyorum. Amerika, Yeni Zelanda ve sonra Sırbistan… Genç yaşta üç farklı kıtada basketbol oynama deneyimi yaşadın. Avrupa’daki ilk tecrüben nasıldı?

Yeni Zelanda’da 3-4 ay kadar hayatımda ilk kez profesyonel basketbol oynamıştım. Ne yapacağımı pek bilmiyordum. Summer League'de oynamayı umuyordum ama olmadı. Sonra Sırbistan’daki küçük bir kulüp bizimle iletişime geçti: Cacak.

Zeljko Obradović’in memleketi…

Sana acayip bir bilgi vereyim mi? Cacak’ta oynayan ikinci Amerikalı bendim. İlk yılımda tek ben vardım, ikinci yılımda ise yaklaşık yarım sezon takımdaki tek Amerikalıydım. Avrupa’daki ilk deneyimim böyleydi yani. Çok da parlak bir deneyim değildi çünkü Cacak büyük bir şehir değil; fast food restoranı, alışveriş merkezi veya herhangi bir sinema salonu yok. Böyle bir ortamda bulunmak bana tek başıma yaşamayı, yalnız kalabilmeyi ve aynı zamanda basketbolumu geliştirmeyi öğretti. Böyle bir ortamda hayatta kalabiliyorsanız, her yerde hayatta kalabilirsiniz.

Ama küçük bir şehirde olmanın olumlu taraflarından biri de basketbola odaklanmayı kolaylaştırması sanki.

Evet, basketboldan başka hiçbir şey yoktu. Bu hem bir lütuf hem de bir lanet. Yani sadece basketbola odaklanıyorsun ama aynı zamanda şunu da öğrendim: Basketbol dışında da bir hayatın olmalı. Sahada olmak dışında sana keyif veren bir şeyin olması lazım. Orada birkaç arkadaş edindim, bu da oradaki tecrübemi daha katlanılır hale getirdi. Dengeyi sağlayabilmek önemli.

Peki seni Sırbistan ve Yunanistan’da nasıl karşıladı insanlar? Bana göre Avrupalıların kabulünü kazanmak kolay değil, sonuçta yerel oyuncu değilsin. Amerikalı oyunculara karşı eskisi kadar olmasa da hâlâ bir önyargı var. Avrupa kamuoyunda sizi “Buraya sadece oynamaya ve para kazanmaya geliyorlar. Takımlarına pek önem vermiyorlar” gibi tanımlıyorlar.

Olay, kendini tamamen deneyime bırakabilmekte. Dediğin gibi, birçok oyuncu buraya sadece kısa süreliğine basketbol oynamaya, para kazanmaya ve sonra ülkesine dönmeye geliyor. Benim de ilk geldiğimde aklımda bu vardı ama insanlarla tanıştığında, yeni deneyimler yaşadığında, kültüre yaklaştıkça hem takım arkadaşlarınla ilişkilerin güçleniyor hem de deneyim güzelleşiyor. Sırbistan’da ilk zamanlar zordu çünkü tek başımaydım, başka Amerikalı da yoktu. Ama zaman geçtikçe dili öğrenmeye çalıştım, insanlarla konuşmaya, iletişim kurmaya çalıştım. Yemek siparişi vermeye çalıştım. Yani hem kendim için hayatı kolaylaştırdım hem de takım arkadaşlarım için. Çünkü onlar, benim kültürlerini tanımaya çalıştığımı gördüler. Böylece saygı ve sevgi kazanıyorsun. Aynısını Yunanistan’da da yaptım. Hatta Sırpça ve Yunanca dövmelerim var. Bu da öğrenme sürecinin bir parçası.

Galiba gittiğin yerlerde hâlâ market problemleri yaşıyorsun. Geçen gün TikTok’ta paylaştın.

Evet, gerçekten acayip bir şey bu ama hayatta her şey kolay olmayacak, farklı bir şekilde adapte olup öğrenmek zorundasın.

Summer League deneyiminle alakalı bir şey göstermek istiyorum. O yaz hücum verimliliği açısından zirvedeydin. Bu yüzden sana “mikrodalga gibisin” dedim çünkü pozisyon başına en çok sayı atan oyuncu sendin.

Evet, bak görüyorsun. Bir numarayım. Bu delilik çünkü listede daha aşağıda yer alan ama NBA kontratı alanlar var. Bu işin ‘business’ tarafı. Bazı şeyleri olduğu gibi kabul etmek zorundasın. Bunları düşünerek hem çok yükselmemek hem de çok düşmemek lazım. Ben inanıyorum ki her şey olması gerektiği zamanda olacak.

Basketbolda sürekli sistemler ve roller değişse bile en temel iki görevi yapan şey önemini asla yitirmiyor. Skorer bir oyuncu ve çember koruyan isimler hep değerli oluyor. Peki sence önümüzdeki beş ya da on yılda hangi özel beceriler veya roller daha çok önem kazanır? Mesela artık orta mesafe şutlar eskisi kadar değerli değil.

Ben kişisel olarak orta mesafe şutları kullanmayı seviyorum. Muhtemelen bu olacak. Oyunu üç seviyede de açabilen ve skorunu üretebilen oyuncular basketbolun gelişmeye devam etmesi için çok önemli olacak. Bazı şutları kullanabilmek için hak etmen lazım. O şutları çok çalışıp idmanda sokarsan, koçun da sana güveniyor. Yani pota ile üç sayı çizgisi arasından skor üretebilmek kesinlikle gelecekte büyük bir değer taşıyacak.

Beş sezonda üçüncü Balkan ülkesindesin. Şu anda Bahçeşehir ve İstanbul hikâyenin başındasın fakat bu üç Balkan ülkesi arasındaki farklar neler?

Sırbistan’da çok fazla Belgrad’da bulunmadım ama tabii ilk akla gelen şey dil. Onun dışında her ülkenin yemek kültürü farklı. Sırbistan’ın farklı et çeşitleri var. Türkiye’de henüz çok uzun süre kalmadım, o yüzden fazla yorum yapamam. Yunanistan ise özellikle adalarıyla biliniyor.

Atina da mükemmel bir basketbol şehri tabii...

Kesinlikle. Aşırı tutkulu taraftarlar var. Hatta oynadığım üç ülke de tutkulu taraftar açısından Avrupa’nın zirvesinde.

OAKA’da, Pire’de, Belgrad’da sahaya çıktın. Sırada ne…

Saydığın yerlerde tribünde çocuklar hatta bebekler bile oluyor. Basketbola aşık olmaya küçük yaşta başlıyorlar, tuttukları takımı desteklemek nesilden nesile aktarılıyor. Ben de tüm bunların bir parçası oldum. Bunu görmek, yaşamak inanılmazdı çünkü çoğu insan böyle bir şey deneyimleyemiyor. Her zaman gittiğim yerde tarih yazmak istediğimi söyledim. Şimdi de bir sonraki hedefim yeni bir tarih yazmak.

Son olarak, TikTok’a değinmek istiyorum. Galiba 5 yıldan uzun süredir oradasın. Twitter ve Instagram’da da çok aktifsin. Oysa bugün birçok sporcu, profesyonelce görülmediği için bir şeyler paylaşmaktan uzaklaşıyor veya hesaplarını yönetmesi için başkalarına veriyor.

Başta ben de öyle düşünüyordum ama sonra kendini ifade etmenin ve insanlara kim olduğunu gösterebilmenin gayet normal olduğunu fark ettim. Elimden geldiğince profesyonel kalmaya çalışıyorum ama aynı zamanda büyük bir kitlem var ve bu sadece benim için değil, başkalarıyla iş birliği yapmak için de önemli. Hikâyemi orada paylaşabiliyorum. Başkaları da beni paylaşmak, benimle fotoğraf çekmek istediğinde onlarınkini de paylaşmalıyım çünkü bu onlara da görülme fırsatı veriyor, onların büyümesine yardımcı oluyor. TikTok’a gelirsek, COVID döneminde çok paylaşım yaptım. Takipçi sayım fırladı ve şunu fark ettim: Belki insanlar benim ne paylaştığımı görmek istiyor.

Yani bu başkaları için de potansiyel bir yol olabilir mi?

Kesinlikle. Ben sadece eğlence için kullanıyorum. Paylaşırken çok düşünmüyorum. Çekip gönderiyorum, bu kadar. Üzerinde fazla kafa yormak istemiyorum. Eğlenmek için yapıyorum.

Peki paylaşımların arasında favorin hangisi?

Ah dostum…

Benim favorim, dizi izlerken ekrana erotik sahnesi çıkmasıyla ilgili olan...

Ah! Ailem… Çok garip bir andı. Ama biraz düşünsene kimin başına mı gelmiyor ki? Tamamen yaşanmış bir şey. Büyürken böyle şeyler olduğunda inanılmaz garip hissediyorsun. Hemen başka tarafa bakıyorsun. İnsanların yaşadığı şeyleri paylaşıyorum. Söylediğin olayda herkes telefonuna bakar ya da gözlerini kaçırır. En azından televizyona bakmaz. (Gülerek) Yani daha çok “herkesin yaşadığı” içerikler üretmeye çalışıyorum.

Socrates Dergi