İki Yol Var Demiştin...

4 dk

Stephen King, kendini dünyaya korku romanlarıyla tanıtmış bir yazar. Hakkındaki bilinmeyen gerçek ise onun için her şeyin bir basketbol maçı ile başladığı.

Her insanın hayatı belli dönüm noktalarına sahne olur. Nereye gittiği bilinmeden seçilen yollar, barındırdığı ihtimallerle birlikte insanın karakterini de şekillendiriyor.

Bugün neredeyse tüm dünya tarafından bilinen Stephen King’in dönüm noktasını bulabilmek için de geçmişindeki o yol ayrımlarından birine uğramak gerekiyor. Amerikalı yazarın gençliği, bir lisenin koridorlarından bize el sallıyor.

Stephen King’in yazar olma hikâyesinin temelinde yatan ufak bir haylazlık aslında. Maine’de lise eğitimine devam eden King, öğretmenlerinden pek memnun olmadığı için onları hicveden ve ağır dille eleştiren bir gazete çıkarıyor. Onu müdürün önüne çıkmaktan kurtaracak şey yalnızca bir mahlas ama gençlik heyecanıyla adını gazetenin üzerine yazıyor! Takma isim kullanmış olsaydı, bu King’i yazar olmaktan alıkoyabilir, tamamen farklı bir hayata sürükleyebilirdi.

14 yaşındaki King, cezasını öğrenmek üzere okul yönetiminin karşısına çıktı. O günü, "Ağır eleştiriler kaleme alan ben, aslıma; yani ufak bir çocuğa dönmüştüm" sözleriyle anıyor. Uzaklaştırma cezasından sıyrılmak için yapacağı şeylerden birinin de okul gazetesinde çalışmayı kabul etmek olduğunu hatırlatıyor.

Bir gazeteden diğerine geçiş, aslında adil bir ceza gibi duruyordu. Ama sorun şu ki; King’in spora pek ilgisi yoktu ve gazeteye, spor sayfalarını hazırlayacak biri lazımdı. Gazeteyle ilgilenen John Gould, King’in hayatını değiştirecek kişiydi ve yeni editörüyle aralarında şöyle bir diyalog geçmişti:

-Spor sayfası için birine ihtiyacım var.

-Yüksek matematik hakkında bile spora nazaran çok daha fazla şey biliyorum.

-Öğrenirsin.

King öğrenecekti. Hem sadece sporu değil, yazarlığı da. Lisesinin basketbol takımını takip etmeye başladı. İlk haberinde, öğrenciler arasında 'Bullet’ lakabıyla bilinen Bob Ransom’ın 37 sayı atıp okul rekoru kırdığı maçı anlatıyordu. Ama fazla süslü bir şekilde. Metinde kullandığı bazı gereksiz sıfat ve betimlemeler, Gould’un gözünden kaçmamıştı. Ona bunları atması gerektiğini söylüyordu. Hatta haberi bizzat düzeltip öğrencisine işin inceliklerini gösterecekti.

-Ben sadece gereksiz kısımları çıkardım, kalanı gayet iyiydi.

-Anladım, bir daha yapmam.

-Eğer anladıysan ve doğru söylüyorsan bir daha çalışmana gerek yok. Ekmek paranı yazarak çıkarabilirsin.

Hikâyenin geri kalanı zaten tanıdık. King o günden sonra 60’tan fazla kitap yayımladı, hayatını hep kalemiyle kazandı. 1988 tarihli Yazarın El Kitabı’nda da anlattığı gibi, Gould’un tavsiyesini hayatı boyunca dinledi. Önceleri taslağı 2 bin vuruş olan yazılarını tamamladığında 3 bin vuruşu görüyordu. Bunu değiştirdi. Yazının kendi, taslaktan daha kısa olmalıydı. Yeni bir yola girmişti ve kısa süre sonra ilk hikâyesini yayımlattı. İşin ilginciyse, bunların hepsinin çocukça bir eleştiri gazetesi ve King’in hiç bilmediği basketbolla başlamış olmasıydı.

Lewis Caroll’un meşhur tavşanı, yol ayrımında karşılaştığı Alice’e, "Nereye gideceğini bilmiyorsan, hangi yolu seçtiğinin hiçbir önemi yok" demişti. Bazen bilinmeyen bir yol da sizi güzel yere çıkarabiliyor.

Socrates Dergi