İkinci Perde

2 dk

Son dönemde özellikle de Caroline Wozniacki üzerinden dönen bir tartışma var: Dünya 1 numarası olmak için en az bir grand slam zaferi şart mı?

Dinara Safina denince aklınıza gelen ilk imge nedir? Muhtemelen 2000’lerin en popüler tenis figürlerinden Marat Safin’in kardeşi oluşu veya hiç Grand Slam kazanmadan dünya 1 numarası olmayı başarmasıdır… Ben şahsen ikinciye biraz daha yakınım. Üstelik Safina da 2017 yılında verdiği bir röportajda, insanların onu en çok Grand Slam kazanamayışıyla anımsamalarından bahsediyordu. Ama bir yandan da “Eğer bir Grand Slam kazansam hayatım şu anda bundan daha iyi ya da daha kötü olmayacaktı” diye ekliyordu. Kendisi buna pek önem atfetmiyordu belki ama 2011’de bitmek bilmeyen sırt sakatlıkları sebebiyle sonlanan tenis yaşamı, hiç şüphe yok ki kâğıt üstünde bir miktar da olsa eksikti.

Grand Slam şampiyonluğu olmayan dünya 1 numaraları listesine şöyle bir göz attığımızda tek bir erkek oyuncuyu, 90’ların yetenekli Şilili yıldızı Marcelo Rios’u görüyoruz ki kendisinin vurdumduymaz karakterini anımsadığımızda buna şaşırmak güç. Kadın tenisinde ise sayı bir hayli fazla: Safina’ya ek olarak Jelena Jankovic, Karolina Pliskova, Simona Halep ve tabii ki -bundan iki ay öncesine kadar- Caroline Wozniacki...

2010 ve 2011’de, 67 hafta gibi ciddi bir süre 1 numaralı koltukta oturduğu için Wozniacki bu anlamda üzerine en çok gidilen oyuncuydu. Hatta ilk slam’ini 2018 Avustralya Açık’ta kazandıktan hemen sonra basının kendisini ne kadar motive ettiğinden bahsetmişti. Fakat onun hiçbir zaman Grand Slam kazanamayacağını yazıp çizenler, aslında bu geç gelen başarının yardımcı aktörleri olmuşlardı. Danimarkalı artık, tenisin makûs talihli büyükleri arasında değildi ve bu yolda güç aldığı şeylerden biri de ona ne yapamayacağını söyleyenlerdi.

Tabii mevzubahis şampiyonluğu getiren gelişimi sadece zihinsel boyutlarla incelemek de bir hata olur. Öyle ki Wozniacki ilk dönemlerinde olduğu gibi topları sadece karşıya iten ve rakibinden hata bekleyen bir oyuncu olmaktan çıkmış durumda. Zaten WTA’in en iyi savunmacılarından birisiyken son yıllarda hücumu ve bir maçta çift hanelerde ace atmasını sağlayacak etkide servis kullanmayı dahi öğrendi.

Şimdilerde Wozniacki’nin kariyerinin ikinci perdesi açılmış durumda. Tıpkı yedi sene önce olduğu gibi yine sırlamanın zirvesinde ama bu kez tek eksiği addedilen Grand Slam kupasına da sahip. Bunun ona yeteceğini düşünenler ise Caro’yu henüz tanımamış olabilir. Zira Melbourne’de kupayı kaldırır kaldırmaz bir sonraki hedefini Wimbledon olarak belirlediğini açıkladı bile. Serena Williams’ın bir süre daha doğum öncesi formunu arayacak gibi göründüğü yakın gelecekte, WTA’in gözle görülür bir hâkimi varmış gibi durmuyor. Tam da bu sebeple, baskıların en büyüğünü üzerinden atmış Wozniacki’nin kupa dolabında biraz daha yer açması kimseyi şaşırtmayacaktır.

Socrates Dergi