İkinci Raunt

5 dk

Stefan Edberg ile Boris Becker’in rekabeti, tarihin en iyilerinden biri olarak gösteriliyor. Öyle ki; 1996’daki son maçları bile, son mücadeleleri olmadı.

Roger Federer, 2012 Wimbledon’dan sonra bir daha Grand Slam kazanamadı… 18. Grand Slam’ini kazanmaya en çok yaklaştığı an ise 2014’teki Wimbledon finaliydi. Maçtaki rakibi Novak Djokovic, 2011 yılından beri tenisin zirvesini devralmış ve kendi imparatorluğunu kurma yolunda emin adımlar atıyordu. Hatta bir dönem dünya 1 numarası koltuğunda oturmuş Alman tenis efsanesi Boris Becker’le de çalışmaya başlamıştı. Evet, Novak’ın arkasında zaten çok güçlü bir teknik ekip vardı ancak Becker, takım için Marian Vajda’dan çok daha iyi bir medya yüzüydü. Yine de 2013 sonunda başlayan bu sansasyonel ortaklık, bir türlü gelmeyen Grand Slam şampiyonluğu nedeniyle soru işareti yaratıyordu.

Şimdi yine All England Club’a gidelim ama takvim yapraklarımızda 1988 yazsın. O yıl Becker'in, halihazırda iki Wimbledon şampiyonluğu vardı. Amaç, kupa sayısını üçe tamamlamaktı. Finale kadar ortaya koyduğu performansla iddiasını göstermişti.

1985 yılında Kevin Curren, 1986’da ise Ivan Lendl’la oynadığı iki finalde tek set kaybedişi de Becker’in hanesine yazılan artılardı. Sırada, 1984’ten beri oynadıkları 13 maçın dokuzunda mağlup ettiği Stefan Edberg vardı. Edberg; dünyanın uzak ucunda, o dönem çim kortlarda oynanan Avustralya Açık’ta iki şampiyonluk kazanıp kendini kanıtlamış bir isimdi. O finalde işler, Becker’in beklediği gibi gitmedi. İlk seti kazanmasına rağmen 3-1 kaybetmişti. Becker maça dönüp baktığında, “Favoriydim ama Stefan, bu durum ve benzerlerine hep çözüm üretebildiği için Stefan oldu” diyordu. Sonraki iki yılda, aynı yerde iki finalde daha karşılaşacak ve şampiyonlukları paylaşacaklardı.

“Ivan Lendl, John McEnroe… Kimi zaman işler kişiselleşirdi ama Edberg’le hiçbir zaman karşılıklı saygımızı kaybetmedik” diyor Becker. Bu, o yılların tenis atmosferi için ciddi bir istisnaydı. Tam 12 sene boyunca tarihin en sert tenis rekabetlerinden birine imza atacak ikilinin karşılıklı saygısı, günümüzün dostane rekabetlerine de bir örnek teşkil etmiş olabilir. Zira yapılan o zorlu maçların ardından geriye kalan, sadece karşılıklı güzel sözler oldu.

Edberg 1996, Becker ise 1999 yılında kariyerlerini sonlandırdılar. İkisi de toplamda altışar Grand Slam şampiyonluğu kazandı. Hiç Fransa Açık şampiyonu olamayışları da sanki kaderin bir cilvesiydi. Oynadıkları 35 maçın 25 tanesi Becker’in oldu fakat Grand Slam’lerdeki dört karşılaşmanın üçü İsveçliye gitti. Edberg’e göre o, mesafeli ve sakin taraftı; Becker ise çabuk parlayan ve duygularını dışa vuran... Fakat onları özel yapan şey, tıpkı tüm diğer büyük ikili rekabetlerde olduğu gibi birbirlerini hep en iyi oyunlarını oynamaya zorlamalarıydı. Tüm zamanların en büyüklerinden Roger Federer’in futbol yerine tenisi seçmesine esin kaynaklığı etmesi de, bu ikilinin yaptıklarının ne kadar ilham verici olduğunun kanıtı gibiydi.

Fakat Boris Becker ve Stefan Edberg için bir ihtimal daha vardı. 2014, son maçlarından neredeyse 20 yıl sonra onları yeniden birer rakibe dönüştürdü. Öyle ki Federer, sürpriz bir kararla -belki de Djokovic’ten fikir alarak- idolü Edberg’i antrenörü olarak seçmişti.

Beş sete gidecek 2014 Wimbledon finali de bu sayede çok daha unutulmaz oldu. Mücadelenin galibi Djokovic’ti. Dolayısıyla Becker de ezeli rakibine üstünlük sağladı. Aynı sonuç, bir yıl sonra bu kez hem Wimbledon hem Amerika Açık finallerinde tekrarlanacaktı. Kazanan değişmiyordu.

Stefan Edberg, 2016'nın başında Federer'le yollarını ayırdı. Şimdilik antrenörlük serüveni, Boris Becker’e karşı bir Grand Slam galibiyeti alamadan bitmiş gözüküyor. Sayılar, ikinci raundun ardından bir kez daha Becker’in yanında. Ama kim bilir, belki ikili için gong yeniden çalar...

Socrates Dergi