İlham Kaynağı

5 dk

Dick Butkus, kısa süreli kariyerinde hücum oyuncularına korku salarken saha dışında ise sinema âleminde tutunmaya çalışan bir gence ilham vermişti.

Credit: Chicago Tribune

“Dick Butkus!” Bir dönem NFL’de yer alan hücumcuların “En çok korktuğunuz rakip kim?” sorusuna verdiği ortak cevap buydu. Litvanya kökenli bir ailenin çocuğu olan Dick Butkus, doğup büyüdüğü Chicago şehrine bağlılığını kariyeri boyunca gösterdi. Liseden sonra topraklarını terk etmedi ve Illinois’da kolej eğitimi aldı. Kolej takımıyla çıktığı ilk antrenmanda; içgüdüleri, doğuştan gelen savunma kabiliyeti ve hırsıyla koç Pete Elliott’ı etkilemiş, yardımcısı Bill Taylor’un ‘Ormanın Kralı’ lakabına nail olmuştu bile. 1965’te Denver Broncos ve Chicago Bears tarafından draft edilse de tercihi bir kez daha ‘memleketten’ yana olacaktı. Diz sakatlığıyla 1973’te sona eren kariyeri boyunca Chicago’da kaldı ve Super Bowl kazanamamasına rağmen şehrin simgelerinden biri oldu. Takım arkadaşı Mike Ditka, şehirle bütünleşmesini şu sözlerle anlatıyordu: “Bu şehir; güçlü, çalışkan fabrika işçilerinin şehridir. Butkus da böyleydi.”

“Eğer doktor olacak kadar zeki olsaydım doktor olurdum. Zeki değildim ve ben de futbolcu oldum” diyerek ‘kariyer planını’ çizen Butkus, iki kez yılın savunmacısı ödülünü aldı ve hâlâ futbol tarihinin en iyi savunmacılarından biri olarak gösteriliyor. 1985’ten bu yana Amerikan futbolunun en iyi savunmacılarına verilen ‘Butkus Ödülü’yle ismi şereflendiriliyor. Green Bay Packers’ın running back’i MacArthur Lane, Butkus etkisini “Her müdahalesinden sonra ayağa kalkmak için dua ederdim. Eğer seçme şansım olsa bir boz ayıyla karşılaşmayı tercih ederdim” sözleriyle anlatıyor. NFL tarihinin bir diğer mühim savunmacısı Deacon Jones’un Butkus’a adadığı bir şiiri dahi var. İzleyicilerin ve sahadakilerin ondan ne denli ürktüğünün özetini ise spor yorumcusu Pat Summerall, bir tevatürle yapıyor: “Hava şartları ne olursa olsun, maçtan sonra duş almaz ve soyunma odasında oturup kendini yalarmış!”

1969, New York… İtalyan göçmeni genç, altı haftalık bulmastif cinsi yavru köpeği sahiplendi. Ailenin yeni üyesi; ‘meymenetsiz’ suratı, agresifliği ve bir süre sonra önlüğünü parçalamasının da etkisiyle adını bulmuştu: Butkus. Tek hayali, Hollywood’a kapağı atmak olan genç, köpeğiyle geçirdiği zor günlerde hep voleyi vurmayı, Butkus’ı ‘krallar gibi’ yaşatmayı arzuluyordu. Fakat olmadı. Maddi olarak pek de iyi gitmeyen durumu, Butkus’la yolları ayırması anlamına geliyordu. Bir dükkânda tanıştığı adama Butkus’ı sattı…

Birkaç hafta sonra, Muhammed Ali ile Chuck Wepner arasındaki boks maçını izlerken diplerde geziniyordu. Labirentten çıkışı da tam bu anda buldu! 20 saatte senaryoyu yazdı ve yapımcıların kapısını aşındırmaya başladı. Birkaç retten sonra kabul gören senaryo, varoşlarda haytalık yapan ve ağır sıklet boks şampiyonu ile bir ‘fırsat maçı’ teklifi alan basit bir boksörü anlatıyordu. Rocky, ortaya böyle çıktı. Eski dostla yolların kesişmesine de az kalmıştı…

Senaryoda, ana karakter Rocky Balboa’nın bir ‘pire torbası’ sahibi olması gerekiyordu. Fakat filmin yapımcısı, eğitimli bir köpek bulmanın pahalıya patlayacağını söyledi. Bütçe, kendi deyimiyle bir hamster bile kiralamaya yetmiyordu. Çözüm, Butkus’un geçici sahibini bulmaktan geçiyordu. Uzun ikna çalışmaları sonucunda, kadim dostu Butkus’la altı aylık ayrılığına son verdi. Film gösterime girdiğinde, Butkus Stallone de oyuncu kadrosunun içindeydi. Sahibi Sylvester Stallone’nin hayalleri sonunda gerçekleşmişti. Rocky, önce Oscar kazandı, bir seriye döndü ve ardından Stallone’nin Butkus’a vadettiği güzel günleri getirdi. Butkus: Flesh and Blood kitabının yazarlarından Pat Smith, efsane savunmacının Stallone gibiler için ne anlama geldiğini şöyle anlatıyor: “Bu, savaşa hazırlanan bir erkeğin durumunu temsil ediyor. Bizim yetiştirilme tarzımız, testosteron… Butkus da bu maskülen figürlerden biriydi.”

Butkus Stallone, 1981’de Sylvester’ı ebediyen terk etti. Aktör, yıllar sonra, 2015’te verdiği röportajda Butkus’a özlemini şu sözlerle dile getirmişti: “O, hâlâ bilgisayarımda masaüstü duvar kağıdım.”

Socrates Dergi