
İlk Adım
7 dk
Türkiye, çok zengin bir olimpiyat tarihine sahip değil. Ancak söz konusu artistik jimnastik ise yeşeren bir filizden ve dönüm noktalarından bahsedebiliriz. Ya da sözü Göksu Üçtaş Şanlı'ya bırakabiliriz.
Olimpiyat oyunları söz konusu olduğunda her spor özeldir. Ancak atletizm, yüzme ve artistik jimnastik üçlüsü diğerlerinden ayrı bir konumda yer alıyor. Tokyo'da jimnastikte gelen yedi final ve Ferhat Arıcan'ın elde ettiği bir madalya sonrası 2012 Londra'ya dönme ve Göksu Üçtaş Şanlı'yla birlikte bir dönüm noktasından bahsetme vakti.
Beş yaşında Gaziantep'ten Bolu'ya jimnastik için gitmek nasıl bir duyguydu? İnsanın etrafında neler olduğunu dahi idrak edemeyeceği bir yaş. Bolu'daki kampta ailenizden ayrı yaşamak nasıl bir deneyimdi?
Aslen Gaziantepliyim. Jimnastiğe orada başladım ama şartlar yetersizdi. Salon yetersizdi, aletler yetersizdi. Dolayısıyla oradaki antrenörüm beni ve ailemi Bolu'daki eğitim merkezine yönlendirdi. Tabii Bolu'ya gittikten, salona girdikten, oradaki atmosferi gördükten sonra insan çok heyecanlanıyor. Beş yaşındaydım. Elbette bir çocuğun görüşüyle şu anki görüşlerim çok farklı. O dönem hem korku vardı hem de heyecan. Çünkü bilmediğim bir yerdeydim ve ailemden ayrılmak zorunda kalmıştım. Babamın işi dolayısıyla ebeveynlerim Gaziantep'e dönmek zorunda kaldılar.
Ben de bir yıl kadar eğitim merkezinde kaldım. Orada ablalarımız, bize yardımcı olan antrenörlerimiz vardı. Hafta sonları başka ailelerin yanlarına gidip geliyordum. Annebaba gibi olmuyor ama bir şekilde idare etmeyi öğrenmiştim. Annem zaten bana çoğu şeyi öğretmişti. Bir yıl öyle geçti. Daha sonrasında ailem geldi. Şu an kızım da altı yaşında. Düşünüyorum da ben onu bırakabilir miydim, gerçekten bilmiyorum. Açıkçası fazlasıyla özlem içeren, zor bir süreçti.
Türkiye'de kız ve erkek çocuklarının sporu yapma serüvenlerinde farklı söylemler var. Bir tarafta "Çocuk işte. Enerjisini dışarı atıyor" denilirken kız çocukları başarılı olsalar bile "Kız haliyle" diye başlayan cümlelerin öznesi oluyorlar. Bu konu artistik jimnastikte ne durumda?
Ben jimnastik branşında o algıyı kırdığımızı düşünüyorum. Çünkü kız-erkek ayırt edilmeksizin artık aileler de çok bilinçli. Ama ailelerde de çocukları için kız-erkek ayırt edilmeksizin "Hep iyi olsunlar, başarılı olsunlar" düşüncesi hâkim. Hep başarı odaklılar. Tabii işin sağlıklı birey olma kısmı da var. "Enerjisini dışarı atsın" diyen bir kesim de var. Fakat genel anlamda televizyonda bizleri, madalya alan sporcuları gören anne-babaların hepsi, çocuklarını "Benim çocuğum da böyle olsun" diyerek salona getiriyorlar. Çocuklardan çok anne-babalardaki hırs daha fazla.
2012'den önce de başarılı bir grafik çiziyordunuz ama 2008 Beijing'de sizi izleyemedik. Daha sonrasında 2012'de Türk jimnastiği adına bir ilki başararak olimpiyata katıldınız ama bir yandan da sakatlıklarınız vardı. O süreç sizin için nasıl ilerledi?
16 yaşından sonra artistik jimnastikte büyükler kategorisinde yarışmaya başlayabiliyoruz. 2008 Beijing'e de gidebilirdim ama sakatlıklarım vardı. Üniversite sınavıyla dünya şampiyonası aynı döneme denk gelmişti. Ben de o ara çok iyi bir karar verdiğimi düşünmüyorum. Seçmelere gidebilirdim ama sakatlığım da vardı. 2008'i kaçırınca 2012 Londra için daha da hırslandım. Elbette dünya şampiyonasında seçmeleri kazanmak, daha sonrasında olimpiyat oyunlarına gitmek özel duygular. İlk olmak zaten çok güzel. Ama bir yandan da çok zor. Üstünüzde büyük bir sorumluluk oluyor. Bu sorumluluğu taşımak farklı. Fiziksel olmaktan çok psikolojik bir savaş. Psikolojisi iyi olan kaldırabiliyor. Olimpiyata gideceksin, ilk olacaksın... Büyük sorumluluklar.
2012 Londra'ya gitmeden bir ay önce bir sakatlık geçirmiştim. Dirseğim çıktı ama yine de oraya gidip yarışmam hem benim hem de ülkem için önemliydi. Ben de bir şekilde fizik tedavi aldım ve çok çabuk bir şekilde yarışmalara girdim ama dört alette tam performans sergileyemedim. Sadece tek alette yarışabildim. Bu yüzden de Londra'da çok iyi bir sonuç alamadım.
"Fiziksel olmaktan çok psikolojik bir savaş" dediniz ama 2012'de takıldığınız nokta psikolojik değil. Aksine fiziksel.
Kesinlikle öyle ama o saatten sonra yapacak bir şey yok. Sakatlık sporun bir parçası ve bunu kabullenmek zorundayız. Her an her şey olabiliyor. Bu bizim isteğimizin dışında gelişen bir olay. Çünkü çok ağır antrenmanlar yapıyoruz. En ufak bir dikkat dağınıklığı, mesela elinin kayması bile sakatlık yaratabiliyor. Bu da sporun bir parçası. Hiçbirimiz bunun olmasını istemeyiz ama çok talihsiz bir döneme geldi sakatlığım. Dediğim gibi tek alette yarışmıştım. Aslında tekrar başlamamın sebebi de o. Bir şeyleri tam olarak gerçekleştiremediğim için içimde ukde kaldı. Ben de geri dönmek istedim. 2020 Tokyo'ya da gitmeyi çok istiyordum ama çok küçük bir farkla seçmeyi geçemedim. Bakalım, önümüzdeki dönemde neler olacak…
Tokyo'ya gitseniz kendi branşınızdaki en yaşlı isimlerden biri olacaktınız.
Oksana Chusovitina diye Özbek asıllı bir sporcu var. Sekiz olimpiyat görmüş bir sporcu. Olimpiyattan sonra zaten sporu bıraktı. Tokyo'da en yaşlısı oydu ama artık dünyada hem anne olan hem de jimnastik yapan iki-üç kişi kaldık.
Bu sene olimpiyat yaklaştıkça jimnastikte en az bir madalya gelecek inancı da iyiden iyiye yerleşmişti zihinlere. Tokyo'da ortaya çıkan tablo size neler hissettirdi?
Hepimiz çok mutluyuz. Madalya geleceğini biliyorduk. Gitmeden önce konuşuyorduk bunu da. Ben kendi adıma çok mutluyum. 2012'den 2020'ye, bu kadar kısa bir aralıkta arkadaşlarımız o kadar güzel madalyalar kazandı ki… Hem dünya şampiyonalarında hem Avrupa şampiyonalarında hem de olimpiyatta söz sahibi bir ülke haline geldik. Ben bütün arkadaşlarımla ayrı ayrı gurur duyuyorum. Bizi en iyi şekilde temsil ettiler orada.

"Hem dünya şampiyonalarında hem Avrupa şampiyonalarında hem de olimpiyatta söz sahibi bir ülke haline geldik. Ben bütün arkadaşlarımla ayrı ayrı gurur duyuyorum."
Ferhat Arıcan'ın kazandığı bronz madalyanın yanı sıra yedi final Türkiye için çok değerli olsa gerek.
Yedi finale çıkmak mükemmeldi. Özellikle Adem'in (Asil) atlama masasında altın madalyayı ufak bir farkla kaçırışını ve daha sonrasında yüzündeki ifadeyi görünce ben de çok üzüldüm. Geldiği zaman burada da konuştuk. Hâlâ çok üzgün ama spor bu. Yapacak hiçbir şey yok. Otuz saniye veya sadece bir dakika için senelerce çalışıyorsunuz ama bunlar olabiliyor. Bu bahsettiklerimin hepsi sporun parçası. Ben bunların sporcuları daha çok kamçıladığını düşünüyorum. Bir sonraki olimpiyatta aynı hataları yapmayacaklardır.
Sadece üç yıl sonra Türk jimnastiği bu kez Paris'te olacak. 2024 için ne düşünüyorsunuz?
2024 Paris için erkeklerin takım hedefleri var. Keza bizim de öyle. Artık takımlarımızda yavaş yavaş hedef serilerimiz oluşmaya başladı. Ona göre yaptığımız çalışmalar var. Biz de takım olarak gitmek istiyoruz. En azından dünya şampiyonasına kadar takım olarak gidip orada seçmeye katılmak istiyoruz. Umarım gelecek nesiller bizden çok daha iyi olurlar. Çünkü ben birkaç yıl içinde artık bayrağı yavaş yavaş devretmeye başlayacağım. Bundan sonrasında da Türk jimnastiğinin her zaman daha iyiye gideceğini düşünüyorum.
2024'te geri dönüp baktığımızda 2012'yi yine bir dönüm noktası olarak göreceğiz gibi...
Mutlaka. Öyle olmasını çok isterim. İlk olmak zaten çok güzeldi. Takım arkadaşlarımın hepsi çok küçük, 17-18 yaşlarındalar. Onlar da madalya almayı çok istiyor. Antrenmanlarda da çok çalışıyorlar. Ben de elimden geldiğince tecrübelerimi, bilgilerimi aktarmaya çalışıyorum. Heyecanlarına ortak oluyorum. Bir takım olarak biz de olimpiyat oyunlarına gidebiliriz.