
İmparatorluğun En Uzun Yılı
17 dk
LeBron James, kariyerinin son dönemecinde sadece Michael Jordan'ın hayaletine karşı mücadele etmiyor. Büyük bir rakibi daha var: Kendisi.
"Bana bir bok anlatan olmadı." Frank Vogel, bu sözleri sarf ettiğinde Winning Time'ın yeni sezon çekimlerinde değildi. Bu hikâyede her şey gerçekti. Sezonun son maçının ardından gazeteci Adrian Wojnarowski'nin "Vogel, Lakers'taki son maçına çıktı" tweet'i kendisine sorulmuştu fakat Vogel'ın gelişmelerden haberi yoktu. Deneyimli koç, ondan evvel Woj'a haber uçurulmasına samimi bir tepki vermişti. Hoş, Lakers yakın tarihi hesaba katıldığında yaşananlar şaşırtıcı değildi. Burası, güçlü değilseniz bozuk para gibi harcanacağınız bir yerdi.
Peki Vogel masum muydu? Şüphesiz ki hataları vardı. Maç içi kararları, rotasyonu, hücum planı tartışılabilirdi. Lakin Lakers'ın play-in'e bile kalamadığı; 33 galibiyet, 49 mağlubiyetle bitirdiği sezonun temel sorumlusu o değildi. Russell Westbrook takasıyla şekillenen sezon, LeBron James ile Anthony Davis'in sakatlıkları da eklenince, kâbusa dönmüştü. Fakat sorun şu ki Lakers sağlıklıyken bile iyi basketbol ortaya koyamıyordu. Zira ortada bir basketbol takımı değil, bir imparatorluk vardı. Güç savaşlarının öne çıktığı bir imparatorluk. Onu da kimse bir arada tutamamıştı.
Sezon sonu basının karşısına geçen genel menajer Rob Pelinka ise basketbol kararlarından ötürü sorumluluğu üzerine alıyordu. "Kararları Buss ve Pelinka mı veriyor yoksa LeBron ile Rich Paul mu?" sorularına kapıyı kapatmaya çalışıyordu. Her imparatorluk gibi, Lakers'ın da veraset derdi vardı. Aynı hafta Pelinka'nın eski patronu Magic Johnson ekrana çıkıyor, "Lakers sezon başında DeMar DeRozan ve Buddy Hield'ı kadroya katabilirdi, Westbrook'u tercih ettiler" diyordu. Bir yandan LeBron ve Klutch Sports'u eleştiren yazılar kaleme alınırken medyanın karşı cephesi ise Jeanie Buss'ı hedef tahtasına oturtuyordu. Herkes başkasının kellesinin peşindeydi.
Farkındalık. 2019 yılında piyasaya çıkan LeBron Inc. kitabının açılışında Brian Windhorst, "LeBron'la alakalı en etkileyici detay ne?" sorusuna cevaben bu kelimeyi öne çıkarıyordu. Fiziği, devamlılığı, oyun hissi… Hepsinden çok, farkındalığı onu etkiliyordu. Kitaptan alıntı yapalım: "LeBron odada oturup bir yandan televizyondaki maça bakabilir, diğer yandan onu köşeye sıkıştırmaya çalışan bir gazetecinin sorularını yanıtlar, aynı anda birkaç sandalye ötedeki iki takım arkadaşının hangi konudan bahsettiğine kulak kabartabilir."
LeBron'u lise yıllarından beri muhabir olarak takip eden Windhorst, 'Mahşerin Dört Atlısı'nı da yakından tanıyordu. 2003 NBA Draft'ından beri LeBron'un çevresinde aynı isimler vardı. Randy Sims, her salonda onun yanındaydı. Maverick Carter, liseden itibaren ticari kararlarını danıştığı kişiydi. Küçükken bir havaalanında tanıştığı Rich Paul, Klutch Sports'un başında, menajeri olmuştu. Bu ekibin farkı, Windhorst'a göre, "Hayır" demenin önemini erkenden kavramalarıydı.
Çaylak sezonu öncesi hangi ayakkabı firmasıyla anlaşacağı merak edilen LeBron, bu cevabın faydalarını görmüştü. Reebok'ın 100 milyon doları aşan teklifini reddedip Nike'la daha düşük miktardan anlaşma imzaladığında biraz garipsenmişti. 17 yaşındaki pek çok fakir çocuk, daha fazla parayı seçerdi. Lakin o günlerde ekip, bir imparatorluk inşa etmenin peşindeydi. Beats kulaklıklardan Blaze Pizza'ya, Liverpool Kulübü'nde hisse almaktan 'The Decision'a kadar her durakta sadece reklam yüzü değil, partner olmayı düşünmeleri de bundandı. Her yaptıkları işte hisse almayı, karar sürecine dahil edilmeyi bekliyorlardı. Nike'tan Microsoft'a, Sprite'tan HBO'ya uzanan bir zincirde…
Hangi odada olursa olsun, LeBron kafayı kontrolle bozmuştu. Zaten saha içindeki sihri de buydu. Rakip savunmayı karşısına alır, pozisyon pozisyon maçı yönetir, parkedeki bir koç gibi yapılacak hamleleri tasarlardı. Bu stil, ona dört şampiyonluk ve sayısız rekor getirmişti. Ama saha dışında her şeyi kontrol etmek daha çetrefilliydi. ESPN'le yaptıkları ve reklamlarından bağış yapılacak hayır kurumlarına kadar her şeyi kontrol ettikleri The Decision, kariyerindeki en büyük lekeydi. Dörtlünün hikâyeyi, anlatıyı, mesajı kontrol etme çabası ilgiye değerdi ama bu, kendi dünyalarına hapsolmalarına da neden olabiliyordu. The Decision, yankı odasının bir eseriydi.
Bu kontrol takıntısı, The Decision sonrası dönemi de belirlemişti. 2015'te Cleveland Cavaliers'a dönüş, kitlelerin sevgisini yeniden kazanmak için elzemdi. Mesajı nazikçe kontrol etmeyi öğrenmişlerdi. 2018'de Lakers'a gidişi ise yeni bir çağın kapılarının açılması anlamına geliyordu. LeBron ile şürekâsı yine direksiyondaydı ve bu, NBA'in en kaotik organizasyonunun yeniden rayına oturmasına tam da yetmemişti. Gelen bir şampiyonluğa rağmen… Rich Paul'un yönettiği, LeBron'un da gizli ortağı gibi davrandığı Klutch menajerlik şirketi, Jeanie Buss ve Rob Pelinka'yla birlikte 2018 yazından itibaren Lakers'ı inşa etmişti. 2019'daki Anthony Davis takası, 2019-2020 şampiyonluğunu getirmişti. Fakat bir sezon sonra play-off ilk turunda Phoenix Suns'a elenmişlerdi. Bu sezon ise play-in'e dahi kalamadılar. Ve bu tabloda LeBron'un da büyük sorumluluğu var. Saha içindeki LeBron, bu yaşında bile, sakatlanmadığı takdirde, işini en üst düzeyde yapabiliyor. Peki saha dışındaki LeBron? Orada işler biraz karışık.
2022 All-Star, LeBron James'in odayı kontrol etme, bir sonraki kariyer hikâyesini çizme çabası açısından bir başka sayfaydı. Cleveland'da düzenlenen All-Star Hafta Sonu'nda Cavaliers'ın genç yıldızlarını övüyor, Oklahoma City Thunder Genel Menajeri Sam Presti'yi beğendiğinden söz ediyor, oğlu Bronny James ile beraber forma giyme isteğinin altını bir kez daha çiziyordu. Kısa bir süre sonra Bleacher Report'a Jake Fischer imzalı bir haber düştü. Haberde Vogel'ın koçluk geleceğinin sallantıda olduğu anlatılıyordu. Geçen sezon Kyle Lowry'yi alma fırsatı varken Talen Horton-Tucker'dan vazgeçmeyen genel menajer Rob Pelinka'nın ise koltuğu sağlamdı. Buss ve Rambis Ailesi ile yakın olan Pelinka'nın Klutch'la da arasında büyük bir husumet yoktu.

Magic Johnson, Rob Pelinka ve Jeanie Buss
Aynı haberde ilginç bir dedikodu daha vardı. Klutch yöneticilerinden Omar Wilkes'in Lakers yönetiminde görev alacağı konuşuluyordu. Söylentiler, Pelinka'nın yerine veya yanına Wilkes'in geçebileceği yönündeydi. Babası Jamaal Wilkes, Lakers'ta forma giymiş, üç yüzük kazanmıştı. Kardeşi Jordan da Lakers yönetiminde altı yıl mesai harcamıştı. Özetle, Buss için aile kontenjanından sayılırdı. Tuhaf olan, bu söylentiyi başka bir menajerlik şirketinin yaydığı yönündeki dedikoduydu. Trae Young'dan Anthony Edwards'a birçok genç yeteneği Klutch'a kazandıran Wilkes, 2022 NBA Draft'ının yıldız adaylarından Paolo Banchero'yla da samimiydi. Banchero'yu bünyesine katmak isteyen Creative Artist Agency şirketinin, kısacası CAA'in, bu Wilkes haberini yaydığı ve böylece "Bakın, Wilkes'e güvenmeyin. O menajerliği bırakıp Lakers'ta çalışacak" mesajı vermeye çalıştığı ifade ediliyordu.
Aslında bu manzara, Lakers'ın modern NBA'deki yerinin de göstergesiydi. Kulüp, 2010'daki şampiyonluktan sonra, Kobe Bryant'ın ilerleyen yaşı ve sakatlıklarıyla birlikte, fetret dönemine girmişti. 2016'da Kobe emekli olduğunda yeni bir sayfanın peşindelerdi. Bir başka Lakers evladının, Luke Walton'ın koçluğunda genç çekirdeğin üzerine titriyorlardı. O süreçte Jeanie Buss da aile içindeki güç savaşının galibi olmuş, kardeşlerine karşı mutlak iktidarını ilan etmişti. Fakat Los Angeles, sabırsız bir şehirdi. Kaybederek uzun vadede kazanacak bir yapı kurmak, camianın genlerinde yoktu.
Jeanie Buss da babası gibi 'yıldız gücüne' inanıyordu. Magic Johnson'ın 1980'lerde kulübü nasıl şekillendirdiğini görmüş, 2000'lerde benzer bir ilişkiyi Kobe'yle kurmuştu. Burada şampiyonluk yoksa başarısız sayılırdınız, hamlelerinizin tek ölçütü yüzüktü. 2017'de Jim Buss-Mitch Kupchak ikilisiyle yollar ayrıldıktan sonra Kobe'nin eski menajeri Pelinka'nın genel menajer seçilmesi, Magic'in başa getirilmesi aynı inancın sonucuydu. Nitekim iki yaz sonra LeBron'u ikna eden de yakın dostu Magic'ti.
LeBron'un gelişi, Lakers adına yeni bir evliliğin de habercisiydi. Bu imzayla, Maverick Carter, Rich Paul, Randy Sims gibi figürler de kulübe gelmişti. Buss'ın danışmanları Linda ile Kurt Rambis'i de sürece dahil ettiğinizde oda kalabalıklaşıyordu. Fakat temelde Anthony Davis takası, Klutch'ın gücü ve biraz da zorbalığıyla gerçekleşmişti. 2020'deki şampiyonluk, Klutch'ın camiadaki etkisinin büyümesine sebep olmuştu. Ama karar vericiler, yüzüğü getiren yolu iyi kavrayamamıştı. 2021'deki Suns mağlubiyetine aşırı tepki vermeleri de bundandı. NBA Finali'ne yürüyen Suns'a 4-2 mağlup olunan sezon, Westbrook takasının taşlarının döşenmesine sebebiyet vermişti. Lakers, daha şutör oyunculara gitmek veya çekirdeğini korumak yerine Westbrook'a sevdalanmıştı. Ve o takas, felaketi getirmişti. Savunma felsefeli Vogel, elinde bir bomba bulmuştu. LeBron, onu rahatlatması amacıyla alınan Westbrook'un gelişiyle daha çok ikili sıkıştırmaya maruz kalmıştı. Pelinka ile Buss, daha fazla lüks vergisi ödemekten kaçmak için Alex Caruso'nun gitmesine izin vermişti. Böylece Lakers iki sezon içinde şampiyonluktan play-in dışına düşmüştü ve fatura, bu kararların pek çoğunda odada bile olmayan Frank Vogel'a kesilmişti.
Menajerlerin profesyonel spordaki etkisi NBA'e özgü bir durum değil. Bugünlerde Avrupa futbolu demek, biraz da Jorge Mendes ve Mino Raiola demek. Mendes, Raiola, Mark Bartelstein veya Rich Paul gibi figürler artık sadece temsil edilecek oyuncular aramıyorlar. Elbette ana malzemeleri insan, hatta yetenek. Fakat bu isimlerin bir başka derdi de kulüpleri kontrol etmek. Lakers'ın Klutch, New York Knicks'in CAA, Oklahoma City Thunder'ın Wasserman menajerlik şirketleriyle anılmasının sebebi bu. Veya haber atlatma savaşındaki iki muhabirin, Wojnarowski ile Shams Charania'nın rekabetinde bile aynı kavgayı görmek mümkün. Oyunculardan kulüplere, gazetecilerden asistan koçlara; NBA'in her köşesinde bir menajerlik mücadelesi, bilgi ve iktidar savaşı var.

NBA tarihinde menajerlerin hep müstesna bir yeri oldu. Larry Fleisher, 1960'lardan 1980'lerin sonuna hem Oyuncular Birliği'ndeki görevinde hem de menajer rolünde ligin evrimine katkıda bulunmuş, emekli oyuncuların sigorta haklarından ilk salary cap'e kadar onlarca devrimde yer almıştı. David Falk, Michael Jordan'ın menajeri olarak 1980'lerin ortasında lige girmiş ve pazarlama anlamında her şeyi değiştirmişti. 21. yüzyıla gelinirken Dan Fegan sahneye çıkmış, toplu iş sözleşmesindeki açıklardan yararlanarak müşterilerine milyonlar kazandırmıştı. Tabii ki bu serüvende her şey güllük gülistanlık değildi. Fleisher, oyuncu hakları mücadelesinde lig yönetimiyle sevgi ve nefret dolu bir ilişki kurmuştu. Falk, 1999 NBA Lokavtı'na giden yolun sorumluları arasında gösteriliyordu. Fegan ise hem bulduğu açıklarla davaların sembolü oluyor, hem de rivayetlere göre Dallas Mavericks gibi takımları perde arkasında yönetiyordu. The Decision sonrası sahneye çıkan Rich Paul ise 'Oyuncu Özgürleşmesi Çağı' ile özdeşleştiriliyordu. Takım sahipleri ve kulüpler karşısında yıldızlar daha çok güç kazanıyordu ve bu da pek çok meseleyi doğuruyordu.
Yıllar içinde bu şirketlerin kulüplerde kurdukları baskılar öyle bir boyuta ulaşmıştı ki bazı takımlar o menajerleri yönetimlerine getirmişti. Warriors hanedanının mimarlarından Bob Myers, eski bir Wasserman çalışanıydı. Pistons'ın başında bir süredir farklı rollerde efsanevi menajer Arn Tellem var. Knicks'i seneler boyunca perde arkasında yöneten CAA kurmayları Leon Rose ve William Wesley ise artık camianın resmi koltuklarında oturuyor. Pelinka, zaten Kobe'nin menajeri olarak Lakers'la köklü bir bağ kurmuştu ve o bağla genel menajerliği kaptı. Ethan Strauss, yeni sistemi şöyle tarif ediyor: "Eskiden menajerler, takımlarla savaş halindelerdi, müşterileri için daha fazla para koparmaya çalışırlardı. Yeni modelde ise menajerler, takımların parçaları. Lakers örneğinde olduğu gibi artık bazı takımları menajerler yönetiyor. Bu dinamiği eleştirmek kolay ama Lakers'a şampiyonluğu da Klutch idaresi getirdi. Pelinka, güncel Klutch etkisinden rahatsız olabilir ama Davis'i Pelicans'tan Lakers'a getiren de aynı etkiydi…"
Portekiz'den başladığı yolculukta dünya yıldızlarını yöneten, Wolverhampton Wanderers gibi kulüplerin gizli patronuna dönüşen Jorge Mendes'i inceleyen İtalyan yazar Pippo Russo ise süper menajerlerin etkisine 'Mendes Sistemi' adını takıyor. The New York Times'a konuşan Russo'ya göre Avrupa'daki birçok kulüp Mendes'e oyuncular hakkında danışıyor ve tavsiye istiyor. Russo'nun ifadesiyle Mendes'i futbolun en güçlü insanı yapan da oyuncu pazarında çalışması değil, artık pazarı yaratan kişi olması. Aynısı NBA'deki menajerlik şirketi için de geçerli değil mi? Günümüzde tek bir Woj veya Shams tweet'iyle bir anda kendinize yeni bir pazar yaratabilirsiniz.
Bu konuyu tarif ederken sıkça atıfta bulunulan bir ifade ise Rich Paul'a ait. İki yıl önce Sports Illustrated kapağına çıkan Paul, geçen yıl The New Yorker'a bir röportaj vermişti. 'Change Agent' başlığıyla yayımlanan söyleşiyi kaleme alan Isaac Chotiner, Paul'la bir yerde muhabbetlerini şöyle kâğıda dökmüştü: "Bir anda formsuz Lakers'tan söz etmeye başladık. Paul, Nets'i işaret ederek 'Bizi yenebilecek tek takım' dedi. Bu, NBA çevresinde, birçok takımda müşterileri olan bir menajer için ilginç bir ifadeydi. Hele Davis takasında aldığı eleştirilerden sonra… Paul'a bunu sordum, 'Lakers'ta altı müşterim var ama, lütfen…' diyerek kafasını salladı."
Klutch Sports'un yükselişinin arkasında önemli iki sosyal gerekçe daha var. Birincisi, 'cool' algısı. Strauss'a dönelim tekrar: "Eskiden oyuncu menajerleri sadece oyuncu menajeriydi. İşleri size iyi kontrat sağlamaktı. Şirketlerinin adları hiç havalı değildi. Herhangi bir şeyin parçası değildiniz. Sadece hizmet alıyor ve karşılığını ödüyordunuz. Fakat yüksek seviye sporcular, ayrıcalıklı, havalı bir kulübün parçası gibi hissetmeyi seviyor. Oyuncular Klutch'a dahil olduklarında cool insanlarla tanışacaklarını biliyorlar. Jay-Z tarafından kurulan Roc Nation, bunu ilk fark eden menajerlik şirketiydi. Klutch hakkında ne düşünürseniz düşünün, bir menajerlik şirketini cool bir markaya dönüştürürken çok başarılı oldular." İkinci gerekçe ise 'Siyah Hayatlar Değerlidir' hareketi. Yarım asırdır ağırlıklı olarak siyahların forma giydiği bir lig olan NBA'de aslında karar verici konumda olan figürler genellikle beyazlardı. Lig ofisi, takım yönetimleri, koç ekipleri… Rich Paul ve en sadık müşterilerinden Draymond Green de The New Yorker'a aynı durumdan bahsetmişlerdi. Siyah oyuncular için bile eskiden siyahların ağırlıkta olduğu bir odada olmak yanlış bir karar alınacağı önyargısını da beraberinde getiriyordu. Klutch, bu algıyı da değiştirmek istiyor. Şirket, on yılda iki milyar doları geçen anlaşmalara imza attı; Ben Simmons'tan John Wall'a, Zach LaVine'den Lonzo Ball'a pek çok yıldızın menajerliğini aldı.

LeBron James, Maverik Carter, Quavo, Paul Rivera ve Rich Paul
Hollywood, müzik dünyası ve NBA'in bu süreçteki ortaklığı da menajerlerin etkisini büyüttü. LeBron, kariyerinin başında Aaron Goodwin ile çalışıyordu. Daha sonrasında lig çevrelerinde pek çok starın aile dostu gibi sevdiği William Wesley ile tanıştı. Creative Artists Agency, Hollywood'daki yeteneklerin yanına spordaki yıldızları da eklemek için 2009'da yeni bir istikamete girmişti. Leon Rose'u yönetici yapmaları, Rose ile Wesley'nin o dönem LeBron'un menajerliğini üstlenmesi kritik eşiklerdi. Rich Paul da Rose'un yanında dirsek çürütmeye başlamıştı. 2012'de LeBron, Rich Paul'la birlikte CAA'den ayrıldı. Paul tarafından kurulan Klutch, daha sonrasında CAA'in Hollywood'daki rakiplerinden United Talent Agency tarafından satın alındı ve etki alanını genişletti. LeBron, Jay-Z'yi bu alanda da örnek almıştı. Jay-Z, bilet satışlarından reklam anlaşmalarına kadar her alanı kontrol ediyordu. Kendine ait bir menajerlik şirketi ve streaming servisi vardı. Attığı her adımda karar süreçlerine dahil edilmek istiyordu. LeBron James gibi. İkili, ipleri alarak sektörlerini değiştirmişlerdi.
Özetle, Klutch'ın Lakers için bir partnerden fazlasına dönüşme yolu, Hollywood ve müzikten de geçmişti. Fakat bu sezonla birlikte bir sorun apaçık ortaya çıktı. LeBron James'in basketbolcu olarak elde ettiği kariyer etrafında şekillenen bu güç ağı, bir noktada aslında oyuncu LeBron'a istediği yardımı getirmedi. Çünkü tecrübeli bir basketbol yöneticisiyle bir yıldızın veya menajerin oyuna bakışı arasında farklar var. Sam Presti'nin işe bakışıyla Paul'un veya LeBron'un işe bakışı arasında farklar var. Evet, Lakers bu yeni modelle 2020'de şampiyonluğa gitti ama o uğurda ellerindeki genç yetenekleri ve draft haklarını da tükettiler. Otuzlarının sonundaki LeBron'u alıyorsanız beş sene sonraki draft haklarından ziyade yüzük ihtimallerinizi düşünmeniz normal ama Klutch ile Lakers'ın kısa vadede de çeşitli intiharlara giriştiği açık. Westbrook takasının işe yaramayacağı ortadaydı ama Los Angeles'taki yankı odasında farklı bir beklenti vardı. Aynı modelle kurulan Brooklyn Nets de Kevin Durant ve Kyrie Irving etrafında benzer bir tutum sergiledi. Veya Paris Saint-Germain yıllardır bulabildiği bütün yıldızları kadrosuna katmaya çalışıyor. Lakin organik biçimde büyümeyen, sadece yıldızlarının sorun çözebilme kapasitesiyle yaşayan kadrolar gerçekten ne kadar takım olabilir? Yukarıdan aşağıya kimsenin hesap vermediği, karar alma süreçlerinde resmi ve gayri resmi onlarca kişinin söz sahibi olduğu yapılar, ne kadar profesyoneldir?
Kyle Korver'ın "LeBron'la alakalı en etkileyici detay ne?" sorusuna verdiği cevap daha klasik. "Ertesi gün…" diye söze başlıyor. Korver'a göre LeBron, başına ne gelirse gelsin, ertesi gün yine kalkıp herkesten önce işine geri döner, antrenmanını yapar, kendini dış dünyaya kapar. Haksız diyebilir misiniz? Kariyeri boyunca her sezon oyununa yeni bir detay ekleyen LeBron, saha içini hiç unutmadı. Ama onun için bile "Nereye kadar?" sorusu önemli. Son dört sezonda sırasıyla 55, 67, 45, 56 maça çıkmış bir basketbolcu için kariyerinin kalanı nasıl geçecek? Çünkü geçmişte gölge genel menajer olarak katkıda bulunduğu yanlış hamleleri oyuncu olarak kapatabiliyordu. Ama elli maç civarında oynadığı bir senaryoda, Davis'in sağlığı da düşünüldüğünde, takımı parkede rayına oturtması her zamankinden zor.
Dolayısıyla Lakers, şimdi yeni bir dönemecin eşiğinde. Vogel'la yollar ayrıldı, artık onun da bu gelişmeden haberi var. Westbrook da yolcu. LeBron, Paul, Buss, Pelinka ve Rambis Ailesi yeni bir koç seçip en ideal Westbrook paketini arayacaklar. Peki bu parçalı bulutlu yapı, Los Angeles'a güneşli günleri getirecek mi? Lakers daha profesyonel bir yapı kurabilecek mi? Çok fazla soru var. Ve çok fazla görüş. Ama bir gerçek de ortada. Odanın merkezinde hâlâ LeBron James var. Yeni başarıların, rekorların ve krizlerin eşiğinde duruyor. Fakat hayatın da acımasız bir gerçeği var. LeBron için bile, 'ertesi gün' sayısı gittikçe azalıyor. Bütün imparatorluklar gibi, bir gün onun da devri bitecek. Bu gerçeğe hiç inanmadığı için tarihin en iyi ikinci oyuncusu olmayı başardı. Şimdi, belki de odadaki fili görme zamanı.