
İnsan
10 dk
Erling Haaland; bazen unuttursa da, aslında hepimiz gibi artıları, eksileri olan sıradan bir fani. Kısa konuşmayı, gol atmayı ve göl fotoğrafları çekmeyi seviyor.
Neslimizin harika cep telefonlarıyla doğru açıyı ve filtreyi yakaladığınızda dünyanın en iyi fotoğrafçısı olabiliyorsunuz bir anda. Hatta doğru açıya bile gerek yok; sayısız fotoğraf uygulaması her şeyi hallediyor. Bir de deniz manzarası oldu mu, kendinizi bir anda profesyonel fotoğrafçı gibi hissetmeye başlayabilirsiniz. Bryne'de yaşayanlar da çok güzel fotoğraflar çekiyor. Gerçekten öyle mi, bilmiyorum, hiç gitmedim ama bu küçük Norveç şehrinin hemen bitişiğinde bulunan Fröylandsvatnet Gölü sayesinde, çekilen fotoğraflar mutlaka çok güzelleşiyordur. Zira burada düzenli fotoğraf çekenlerden biri de Erling Braut Haaland. Şu an dünyanın en önemli santrforlarından biri olarak gösterilen Norveçli, bu 12 bin kişilik küçük şehirde büyüdü. Erling, hâlâ burada yaşayan ailesinin yanına geldiğinde tek başına Fröylandsvatnet'in etrafında dolaşarak huzur buluyor. Yani, tanıyanların anlattığı kadarıyla...
Bu seyahatlerin ne kadar önemli psikolojik etkileri olduğu ailesinin eylemlerinden de anlaşılıyor. Erling, 2019'da Borussia Dortmund'a imza attığında apar topar yeni takımının İspanya'daki kampına katılmıştı. O esnada babası Alf Inge ve menajeri Mino Raiola, Erling'e Dortmund'un Hörde semtinde bulunan Phönix Gölü'nün kıyısında bir apartman dairesi tutmuş, evini dayayıp döşemişlerdi. Haaland, döndüğünde otelde değil, direkt göl manzaralı dairesinde yaşamaya başlamıştı. O günlerde Haaland, hemen o gölü çekmiş ve Instagram hesabında güzel sözlerle paylaşmıştı. Almanya'nın en önemli spor yorumcularından Marcel Reif, "Menajerler hakkında çok şey konuşuluyor ama bu, genç bir oyuncuyla nasıl ilgilenilmesi gerektiğine dair nefis bir örnek" demişti. O günden bu yana bir buçuk yıl geçti. Dünya üzerinde futbola ilgisi olan herkes, Erling Haaland'ı en azından isim olarak tanıyor. Biraz daha ilgili olanlar, dünyanın en iyi santrforlarından biri olduğunu da biliyor. Değişmeyen tek şey var: Haaland hâlâ o evde oturuyor ve arada bir tatlı huzur almak için Phönix Gölü'nü geziyor. Ve belki de o yürüyüşlerde kariyerinin ilk adımlarına gidiyor. Mesela Bryne zamanlarına... Futbola dair ilk adımlarını orada atmıştı. Hoş, o dönem neler yaşadığını pek az kişi biliyor çünkü dünyanın dört bir yanından gelen röportaj başvurularının tamamı Bryne kulübü tarafından reddediliyor. Haaland'ın çocukluk fotoğraflarının hepsi kulüp kararıyla saklanıyor. Haaland tüm dünyayı alt üst etse de Bryne'de huzurun bozulmaması gerekiyor.
Molde'de de durum pek farklı değil. Oranın, şehir ve ülke sınırlarının dışında da dikkat çektiği, Ole Gunnar Solskjaer ile temas ettiği kulüp olduğu herkesin malumu. Ama bunun dışında? Molde'ye "Haaland'ı sormak istiyoruz" dediğinizde kabul edilmeyeceksiniz. Norveçli futbolcu, bir röportajında, Molde'deki gençlik yıllarını şöyle anlatmıştı: "Çok iyi bir arkadaş grubumuz vardı. Kulüpte de milli takımın alt yaş gruplarında da birlikte oynuyorduk, hatta evlerimiz de yakındı. Eman diye bir arkadaşım vardı, alt katımda oturuyordu. Bir keresinde, gecenin bir vakti herkesi onun evine misafirliğe çağırıp oradan kaçmıştım. Çok komikti."
Bu Haaland'ın bir yayın organında kurduğu en uzun cümle olarak da tarihe geçebilir çünkü Norveçli, medyaya konuşmamayı, konuştuğunda da kelime tasarrufu yapmayı ilke edinmiş. Evet. Hayır. Olabilir. Hı Hı. Ya da sadece kibirli bir gülümseme. Özellikle Dortmund'a transfer olduktan sonra, birçok röportajı bunlarla sınırlıydı. İzleyenler için komik, röportajı yapan için zor anlar. Kimine göre, Haaland böyle yaparak kendisine bir imaj yaratıyor. Zlatan Ibrahimovic gibi dünyayı umursamayan, süper ama kibirli kahraman imajı. Haaland'ın vaktiyle Zlatan'ı "İstediği gibi olabiliyor" diye övmesi de bu noktada dikkat çekici. Dortmund'u yakından takip eden ve uzun yıllardır kulübün muhabirliğini yapan Jochen Tittmar ise Haaland'ın bu tavırlarına farklı bir yorum getiriyor: "Dışardan kibir gibi gözüken şey, bence bir kendini koruma mekanizması. Tabii ki bunun temelinde ciddi bir özgüven ve sahada yapabildiklerine inancı yatıyor. Bu tip bir iletişimle, medyayla ilişkilerinde her zaman üstün taraf o oluyor ve röportajlarda hiç zor duruma düşmüyor. Orada roller çok belli: Haaland üstten bakar bir tavırla, kısa yanıtlar veriyor. Soruyu soran ise savunmada."

Haaland ise bunun stratejik bir karar olmadığını öne sürerek kültürel sebepleri öne çıkarıyor. Hatta Bryne'nin de içinde bulunduğu Jaeren bölgesinin bir yansıması olduğunu anlatıyor: "Çok basit aslında. Bir Jaerenliye nasıl olduğunu sorarsanız 'Çok iyiyim' demez, 'İyiyim' der ve konuyu kapatır. Fazlasına da gerek yok." O da soranlara iyi olduğunu söylüyor ve fazlasına gerek duymuyor. Zaten futbol tarzı da farklı değil. Boyuna rağmen harika bir tekniğe sahip olmasına rağmen, çalım atma kabiliyetine rağmen, verkaç yapacak kadar iyi bir oyun görüşü olmasına rağmen, işi çok uzatmadan genelde sol ayağıyla düzgün vuruşlar yaparak gol atıyor. Tam bu noktada Haaland'ın mevcut gol istatistiklerini yazmanın bir mantığı olmayabilir çünkü bu yazının okunup tasarımının yapıldığı, matbaaya, dağıtıma ve son olarak okurlara yollandığı süreçte bütün sayıları değiştirebilir. Yani ona makina benzetmesi yapan herkes haklı. Genç yıldızı başka türlü tarif etmenin yolları da var ama en doğrusu buymuş gibi geliyor.
Öyle bir makina ki bir maçta Hertha Berlin'e attığı dört golden sonra bile mutsuz olmuştu. Kendisini oyundan alan, o dönemki teknik direktörü Lucien Favre, şakayla karışık "Kaç gol attın?" diye sorduğunda "Sadece dört gol attım çünkü beni oyundan aldın" cevabını almıştı. Haaland daha sonraları bu anıyı anlatırken gülüyordu ve bunun bir şaka olduğunu ifade etmeye çalışıyordu ancak söylediklerinin ciddi olduğunu düşünenlerin sayısı hiç de az değildi o zamanlar. Sonuçta, onun kendini ifade etme biçimi gol atmaktı. Gol atamadığında kendisini ifade edemediğini düşünüyor.
Haaland, herkesi rekorlarına o kadar çok alıştırdı ki nisan ayında kısa bir duraklama dönemine girdiğinde sağlık sorunları olup olmadığı konuşuldu. Dortmund teknik direktörü Edin Terzic ise farklı bir yerden girmişti söze: "Erling bir insan." Dünyanın en olağan cümlelerinden biriydi ama Terzic bile cümleyi kurduktan sonra birkaç saniye duraksadı. İstediği her yerden gol atabilen, her rekoru kırabilen, hiçbir engel tanımayan bu 1,94'lük mükemmel yapının insan olduğunu kavramak zaman aldı. Haaland da bugüne kadar neredeyse her günü mükemmel geçen kariyerinde ilk defa gölgelerle tanıştı. Alman medyası, Haaland'ın zaafları üzerine analizler yapmaya başladı ancak bu çalışmaların içinin dolu olduğunu söylemek güç. Raporlar, menajeri Raiola ve babası Alf Inge'nin kulüp kulüp dolaşıp Haaland'ın geleceği üzerine müzakereler yapmasının Erling'i kötü etkilediğini yazıyorlardı. Haaland'ın bazı maçlarda kendi tarzının dışına çıkması gerçekten de dikkat çekiciydi. Plase vuruş yapmak yerine tüm gerginliğini şuta yansıtmak ister gibi toplara abanması, hatta bu şekilde penaltı bile kaçırması... Ancak Haaland'ın söylentilerin tesirinde kalması uçuk bir senaryoydu ki kısa süre sonra gollerine devam ederek söylentilere bir son verdi. Terzic'in ifadesiyle, "Hepinize gereken cevabı verdi."
Cevabı aranan asıl soru ise geleceği... Dortmund'a imza attığı günden beri bir sonraki durağı konuşuluyor. Futbol piyasasının yıldız oyuncuya muhtaç olduğu bir süreçte, Haaland ile ilgili her gün yeni bir haber çıkıyor. Bu haberlerin artmasında, Raiola ve Alf Inge Haaland ikilisinin Avrupa turuna çıkması da etkiliydi. Tarihi belli olmasa da Haaland'ın Dortmund'dan ayrılmasına ve daha büyük bir Avrupa devine gitmesine kesin gözüyle bakılıyor. Bilinmezlikler tarih ve adresle sınırlı. Dortmund CEO'su Hans-Joachim Watzke ise Haaland'ın acele etmemesini ve Robert Lewandowski'yi örnek almasını istiyor: "Robert tartışmasız bir dünya starı olmak için kendisine zaman vermişti. Bunu bir yılda başaramazsın. Erling bir gün ayrıldığında gideceği yer Real Madrid seviyesinde bir kulüp olmalı ama orada oynamak için de dünya yıldızı olman gerekiyor."
Mino Raiola ise farklı bir fikirde hatta Dortmund gibi bir sıçrama tahtasına bile gerek olmadığını sonradan anladığını söylüyor. Peki Haaland ne yapacak? Watzke'yi dinleyip Dortmund'ta biraz daha gelişmeyi mi tercih edecek, yoksa çok sevdiği Mino abisini dinleyip dünyanın en iyi kulüplerinden birine mi gidecek? Bu kararı almak için belki de bir Bryne tatili fena olmaz. Fröylandsvatnet'in etrafında dolaşırken, artıları ve eksileri düşünebilir. Kararı verdikten sonra da belki bir fotoğraf çeker. Orada çekilen fotoğraflar çok güzel oluyormuş.