İstikrar

11 dk

Gianluigi Buffon, 20 yılı aşkın bir süredir hayatımızın içinde. Başladığı günle bugün arasındaki farkları, 2011'de kendisiyle röportaj yapan İtalyan gazeteci Paolo Bandini'ye sorduk.

Buffon’la tanışıp röportaj yapmak nasıl bir deneyimdi?

İnanılmazdı. Yanına gittiğimde temsilcilerinden biriyle konuşuyordu. 2014 Dünya Kupası’nda oynayıp oynamayacağıyla ilgili bir konu üzerine bunun bir mesele dahi olmadığını, 2018 Dünya Kupası’nda da kesinlikle sahada olacağını söyledi. O dönem 33 yaşındaydı, sırt ağrılarıyla boğuşan biri olduğunu düşündüğümde 2018 konusunda pek de ikna olmamıştım. Ancak geçen beş yılın ardından 2018’e iki yıl kaldı ve artık şaşıracağım tek şey, Buffon’un orada olamaması olur. Karşı karşıya geldiğinizde açık şekilde anlayabildiğiniz üzere kendine has bir özgüveni var. Kibir ya da aşağılama gibi değil, yalnızca tutkulu şekilde kendine inanıyor. Onunla yüz yüze gelmekle alakalı bir diğer nokta da şu: Her ne kadar modadan pek anlamasam da Buffon, doğuştan gelen bir cool’luğa sahip. Kalabalık bir odada gördüğünüzde, açıkça dikkatinizi çekebilecek türden.

Luigi Apolloni ve Giorgio Chiellini gibi, Buffon’un takım arkadaşı olan isimlerle de röportajlar yapmıştınız. Onların gözündeki Buffon nasıl biri?

Buffon hakkında konuşan herkes aynı şeyi söyleyecektir; onunla çalışmak inanılmaz bir deneyim. Savunma oyuncuları; Buffon’un kendilerini sakinleştirdiğini, onlara hata yapma özgürlüğü verdiğini, bir hata yapsanız dahi hatanızı telafi edebileceğini söyleyecektir. Bu tür kriz anlarında panik hissine kapılırsınız ve Buffon, bu anlarda soğukkanlılığını size aşılar.

ESPN’deki bir yazınızda da ayrıca, Buffon’un başlarda sahip olduğu ukala tavrı zaman içinde azalttığına dair bir cümleniz var. Neden bu cümleyi kullandınız ve sizce bu değişim, hangi noktada yaşandı?

Bence kesin olarak bir zaman ya da olayı öne çıkarmak doğru değil. Hepimiz yaşlandıkça, zaman içerisinde değişimler yaşarız. Yirmilerimizde olduğumuz kişi ile otuzlu yaşlara geldiğimizdeki yapımız aynı değil. Meşhur hikâyedir; 13-14 yaşlarındayken bir antrenörü yanına yaklaşıp 20 yaşına geldiğinde İtalya için oynayabileceğini söylediğinde, “O yaşıma kadar ne yapacağım?” demiş. 14 yaşındaki bir çocuk için oldukça kibirli bir davranış bu ama aynı zamanda fikirlerini açık şekilde söylüyor oluşu da kişiliğiyle çok örtüşüyor. Ona çok çektiren depresyon konusu da ayrı bir detay ama esasen otuzlu yaşlarının başındayken -özellikle sırt sakatlıklarının da etkisiyle- kişilik olarak değişime uğradığını söyleyebiliriz. Bir anlamda, kendinin biraz daha farkına vardı.

Çocukluğunda orta sahayı bırakıp kaleye geçtiğini anlatmıştı size. O anlardan bahsederken nasıl hissediyordu?

Röportajın genelinde oldukça açık ve içten olduğunu söyleyebilirim. Çoğu zaman, profesyonel sporcularla konuşurken hep bir adım geri çekildiklerini, sanki sizden bir şeyler saklamaya çalışır gibi göründüklerini sezersiniz. Ama Buffon, oldukça dürüst bir karakter. Her zaman belli bir doğruluk seviyesinde olduğunu, çoğu yerde gereksiz detaylar ya da göstermelik hareketlerden kaçındığını görebilirsiniz. Hangi soruya cevap verirse versin, hepsinde benzer bir vücut diline sahip. Çocukluğundan bahsederken de oldukça canlı şekilde o anları hatırladığını görüyorsunuz, hatta çocukken yaptığı bir kurtarışın ardından çıkan sesi canlandırabilmek adına göğsüne yumruk dahi atmıştı. Topluma karşı gerçek duygularını koruyabiliyor ama yüz yüze konuşurken karşınızda tamamen dışa dönük bir Buffon var.

İtalya 90’da Thomas N’Kono’yu izlemesi, Buffon’un çocukluğunda bir dönüm noktası olmuş. O Kamerun takımının bıraktığı etkiler üzerine “Her zaman biraz aykırı bir yapım oldu, Subbuteo (çivi çakılı tahta ve bozuk paralarla oynanan oyunun modern versiyonu) oynarken bile Kamerun oluyordum” gibi bir tabir kullanıyor. Sizce bunun nedeni ne?

Bu, Buffon özelinde hayli tutarlı bir tavır. Hatırladığım kadarıyla, kaleci olduğu için sahadaki herkesten farklı bir formayla sahaya çıktığından ve bundan ne kadar keyif aldığından bahsetmişti. Aykırı bir karakter olarak, bir noktada ilginin merkezinde yer almaktan ve fark edilmekten hoşlandığı da bir gerçek. Geçen yılların ardından bunun biraz daha azaldığını düşünüyorum elbette, gençlik yıllarındaki kadar aykırı ya da ukala değil. Yine de hâlen bir birey olmayı, kendi fikirlerini açıklayabilmeyi seviyor.

Kariyerinin belli noktalarında doğrudan politik söylemleri de olmuştu. Ciddi konularda elbette kendine özgü görüşleri var ama zaman içinde, bunları çok fazla paylaşmamayı öğrendi. Yine de her zaman sağlam bir düşünce yapısına ve dünyada olup bitenler hakkında fikir sahibi olmaya değer verdi. Bu açıdan da aykırı bir yapısı var; çünkü toplum kurallarına uyan kimseler, etraftaki herkes ne yapıyorsa onu yapar. Futbolda da herkesin istediği, diğerleriyle birlikte oyunun içinde olmaktır. Kalede olacaksa da uzun kollu kaleci formasını sırtına geçirmektir çünkü sizden bu beklenir. Tam da bu yüzden, kısa kollu forması Buffon için bir aykırılık sembolüydü. N’Kono sevgisi de buna bir örnektir; zira bana “O, sahada taklalar atan, topu tek yumrukla 100 metre öteye gönderen bir kaleciydi” demişti. Onun, kimseye benzemeyişini seviyordu. Bu konuda bir başka güzel örnek de çocukken desteklediği takımla ilgili. Okuldaki arkadaşlarının çoğu güçlü takımları tutuyor, Buffon ise doğduğu kentin yerel takımını destekliyordu. Hâlen de bu destek sürüyor. Hatta artık, Carrarese’nin çoğunluk hisselerinin sahibi konumunda. Sürüye uymamak, hayatının merkezindeki bir olgu. Kariyeri boyunca çoğu kaleciyle arasının iyi olmasını da kalecilerin diğer oyunculardan farklı bir duruşa sahip olmasına bağlıyorum.

‘Kader’ kelimesi de Buffon’un sıkça kullandığı bir kavram. Bir dakika içerisinde kahraman ya da hain olabileceğiniz bir meslekle meşgul olmasının bu noktada bir payı olabilir mi?

Kadere ilgisi, benim için ilgi çekici bir şeydi. Ve bu konuda onunla daha fazla konuşma şansı elde etmek isterdim. Bu ilginç bir konu; çünkü kadercilik, bazı şeylerin kontrolünüzün dışında olduğunu düşünmenize neden olur. Buffon’un buna inandığına dair bir şey gözüme çarpmadı. O, insanın kendi kaderini biraz da olsa kontrol edebileceğini düşünüyor. Kalecilik de onun için ‘olması gereken’ bir şeydi. Bunu başarması için gerekli şeylere sahipti. Bu anlayış, onun için bazı anlarda faydalı olabiliyor. Özellikle sakin olunması gerekilen anlarda. Bazen kader size karşı olur ve bazı gollere engel olamazsınız. Ama sonra tekrar ayağa kalkıp “Mücadele etmeye devam ediyoruz” dersiniz. Böylece, o panik anında çaresiz kalıp “Böyle olması gerekiyormuş” diye düşünmezsiniz.

İtalya’nın çok büyük bir kalecilik geleneği var ve Buffon, bu halkanın sonundaki isimlerden... Bunun bir sırrı var mı?

Ben büyürken İtalya’nın hep harika kalecileri oldu. İtalya 90, hatırladığım ilk Dünya Kupası ve orada Walter Zenga vardı. Hatalar yapıyordu ama aynı zamanda harikaydı ve ilk idollerimden biriydi. İtalya, bu iyi kaleci geleneğini tarihi boyunca sürdürdü. Çocuklar sürekli, “Ben Zoff gibi olmak istiyorum, ben Zenga gibi olmak istiyorum” diyerek büyüdüler. Mesela Buffon da aynısını Thomas N’Kono için söyler. İtalyan değildi belki ama televizyonda görüp idol bellediği biriydi. Devamlılığın sağlanmasında rol modelleri önemlidir. İyileri kopyalayarak ve onlar gibi olmaya çalışarak kendinizi geliştirirsiniz.

Kariyerindeki en önemli eksik, Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu... Sizce bu, onun futbol tarihindeki yerini değiştirir mi? Ve o, bu durum hakkında ne düşünüyor?

Bence bu eksik, hiçbir şeyi değiştirmez. Gigi Buffon, hayatım boyunca izlediğim en iyi kaleci. Geçmişten biriyle onu karşılaştırmam zor. Futbol o zamanlar çok farklıydı. Ancak dediğim gibi; ‘benim izlediğim’ en iyi kaleci ve bunu destekleyecek çok fazla veri var. Şampiyonlar Ligi’ni kazanamasa da birçok insan böyle düşünmeye devam edecektir. Buna karşın, Buffon’un hâlâ o kupayı kazanmak istediğini düşünüyorum ama başaramadığı takdirde üzüntüden öleceğini de sanmıyorum. Dünya Kupası ve sayısız Scudetto (Serie A şampiyonluğu) kazandı. Futbola veda ederken arkasına baktığında asla mutsuz olmayacaktır.

Zamanında hakkında transfer söylentileri vardı ama o Juventus’ta kalmayı seçti. Bu konuda neler söylersiniz?

Sonuçta Buffon, hayatı boyunca tek bir takımı destekleyip sadece o takım için oynamadı. Carrarese’yi desteklediği biliniyor. Futbola da Parma’da başladı. Yani Juventus’tan başka yere gitmesini engelleyecek bir bağ yok- tu. Takımdan ayrılabileceği dönemler oldu. Sadakat, öne çıkan özellikle- rinden biri. O, hiçbir zaman rahatına düşkün olmadı. Takımdan ayrılma ihtimalinin en yüksek olduğu dönem, Juventus’un Serie B’ye düştüğü seneydi. Fakat kalmayı seçti. “Gidiyorum” diyebilirdi, zira Ibrahimovic ta- kımdan ayrılmak istediğinde kulüp bir zorluk çıkarmamıştı. Ama o, kolay yolu tercih etmedi. Real Madrid’e gitse Şampiyonlar Ligi’ni kazanma ih- timali kesinlikle daha fazla olurdu. Ancak bu zafere Juventus’la ulaşmak, onun için çok daha büyük bir ödül. Pastanın üzerindeki çilek diyebiliriz ve o çilek için hâlâ şansı var.

Calciopoli Skandalı’nın Buffon’un kariyerindeki en önemli dönüm noktası olduğunu söyleyebilir miyiz?

Bu ilginç bir nokta. Yine aidiyet konusuna geliyoruz. Söylediğiniz doğru, o dönemde Juventus’ta kalması onu ilerleyen yıllarda takımda tutmuş ola- bilir. Belki ikinci lige düşmeseler “Uzun süredir buradayım, belki başka yerlere gidebilirim” diye düşünebilirdi. O düşüşten sonra, İtalyan futbo- lunun zirvesine çıkan yol yeniden bir hedef oldu. Bu hedef olmadan ken- dini boşlukta hissedebilirdi. Takımda kalması, İtalya’nın Dünya Kupası’nı kazanmasında da bir etken sayılabilir. Juventus’tan takım arkadaşlarıyla kurduğu bağı milli takıma da yansıttı. Real Madrid’e gitmiş olsa belki de bu yaşanmayacaktı. Bir de şu var; Juventus’taki futbolcuların büyük birbölümü, garip bir şekilde bunu bir şeyin ispatı olarak gördü. Nasıl kişiliklere sahip olduklarının kanıtı gibi...

Kariyeri sona erdiğinde, Buffon’un en çok hatırlanan özelliği sadakat mi olacak sizce?

Onun kariyerini tanımlayacak şeylerden biri de bu elbette. Ama kariyeri sona erdiğinde, en başta ‘muhteşem bir kaleci’ olarak hatırlanacak. Benim zihnimde uyandıracağı ilk sözcük ise ‘istikrar’ olacak. Onu izlediğim yıllar boyunca çok iyi kurtarışlar yaptı. Bu sezon da yapmaya devam ediyor. Zaten onu olağanüstü yapan da bu kurtarışları her sezon gerçekleştirebilme- si. Profesyonel kariyerine çok erken yaşta başlamış olsa da hep en iyi ka- lecilerden biri olarak anıldı. Belki en iyi olarak başlamadı ama yaklaşık 20 sene bu seviyede kalabilmesi, onu en iyi yaptı. 20 yıl ve hep en üst seviye... Buffon’a dair beni en çok etkileyen şey budur. Herhangi bir profesyonel sporda, en üst seviyede o kadar süre kalabilmek çok ama çok zor.

Onu Manuel Neuer, Thibaut Courtois, David de Gea ve Hugo Lloris gibi isimlerle kıyaslamanız mümkün mü?

Hepsi farklı kalitelere sahip. Bence Manuel Neuer, kaleciliğe son dönemde yadsınamaz bir katkı veriyor. Hugo Lloris'in de refleksleri, kurtarışları mu- azzam. Bu kıyaslamada Buffon’un yanında duracağım nokta ise istikrarı. Ayrıca, Buffon’a parça parça baktığınızda şunu görürsünüz; hiçbir zaman en iyi penaltı kurtaran kaleci olmadı, yan toplarda en etkili isim değildi, karşı karşıya pozisyonlarda bir numarada yer almadı. Ancak oyunundaki kusurları, saydığınız tüm rakiplerinden çok daha azdı. Buffon, birçok şey- de en iyi değil ama hepsinde çok iyi. Bu yüzden de daha komple bir kaleci. Üstüne bir de bu seviyeyi 20 yıl boyunca koruyabilme becerisini ekleyin... Şu sıralar ondan daha iyi kaleciler olduğunu savunabilirsiniz, normaldir; çünkü 38 yaşında. Mesela Neuer, müthiş bir kaleci. Ancak az önce saydık- larıma dönüyorum da; bana kalırsa dünyanın en iyi kalecisi hâlâ Buffon galiba, 38 yaşında bile. Saydığınız isimler ne kadar iyi olduklarını benzer bir süre boyunca kanıtlasın, sonra bir daha konuşuruz.

Veliaht

Gianluigi Donnarumma, kendine güveni epey yüksek bir ka- rakter gibi duruyor. Ancak bu kıyaslama beni biraz endişe- lendirmiyor değil. Tamam, böyle bir kıyaslama tabii ki kaçınılmaz; ilk adları bile aynı. Ancak 17 yaşında bir çocuktan, gördüğümüz en büyük kalecinin veli- ahtı olmasını istiyoruz ve bence bu biraz fazla. İlk adı Gianluigi ve yeteneği de dikkat çekici olduğu için ‘Yeni Buffon’ olmak zorunda değil. Umuyo- rum bunu başarır, ben de her İtalyan gibi bir 20 sene daha kalemizi garantiye aldığımız için mutlu olurum.

‘Büyük Kaleci’ Olmak İçin Ne Gerekir?

Buffon, Bandini ile röportajında büyük kaleciler ile diğerleri arasındaki farkı şu sözlerle açıklamıştı: “Gerçek bir kaleci fiziki açıdan güçlü olmalı ve takımına güven verebilmeli. Tabii ki hatalar da yapmalı. Ancak bu noktada bir fark var; büyük ve şampiyonlar kaleciler yılda üç ya da dört hata yapar. Bu sayı 10 ve üstüne çıkıyorsa, isterse yanında 1000 tane kurtarış yapmış olsun, bir anlamı kalmaz. Bir de ‘mucizevi kurtarışlar’ olmalı tabii.”

Socrates Dergi