İtalyan Usulü

15 dk

1990'ların İtalyası'nda transferler için para saçan bir başkan bulduğunuzda kaderiniz değişebilirdi. Lazio'nun masalsı günleri de usule uygun başladı, usule uygun gelişti ve öyle de bitti…

Stadio Pian di Massiano, 16 Mayıs 1976… Bir sezon önce Scudetto'yu kazanan Juventus, Perugia deplasmanında sezonun son maçına çıktığında lider Torino'nun bir puan gerisindeydi. Gün tamamlandığında Torino, Cesena ile 1-1 kaldı ve Perugia'dan gelecek haberi beklemeye başladı. Ama Perugia, Renato Curi'nin attığı golle Juventus'u 1-0 yenmiş ve Torino'nun 1949'dan beri beklediği şampiyonluğu kesinleştirmişti. Curi, "Juventus'tan şampiyonluğu çalan adam" olarak anılmaya başladı.

Stadio Pian di Massiano, 30 Ekim 1977… Juventus, Perugia deplasmanında aldığı beraberlikle liderliği Milan'a kaptırmıştı. Yağmurdan dolayı ağır bir zeminde oynanan maçta gol yoktu ama ülke futbolunu sarsacak bir olay yaşandı. İkinci yarının başlarında orta alanda yere yığılan 24 yaşındaki orta saha oyuncusu Curi, kalp krizi sonucu hayata veda etmişti. Kulüp, o yıldan itibaren stadyumunun adını Renato Curi olarak değiştirme kararı aldı.

Stadio Renato Curi, 14 Mayıs 2000… "Ligin son karşılaşmasıydı ve hava inanılmazdı. Çok parlak bir güneş vardı ve kaldığımız otel, Perugia'nın biraz dışındaydı. Yardımcı hakemlerimle birlikte, sabahın dokuz buçuğunda gazeteleri okumak için güneşe oturduk ama hava öylesine sıcaktı ki on beş dakika sonra gölgeye çekilmek zorunda kaldık. Neredeyse yaz başlamıştı. Karşılaşmaya dair endişelenmeye başlamıştım. Bu hava şartlarında çok zor geçecekti. Oysa Perugia'ya yaklaştıkça bulutlar artmaya, karşılaşmanın ilk yarısında ise yağmur yağmaya başladı. Yağmur önce hafif hafif yağarken birden şiddetini arttırdı ve ilk yarının sonunda artık fırtınanın ortasında gibiydik…"

Pierluigi Collina, Perugia-Juventus maçını, otobiyografisinde bu sözlerle anlatmaya başlıyordu. Stadio Renato Curi'nin drenaj bakımından ülkenin en iyi stadyumlarından biri olduğunu belirten Collina, maçı oynatmakta kararlıydı ve 62 dakikalık gecikmeye rağmen ikinci yarıyı başlattı. Juventus, pek sahaya çıkmak istemiyordu ve ağır zemin şokunu atamadan daha da büyüğüyle yüzleştiler, 49. dakikada yedikleri golle mağlup oldular. İki puan farkla lider olarak Perugia'ya gelen Juve, 1976'dan sonra bir kez daha lig ikincisi olarak Torino'ya dönüyordu. Parti Roma'ya taşınmıştı. 1974'ten beri şampiyonluk yüzü görmeyen Lazio, 26 yıl sonra Scudetto'yu Olimpico'da kutluyordu.

Tommaso Maestrelli (solda), Serie B'den aldığı Lazio'yu Serie A'nın zirvesine taşımayı başarmıştı.

Tommaso Maestrelli (solda), Serie B'den aldığı Lazio'yu Serie A'nın zirvesine taşımayı başarmıştı.

Sergio Cragnotti

Tommaso Maestrelli, 1971-72 sezonunda Lazio'yu Serie A'ya çıkardı. 1972-1973 sezonunu da şampiyon Juventus'un iki puan gerisinde, üçüncü bitirdiler. 1974 baharında ise iki puan önde olan taraf Lazio'ydu. Maestrelli, sorunlu ve çılgın karakterler ile sakin güçleri karıştırmış, ortaya Scudetto'ya ulaşan bir sinerji çıkmıştı. Belki İtalyan futboluna yeni bir oyun anlayışı aşılamadılar ama oluşan takım ruhu ve uyum, 1970'lerin ikinci yarısı için umut vericiydi. Fakat beklenen olmadı. Maestrelli'nin ani rahatsızlığı ve sonrasındaki vefatı, Lazio için çöküşün başlangıcı oldu. 1979-1980 sezonunda ise Totonero Skandalı'nda en çok yara alan takımlardan biri olarak bir alt lige düşürüldüler. İtalya Ligi'nin 1980'lerdeki ihtişamlı sahnesinde ya alt taraftaydılar ya da ana sahnenin figüranlarından biri. 1990'lara girildiğinde rollerinde henüz bir değişiklik yoktu…

"Olimpico'yu tekrar dolu görmek istiyorum!" İtalyan besin üreticisi Cirio'nun patronu Sergio Cragnotti, 1992 baharında Lazio'nun sahibi olduğunda ilk temennisini böyle dile getirmişti. Öğreniminden sonra Brezilya'ya giden ve uzun yıllar orada yaşayan iş adamı, İtalyan futbolunun özellikle de Silvio Berlusconi ile başlayan başkan modelinin öncülerinden biri olacaktı. İlk sinyallerini vermekte de gecikmedi ve ligin en dikkat çeken hücumcularından Beppe Signori'yi transfer etti. Yurtdışı hamleleri de vardı. Hollandalı milli oyuncu Aron Winter'le birlikte yetenekleri kadar delilikleriyle de manşetlere taşınan İngiliz orta saha Paul Gascoigne'i de Roma'ya getirmişti… Antrenör olarak ise Dino Zoff'u seçmişti. Lazio, o sezonu beşinci tamamladı. 1977-78'den sonra ilk kez UEFA Kupası'nda oynayacaklardı. Ertesi sezonu ise ilk dörtte bitirmeyi başardılar.

Cragnotti, 1994'te başkanlığı Zoff'a bıraktı ama hâlâ takımın sahibiydi. Zoff'la yaptığı toplantılardan çıkan kararlardan biri de Zdenek Zeman seçimi olmuştu. İtalya'da yazılı olmayan kanunlardan biri haline gelmeye başlayan klasik 4-4-2 anlayışına 'tepki olarak doğan' ve 4-3-3 ile çılgınca hücumu düşünen Zeman, 1994-1995 sezonunda takımı ikinciliğe taşıdı. Ertesi sezonu da üçüncü tamamlayan Lazio, doksanlarda İtalyanların güçlü takımlarını simgeleyen ve 'Sette Sorelle' (Yedi Kız Kardeş) olarak adlandırılan takımlardan biri olmuştu. Cragnotti, Olimpico'yu doldurmayı başarmış, Pavel Nedved gibi büyük yetenekleri takıma kazandırarak vahşi transfer pazarında söz sahibi olmuş ama henüz şampiyonluğa ulaşamamıştı. 1996-1997 sezonunda Zeman ayrıldı, Zoff bir süre başkanantrenör olarak kulübede oturdu. 1997 yazında, ligi tanıyan bir İsveçli antrenörde karar kıldılar…

Cragnotti'nin iddialı transferlerinden biri de Paul Gascoigne'di...

Cragnotti'nin iddialı transferlerinden biri de Paul Gascoigne'di...

Sven-Göran Eriksson

Sven-Göran Eriksson, 1980'lerin başında Göteborg'la adını duyurmuş, UEFA Kupası kaldırmayı başarmıştı. Daha sonra Benfica'yla istikrarlı yükselişine devam etti. Eriksson, ilk İtalya macerasına ise Roma ile atılmış, 1985-1986 sezonunda son haftalarda kaptırdığı şampiyonluk dışında istediklerini bulamamıştı. Benfica üzerinden tekrar İtalya'ya döndüğündeyse Sampdoria ve Fiorentina'da istikrarsız sezonlar geçirmişti. Sırada Lazio vardı.

Başkan ise transferlere devam ediyordu. Jugovic ve Almeyda gibi iki güçlü orta saha oyuncusu takıma dahil edilmişti. Listede, kısa Juve macerası sonrası Lazio'ya dönen Boksic vardı. Ama esas büyük hamle, ligin en önemli 10 numaralarından Roberto Mancini ile gelmişti. Cragnotti, 33 yaşındaki yıldızın yaşlandığını düşünse de Sampdoria'da birlikte çalıştığı Mancini'den çok etkilenen Eriksson'un ısrarları sonuç vermişti.

Mancini, geriye gelerek aldığı toplar ve muazzam pas yeteneğiyle Eriksson'un hızlı oyun sisteminin vazgeçilmezi olmuştu. Fakat işler, o sezona kadar Lazio forması ile üç krallık yaşayan 'jön' Signori için pek de iyi gitmiyordu. Eriksson, onu hedefleri kalmamış bir yıldız olarak görüyordu. Cragnotti ile yaptığı görüşmelerin birinde ağzındaki baklayı çıkardı: "Signori'yi satmalıyız!" Eriksson, yıllar sonra Cragnotti'nin kalp krizi geçirdiğini sandığını söyleyecekti. Aslında Cragnotti, bir süre önce Parma'nın 25 milyar liretlik teklifini kabul etmiş ve Signori'yi göndermeyi kafasına koymuştu. Ama Roma'da ayaklanmalar çıktı, taraftarlar Signori'nin evinin önünde toplandı ve bir bakıma onu şehirden çıkarmadı. Eriksson bir kez daha patronu ikna etmişti. Signori, Kasım 1997'de Sampdoria'ya gönderildi. Lazio, o hafta Olimpico'da Udinese'ye 3-2 yenildiğinde Eriksson başına gelecekleri tahmin ediyordu. Antrenman sahasını işgal eden taraftarlar, idmanın iptal olmasına neden olmuştu.

Lazio, ligi zirveden çok uzaklarda bitirse de 1958'den sonra ilk kez İtalya Kupası'nı kazanmayı başarmıştı. UEFA Kupası'nda ise finale kadar yürüdüler. Fakat finalde 'Lazio'nun Ronaldo'su' Mancini'den ziyade Inter'in Ronaldo'su 'Fenomen' insanları büyüleyecek ve kupayı Inter'e götürecekti.

Cragnotti, 1998 yazında para harcamaya devam etti. Salas, Mihajlovic, Stankovic, Couto, De La Pena, Conceiçao ve Atletico Madrid'de gol krallığı yaşayan, Dünya Kupası'nda da İtalya adına iyi işler yapan santrfor Christian Vieri transfer edildi. Taraftar, gösterişten memnundu belki ama mutsuz olanlar da vardı. Mancini gibi… Yıldız oyuncu, bir sezon önce inşa ettikleri yapının bozulacağını ve takım olmak için fazla mesai yapacaklarını düşünüyordu. Fakat uyum sorunu yaşamadılar. Özellikle Eriksson'un kariyeri boyunca sol kanatta yeteneğini gösteren Sinisa Mihajlovic'i Nesta'nın yanına, stopere çekmesi ve Mancini ile birlikte ikinci oyun kurucu olarak onun sol ayağına güvenmesi farklı bir takım ortaya çıkaracaktı…

1998-1999 sezonu devam ederken Lazio, Parma ve Trapattoni'nin şapkadan tavşan çıkardığı Fiorentina ile ligin zirvesine kurulmuştu. Fakat haftalar geçtikçe hiç hesapta olmayan bir konuk sıralamada tırmanışa geçmişti: Milan. Ligin 26. haftasında ikinci Fiorentina'ya beş, üçüncü Milan'a ise yedi puan fark atan Lazio, liderliğini koruyamadı. Sondan bir önceki hafta Fiorentina ile 1-1 berabere kaldılar ve Milan, lider oldu. Kırmızı Siyahlılar son hafta da Perugia deplasmanından galibiyet çıkarmayı başardı ve Lazio'nun bir puan önünde şampiyonluğu kazandı.

Lazio'nun tesellisi ise son kez düzenlenen Kupa Galipleri Kupası'ndaki şampiyonluk oldu. Mallorca'yı Vieri ve Nedved'in harika golleriyle geçen Eriksson'un takımı, kulüp tarihinde ilk kez bir Avrupa kupasını müzeye koymuştu. O yaz Süper Kupa mücadelesinde Şampiyonlar Ligi şampiyonu Manchester United'ı da yenen Lazio, potansiyelini bir kez daha göstermişti. Alex Ferguson, maçtan sonra şunları söylüyordu: "Bence bu yıl Serie A'yı kazanacaklar!"

Alessandro Nesta, Eriksson'un takımının lideri olmuştu...

Alessandro Nesta, Eriksson'un takımının lideri olmuştu...

Perugia Laneti

Inter, 1999 yazında yine manşetlerdeydi. Lazio'nun golcüsü Vieri'yi transfer rekoru kırarak Ronaldo'nun ortağı yapmışlardı. Cragnotti, Vieri için yaptığı görüşmeler esnasında saha içi patronu Mancini ile konuşmaya da devam ediyordu. Inter'in Vieri karşılığında para artı Paulo Sousa'yı vereceğini söyleyen Cragnotti, Mancini'den şu cevabı almıştı: "Sousa değil Simeone'yi al!"

Lazio, Almeyda'nın yanına savaşçı bir Arjantinli daha ekledi. Bir de 'sihirbaz' aldılar. Eriksson'un Sampdoria'da çalıştığı dönemde İtalya'ya getirttiği, daha sonra da Parma ile kendini kanıtlayan Juan Sebastian Veron, Mihajlovic ve Mancini ile birlikte takımın yöneticilerinden biri olmuştu. Bir sezon önce Piacenza ile ilk Serie A tecrübesini yaşayan ve 15 golle parlayan Simone Inzaghi de transfer döneminin sessiz sedasız imzayı atan isimlerindendi.

Lazio, sezona harika başladı. Ama Roma'ya 4-1 mağlup oldukları maçta oynadıkları berbat futbol, sonrasında 0-0'lık Juventus maçı, frene basmalarına neden oldu. Yine de 9 Ocak 2000'de kulübün yüzüncü yaş gününü kutladıkları Bologna maçındaki 3-1'lik galibiyet, onları liderliğe taşımıştı. Uzun süre Juventus'la liderlik alışverişi yaptılar. Fakat 20 Şubat'ta iki penaltı kararı ile Milan'a 2-1 boyun eğdikleri maçtan sonra kontrolü kaybetmişlerdi. Önce Inter'le 2-2 berabere kaldılar sonra da Verona'ya mağlup oldular. Artık Juventus'un dokuz puan gerisindelerdi. Signori olayından beri Eriksson'un açığını kollayan taraftarlar, artık İsveçlinin istifasını istiyordu. Eriksson da mikrofonlara "Belki imkânsız artık ama hayat devam etmeli. Moral ve cesaret bulmalıyız" diyordu.

25 Mart'taki Roma derbisi, bu cesaret arayışı için bulunmaz nimetti ama Lazio'nun 'defolu' denebilecek tek bölgesi olan savunmanın büyük yıldızı Alessandro Nesta, kariyerinin vazgeçilmezi sakatlık dönemlerinden birini geçiriyordu. Karşılaşma, Roma'nın golüyle başladığında Lazio'yu ligin ilk yarısındaki maçı tekrar yaşamanın korkusu sarmıştı ki sahneye Simone Inzaghi'nin asistinde Nedved çıktı ve durumu eşitledi. Daha sonra da Veron'un muazzam frikik golü Lazio'ya galibiyeti getirdi. Aynı hafta Juventus da Milan'a kaybedince, Lazio'nun bir hafta sonra oynayacağı Juventus maçı büyük önem kazanmıştı. Klasik bir İtalya zirve mücadelesi şeklinde geçen temposuz karşılaşma, Inzaghi'nin Ciro Ferrara'yı oyundan attırdığı pozisyonun devamında Simeone'nin kafa vuruşu sonucunda Lazio zaferiyle noktalanmıştı. Puan farkı üçe inerken, Lazio ve Juventus şampiyonluk yolunda yalnız kalmışlardı.

Lazio, sadece ligde değil Şampiyonlar Ligi'nde de ilerleyişini sürdürüyordu. Çeyrek finale kadar yükselmişler ve Valencia'nın karşısına dikilmişlerdi. Ama Nesta'sız çıktıkları İspanya deplasmanında art arda yedikleri şok gollerle 5-2 mağlup olmuşlar ve İtalya'da 1-0 kazansalar da elenmekten kurtulamamışlardı. Üstelik rövanştan üç gün önce ligde de büyük yara almışlardı. Fiorentina'ya -daha doğrusu Batistuta'ya- karşı oynadıkları karşılaşma, Arjantinli golcünün son saniyede attığı harika frikik golüyle 3-3 sonuçlanmış ve Juventus ile puan farkı beşe çıkmıştı.

Serie A'da o sezon yaşanan her şey; bütün goller, bütün maçlar, bütün performanslar 7 Mayıs 2000 öğleninde unutulabilirdi. Bir hafta önce Verona'ya kaybeden Juventus, iki puanlık avantaj ile Parma karşısına çıkmıştı. Lazio ise eski kralı Signori'nin sırtladığı Bologna'yı ağırlıyordu. Singori, iki golle Lazio'yu zorlasa da orta sahaforvet hattı çalıştığı anda durdurulması zor bir takıma dönüşen Lazio, 3-2'yle üzerine düşeni yaptı. Juventus ise Del Piero'nun golüyle galip gelmişti. Fakat Delle Alpi'de işleri karıştıran olay iptal edilen bir goldü. Parma stoperi Fabio Cannavaro'nun kafayla attığı gol maçın hakemi Massimo De Santis tarafından iptal edilmişti. Juventus, liderliğini korudu korumasına ama ligin gündemi değişmişti. Lazio Başkanı Cragnotti, şunları söylüyordu: "Futbolumuz baştan aşağıya yeniden inşa edilmelidir." De Santis, yıllar sonra Calciopoli'de ceza alan hakemlerden biri olacaktı…

Juventus, son günde Perugia deplasmanına giderken, iki puan gerisindeki Lazio da Reggina'yı Olimpico'da ağırlayacaktı. Lazio taraftarlarının arasında dolaşan kara bir tabut ve bir mezar taşı dikkat çekiyordu: "7 Mayıs 2000. İtalyan futbolunun ölümü." Lazio, Inzaghi'nin penaltı golüyle öne geçti, Veron'un penaltısıyla farkı ikiye çıkardı. Pancaro'nun düşürüldüğü pozisyonun penaltıyla ilgisi yoktu ama İtalyan futbolu bir hafta önce ölmüştü nasıl olsa… Lazio 3-0 kazanıp Perugia'dan gelecek haberleri beklemeye başlamıştı. Yoğun yağış nedeniyle ikinci yarısı 62 dakika geciken maç, hakem Collina'nın kararı ile oynatılacak ve Perugia, Juventus'u 1-0 yenerek şampiyonluktan edecekti. Eriksson, "Collina dışında hangi hakem olursa olsun o gün Juventus'u dinler ve maçı iptal ederdi" diyor. Collina ise Juventus'lu arkadaşlarının hâlâ o maçı hatırlatmasından dem vururken o gün verdiği kararda haklı olduğunu tekrarlamaya devam ediyor.

Carlo Ancelotti'nin defalarca sarsılan koltuğu bu sefer yıkılmış, Juventus şampiyonluğu kaybetmişti. Lazio ise geleceğe umutla bakıyordu. Tribünlerdeki pankartta yazdığı gibi: "Benzersiz bir başkan, Eşsiz taraftarlar, Yenilmez bir takım, SS Lazio… Gelecek bizim!"

Lazio formasıyla şampiyonluk yaşayan Simone Inzaghi'nin antrenör olarak takıma kattıkları da alkış topladı...

Lazio formasıyla şampiyonluk yaşayan Simone Inzaghi'nin antrenör olarak takıma kattıkları da alkış topladı...

Kısa Süren Mutluluk

Lazio, şampiyonluktan birkaç gün sonra Inter'i yenerek İtalya Kupası'nı da kazanmış ve taraftarların 'gelecek' ümitlerini yeşertmeye devam etmişti. Claudio Lopez ve Hernan Crespo transferleri, güzel günlerin sürmesi için yapılan hamlelerdi. Fakat hem Şampiyonlar Ligi'nde hem de ligde beklenen seviyeye bir daha çıkamayacaklardı. 2001'de son olarak Gaizka Mendieta ile transfer gündemine gelen Lazio, o sezon yaşanan krizle yavaş yavaş çökmeye başladı. Bir futbol kulübünü borsaya sokan ilk başkan olan Cragnotti hakkında usulsüzlük davaları açıldı, kulüp borç batağının içine girdi. Hatta Veron'un yasadışı bir şekilde İtalyan vatandaşı yapıldığı kanıtlanmış ve Veron ile Cragnotti hapis istemiyle yargılanmışlardı. Dağılışın saha içindeki simgesi ise kulübün evladı Nesta'nın Milan'a satılmasıydı. Neredeyse verdiği bütün röportajlarda Lazio'dan ayrılmak istemediğini belirten Nesta'nın yinelediği cümlelerden biri de şuydu: "Hayatımdaki en güzel hatıra 2000'deki Scudetto'ydu." Mancini, Veron, Mihajlovic gibi yıldızlar da Nesta'yla aynı fikirde. Almeyda ise daha da iyisini yapabileceklerini düşünüyor: "O üç yılda eksik olan tek şey vardı: Şampiyonlar Ligi Finali."

Nesta, Nedved, Veron, Salas, Stankovic, Mancini, Mihajlovic… Alametifarikası şimşek hızındaki kontratakları olan Lazio, bu yıldızlar topluluğunun insanların zihninde bıraktığı etki ile rakibe top vermeyen bir takım olarak dahi hatırlanıyor. Eriksson'un "Sahip olduğum en iyi kulüp takımı" dediği Lazio, yıldızların uyum yakaladığı anda nasıl bir takım oluşturabileceğini göstermişti; 1990'lı yıllarda paralı bir işadamının bir İtalyan takımına neler katıp o takımdan neleri götürebileceğini de… Sette Sorelle'nin diğer 'hanımları' Parma, Fiorentina ve hatta Milan, mutlu geçen yıllardan sonra benzer dramatik son ile 'Fine' diyeceklerdi…

Simone Inzaghi

"Bugünkü takım daha kompakt, benim Lazio'm daha görkemliydi." Cragnotti, 9 Ocak 2020'de Lazionews sitesine verdiği röportajda bunları söylüyordu: Evet, onun Lazio'su elbette daha görkemliydi ama bugünün Lazio'sunun bu kadroyla yapmaya çalıştığı daha zor. Kadro olarak onların çok önünde olan iki kulüp ile şampiyonluk yarışının içindeler.

Eriksson, Coaches' Voice adlı YouTube kanalında şampiyon yaptığı Lazio takımını anlatırken, "Mancini, Almeyda, Simeone…" örneklerini veriyor ve bugün antrenörlük yapan öğrencileri üzerinden liderlerle dolu bir takımı çalıştırdığını anlatıyordu. Orada unuttuğu bir isim daha vardı aslında: Simone Inzaghi. Lazio ile birkaç yıldır sergilediği performans ve her yıl duruma göre dizilişte değişiklikler yapsa da oyun felsefesi olarak istikrarı koruyan bir yapı ortaya çıkaran Inzaghi, yıldızı ve alternatifi az bir takımla son üç yılda takdir edilecek işlere imza attı.

Lazio'yu 1970'lerde ilk kez tepelere taşıyan Tommaso Maestrelli'nin oğlu Massimo, "Inzaghi, bana babamı hatırlatıyor" sözleriyle genç antrenörü gururlandırdı. Aslında haklılık payı da yok değil. Simone Inzaghi, pandemi nedeniyle apayrı şartlarda devam edecek olan Serie A'yı kazanırsa, Eriksson'un yıldızlar topluluğundan çok Maestrelli'nin 'yıldızlar, vasatlar ve sorunlular' karmasının başardığını tekrarlayacak gibi. Zaten Lazio gibi bir takımın artık 1990'ların sonundaki o kadroyu toplama imkânı neredeyse sıfır. Büyük oyunculara para dağıtacak zengin bir İtalyan iş adamı bulması da...

Socrates Dergi