socratesXreflect_alt

İyi, Kötü, Çirkin

15 dk

İngiltere Milli Takım antrenörü olmak… Futbol âleminde hedef tahtasına gönüllü olarak geçmenin en kısa yollarından biri. Gareth Southgate, bu çılgınlığı yapalı altı yıl oldu. Önünde yeni bir macera var…

İngiltere'de milli takım teknik direktörlük görevi, hayal ettirmek ile hayret ettirmek arasındaki çizgide gidip gelir. Bu koltuk rahatsız olmasının yanında bir o kadar da ilgi çekicidir. Bobby Robson da Glenn Hoddle da kazanmak istiyordu. 2000'de Kevin Keegan koltuğu sevdiği tarzda kaplayarak uzun soluklu kullanım planları yaparken, kendisini Wembley'in tuvaletinde istifasını kurgular halde buldu. Sven-Göran Eriksson koltuğa oturan ilk yabancıydı ve elindeki ilk 11, dünyanın aşina olduğu oyunculardan oluşuyordu. Belki rahat battı belki de yaşını alan dizleri ağrıdı, kalkmak zorunda kaldı. Bu isimler ve niceleri büyük beklentilerle geldiği görevi tatminsiz sonuçlar ya da hayret verici olaylar sonucu bıraktılar.

Kibir olgusu, İngilizler ve futbol yan yana geldiğinde kesişim kümesine dahil olur. İngiltere'nin futbolda katıldığı her yarışmayı kazanması gerektiğine dair geleneksel kodları vardır. Büyük bir yaygara kopar. Şarkılar bestelenir, hayaller kurulur ama sonuç bir türlü gelmez. Gareth Southgate gibi nazik ve kötü anıları depreştiren biri işleri yoluna koyabilir mi?

İzlanda taraftarı ikonik balina tezahüratlarını yaparken Roy Hodgson oluşan kusursuz ahengi bozmadan sonunu bekliyordu. Federasyon yeni teknik adamını aradı ama koltuk, tecrübeli isimlerin ilgisini çekmiyor; gençler içinse fazla riskli duruyordu. Arsene Wenger'in reddi ile göreve gelen Sam Allardyce'ın The Telegraph gazetecilerinin ağına düşmesi milli takım için daha derin bir kriz, Southgate için bir fırsat demekti. Tabiri caizse tesadüfen İngiltere'nin başına geçti. Premier Lig'in büyük altılısındaki takımların, çiçeği burnunda Graham Potter hariç, yabancı menajerler seçtiğini göz önüne alır ve Eddie Howe'u gücendirmezsek, Southgate'in bir İngiliz teknik adam için ülkenin en iyi işine sahip olduğunu söyleyebiliriz. Basın toplantısına "Kaybedecek neyimiz var?" diye başladı çok şeyini kaybeden adam. Devam etti; "Bu mirası yaratan oyuncular bu grup değil. O zaman neden bunun ağırlığı altında kalalım ki?" Birinci ağızdan duyduğunuzda diyecek bir şey kalmıyor

***

Stadyumlarda burnunu ellerinin arasına alan insanlar görüyorsanız, muhtemelen binlerin vücudundan açığa çıkacak olan enerji için geri sayım başlamış demektir. Bu enerji o an için fazlasıyla kararsızdır. Serotonin ve anksiyete arasında uçsuz bir ikilem yaşar. Ancak aynı stadyumdaki insanların elleri arasında duran başlarıysa sonuç vuku bulmuştur. O gün binlerce insanın aksine Southgate bu hareketi penaltı yuvarlağının üzerinde yapıyordu. Bu sebepten de yönetmen, taraftarın arasında en dramatik görüntüyü seçmekle uğraşmadı. Gazeteler ertesi gün çıkacak baskının manşet fotoğrafını düşünmeyi bıraktı. Southgate gözlerini yeşil çimlere gömerken, İngiltere gözlerini günah keçisine dikmişti.

Euro 1996 yarı finalinde Southgate'in kaçırdığı penaltı finale mal olmuştu.

Euro 1996 yarı finalinde Southgate'in kaçırdığı penaltı finale mal olmuştu.

Charlie Campbell, Türkiye-İngiltere maçında David Beckham'ın kaçırdığı ikonik penaltıya da yer verdiği Günah Keçisi adlı kitabında hareketlerimizin sorumluluğunu kabul etmemenin ilk günahımız olduğundan bahseder. Gareth Southgate kariyeri boyunca eğitim düzeyi ve iletişim becerisinin yanında kendini eleştirmekten kaçınmayan biri olarak anıldı. Hatta bir antrenörü ona bu işi yapamayacak kadar zeki olduğunu söylemiş ve kendisine yeni bir kariyer planlaması yaparak seyahat danışmanı olmasını önermişti. Onun hedefinde iki şey vardı; gazetecilik ve futbol. The Sunday Telegraph malum maçın ardından kendisinin sağ profil fotoğrafını kullanarak şu başlığı attı: "Benim için ağlama İngiltere." Hedefine ulaşmıştı. Hem bir futbolcu hem de haberin kendisi olmuştu.

Farklı şekillerde kötü şöhretini tersine çevirmeye uğraştı. Ünlü bir pizza şirketinin reklamında kafasına kese kâğıdı geçirilmiş şekilde oynadı. Üstelik İtalya 90'da onunla aynı kaderi paylaşan Stuart Pearce ve Chris Waddle da ona eşlik etti. Pep Guardiola, Barcelona'nın ardından aradığını bulmak için Rosario'da Marcelo Bielsa'yı ziyaret ederken, Jesse Marsch Montreal sonrasını Avrupa'dan Hindistan'a dolanarak ve hostellerde kalarak geçirdi. Southgate bu trajedinin enkazını kaldırmak için eşiyle birlikte Bali'yi seçti. Budist tapınağına yaptıkları ziyarette bir keşişle tanıştılar. Keşişin ağzından dökülenler iç huzuru aramakta olan birinin pek de hoş karşılayacağı türden değildi; "Sen… Gareth Southgate'sin! Penaltıyı kaçıran İngiliz!"

Mutlu Beyin kitabının yazarı Dean Burnett, Southgate'in yaşadığı bu gelgitli dönemi incelediği röportajında şöyle diyor; "Son derece gergin güruhun hedefinde olması ve futbolculuk meziyetlerinin açıkça eleştirilmesine rağmen bu oyuna küsmemeyi nasıl başardı? Hammaddesi mi çok sert? Yoksa oyuna mı âşık?" Burnett, ekliyor: "Bir dizi çalışma; aşırı derecede olumsuz ve stresli deneyimlerin aslında psikolojik açıdan olumlu sonuçlara yol açtığını göstermiştir." Kıssadan hisse gidersek; insanı öldürmeyen şeyin güçlendirme durumu gibi de açıklayabiliriz.

***

Futbolcu olarak ayağa kalkmayı başaran Southgate'in teknik adam olarak M'Boro'nun başına geçişi ile İngiltere Milli Takımı'nın başına geçişi paralellik gösterir. Ancak Premier Lig'de küme düşen ve U21 takımı ile katıldığı iki Avrupa futbol şampiyonasında da gruptan çıkamayan birinin İngiltere futbol ikliminde kabul görmesi kolay olmadı. Üstelik titrinin başında 'geçici' yazarken. Her geçici menajer bilir ki işler her zaman Roberto Di Matteo'nunki kadar yolunda gitmez.

Teknik adamların oldukça basit görünen ancak hayli zor olan görevi problem çözmektir. Harry Redknapp, Southgate tercihi için mikrofonu ilk alanlardandı: "O hangi formülü biliyor? Kaybeden formülü mü? Gareth'ı severim, harika bir çocuk. Ama ne yaptı? Federasyon bir gün doğru kararı verecektir ama bunu görecek kadar ömrüm olduğunu sanmıyorum."

Pep Guardiola, Zinedine Zidane ve Carlo Ancelotti gibileri ihtişamlı oyunculuk dönemlerinin ardından teknik adamlık yapmak istediklerinde hoş karşılandılar. Maurizio Sarri gibilerinin kulübeye gelirken kullandığı yollar daha engebeliydi. Ken Early; Jose Mourinho ve Napoleon Bonaparte'ı hemzemin yapan yazısında "O hep çalışmak ve zirveye oynamak zorunda. Çünkü tepedeki aileye ait değil, bu yüzden her zaman kendini geliştirmek zorunda" demişti. Galiba ana karakterimiz tam ortada duruyor. Ne çok sıcak ne de çok soğuk. Bir seçim yapmalı.

Wayne Rooney, Gareth Southgate ve Jamie Vardy

Wayne Rooney, Gareth Southgate ve Jamie Vardy

İngiltere Milli Takımı'nın başında hangi yönde ilerlemeniz gerektiğini bilmek zaman alabilir. Southgate daha ikinci maçında, Sam Allardyce'ın "Kendisini nerede konforlu hissediyorsa orada oynayacak" dediği Kaptan Wayne Rooney'yi kesti ve Dünya Kupası'na götürmedi. Rooney yeni menajeri ile sadece dört karşılaşmaya çıktı ve bunlardan biri de jübile maçıydı. İngiltere Milli Takımı'nın tarihteki en golcü oyuncusu denklemin dışına atılırken, Southgate hâlâ görevde 'geçici' sıfatıyla kalmaktaydı. En yakın arkadaşı olan eski Crystal Palace oyuncusu Andy Woodman, dostunu şu sözlerle özetliyor: "O doğru olanı yapan biri, kolay olanı değil."

Joe Hart, Ryan Bertrand, Theo Walcott, Daniel Sturridge gibi dönüşüme muhtaç isimlerin yanında Dele Alli ve Jesse Lingard gibi gençler tevazu eksikliği yaşamaya açık haldeydiler. Jordan Henderson, John Stones, James WardProwse ve Harry Kane'e ise U-21 takımdan aşinaydı. Bunun yanı sıra oyunculuk dönemi boyunca göz alıcı olmayan ya da dikkat çekmek için tarzında revizyona gitmeyen birinin takımında Jack Grealish ve Raheem Sterling gibi moda figürleri haline gelen futbolcular da vardı. Takımı gençleştirmesinin yanı sıra onları sevimli hale getirdi.

Adam Lallana, kendisini 2018'deki Dünya Kupası'na götürmeyen teknik adam için Euro 2020 döneminde The Times'ta kaleme aldığı makalesinde şöyle yazmıştı: "Göreve geldiğinde ilk dikkatimi çeken şey onun iyi bir adam olduğuydu. Bunu bir zayıflık olarak algılamanızı istemiyorum. Onun nutuk attığını ya da övündüğünü hiç duymadım. Bir şeyden mutsuz olduğunda sakince fikrini söylerdi. Aynı zamanda iyi bir dinleyiciydi ve en büyük gücünü kibarlıktan alıyordu."

***

Gareth gelmeden önce İngiltere son beş turnuvanın tekini pas geçerken kalanların sadece birinde eleme turunda maç kazanabilmişti. Rusya'daki son Dünya Kupası'nda duran top setlerinin efektifliği kadar üzerindeki yeleği de konuşuldu. Hatta Marks & Spencer turnuva sonrası yelek satışlarında yüzde 35 artış olduğunu açıkladı. Moda ikonu mu? İşte bunu kimse Southgate'ten beklemiyordu.

Southgate, 2017 yılındaki Almanya maçının ardından alışkanlık haline getirdiği üçlü savunma düzeni ile en kestirme rotanın savunmadan geçtiğini düşünüyor. Bu formülü geçen yaz Wembley'de de işe yaradı ancak İngiltere'ye tarihindeki ikinci finalini oynatmasına rağmen kaybettiği için eleştirildi. Macaristan mağlubiyeti sonrasındaysa ortam sertleşmeye başladı. Taraftarlar "Ne yaptığını bilmiyorsun!" diye tezahürat ediyor, yıllık kazancı sorgulanıyordu. Bizlerin aşina olduğu Uluslar B Ligi, İngiliz medyasında 'aşağılayıcı' olarak tanımlandı.

Bu Dünya Kupası'nda daha fazla kasvete tahammülü yok. Southgate onu tanıyanlar için iyi, M'Boro ile küme düşerken kötü ve Euro 96 yarı finalinde penaltıyı Köpke'nin ellerine nişanlarken çirkindi. Şimdilerde 56 yıllık aranın ardından Sir Alf Ramsey'i taklit etmeyi amaçlıyor. Redknapp hâlâ hayattayken iyi bir tercih olduğunu kanıtlama vakti.

Socrates Dergi