Jamaika Ruhu

6 dk

Usain Bolt’un sırrı ne? Bu mucizenın arkasında doping mi var, genler mi? Yakın zamanda Jamaika atletizmi üzerine bir kitap yazan İskoç gazeteci Richard Moore’a sorduk.

Bolt Supremacy: Inside Jamaica’s Sprint Factory kitabınız henüz yayımlandı. Kitabın hazırlık aşamasında Jamaika’da nelerle karşılaştınız?

Olimpiyat dönemlerinde 100 metre yarışı, Jamaikalı atletler ve Usain Bolt büyük ilgi görse de normal sezon sürecinde ilginin azaldığı bir gerçek ama ben orada hâlâ önemli bir hikâyenin olduğunu düşünüyordum. Oraya giderek hem atletizm kültürünü, hem doping hikayelerini özümsemek istiyordum. Ama gördüklerimden sonra bu başarının dopingden bağımsız olduğuna ikna oldum. Açıkçası, kitap düşündüğümden farklı noktalara gitti.

Champs’i (Liselerarası Atletizm Şampiyonası) izleme fırsatı buldunuz mu? Jamaika’ya yayılmış bu çılgınlığı biraz anlatabilir misiniz?

Hayret vericiydi. Ortaokul öğrencilerinin katılımıyla her yılın mart ayında düzenleniyor, beş gün sürüyor. Müsabakaların sonuna doğru stadyumlar ağzına kadar doluyor, genellikle 30-35 bin izleyici tarafından takip ediliyor. Olimpiyatlara gittiğinizde izleyiciler müsabakaları belli bir nezaketle takip eder, çok yoğun bir atmosfer yoktur, pek GalatasarayFenerbahçe maçları gibi değildir yani. Ama Champs’in tribünleri kesinlikle bir futbol maçının tribünlerini andırıyor. Ciddi bir takım tutma durumu söz konusu. Öyle ki farklı okulu destekleyen taraftarlar stadyumda ayrı ayrı oturmuştu. Kazanan atletler kendilerini destekleyen tribünlere doğru koşup zaferlerini kutluyordu. Atletizmde bu pek görülmüş bir durum değil. Birleşik Krallık’ta atletizm genellikle orta sınıflar arasında yaygın olarak görülse de Jamaika’da halkın sporu. Ve her Jamaika vatandaşı atletizme bir noktadan dahil olmuş durumda.

Usain Bolt’la tanıştınız mı?

Ne yazık ki hayır. Bana Bolt’un Jamaika’da röportaj vermediği söylendiğinde, Diamond Lig’de kendisiyle konuşmayı planlamıştım ancak gerçekleşmedi. Aslında çok da sorun olmadı çünkü kitap Jamaika ve oradaki atletizm kültürü etrafında şekillendi. Sadece tek bir kişiyle ilgili olmaktan çıkıp onun etrafındaki ortamdan beslenip büyümesi daha iyi oldu.

Peki Bolt ve atletizme kattığı büyü hakkında neler düşünüyorsunuz? Çünkü kendisiyle beraber yarışa başlama ritüelleri bile değişti...

Karizmatik bir kişilik ama insanlara yansıttığı karakteri oldukça umursamaz görünüyor. Bense bunun gerçek olduğunu düşünmüyorum, bir nevi rol yapıyor. 2011’de hatalı çıkışından dolayı diskalifiye edildiğinde gerçek Bolt’u görebilirdiniz. Gözle görülür şekilde sinirlenmişti, onun için müsabakaların ne kadar önemli olduğunu orada anlayabilirdiniz. Ama doğru bir tavır takınıyor, böylelikle de daha üst düzey performans sergileyebiliyor. Yarışlardan önce rahat davranma, Jamaika’daki atletizm kültürünün bir parçası. Geçmişi 50’li, 60’lı yıllara dayanıyor. Atletizm koçu Bud Winter İkinci Dünya Savaşı’nda pilotların savaş anlarında çok gerildiklerini ve yeterince başarılı olamadıklarını fark ediyor. Winter onları rahatlatmak adına bir egzersiz hazırlıyor. Savaş sonrasında ise atletizm koçluğu yapmaya devam ediyor ve hazırladığı rahatlama tekniklerini geliştiriyor. Winter’ın koçluk yaptığı atletlerden biri de Jamaikalı Dennis Johnson. İlerleyen yıllarda Johnson öğrendiği teknikleri Jamaika’ya taşıyor.

Örneğin, bayrak yarışlarında ABD takımı her zaman bayrağı düşürür ya da bir aksilik yaşar ancak Jamaikalılar gerçekten olabildiğine akıcıdır, birbirleriyle daha uyumludur.

Aynı penaltı vuruşları gibi... Teknik olarak her profesyonel futbolcu, bir penaltı atışını kolaylıkla atabilmeli. Ama profesyonel futbolcuların defalarca korkunç penaltılar attıklarını görmüşüzdür. Asıl zorluk çıkaran şey baskı, Jamaikalıların çözebildiği şey de bu. Eğer Bolt’a gidip baskıyı nasıl kontrol altına aldığını sorarsanız, size kesinlikle Champs’ten bahsedecektir. Daha 15-16 yaşlarında atletlerin dikkatini dağıtmaya çalışan 30 bin kişinin önünde yarışmaya başlıyorlar. Eğer bununla başa çıkabilirseniz, öteki büyük stadyumları sorun etmezsiniz.

Doping günümüzde hem atletizm hem de bisiklette endişe kaynağı. Siz iki sporu da yazıyorsunuz. Bisikletle atletizm doping konusunda aynı sorunları mı yaşıyor?

2013 yılında bu kitaba başladığımda birçok farklı turnuvaya bizzat katıldım, 2006-2007 yıllarında da aynı şekilde bisiklet yarışlarını yoğun şekilde takip etmiştim. 2013 yılındaki atletizmle, 2007 yılındaki bisiklet arasında bir bağ görebiliyorum. Bu dönemlerde, her iki spor yükselen dopingle yeni yeni yüzleşmeye başlamıştı. Bana göre atletizmin hâlâ aşması gereken şeyler var. Örneğin, Sebastian Coe’nun yaptıkları doping araştırmaları üzerinden gazetecileri eleştirip sorunun varlığını kökten reddetmesi açıkçası insana çok güven vermiyor. Yıllar boyu süren bir inkâr bisiklette de söz konusuydu, ancak işlerin vardığı noktada daha fazla inkâr etmek kesinlikle mümkün değildi. İşte bu noktada bir nevi temizlenme başladı, bu da bisiklet için doğru bir gelişmeydi.

Jamaikalıların genetik geçmişini araştıran Prof. Errol Morrison hakkında neler düşünüyorsunuz?

Prof. Morrison ile konuşma fırsatı yakaladım. Genetiğin, beslenmenin ve birçok farklı faktörün bir araya gelmesinin önemli olduğunu aktarıyor. Bazı insanlar Jamaikalıların tam anlamıyla genetik bir üstünlüğe sahip olduğu konusunda şüpheci davranıyor ama henüz kesin bir şey söylemek mümkün değil. Birkaç bilim insanı konunun genetik bir meseleden ziyade kültürel yapının gelişmesiyle alakalı olduğunu söylüyor ki bu da oldukça ilginç bir yaklaşım. Atletlerin performanslarında vazgeçilmez sayılan ACTN3 geninin varlığından haberdarız ama sayısız insan bu gene sahip ve hepsi dünyaca ünlü atlet değiller. Yani genetik yapı tek başına yeterli değil.

Gatlin ve Bolt’un çekişmeli yarışlarını izlemişsinizdir. İnsanlardaki 'iyi-kötü mücadelesi’ algısını nasıl yorumlarsınız?

Doping meselesinde Lance Armstrong’dan Asafa Powell’a uzayan bir spektrum söz konusu. Justin Gatlin de bu ayrışmanın ortasında bir yerlere oturuyor, hatta Armstrong’a daha yakın olduğunu söyleyebiliriz. Ama iyinin kötüye karşı mücadelesi olarak yorumlamak fazla basite kaçmak. Açıkçası Bolt’un herhangi bir şekilde doping yaptığını düşünmüyorum, o tarz söylentileri de tutarlı bulmuyorum. Ancak Bolt’un yaptığı bazı şeylerin insanların kafasını kurcaladığının farkındayım. Örneğin Bolt, tartışmalı metotları olan Hans-Wilhelm Wohlfahrt’ın bir hastası. Bundan dolayı bazılarının şüphelenmesi doğal ancak kurallara göre herhangi bir yasa dışılık söz konusu değil. Birçok atletin kullandığı metotlar, siyah veya beyazdan ziyade gri bir bölgeye düşüyor.

Dirtiest Race in History atletizm üzerine ilk kitabınız. 1988 Olimpiyat Oyunları’ndaki 100 metre yarışıyla aranızdaki bağ nedir?

Düşününce oldukça ilginç ama o kitabı yazmaya da Bolt sayesinde başladım. 2008 Pekin’de Bolt bir yıldıza dönüşüyordu ve 1988’den beri ilk defa 100 metre en ilgiyle beklenen yarıştı. 2008’de Bolt’u izlemek beni 1988’e götürdü. Oldum olası bisikleti takip etmeyi seviyorum ve 100 metre yarışlarına da ilgim arttı. Düşündüğünüzde farklı sporlar gibi görünüyor ama asıl ortak noktaları doping ve müsabakaların dışında insanların bilgisi dahilinde olmayan birçok şeyin yaşanması. Yani her iki sporda da yarış sırasında gördüklerimiz, yaşananların ufak bir kısmını teşkil ediyor. Bir nevi buzdağının kalanını gözden kaçırmak gibi. Görülmeyeni keşfedebilmek spor yazarları için önemli bir fırsat.

Doping hikayelerinin bundan sonra da peşine düşmeyi planlıyor musunuz?

Ragbi yakın zamanda dopingden dolayı sıkıntı yaşayacak bir spor dalı. Hatta bir sonraki büyük doping skandalının ragbi kaynaklı olmasını bekliyorum. Bunun üzerine bir makale yazmayı önerdim ancak çok ilgi gördüğünü söyleyemem. Mesela atletlerde ardı ardına çıkan doping hikâyeleri insanları yakalayıp, konuya olan ilgiyi ciddi anlamda artırabiliyor. Bu ufak bir kartopunun yuvarlanmaya başlayıp koca bir çığa dönüşmesine benziyor. Ragbi oyuncularıyla alakalı birkaç doping hikâyesi çıkmaya başladığında çok önünü kesebileceklerini sanmıyorum. Geçtiğimiz hafta Fransa’da takımlar arasında bir test süreci başlatıldı, işte bu başlangıç olabilir. Atletizmde ise doping her zaman ilgi çekici olabiliyor. Örneğin bir dergiye gidip atletler ve dopingle ilgili bir makalem var desem araştırıp yazmamı isteyeceklerdir ancak aynı konuyu futbol üzerinden yazmaya çalışsam aynı tepkileri alamam. Bu korkunç bir durum çünkü birçok spor dalında doping söz konusu ve üzerine gidilmesi gerekiyor, ben de onları kaleme alma konusunda oldukça istekliyim.

Bolt, Rio 2016 veya Londra 2017’den sonra emekli olacağını açıkladı. Bolt’tan sonra atletizm dünyasını ne bekliyor?

Yakın zamanda herhangi birinin Bolt’un rekorlarını kırabileceğini düşünmüyorum. Örneğin kadınlar kategorisinde Shelly-Ann Fraser gelmiş en geçmiş en iyi atlet ama dünya rekoru kesinlikle kırılamaz bir noktada. Ve ilginçtir ki dünya rekoru olmadan Fraser yeterli tanınırlığa sahip olamıyor. Ama yine de kendisi üç defa dünya, iki defa da olimpiyatlarda altın madalya kazandı. Aslında Fraser’ın Bolt kadar ilgi çekebilmesi gerek. Bunun asıl sebebinin kesinlikle dünya rekoruyla alakalı olduğunu düşünüyorum. Doping yaptığı ciddi bir şekilde düşünülen Florence Griffith-Joyner dünya rekorunu elinde tutmakta. Yani bir sonraki büyük atlet Bolt’un rekorunu kıramadığı sürece, aynı ilgiyi göremeyecek.

Bolt Store

"Kingston kesinlikle büyüleyici bir yer. Oldukça canlı ve hareketli. Bolt ise şehrin daha dışında, arka mahallelerde yer alan bir bölgeden. Bolt’un babasını görmeye gittiğimde, kendisi beni bir Usain Bolt tişörtü ile karşılamıştı, gerçekten komikti. Aynı bölgede teyzesi de bir hediyelik eşya dükkanına sahip ve dükkânda bütün Usain Bolt ürünlerini bulmak mümkün. Kısacası, o bölgeye Usain Bolt’un damga vurmuş."

Testleri Durdurun

"Jamaika’da doping testleriyle uğraşan biriyle görüşmeye gittiğimde, 70’lerde bir Amerikan futbol takımını test ettiğini aktarmıştı. Takımdaki sporcuların değerleri pozitif çıkmış ancak performans artırıcı ilaç kullanmadıkları görünüyormuş. O da performans artırıcıların dışında, bir de esrarı tespit edebilen bir test geliştirmiş. Sonuçta yedi kişinin esrar kullandığı ortaya çıkmış. Değerlerdeki bozukluğun sebebi aşırı esrar kullanımıymış. Bunun üzerine, takım sorumluların tepkisi ise testlerin durdurulmasını rica etmek olmuş."

"Bob Marley, müziğin Bolt'u"

"Jamaika’da müzikle spor arasında birçok benzerlik bulmak mümkün. Oradaki bilim adamlarıyla görüştüğümde atletizm başarılarını genetikle açıklamaya çalışıyorlardı, ben de Jamaika’nın müziği de domine etmesinin bir genetik açıklaması olup olmadığını sormuştum. Tabii ki aksini savundular çünkü müzik, kültürel bir mesele olarak görülüyor. Ama ben o kadar da basit olduğunu düşünmüyorum, sonuçta Bob Marley müzik dünyasının Usain Bolt’u. 1955- 2000 arasında Jamaika dünyadaki bütün ülkelerden kat kat daha fazla albüm kaydı çıkarmış, sekiz farklı müzik türünü dünyaya tanıtmış. Son olarak, ciddi şüpheler söz konusu ki şüphe duymakta haksız da değiller. Ancak kültürel gelişimin nelere önayak olabileceğini görebiliyoruz."

Socrates Dergi