Kâğıtsızspor Dünyanın Geri Kalanına Karşı

6 dk

İstanbul'da çoğu 'kâğıtsız' göçmen futbolcuların top koşturduğu Afrika Kupası'nda meseleyi karmaşık hale getiren şey rakip takımın varlığı değil. Afrikalı futbolcular sahaya her defasında keşfedilme umuduyla çıkıyor.

Yazıya şık hareketle girelim diye değil, hakikaten ihtiyaçtan, Sartre'la başlamak iyi gelecek. Demiş ki: "Futbolda her şeyi çetrefilli hale getiren karşı takımın varlığıdır." Karşımızdaki futbol manzarasını çetrefilli hale getirense kesinlikle sadece karşı takım değil.

Fatih'te Mimar Sinan Stadı'na yaklaştığımız anda üzeri Fatih Belediyesi'nin sloganlarıyla kaplı gıcır bir otobüs yanaşıyor. "Yeniyim" diye bağıran formalarıyla Kenya ve Zambiya takımlarının oyuncuları iniyor otobüsten, stada birlikte giriyoruz. Onlar Afrika Kupası eleme maçlarından biri için sahada bacak açarken, kırmızı plastik oturak araları çekirdek dağlarıyla dolu tribüne yürüyoruz.

Koca Afrika kıtasının farklı yerlerinde doğdukları aşikâr seyircilerin bir kısmı zaten turnuvanın diğer takımlarında oyuncu. Birkaçının ailesi, sevgilisi, eşi dostu var. Maçın civcivli zamanında "Ay kafam şişti!" diye çıkacak atmışlarında bir adam gibi, mahalleden çıkan gelmiş. "Where are you from?" şeklinde hoşbeşe girişen, adından sonra Karagümrük ve Fenerbahçe'yi tuttuğunu söyleyen müdavim abiler de var. Futbol seviyormuş o. Hangisi bilemeyiz, bir de tribünlerde yetenek avcıları, futbol simsarları, hocalar oluyormuş.

Zabıtadan Kaçıp Belediye Turnuvasına

12 yıldır süren Afrika Kupası üç yıldır Fatih Belediyesi'nin sponsorluğunda yapılıyor. Mayıs sonundaki açılışta başlama düdüğünü koca Cüneyt Çakır çalmış, havai fişeklere acınmayan şaşaalı törene Rüştü Reçber, Tugay Kerimoğlu, Pascal Nouma, Saidou gibi isimler katılmış. Kenya-Zambiya maçını izlemeye gelen siyahların bir kısmının boynundaki altın zinciri hâlâ koruyacak hayatı var ama çoğunun ayağında bol kilometre yapmış parmak arası terlikler. Bir kısmı konuşmaya hevesli ama çoğu bu yazının nerede çıkacağını soruyor, fotoğraftan hazzetmiyor, sohbete tamam diyenin tanışma kısmında o iki saniyelik düşünüşten anlıyorsunuz başka bir isim uyduruyor. Temkinli konuşuyor çoğu.

Böyle çünkü tribünlerdekilerin büyük kısmı, o an sahada top koşturanlar gibi bilmedikleri bir ülkede göçmen. Azının vizesi, oturma izni, çalışma izni, 'kâğıdı' var. Saat satıyorlar, barlarda, restoranlarda küçük paralara kaçak çalışıyorlar. Bir de kargo yaygın. Kargo işi yapan dikiş tutturmuş, Afrikalı patronlar da çıkmış aralarından.

Gol pozisyonlarında kafamızı sahaya döndürsek de sohbetle birlikte futbol çoktan çetrefillenmiş. Gündüz zabıtadan kaçarken dört yüz metre engelli koşan bu Afrikalı göçmenler nasıl oluyor da bir belediyenin turnuvasında top koşturabiliyor? Kafalarında Avrupa hülyaları, Tarlabaşı'nın, Kumkapı'nın, Aksaray'ın kişi başına iki metrekare düşen rutubetli odalarında kalıp da korkularından yıllarca ana caddeye çıkamazken nasıl buradalar? Ağzından az laf çıkan Ganalı bir oyuncuya aynılarını sorunca "Çok zor soruyorsun" dedi sadece gülerek, sustu.

Sahanın sorumlusu Nüfer Tandırcı, daha sonra çok duyacağımız gibi Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir'in futbol sevgisinden, Afrika futboluna destek olma arzusundan söz ediyor. 40-50 Afrikalı oyuncudan oluşan Dostlukspor da böyle kurulmuş. Forma, ayakkabı, teknik edevat dışında, iki ayda bir erzak desteği de veriyorlar. Bu kupa belediyenin gittikçe daha fazla üzerine oynadığı bir 'çokkültürlülük' halkla ilişkiler hamlesi olsa da bir destek de söz konusu.

Tandırcı, "Belediyenin maddi çıkarı yok ama karşıklı menfaat diye düşünmek lazım" diyor. Afrikalı futbolcular açısıdan menfaat açık: Her an keşfedilip bir sözleşmeye imza atabilirler. Geçen yılki kupadan 23 oyuncu farklı takımlarla anlaşmış. Bölgesel Amatör Lig dışında, Kıbrıs'ın, Hırvatistan ve Sırbistan 2. liglerinin adı geçiyor.

Dışarıda bir yerde polisin yakalayıp sınır dışı edebileceği 'kâğıtsızların' nasıl onlara güvendiğini de soruyorum. "Özel bir girişimimiz olmadı ama polis burada ne olduğunu biliyor, gelmez" diyor Tandırcı.

"Yeni Drogba'larımız, Sneijder'lerimiz var"

Dostlukspor'un antrenörü John Takpe için 'Nijerya'nın Mourinho'su' diyorlarmış, o Fatih Terim hayranı. 2010'da Beşiktaş'ın Lagos'taki futbol akademisine katılmış, ertesi yıl Nijerya'da ekonomik kriz patlayınca Türkiye'ye gelmiş. İlk günlerini sorunca "Dört yıl önce siyahlar için daha zordu" ile yetiniyor. Kumkapı'da Afrikalı futbolcuları çalıştırırken yolunun Mustafa Demir'le kesişmesi onun için 'mucize'. İki yıldır da belediyenin çalışanı olarak takımın başında. "Gerçekten mülteci statüsünde olan çok azdır, yüzde 90'ı kâğıtsız. Herkes ülkesinde borçlu, kimsenin geri dönecek hali de yok. Yunanistan'a, Avrupa'ya giden oluyor arada. Ama buradakiler bir şey yapmak zorunda, burası da bir şans" diyor.

Ama şikâyetleri de var: "Türkiye grassroots'u, altyapının önemini bilmiyor. İlla çok para verip büyük isimler almak istiyorlar. Gençlere, buradaki yabancı futbolculara para vermiyorlar. Şans tanınsa yeni Drogba'larımız, yeni Sneijeder'lerimiz var."

Dört yıldır İstanbul'da olan profesyonel futbolcu, 26 yaşındaki Kongolu Tuckson'la tanışıyoruz. Dostlukspor'da uzunca oynadıktan sonra kargo işine vermiş kendini, artık sadece antrenmanlara geliyor. Ama keşfedilme umudu diri. Futbol olmazsa, B planı ticaret.

Sonra "Seni futbolcu yapacağım" sözünün bir tür insan kaçakçılığı yöntemi olarak kullandığına dair hikâyeler geliyor kulağımıza. Ülkelerinde kandırılanlar da var, Türkiye'ye bir şekilde geldikten sonra "Seni şu takıma göstereceğim" vaatleriyle devam eden dolandırıcılık yöntemleri de mevzubahis.

Festus'un Okey Sahaları

Bu arada tribünde Uluslararası Milletler Derneği Genel Başkanı Abdülkadir Erkahraman, yardımcısı Mesut Atasavun ve Nijerya Topluluğu Başkanı Emre Ergin çıkıyor karşımıza. Emre Bey burada ticaretle uğraşan Nijeryalı bir işadamı, tatlı bir Türkçesi var. Dernek olarak 13 yıldır bu kupayı desteklediklerinden, daha da büyütme arzularından bahsediyorlar. Cumhurbaşkanlığı himayesinde Barış Kupası olarak tescillemek, Afrika dışında Arabistan'dan, Avrupa'dan, Amerika'dan oyuncular getirmek istiyorlar. FIFA'nın zaten böyle ligleri mevcutken, oyuncular da bilhassa göçmen olmayacaksa farkı ne olacak net değil.

Onlar hatta 27 bin Afrikalının bulunduğu Türkiye'de Meclis'te Afrikalı bir vekilin olmasına kadar getirdiler lafı. "HDP'nin çizgisine uyar" deyince "Ama onlar da insan" gibi bir cümle geldi; iyi bir şey söylemeye çalıştığımı izah etmem gerekti. "Yok" dediler, "Afrikalılarda Tayyip Erdoğan sevgisi başkadır. Güçlünün yanında olmak isterler." Erdoğan'dan, Osmanlı ruhundan bahsederken laf nasıl kendiliğinden Festus Okey'e geldi, hakikaten inanılmaz. 2007'de Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü'nde gözaltındayken vurularak öldürülen Nijeryalı Festus Okey'in de yolu bu turnuvadan geçmişti çünkü. Cenazesinin kaldırılmasına yardımcı olduklarını söylüyorlar.

"Tık yok, keşfetmiyorlar bir türlü beni"

Kulağında kulaklık, maçı izliyordu, ertesi gün çıkacakmış sahaya. 23 yaşındaki Sola, Nijerya Lagos'lu. Küçüklüğünden beri sokaklarda, sonra kum sahalarda futbol oynuyor. Profesyonellik hayalleri için Türkiye'ye gelmiş. Uçakla, vizeyle. Beş aydır Dostlukspor'da oynayan Sola'ya buradaki hayatını soruyorum.

Bir an düşünüp dönüyor: "Dürüst olayım mı? Berbat..." Devamında ettiği küfürümsü sözler için özür diliyor, hanidir konuşmayı bekliyormuş gibi başlıyor: "Ben başka iş yapamam, 9-6 çalışamam. Buraya gelmek bir umuttu, beş aydır top koşturuyorum, ama tık yok, keşfetmiyorlar bir türlü beni. Yoruldum, bittim, defolup gitmek istiyorum." Keşfedilip de şansı dönenleri anlatıyorlar. Boşuna mı? "Birileri sana her şeyin şahane olduğunu söylüyorsa, bil ki yalan. Çok azı imza atabiliyor. Ayrıca bir takıma girsen bile her şey çözülmüyor" diyor.

O sırada gol olmuş, bir an duruyoruz, ortalık şenlik kıyamet... Birini işaret edip "Bak şu adama" diyor "Üç, beş yıldır burada oynayanlar var. Ben beş aya katlanamıyorum. Kimse burada bir şey kazanmıyor. Atmosfer güzel, insanların bir araya gelmesi iyi ama maçtan sonra ne oluyor? Cehennemde yaşamaya devam ediyorsun. Benim ilerlemem lazım, bir şey olması lazım. Sistemin ne olduğunu bir kere görürsen, beş yıl aynı şeyi yaparak sadece ümit edemezsin."

"Gerçeği söylersin, özgürleşirsin"

Mesela 10 ay sonra kendini nerede gördüğünü soruyorum. "10 ay sonra burada olacağımı düşünmek bile içime fenalık veriyor" diyor. Sola'nın bir işi yok, evi yok. Bir Afrika kilisesinde yatmasına izin veriyorlar, arada da yemek... Duş almaya her gün antrenmana geliyor. Gündüzleriyse sadece sokaklarda yürüyor. Bir de Avrupa'da bazı takımlara her gün mail atıyor, CV yolluyor. Şimdiye kadar hiç cevap almamış. Telefonundan müzik dinletiyor sonra; hip hop, R&B, blues... Chris Brown'u sevmememe bozuluyor.

Anlattıklarını yazmamın ona zararı olup olmayacağını soruyorum. "Beni daha ne kadar zor durumda bırakabilirsin ki zaten her şey boktan" diyor, "Gerçeği söylersin, özgürleşirsin. İncil de böyle der."

"Umarım bir daha görüşmeyiz o zaman" diyorum ayrılırken. Gülüyor, "Sen anladın. Evet, görüşmemek üzere..." deyip tekrar kulaklığını takıyor.

O gün Kenya, Zambiya'yı 3-2 yendi. 28 Haziran'daki final maçında Gana, Mali'yi 3-1 mağlup edip şampiyon oldu. Tribünde bir oyuncu gülerek demişti ki "Aslında bunları milli takım gibi düşünme. Türkiye'de o kadar çok Nijeryalı var ki, bazen Nijerya Nijerya'ya karşı oynuyor."

Bu sahada meseleyi karmaşıklaştıran karşı takım değil. Afrikalı göçmenler, onları yoksullaştırılmış ülkelerinden kelle koltukta kopmak zorunda bırakan dünyanın geri kalanına karşı bir umut kırıntısı için oynuyorlar. Ama hâlâ çetrefilli çok şey var.


5. Sayı
Ağustos 2015



Socrates Dergi