
Kanguruların Ülkesinde
2 dk
"Bana tenisçi olacağım söylendi, hatta emredildi." Mary Pierce'in tenis kariyerini bu cümleyle özetleyebiliriz. Zira bunu söyleyen biz değiliz. Pierce'in kendisi.
“Mary, öldür şu sürtüğü!” diye bağırdı Jim Pierce, henüz 12 yaşındaki kızına. 1987 Orange Bowl Gençler Şampiyonası’nda kortta olan Fransız, bu sözleri duyar duymaz raketini babasına doğru fırlattı. Belki de bu, başarı yoluna onunla çıkamayacağını fark ettiği andı. İkilinin yolları 1993 yılında ayrıldı. Mary’ye uyguladığı sözlü ve fiziksel şiddetin yanına izleyicilerle yaşadığı kavgalar eklenince, Jim Pierce turnuvalara katılmaktan men edildi. Mary de yoluna yeni bir koç ve babasının tacizlerine önlem olarak tuttuğu bir koruma ile devam etti. Yaklaşık iki yıl sonra, kucağında bir kanguru ve 1995 Avustralya Açık kupası vardı. Önceki yıl Roland Garros finalinde boyun eğdiği dönemin büyük raketlerinden Arantxa Sanchez-Vicario’yu saf dışı bırakıp ilk Grand Slam zaferini elde etmişti. Beş yıl sonra, başka bir İspanyol Conchita Martinez’i yenip en büyük hayali Fransa Açık şampiyonluğuna uzanacak ve Roland Garros’u kazanan son Fransız kadın raket olacaktı. Tenisten kopamayan Mary Pierce, şu günlerde Afrika’nın güneydoğu açıklarında bir ada devleti olan Mauritius’ta tenis koçluğu yapıyor ve söylenenlere göre o, çocuklara bağıran antrenörlerden değil.
“Tenis asla benim çocukluk hayalim olmadı. Televizyonda izleyip hayatımı sürdüreceğim bir uğraş olmasına ben karar vermedim. Bana tenisçi olacağım söylendi -hatta emredildi-, ben de elimden gelenin en iyisini yaptım. 18 yaşıma kadar beni babam çalıştırdı ve kazanma baskısı çok büyüktü. Her şeye bir daha başlasam, bu kadar zor olmamasını dilerdim. Ama hayatta hiçbir şey tesadüf değil. Tüm bu olaylar bugün olduğum beni şekillendirdi.”