
Kara Talih
6 dk
11 İsrail vatandaşının hayatını kaybettiği 1972 Münih saldırısından sağ kurtulan Shaul Ladany, ölümle ilk kez burun buruna gelmemişti. 80. yaş gününü kutlayan eski atletle konuştuk.
Credit: ITV
“Kusura bakmayın, biraz yorgunum. Son iki hafta içinde yaklaşık 140 kilometre yürümek yoruyor insanı.” Röportajın başında 80 yaşındaki Shaul Ladany’nin kurduğu ilk cümleler bunlardı. Arkadan gelen köpek havlamalarına rağmen telefonun diğer ucundaki sesinden de bu yorgunluk anlaşılıyordu. Fakat Ladany, yaşamı boyunca bundan çok daha büyük zorluklar yaşamıştı.
1972 Münih Olimpiyat Oyunları, Almanya için 36 yıl önce yaşananları telafi etme fırsatıydı. Adolf Hitler’in propaganda aracı olan 1936 Berlin, olimpiyat ve siyaset ilişkisinin başlangıç noktalarından biriydi. Tarih tekerrür etti ve 1972 Münih de bir propaganda aracına dönüştü. Fakat bu kez Nazi rejiminin değil; İkinci Dünya Savaşı’ndan miras kalan imajını düzeltmek isteyen Batı Almanya’nın propaganda aracıydı. Ancak 5 Eylül 1972’de yaşananlar, Münih’in daha da kötü anılarla hatırlanmasına neden olacaktı.
O gün sabaha karşı Filistinli terörist grup Kara Eylül, olimpiyat köyünü hedef seçmiş ve İsrail kafilesinden 11 kişiyi rehin almıştı. Olimpiyat köyü üzerinde yeni bir gün doğarken Kara Eylül’ün amacı da ortaya çıkmıştı: Çoğunluğu İsrail’de olan 200’den fazla siyasi mahkûmun serbest bırakılması. Teröristler, bu istekleri kabul edilmeyince rehinelerle birlikte Münih’ten ayrılmak için bir uçak istediler. Bunu fırsat gören Batı Alman yetkililer, bu talebi kabul etti. Plan, havaalanında teröristleri tuzağa düşürmekti. Fakat hiçbir şey yolunda gitmedi. Terörist ve rehinelerin helikopterle havaalanına gelmesinden kısa bir süre sonra, güvenlik güçleri ile teröristler arasında çatışma çıktı. Kara Eylül üyelerinin bir bölümü çatışmada ölse de sağ kalanlardan biri, rehinelerin olduğu helikoptere el bombası attı. Sağ kalan başka bir terörist de diğer helikopterdeki rehinelerin üzerine ateş açtı. Her şey bitmişti... Olimpiyat tarihinin en karanlık 24 saatinin sonunda, 11 İsrailli hayatını kaybetmişti.
Münih’te yaşananların hikâyesi, farklı şekillerde anlatıldı. 2000 yılında en iyi belgesel Oscar’ı kazanan One Day in September ve Steven Spielberg’ün Munich filmi, o talihsiz günün popüler kültürdeki yansımalarından bazılarıydı. Ladany ise bu hikâyenin, henüz popüler kültürde yer bulamamış bir kahramanı. İsrailli Ladany, 3 Eylül 1972 günü 50 kilometre yürüyüşte yarışmış ve 19. olmuştu. Ertesi akşam, o da olimpiyat köyündeydi ve 5 Eylül sabahı olanları kendisini uyandıran oda arkadaşından öğrenmişti. Teröristler şans eseri onların odasına girmemiş ve Ladany, bu sayede saldırıdan sağ kurtulan altı İsrailli sporcudan biri olmuştu.
O gün olanları bir filmden değil, bizzat Ladany’nin kendisinden dinleyelim: “4 Eylül akşamı İsrail kafilesi olarak Damdaki Kemancı’yı izlemeye gittik. Filmden önce, bir grup fotoğrafı çektirdik. O, arkadaşlarımın çoğunun son fotoğrafıydı. Gece yarısı olimpiyat köyüne döndük.” Onlarca kilometre yürümesine engel olamayan bronşiti Ladany’nin konuşmasını bu noktada kısa süreliğine engelliyor, birkaç öksürükten sonra ise anlatmaya devam ediyor: “Sabah 05.30 civarında oda arkadaşım tarafından uyandırıldım. Bana takım arkadaşlarımızın saldırıya uğradığını söyledi. Bir anlığına şaka yaptığını düşündüm çünkü 1968 Olimpiyat Oyunları’ndan beri onu tanıyordum ve şaka yapmayı seven birisiydi ama böyle bir şeyin şakası olmayacağını hemen anladım. Pijamalarımın üstüne eşofmanlarımı giyip dışarı çıktım. Bir şeylerin ters gittiği anlaşılıyordu. Bir numaralı binanın önünde saldırganlardan biriyle sağlık ekibi vardı. Sağlık ekibinden biri teröriste ‘Yaralılara yardım etmemizi engellemeniz insani değil’ diyordu. Teröristin cevabı ise ‘Yahudiler insan değil’ oldu.”
Ladany, o gece şanslıydı. Teröristler onun bulunduğu binaya girmemişti ve saldırıdan sağ kurtulan birkaç İsrailli sporcudan biri olmuştu. Aslında, Ladany daha önce de ölüme yaklaşmıştı... Henüz sekiz yaşındayken Nazi idaresindeki Bergen-Belsen toplama kampında altı ay geçirmişti. İsrail’in 1972 Münih kafilesindeki sporcular içinde, soykırımdan kurtulan tek isimdi. 30 yıl sonra, bu kez de Münih’te ölümü atlatmıştı. İsrailli, tarihin en şanslı ya da en şanssız insanlarından biri olmak arasındaki ince çizgide geçen hayatını “Sıkıcı hiçbir an yaşamadığımı söyleyebilirim” şeklinde özetliyor. Peki sıradan bir hayat ister miydi? “Bu kadar macerayı ben istememiştim açıkçası. Zor zamanlarda yaşadım ve başıma gelen şeyler benim tercihim değildi. Fakat kabul etmem gerekir ki bazen kendi tercihim olan maceralara da atıldım. 1973’te Tel Aviv Üniversitesi’nde profesörlük yaparken Ekim Savaşı başladı. Gitmek zorunda olmasam da o savaşta askere gitmiştim. Bu, kendi irademle yaptığım bir şeydi ama Bergen-Belsen’de geçirdiğim altı ay tercihim değildi tabii...”
Ladany, Münih’in ardından endüstri mühendisliği dersleri vermeye başladı. Yaşı ilerledikçe yürüyüşü profesyonel biçimde sürdürme ihtimali kalmamıştı ama yine de spordan uzak kalmaya niyeti yoktu. 70’li yaşlarında bile günde 15 kilometre yürüyüş yapıyordu ve her doğum gününde yeni yaşı kadar kilometreyi yürümek gibi, giderek zorlaşan bir amaç ediniyordu. Fakat talihsizlikler, yaşlılığında bir kez daha kapısını çaldı. Kanser olmuştu ama ölümü bir kez daha atlatmayı başardı.
2 Nisan’da 80. yaşına basan Ladany, kutlama için 80 kilometre yürüyüp yürümediği sorusuna şu yanıtı veriyor: “Evet ama bu sene biraz zorlandım. Havanın ısınmaya başladığı günlere denk gelmişti. Her geçen yıl daha da yavaşladığımı hissediyorum. Ama ‘Vazgeçenler kazanmaz, kazananlar ise vazgeçmez’ mottosuna göre yaşıyorum.”
Bu cümlenin ardından “Peki, seneye 81 kilometre yürüyecek misiniz?” sorusuna da net bir cevap verdiğini düşünebilirsiniz. Ama öyle olmuyor; temkinli ve diğer cevaplarının aksine kısa bir yanıt veriyor: “Öyle umuyorum.”