Kariyer Tutulması

10 dk

90’lar biterken Charles Shackleford vardı. 50 yaşında hayatını kaybeden yıldızı, koçu Çetin Yılmaz’la tartıştık.

Ocak ayının son günlerinde, ajanslardan geçilen ve gündem için belki çok da çarpıcı olmayan bir haber vardı: “Eski Ülker oyuncularından 50 yaşındaki Charles Shackleford, evinde ölü bulundu.” Bu satırlar, 1990’ların sonunda ülkeye uğrayan Birleşik Amerikalı yıldızı sıkı takipçilerine hatırlatmış, anıları depreştirmişti. Kimileri ona aşinaydı, bazıları ise adını ilk kez duyup Google’a sormuştu: “Charles Shackleford+Enter”

Çıkan sonuçlar arasında; NBA yıldızı olduğu, Ülker formasını giydiği ve meşhur Malaga maçı vardı. Bir de sayısı bir elin parmaklarını yakalayacak kadar tutuklanma haberi.

Shackleford hiçbir zaman, tamamen artılarla anlatılabilecek bir oyuncu olmamıştı. Basketbol kariyerine North Carolina State Üniversitesi’nde devam ederken düşük notları sebebiyle ceza almış, bir de adı sayı bahsi skandalına karışmıştı. Yine de NBA’e gireceğini tahmin edebiliyordu ve 1988 yılında, üçlük atabilen bir 5 numara olarak New Jersey Nets tarafından draft edildi. Kısa sürede dikişin tutmadığı anlaşılacaktı. Philadelphia 76ers ise ligden uzakta, İtalya’da geçirdiği bir sezonun ardından Shackleford’a yeni bir şans daha veren kulüp oldu. Moses Malone’u 1986 yılında takas ettiklerinden beri 13 farklı pivot denemişler ve hiçbirinden istedikleri performansı alamamışlardı.

Phanola Caserta’yı 19.7 sayı ve 15.8 ribaund ortalamalarla şampiyon yapan Shackleford, yine de birçoklarınca riskli bir transfer olarak görülüyordu. Dönemin 76ers Asistan Koçu Fred Carter, “Kumar oynamıyoruz, bir planımız var” diyordu ancak yanılacaktı. Shackleford daha sonra İtalya-NBA hattını bir kez daha arşınladı ve yolu Ülker ile Türkiye’ye geldi.

Transferle yakından ilgilenen ve Caserta cephesinden direkt tavsiyeler alan dönemin koçu Çetin Yılmaz’ı arayıp sorduğumuzda, o da hamlesini ‘kumar’ olarak görmediğini düşünüyor: “Shackleford, Türkiye’ye geldiğinde fizik olarak hâlâ NBA yıldızı olacak kapasitedeydi. Mesela Allen Iverson’a bakın; eski hâlinde kalanlarla buradaydı ama Shackleford NBA’e gitse yine oynardı.” Zaten Shackleford’un Ülker performansı da bunu kanıtlar nitelikteydi. Yabancı sınırlamasının Avrupa kupalarında oynayan Türkiye temsilcilerini oldukça zorladığı bir dönemde, Pete Williams’ın yanına eklenecek yıldız yabancı rolüyle kadroya katılmıştı. Avrupa’da son 8 görülmüş, şampiyonluk ise final serisi sonunda Efes’e kaptırılmıştı. Orada da Shackleford sakatlığı sebebiyle oynayamamıştı.

Çetin Yılmaz, özellikle Avrupa yolculuğunda oyuncusunun öneminin altını çiziyor: “O yıllar, Türk basketbolu için uçağın tekerleğinin pistten ayrıldığı yıllardı. Kalkış anında Shackleford da oradaydı. Matematiksel olarak takıma büyük katkı verdi. Top 8’e biz tek yabancıyla girdik. Pete Williams’ın ayağı, yerine getirdiğimiz diğer oyuncunun da kolu kırılmıştı! Shackleford’ın maç başına 30 sayı 20 ribaunt, 5 blok maçlarını hatırlıyorum...”

Bu yüksek performanslar ve saha içindeki sempatik duruşu, Shackleford’un taraftarların gözünde de özel bir yer edinmesini beraberinde getirmişti. Ancak onun için mesele, daima artılar ve eksilerin toplamından oluşmuştu. Madalyonun bir de öbür yüzü vardı.

“Geldiğinde anladık ki Shackleford maalesef alkolizmin kucağına düşmüştü” diyor Çetin Yılmaz. Daha önce ülkesinde, üzerinde uyuşturucu bulundurduğu gerekçesiyle tutuklanan bir adam hakkında ortaya böyle bir bilgi çıkınca, elbette kaşlar iyice havaya kalkıyor. Ancak iyi karakteri nedeniyle, benzer tarzda oyuncularda sık görülen problemlerle karşılaşılmamış. Yine Yılmaz’a kulak veriyoruz:

“Shackleford’un takımda bir kez olay çıkarmışlığı yoktu. Onlar kadar iş ahlakına sahip değildi belki ama Orhun Ene, Harun Erdenay, Haluk Yıldırım, Pete Williams, gibi isimlere saygısı büyüktü. Defalarca, Türkiye’de beklediğinden çok daha üst seviye basketbol bilgisine sahip oyuncularla karşılaştığını söylemişti.”

Shackleford o dönem, Çetin Yılmaz’la gün aşırı yaklaşık 45 dakika-1 saatlik terapi seanslarına katılıyordu. Yılmaz, onu kazanmaya çalışırken geçirdiği uykusuz gecelerin sayısının yirmiyi bulduğundan bahsediyor. Huzurlu şekilde uyuduğu bazı gecelerde de şüphesiz Birleşik Amerikalı yıldızın payı var. Euroleague’in o sezonki ribaund liderinin Türkiye macerası ise ne yazık ki pek uzun değil...

Bir sezon sonra suyun öteki yakasında Aris’e transfer olan Shackleford, Koraç Kupası finalinde Tofaş’a set çeken kadronun da bir parçası olur. Ancak kariyeri, ne orada ne de sonrasında, olması gereken yere gidebilir. Hatta Ülker günleri, genele bakınca kalburüstü kalır. Aris sonrası NBA’de de tekrar şansını deneyen Shackleford, 5.4 sayı ve 4.8 ribaund ortalamalarıyla 1998’de lige ve basketbola veda eder.

Shackleford’un daha sonraki kariyerinde, koçluğa veya antrenörlüğe yer olmaz. 2006 yılında, üzerinde esrar ile kokain bulunduğu ve ruhsatsız silah taşıdığı için 11 bin dolar para cezası alır. Benzer bir durumla, beş yıl sonra bir kez daha karşılaşır. NBA yıldızı olabilecek bir basketbolcu, çok farklı bir hayatın yolcusu olmuştur. Sözü bir kez daha Çetin Yılmaz’a bırakalım: “Onun oynadığı Ülker takımından örnek vereyim; Orhun’un veya Harun’un iş ahlakına sahip olsaydı, tartışmasız bir All-Star oyuncusuydu. Yüzde 100. ‘NBA body’ diye bir şey vardır. Shackleford buna sahipti. Hem yeteneği hem basketbol zekâsı vardı.”

Tüm bu yetenek ve zekânın yanı sıra, Shackleford bir de şeytan tüyüne sahipti. Çok kısa süre birlikte çalıştığı Çetin Yılmaz, oyuncusunun ölüm haberini öğrendiğinde oldukça üzüldüğünü söylüyor. Bir baba edasıyla, “Sevdiriyordu kendini” diye de ekleyerek...

Görüldüğü üzere Shackleford, bir şekilde, temas ettiği insanların anılarında iz bıraktı. Onu tam olarak özetleyen söz ise telefon konuşmamızın sonunda geldi: “Kötü bir insan değildi, sadece mükemmel bir geleceği yanlış tercihlerle karanlığa çevirmişti...”

Socrates Dergi