Karşılaşmalar

5 dk

Diego Armando Maradona kariyeri boyunca izleyicilere, sporculara ve medya mensuplarına ilham verdi. Bazen yaptıklarıyla, bazen söyledikleriyle. Ercan Taner de Arjantinli sporcuya hayranlık duyan gazetecilerden biriydi.

Getty Images

TRT'ye yeni girmiştim... Toprağı bol olsun, TRT'nin eski spor koordinatörü Arman Talay bir ismin peşindeydi. Sabah akşam onun görüntülerini izliyordu. O zamanlar Tercüman gazetesine geçmişti. Baba dostum olduğu için yanındaydım. Tek bir ismin peşindeydi. "Abi, kim bu?" dedim. Gülümsedi. "Pele var ya, ondan daha büyük bir ismi izliyorum" dedi. Arjantin'in 1978 Dünya Kupası kadrosuna çok genç, çaylak diye alınmamış bir isim... İsmini söyledi: Diego Armando Maradona.

Akabinde görüntülerini izledim. Van Gogh'un papatya tarlaları yeşil sahadaydı sanki... Arman Abi bana döndü, "Çok kitap okur, Fidel Castro ve Che Guevara hayranı" dedi. Diego, dilimize Futbol Asla Sadece Futbol Değildir diye çevrilen kitabın sayfalarından fırlamış bir kahramandı sanki. Kısacası, tüm zamanların en iyi futbolcusu kabul edilen Maradona'yla ilk karşılaşmam böyleydi. Aramızdaki kilometrelere rağmen... Elbette daha sonrasında 1986 Dünya Kupası'nda elle attığı golle ve "O el Tanrı'nın eliydi" söylemiyle çok tartışıldı. Çok iyi bilindiği gibi aynı maçta, kaleci dâhil beş oyuncuya çalım atarak asrın golünün de sahibi olmuştu. Kendine has bir şekilde, tartışılarak ve etkileyerek...

Tekrar kişisel defterleri açalım. TRT'de çalıştığım günlerin birinde görev kâğıdım geldi. 1988-89 UEFA Kupası eşleşmesinde, NapoliBordeaux maçını anlatacağım. O dönem İtalya kariyerinin ortalarında olan Maradona, Napoli forması giyiyor. Tahmin edeceğiniz üzere, çok heyecanlandım. Nedeni açıktı. Tarihi yazan kişinin maçını anlatacaktım. Malum, o yıllar cep telefonu yok. Benden radyo haberlerine ses istediler, yani haber geçmemi! Napoli postanesine gittim, beş saat bekledim, en nihayetinde beni Ankara'ya bağladılar. Ama maalesef "Alo Ankara" derken, ses kesildi ve bağlantımız koptu. Çok üzüldüm, bir kez daha sıraya girdim postanede fakat Türkiye ile konuşamadım. Şanssızlık bu ya, bağlantıyı sağlayamadı İtalyanlar. Neyse karşılaşma sona erdi, ben Diego ile röportaj yapmak istiyorum.

Sonuç 0-0... Maradona yanıma geldi, kulaklarında iki pırlanta küpe, ünün ve ilginin doruğunda, çevredeki insanları küçümseyen bakışlar... "Merhaba Diego" dedim, İngilizce. Yüzüme öylece baktı. Hemen arkasından kendimi tanıttım, "Ben Türk'üm" dedim. Bir an durdu ve "Ne haber?" dedi. Açıkçası şaşırmıştım. Maradona karşımda durmuş ve bana ne istediğimi sormuştu. Konuyu tanıdık bir yere çektim, ona hemen bizim futbolu sordum. "Hangi futbol?" diye baktı yüzüme. "Türkiye, Türk futbolu" diyerek yineledim yüzüne karşı... Bana "Atatürk'ü biliyorum, o da Che Guevera yüzünden, ancak sizin futbolunuz konusunda yorum yapamam" dedi. Ben "Neden?" diye sorarken korumaları onu çoktan yanımdan uzaklaştırmışlardı bile.

Bu topraklarda Diego Armando Maradona'yla, yani tüm zamanların en iyi futbolcusuyla, bu kadar yakından konuşan başkası var mı bilmiyorum ama Atatürk cümlesi yeterliydi bana. Bugün geri dönüp bakınca da hâlâ öyle...

Socrates Dergi