socratesXreflect_alt

Katar Günlüğü

8 dk

Öncesinde sayısız polemik ve tepki, sonrasında kıran kırana müsabakalar, hikâyeler ve sansasyonel bir final… Turnuvanın bütün safhalarında Katar'daydım ve televizyon ekranından görünmeyenleri elimden geldiğince paylaşacağım…

Doha uçağına binmek için Sabiha Gökçen'e vardığımda Güney Amerika'dan gelen çok fazla taraftar vardı. Meksika, Arjantin ve Uruguay taraftarları ile deplasmana gider gibi hep bir ağızdan şarkılarla, tezahüratlarla ve alkışlarla Katar'a indik. Taraftarların büyük bir kısmıyla uluslararası gönüllülerin tamamı aynı yerde kalıyorlardı. Aynı demişken, gerçek manada tıpatıp aynı binalar ve odalar. Askeriye koğuşunu andıran, labirent havası veren bu kooperatif yapılar gönüllülere ücretsiz tahsis edilmiş olsa da taraftarların farklı bir hizmet beklentisi olduğu aşikardı. Çünkü çoğu camsız olan odalarda yatak ve dolap dışında hiçbir şey yoktu. Ne bir masa ne de bir sandalye. Ortak alanlarda bulunduğumuz sürede bu durumdan memnun kalınmadığını çok kez duydum. Söylenenlere bakarsak ilk günlerde her taraftar "Ne umduk ne bulduk" gibi düşünceler içindeydi. Fakat günler ilerleyip turnuva, hikâyelerle birlikte büyüyünce bunun pek de bir önemi kalmadı.

Katar'a ayak basmadan önce gördüğüm 'paralı taraftarlar' haberleri çok inandırıcı gelmese de ülkeye vardıktan sonra durumu incelememek olmazdı. Metroda, otobüste ve sokaklarda giydiği formanın kimliğini taşımadığını düşündüğüm çok fazla insana şahit oldum. Birkaçı ile sohbet ettiğimde Katar'da yaşadıklarını ve destekledikleri ülkeleri sevdiklerini söylediler. Pek kafama yatmamıştı bu olay. Pakistan ve Hindistan vatandaşı olup Katar sokaklarında günlerce taraftarlık yapmak absürt bir düşünceydi benim için. Her ne kadar Arjantin kupayı kazandığında küçük bir duygusallık yaşayıp tüylerim diken diken olsa da bu sevgi başka bir şeydi.

Günler geçtikçe futbolcuların hastalık haberleri artıyordu ama hasta olan sadece onlar değildi, taraftarlar ve gönüllüler de hastalanmaya başladılar. Çünkü dışarıda nemli ve yakıcı bir sıcak varken, her kapalı alanda büyük klimalar vardı ve bu alanlar çok serindi. Bu durumdan etkilenen gönüllüler, taraftarlar ve çalışanlar hasta oldular. Şehirde inanılmaz derecede bir elektrik tüketimi vardı klimalardan kaynaklı olarak. 'Hiçbir şeyden kısmamak' tabirinin bir ülkeye dönüştürülmüş hali Katar. Dünya Kupalarının özelliği, ev sahibi ülkenin birçok şehrinde maçların oynanması ve başka ülkeden gelen taraftarların genel anlamda bir bölge seçerek, ülkelerini o bölgede desteklemesiyken burada durum biraz farklıydı. Başkent Doha'nın etrafındaki küçük şehirlerde bulunan stadyumlara ulaşmak kolaydı. Hem ülkeyi gezip hem de günde iki hatta üç maça gidebilmek bir başka Dünya Kupası'nda mümkün olur mu, kestirmek güç. Bu yüzden bir şehirde düzenleniyormuş hissi verdi bu Dünya Kupası. Kafanızı nereye çevirseniz Dünya Kupası'nı, maskot La'eeb'i ya da bir şekilde size turnuvada olduğunuzu hatırlatacak başka şeyleri görme olasılığınız yüksekti hatta kesindi.

Dünyanın belki de en prestijli organizasyonuna neredeyse bir şehir olarak ev sahipliği yapmak her ne kadar güzel görünse de en büyük zorluğun ulaşımda yaşanacağı düşünülüyordu turnuva öncesinde. Milyonlarca insanın geldiği bu turnuvada ulaşım çok iyi organize edilmeliydi. Bunun için Avrupa'dan bir ekip de aylar öncesinden Katar'a gelmişti. Gittiğim ilk günden final maçının oynandığı güne kadar iki dakikada bir metro seferlerine, yığılmalara karşı alınan önlemlere ve üst düzey planlamaya şahit oldum. Katar bence bunun altından iyi bir şekilde kalktı. Emre Özcan'ın da Dünya Kupası sırasındaki yayınlarda söylediği gibi, "Organizasyon muhteşemdi fakat parasını verdiğiniz zaman zaten her şeyi yapabiliyorsunuz."

Turnuvaya devam eden takım sayısı azaldıkça Arjantin ve Fas taraftarlarının, neredeyse kalan taraftarların tamamından fazla sayıda olduklarını görmeye başladım. Tarihi bir başarıya imza atan Fas yarı finalde elendikten sonra tam anlamıyla bir Arjantin şehrindeydik sanki. Bayraklar, formalar, taraftarlar ve metrolarda yapılan tezahüratlar… Kupayı almaya gelmiş, çok inanmış bir kitle vardı. Zafer inancı olmadan kim 13 bin kilometre yol gelir ki… Katar sokaklarından ekranlara yansıyan kalabalık Arjantin taraftar grupları, Dünya Kupası'nın ne demek olduğunu anlatıyordu. Bu tutkuyu gören herkesin bu coşkunun bir parçası olmasıyla beraber Arjantinliler için Buenos Aires'i aratmayacak günler geçirdik.

Medyaya turnuva öncesi yansıyanların aksine fazla kısıtlama olmaması da birçok farklı duyguyu yaşamamıza sebep oldu. Bu özgürlük, insanların doğal olmasına ve organizasyonun da sorunsuz ilerlemesine katkıda bulundu. Bunun zaman içinde Katar için normalleşeceğini düşünüyor ve umut ediyorum. Çünkü Arjantin'den sonra bu turnuvanın en büyük kazananı Katar oldu. Neredeyse herkes için birçok soru işareti barındıran ülke, bu devasa organizasyonun altından -birkaç istisna haricinde- kalkmayı başardı. 'Bizden birinin' seremoni sonrasında kişiye özel All-Access kartına sahip olmamasına rağmen başkasının kartı ile yasak alana girmesine şahit olmasak ya da Messi o tarihi fotoğrafını sadece Arjantin forması ile verebilse her şey daha da güzel olabilirdi tabii.

Bu satırları yazdığım sırada Türkiye'ye dönüş için uçaktayım ve gözümün önünden son 40 günüm geçmeye devam ediyor. Nasıl, neden geldiğim ve neleri arkamda bırakarak burada olduğumu düşündüm. Çok özlediğim insanlar da vardı, devam etmem gereken okulum da… Zorlandığım anlar olsa da bir rüya gibi geçti turnuva benim için. Hayatımın geri kalanındaki rüyayı devam ettirmek için burada olduğum düşüncesi en büyük motivasyonumdu. Düşündükçe, bir yerde artık rüyadan güzel olduğunu fark etmeye başladım ve fonda çalan şarkıda "Rüyadan güzelse bu aşktır" diyordu. Anladım ki, rüyadan da güzeldi ve gerçekten de bu aşktı.

Socrates Dergi