
Katenaçyo'nun Tanrısı
15 dk
Katenaçyo, Helenio Herrera ile özdeşleşmiş durumda. Fakat Calcio tarihinde öncesi de var. Kendine has esprileri, küfürleri ve uygulamaları ile Nereo Rocco karşınızda…
Yetmişlerin başlarında zirveyi sıkça zorlasalar da henüz altmışlardaki zaferlerinden uzaktılar. Dokuz şampiyonlukları vardı ve göğüslerine yıldızı takmak için kazanılması gereken onuncu şampiyonluğu on yıldır bekliyorlardı. Ama Milan için 1978-1979 sezonu farklı olacak gibiydi. 'Kış Şampiyonu' olarak ilk devreyi kapadılar. Nils Liedholm'ün öğrencileri, ikinci devreye de fena başlamadı. Atalanta karşısında sahadan beraberlikle ayrılsalar da liderliklerini koruyorlardı. Bir yıl öncenin şampiyonu Juventus ve antrenörü Giovanni Trapattoni içinse işler iyi gitmiyordu. Avrupa'ya erken veda etmişler ve 18 Şubat'ta Perugia ile 0-0 berabere kalarak beşinciliğe saplanmışlardı. İki gün sonra Trapattoni'ye bir telefon geldi: "Bay Tito Rocco hatta." Trap biraz gerilmişti. Arayan, Milan'daki görkemli futbolculuk yıllarında antrenörlüğünü yapan Nereo Rocco'nun eczacı oğlu Tito'ydu. "Merhaba Gianni. Özür dilerim, rahatsız ediyorum ama babam biraz önce öldü!" Trapattoni, "Babam" dediği Rocco'nun ölüm haberini alır almaz şiddetli fırtınaya rağmen Trieste'ye doğru yola koyuldu…
L'Unita, 21 Şubat 1979'da haberi "İtalyan futbolunun patronu Rocco öldü" başlığıyla vermişti. Trapattoni'den daha çok üzülenler de vardı. Milan'ın kaptanı, 'Rocco'nun üçüncü oğlu' olarak bilinen Gianni Rivera bu listenin en başındaki isimlerdendi. Trapattoni, otobiyografisinde cenazede karşılaştığı dostu için "Parçalara ayrılmıştı. Onu hiçbir zaman böyle çökmüş görmedim" diyordu. Rivera, Trap'la kucaklaştı ve şöyle dedi: "Son yıllarda ona huzur vermediler, zavallı Paron."
22 Şubat'ta La Gazzetta dello Sport'un ilk sayfasında Rivera'nın Rocco'ya yazdığı veda mektubu yayımlandı. "Sizi uğurlayacak kelimeleri bulmak çok zor. Hepimiz için bir rol modeli ama benim için daha fazlasıydınız. Bir antrenörden önce bir arkadaş, bir baba" diyerek başlıyordu mektup. Bütün teklifleri reddedip, 1977'de onun telefonuyla Milan'a dönmesini, bütün zorluklarda yanında oluşunu, kendine has aksanıyla yaptığı şakaları ve onlara verdiği mutluluğu hiçbir zaman unutmayacağını belirtiyor, "Nefes alacak hâlim kalmadığında bile beni takıma koydunuz" yazıyordu Rivera. Mektubu şöyle bitiriyordu:
"Şimdi, benim için yaptıklarınızdan daha azını yapacağım, bunun bile benim için zor olacağına ikna olmuş durumdayım. Arkadaşlarımla birlikte çok istediğiniz o yıldız için daha da fazla uğraşacağız. O size aitti ve biz de onu size vereceğiz. Biliyorum ki Milan için kendi kazandıklarınızdan daha çok sevineceksiniz. Bay Rocco, bu sözle birlikte son kez veda ediyorum, hissettiklerimi tam olarak anlatamamış olsam da. Vedalaşırken herkese 'Hoşça kalın' dediniz, sanki vedadan haberiniz varmış gibi. Şimdi ben size "Hoşça kal' diyorum, sonsuza dek…
Sonsuz pişmanlık ve sevgiyle…"
Katenaçyo Doğuyor
İtalyanlar, Vittorio Pozzo'nun İtalyan işi Metod sistemi ile 1934 ve 1938 Dünya Kupası'nı kazanmış, 1940'larda ise Herbert Chapman'ın WM'sinin rüzgârına kapılmışlardı. İki sistem de İngiliz menşeliydi. Sonra yeni yorumlar çıktı. Gipo Viani'nin, futbolcusu Antonio Valese'nin fikri ile Salernita'da uyguladığı ve 'Vianema' olarak nam salan oyun anlayışı bunlardan biriydi. Viani, defansın arkasına serbest bir savunmacı eklemiş, santrfor kullanmak yerine dokuz numarasını orta sahada görevlendirip rakip markajdan uzak tutmaya çalışmıştı. Bu oyun, birçok gazeteci tarafından fazla defansif görüldü ve ağır eleştiriler aldı. Aynı dönemde defansif futbolu nedeniyle eleştirilen bir diğer isim de Rocco'ydu. Triestina, Padova ve Napoli gibi takımlarda geçen vasat bir futbolculuk kariyeri sonrasında Triestina'nın başına geçen eski orta saha oyuncusu da libero kullanıyor ve orta sahada iki defansif oyuncu ile güvenliği sağlıyordu. Üstelik Viani kadar çekingen değildi. Hücum planı eski model santrfor ve kanat oyuncuları üzerine kuruluydu. Salernitana 1947-1948 sezonunda küme düşerken, Rocco'nun takımı ligi dördüncü bitirdi. İkinci Milan ve üçüncü Juventus ile aynı puanı (49) toplamışlar ve averajla 'Grande Torino'nun arkasına dizilmişlerdi.

Sıkı dostlar: Helenio Herrera & Nereo Rocco
Rocco, eleştiriler üzerine futboldan uzaklaşma kararı alıp ailesinden yadigâr kasap dükkanının başına geçse de kısa süre sonra Serie B'den Treviso'nun teklifi ile kulübeye döndü. 1953'te bir kez daha Triestina'da bir senelik mesai yaptı. 1954'te ise kendini iyice ispatlayacağı Padova'nın başına geçti. Savunma futbolunun iyiden iyiye kabul gördüğü yıllara girilmişti. Inter, Alfredo Foni'nin liberolu sistemi ile 1952-1953 ve 1953-1954 sezonlarını şampiyon bitirmişti. Rocco, şunları söylüyordu: "Spal antrenörü Mazza bana hakaret etti ama kendisi de büyük takımlara karşı oynadığında aynı şeyleri denedi. Sonra Foni, libero kullandı. İntihali kabul etmediği için Verrou'dan (İsviçreli Karl Rappan'ın uyguladığı sistem) esinlendiğini söyledi. Gerçek şu ki 'Fakirlerin Oyunu' ıslık ve tükürükler dışında herkes için uygundu." İşin ilginci, Foni'nin libero olarak kullandığı fark yaratan isim Ivano Blason, Rocco'nun Triestina'dan öğrencisiydi. Birkaç sene önce San Siro'da yuhlanan Rocco'nun oyun anlayışı, Inter'i şampiyon yapmıştı. Rocco, Serie A'ya çıkardığı Padova'ya Inter'den Blason ile Juventus'tan Kurt Hamrin'i transfer etti. 1957-1958'de ligi üçüncü bitirdiler. Pin, Blason, Azzini savunma hattı kadar Humberto Rosa'nın orta sahadaki hücum katkısı, Sergio Brighenti ve Hamrin'in ileri uçtaki oyunu onları ayrı kılıyordu. 'Katenaçyo' olarak anılmaya başlayan sistem, 1960'larda ülke futboluyla iyiden iyiye özdeşleşti. Ama 'Bay Katenaçyo' olarak şöhret yapan isim Inter antrenörü Helenio Herrera olacaktı. Calcio kitabının yazarı John Foot, "Eğer Herrera, Katenaçyo'nun misyoneri ise Rocco da tanrısıdır" diyordu. Gazeteci Gianni Brera ise Rocco'yu İngiliz tarzı oyundan İtalyanları kurtaran isim olarak addediyor ve "Oyunu değiştirip geliştirdi" diyordu. Gianni Mura ölümünün otuzuncu yılında Rocco için kaleme aldığı yazısında 'defansif' eleştirilerine kendine has mukayeselerinden biriyle cevap veriyordu: "Bugünün 4-5-1'i ya da arka arkaya iki kenar oyuncusu ile oynanan 4-4-2'si Rocco'nun Katenaçyosu'ndan daha defansif."
Yine de Rocco'nun kendini kanıtlaması için daha büyük başarılara ihtiyacı vardı. Milan'ın ve olimpik takımın başında olan Gipo Viani, önce Rocco'yu 1960 Olimpiyat Oyunları'nda yanına aldı. Sonra da 1961'de Rocco'ya Milan kapılarını açtı. Viani'nin o yıl geçirdiği kalp krizi nedeniyle 'sportif direktör' olarak arka plana geçmesiyle Rocco, Milan'ın tek adamı olacaktı.
Rivera ve Diğerleri
Rocco, Milan'daki ilk sezonunda Serie A şampiyonluğu yaşadı. Takip eden sezon ise Avrupa Kupası'nı (bugünün Şampiyonlar Ligi) kazanarak İtalya'ya kupayı getiren ilk antrenör oldu. Artık 'El Paron' (Patron) lakabı ile anılmaya başlamıştı. Triestina'dan öğrencisi Cesare Maldini'yi libero olarak görevlendiren ve kaptanlık pazubendini onun koluna takan Rocco, kendine has sert üslubu ile Katenaçyo'yu Milan'a yerleştirdi. Oyuncularının devamlı hareket hâlinde olmalarını, sahada sert oynamalarını istedi. Nasihatlerinden biri şuydu: "Çimlerde ne görüyorsanız tekmeleyin, eğer top görürseniz daha dikkatli olun."
Rocco, 1963'te Milan'dan ayrıldı ve Torino'nun yolunu tuttu. 1967'ye kadar takımın başında kalan 'El Paron'un 1964-1965'teki üçüncülükte payı büyüktü. Bu sonuç, 'Grande Torino'nun 1948-1949 şampiyonluğundan sonra kulübün aldığı en iyi dereceydi. Milan, Rocco'suz dönemde zorlandı. Inter, üst üste iki Avrupa Kupası kazanırken Milan olanları uzaktan izliyordu. İtalyan futbolunun 0-0'lar üzerine kurulması gerektiğini düşünen Gianni Brera, Rivera'nın İtalyan futbolunda yeri olmadığını daha da sık kaleme almaya başlamıştı. Rocco, 1967'de Milan'ın başına bir kez daha geçti. Bu seferki sistem tamamen Rivera'nın üzerineydi. Bir başka Katenaçyo uygulayıcısı Herrera, Gianfranco Bedin ya da Mauro Bicicli ile tek 'mediano' (defansif orta saha) kullanıyor; iki yönlü oyun kurucusu Luis Suarez ve koşan ofansif orta sahası Sandro Mazzola ile mediano'larına yardım getiriyordu. Rocco, Rivera'lı Katenaçyo'yu iki mediano'lu kurdu. Trapattoni ve Lodetti, Rivera'nın yükünü çekiyordu. Öyle ki Lodetti, 'Rivera'nın üçüncü ciğeri' lakabını alacaktı. Liberoda Malatrasi ya da Schnellinger'i kullanan Rocco'nun bir diğer dokunuşu da sol kanat pozisyonundaydı. Pierino Prati, santrfor özellikli bir kanat oyuncusu olarak dokuz numara Angelo Sormani'ye boş alanlar açıyor ve gerektiğinde de etkili gol vuruşları yapıyordu. Sağ kanat ise eski öğrencisine aitti. Hamrin, hızı ve zekâsıyla Milan hücumunun tamamlayıcı ismiydi.
El Paron'un yeni Milan'ı 1967-1968 sezonunda hem ligi kazandı hem de Kupa Galipleri Kupası'nı… Takip eden sezonda ise Rinus Michels'in yeni yetme Ajax'ını 4-1'le geçerek Kupa 1'i tekrar müzeye getirdiler. Ajax finalindeki kontratak futbolu ve Rivera'nın performansı, bir bakıma Rocco'nun ustalık eseriydi. Yakın arkadaşı Brera ile sık sık Rivera için tartışan ve bu gerginliğe "Stalingrad'ımız" diyen Rocco, "Fiziksel olarak eksik olduğunu kabul ediyorum, sana katılıyorum ama oyuna ayrı bir fantezi katıyor" diyordu. Bütün bu başarılara rağmen eleştiriler dinmemişti. O sezon yarı finaldeki Manchester United eşleşmesinin ilk maçını 2-0 kazandılar. Deplasmanda 1-0 mağlup olsalar da finale adlarını yazdırmışlardı. Ama İngiliz basını Milan'ın futbolunu eleştirmiş, Rocco'yu Herrera ile bir tutarak futbolu çirkinleştirmekle suçlamıştı. Bahane bulmayı seven İngilizlerin gözünden kaçan iki detay vardı. İlk maçın 22. dakikasında Rivera sakatlanıp saha kenarına geldiğinde Milan'ın hücum planı kalmamış gibiydi. Rocco, oyunu Prati'nin kanadına yıkıp United'ı sahasına hapsetti ve 2-0'lık avantajı aldı. Deplasmandaki maçın başında ise Rivera'nın pasında Hamrin golü bulmuş ama saçma bir ofsayt kararı ile gol iptal edilmişti.
Rocco, Milan'ı tekrar zirveye çıkarmıştı. Fakat yetmişler güzel geçmedi. 1970-1971, 1971-1972 ve 1972-1973 sezonlarında hep ikincilikte kaldılar. Rocco'nun Milan'ı ilk yıldızını formalarına takmayı iki sezonda da son anda kaçırdı. Özellikle 1971-1972'deki Cagliari ve Juventus maçındaki hakem hataları kaptan Rivera ve Rocco'nun sert demeçleri ile tarihe geçti. 1-1'lik Juventus maçında net penaltılarını vermeyen Concetto Lo Bello'ya karşı tutumları nedeniyle ikisi de ceza aldı. Rocco, 1972-1973'te bir Kupa Galipleri Kupası daha kazandı. Leeds United finali, Rocco'nun takımının hak etmeyerek kazandığı tek finaldi belki de. Rocco'nun futbolu, yetmişlere ayak uyduramayacak gibiydi... 1974'te Milan'dan ayrıldı ve Floransa'nın yolunu tuttu.
Patron, bir sezonluk Fiorentina macerasından sonra 1977'deki emekliliğine kadar Milan'da görev aldı. Ya teknik direktördü ya da sportif direktör. Son olarak 1977 Şubatı'nda saha kenarına dönen Rocco, İtalya Kupası zaferine rağmen 10. bitirdikleri sezon sonunda şunu söylüyordu: "Garibaldi gibiyim. Zamanı geldiğinde Caprera'ya dönmesini bilirim."

Fellini'nin Amarcord için düşündüğü oyuncu adaylarından biri de Rocco olmuştu...
Fellini Karakteri
"Rocco diye bir adam vardı. Bugünün futbolunda olmayanlardan. Şemaları ile başınızı ağrıtmayanlardan. Çünkü futbol bazen sanılandan çok daha basittir." Rivera, yıllar sonra manevi babasını bu sözlerle özetlemişti.
Evet, Rocco dünya futbol tarihine imza atan bir sistemin kurucularındandı ama futbolun her zaman sahadakilerin oyunu olduğunun da farkındaydı. "Ben size ne yapacağınızı söylerim ama sahaya çıkan sizsiniz" oyuncularının sık duyduğu cümlelerin başındaydı. Nevi şahsına münhasır kişiliğinin de unutulmaz olmasında etkisi var. Brera, dostu için "Güzel yemekler ve iyi şarapla kutsanmış" diyor. Friuli lehçesi, İtalyan futbolunda onunla özdeşleşmiş durumda. 'Mona' (s.k kafalı) küfrü de… Küçük takımları çalıştırdığı dönemde müdavimi olduğu restoranın masasını ofis olarak kullandığı, içkiyi fazla kaçırınca soyunma odasında sızdığı anlatılan hikâyelerden. Trapattoni, otobiyografisinde hocasının şarap zaafına şöyle bir anekdotla yer vermiş.
Bir öğlen yemeğinde şarabı fazla kaçıran Rocco, kaptan Maldini'ye takımı alıp, saha etrafında koşmalarını söyler. "Ne zaman duracağınızı söyleyeceğim" der ve kafasındaki şapkayla yüzünü kapayıp bir ağacın altına oturur. 10 dakika, 20 dakika, 30, 40… Homurtular yükselmeye başlamıştır. Kaptan Maldini, Rocco'nun onları izlemediğinden şüphelenmeye başlar ve saha kenarına antrenörün yanına gider. "Bay Rocco, Bay Rocco!" diye seslenir ama cevap yoktur. Şapkasını kaldırdığında devrik gözlerle sayıklayan Rocco ile göz göze gelir…. İtalyanların ünlü komedyeni Toto ile mukayese edilen Rocco'nun bir röportajı ise şöyle başlar:
— Bay Rocco, size Michelin dediklerini duyduk. Neden?
— Milan beni biraz hantallaştırdı.
— Biz midenizden dolayı olduğunu sanıyorduk.
— Hassas düğmeme basmayın.
Takım elbise, kravat ve kramponlar… Rocco imajını özetleyen durumlardan. Gazeteci Mario Sconcerti, "Neden krampon giyiyorsunuz?" diye sorduğunu ve "Çünkü saha çamurlu" cevabını aldığını hatırlıyor. 1990 ve 2000'lerde yaptıklarından daha çok imajı ile konuşulan Serse Cosmi ise göbeğine kadar açık gömleği ve şortuyla direğe dayanmış bir Rocco fotoğrafına "Sevdiğim antrenör görüntüsü" diyor. Rocco'nun bu hâlleri, İtalyan sinemasının büyük yönetmeni Federico Fellini'nin de dikkatini çekmiş. Bologna'da Rocco'yu bir yemeğe davet eden Fellini, ona yeni çekeceği Amarcord filminde Titta'nın babası Aurelio rolünü teklif etmiş ama Rocco düşündükten sonra "Özür dilerim Bay Fellini, kabul etmeyeceğim ama bu Bayan Rocco'nun kararı" demiş. Filmi izlediğinizde daha sonra Armando Brancia'nın canlandırdığı ve oyuncunun kariyeri için mihenk taşı olan rolün sanki Rocco için yazıldığını anlıyorsunuz. Fellini de Aurelio'nun Rocco'ya ne kadar uygun olduğunu şöyle anlatmış: "Yazık, Titta'nın babasında huysuz, hisli, romantik, anti-faşist, kaba ama sempatik bir adam istemiştim. Rocco doğru karakterdi."
Hocaların Hocası
Bütün bu şamatanın arasında futbola kattıkları da yadsınamaz. Ülke futbolu üzerine kitaplar yazan Giovanni Arpino ve Alfio Caruso ikilisi, "Rocco, İtalyan futbol tarihinin yarısıdır" sözleriyle durumu özetliyor. Kazandıklarının yanı sıra oyuna olan etkisi özellikle İtalya topraklarında çok büyük. Rivera, "Soyunma odası kültürünü getiren oydu" diyor. Alman savunmacı Karl-Heinz Schnellinger ise "Ne zaman Mourinho'yu kulübede not alırken görsem aklıma Rocco geliyor" diyor. "Oyuncularımı babalarından daha iyi tanırım" diyen Rocco'nun taktiksel devriminin yanında oyuncu ilişkisi konusunda da örnek gösterilebilecek birçok tarafı var. İngiltere ve Brezilya futbol ekollerinin iki büyük yıldızı Greaves ve Altafini'yi kendi oyun yapısına uymuyor diye eleştirmesi, küçük takımlardan henüz Milan'a gelmiş bir antrenör için büyük cesaret örneği. "Birisi bunlara futbolcuların sadece iyi para kazanmadığını, arada tekme yediğini de anlatması gerekiyor."
Jimmy Greaves, otobiyografisinde uyuma saatlerini bile Rocco'nun belirlediğini, içki içmemesi için odasındaki balkonu çivilerle kapattığını yazmış ve "Hayatımı cehenneme çevirdi" diye eklemişti. Gigi Meroni'nin ise Rocco korkusundan dolayı kız arkadaşını kız kardeşi diye tanıttığı anlatılıyor. Ama 'evladı' Rivera'nın 1970 Dünya Kupası öncesi Ferruccio Valcareggi ile yaşadığı sorunlar sonucunda kampı terk etmek istemesi ile yükselen tansiyonu aşağı çeken ve Meksika'ya giderek Rivera'yı ikna eden de ta kendisi.
Öte yandan onun yetiştirdiği veya birlikte çalıştığı antrenörlere baktığınızda İtalyan futboluna olan etkisinin 'sert adam' imajından çok daha büyük olduğu da ortaya çıkıyor. Nils Liedholm, ilk antrenörlük deneyimini onun yardımcısı olarak 1960'ların başında yaşıyor. Enzo Bearzot, Torino'da bir sene futbolcu olarak onunla çalışıyor ve önce kaleci antrenörü, sonra da Rocco'nun yardımcısı olarak kulübe kariyerine başlıyor. Nevio Scala, Gigi Radice, Cesare Maldini ve Fabio Capello… Uzun süre Rocco ile mesai yapmış isimler. Bu 'çırakların' en büyüğü ise İtalyan futbolunun en çok kupa kazanan antrenörü durumunda. Rivera yorumluyor:
"Trapattoni'nin uzun ömürlülüğünü farklı ilişkiler kurma yeteneğine bağlıyorum. Trap'ın 4-4-2 mi 3-5-2 mi yoksa 2-7-1 mi oynadığını sorgulamazsınız. Takımlarını sahaya sürer ve oynamalarını sağlar. Belki de Rocco'nun mirasını en iyi yorumlayan o."
Non Dire Gatto adlı otobiyografisinde Rocco'dan "Hayatımı şekillendiren adam" diye bahseden Trap da Rivera'yı doğruluyor ve sırlarından birini şöyle açıklıyor: "Pişmanlık bana göre değil. Akıllı olmak meselesi değil bu. Hayat gerçekten uzun yolda sana olayları olduğu gibi kabul etmeyi öğretiyor. Bugüne kadar hayatım zaferler ve düşüşlerle doluydu, bütün hayatlar gibi. Çok fazla zafer ya da çok fazla hezimet iyi değildir, dengeyi kurmak lazım. Zaferler iyidir ama bir gece sonra hissetmezsiniz bile. Düşüşleri hazmetmesi daha zordur. Henüz bunu hazmetmeniz için bir ilaç icat etmediler. Bağırmak bir çözümdür, her şeyi içinizde tutmaktan iyidir. Bağır ve hiçbir şey olmamış gibi yeniden başla. Nerede kalmıştık? Bunu Rocco'dan öğrendim ve kişisel özelliklerimden biri hâline getirdim."
Trapattoni'nin Rocco'dan öğrendikleri bununla sınırlı değil elbette. Juventus'u Avrupa'nın zirvesine çıkardığı oyun yapısı, Rocco'nun Katenaçyo yorumunu andırıyordu. Platini'yi rahatlatmak için iki mediano kullanan Trap, önce Roberto Bettega'yı sonra da Massimo Briaschi'yi santrfor özellikli kanat forvet olarak sahaya sürmüştü. Enzo Bearzot da benzer bir anlayışla 1982'de Dünya Kupası'na uzanacaktı. İki mediano, serbest bir kanat oyuncusu ve sol kanatta aslen bir santrfor olan Ciccio Graziani…
Katenaçyo doğru bir oyun mu, ne kadar keyif veriyor, öldü mü, yoksa başka beyinlerde ve ayaklarda yaşamaya devam mı ediyor? Bütün bu sorular için ayrı fikirler mevcut muhakkak. Fakat bu sistemin İtalyan futbolunun bir parçası olduğu yadsınamaz bir gerçek. Tıpkı "İtalya'nın en büyüğü Juventus, dünyanın en büyük İtalyan takımı Milan'dır" gerçeği gibi. Tıpkı Katenaçyo ile Avrupa'nın zirvesine ilk kez çıkan, Sacchi veya Capello'dan önce Milan kültürünü inşa eden adam olan Nereo Rocco gerçeği gibi.