Kendi Zaferini Kendi Yaratanlar

8 dk

Bir paralimpik yüzücü, bir kadın basketbol hakemi ve engelli milli takımlarında oynamış bir kulüp başkanı... Kişisel farklılıkları nasıl toplumsal zaferlere dönüştürdüler? Kahramanmaraş, Adana ve Çanakkale’ye gidip hikâyelerini dinledik.

Twitter/istanbulbld

Beytullah Eroğlu - Paralimpik Yüzücü

Beytullah, bu yaz Paralimpik Oyunları’na Türkiye’den katılan üç yüzücüden biri. Kendisiyle Rio dönüşü, Kahramanmaraş’ta antrenman yaptığı, kendi afişleriyle süslenmiş havuzda buluştuk.

Beytullah’ın hikâyesi, altı yaşındayken başlıyor. Eski Milli Takım Antrenörü Osman Çullu, 2000 Sidney Paralimpik Oyunları’na katılacak sporcu bulmak için okullara yazı gönderiyor. Kahramanmaraşlı, altı yaşındaki Beytullah işte bu sayede bulunuyor. İki kolundan yoksun ve bir bacağı diğerinden kısa olan Beytullah, yüzmeye ‘sosyalleşmek amacıyla’ başladığını söylüyor: “Asıl amacım profesyonel olmak değildi.”

Ama önünde güçlü bir örnek var; amcası, eski Dünya ve Avrupa şampiyonu grekoromen güreşçi Şeref Eroğlu. Kendisi olimpiyat ikincisi olduğunda kutlamaları gören Beytullah, dedesine “Bir gün şampiyon olsam benim için de davul çaldırır mısınız?” diye sormuş. Dedesi tabii ki çaldıracaklarını söyleyince, Beytullah da bunun hayaliyle büyümüş. “Bu insanlar benim için de böyle mutlu olabilirler mi, beni de bir gün televizyonda izleyebilirler mi?” diye hayaller kurmuş.

Beytullah, başta can simidiyle yüzüyor. Can simidi ilk kez 2007’de, Trabzon’da düzenlenen 1. Karadeniz Oyunları’nda çıkıyor. Bu denemenin ardından ‘bu işi başarabileceğine’ karar veriyor.

Sonrası ise hızlı gelişti. 2010’daki Dünya Şampiyonası’nda 50 metre kelebekte altıncı oldu; 2011’deki Avrupa Şampiyonası’nda 50 metre kelebekte altın, 200 metre karışıkta gümüş madalya kazandı.

2012’de ilk kez Paralimpik Oyunları’na katıldı. Londra’da, babası her zamanki gibi yanındaydı. Ama -neredeyse- başka her şey yabancıydı. Daha önce öyle bir havuz, öyle bir tribün görmemişti. Oyunlar güzel geçti, final yüzdü. Bu, daha önce hiçbir Türk sporcunun elde edemediği bir başarıydı.

2015’te İskoçya’da düzenenen Uluslararası Paralimpik Komitesi Dünya Yüzme Şampiyonası’nda, 50 metre sırtüstünde üçüncü oldu.

Bu yaz Rio Paralimpik Oyunları’nda ise 50 metre kelebekte beşinci, 50 metre sırtüstünde altıncı oldu. Aslında hedefi Rio’da madalya almaktı, olmadı ama yıllar çuvala girmedi, tabii: “Bu hedefi 2020’ye erteledik.”

Anlayacağınız, henüz 21 yaşında ve önünde parlak bir spor kariyeri var. “Bunu ben başardıysam herkes başarabilir” diyor ve ilginçtir, o da talep etmenin önemini vurguluyor: “Başarmak istedikten ve artık bir şeyleri talep etmeye başladıktan sonra her şeyin yoluna gireceğine eminim.” Engelli ebeveynlerine tavsiyesi ise çocuklarına güvenmeleri ve onları ‘yalnız bırakmaları’.

Şimdi pek hatırlamıyor ama küçük bir çocukken biri kendisini görecek diye evden çıkmazmış. Okula zorla gönderilmiş. Bugün üniversite öğrencisi ve bunu sporla başardığını söylüyor. İstanbul Üniversitesi’nde spor bilimleri okuyor. “İleride belki de kitleleri yönetmek istiyorum. Bunu sporun verdiği özgüven ve çalışma hırsıyla kazandım.” diyor.

Celal Karadoğan - Genç Engelliler Gençlik ve Spor Kulübü Başkanı

Celal, bir yaşında geçirdiği ateşli hastalık nedeniyle yüzde 86 bedensel engelli, tekerlekli sandalye kullanıyor. Hikâyesi, yüzde 14 ile neler yapılabildiğini gösteriyor.

Celal, orta öğretim sonrası tekerlekli sandalye basketboluna başlamıştı. A Milli Takım’a girdi, sekiz yılda üç Avrupa Şampiyonası’na katıldı. Fakat 2002’de geçirdiği bir sakatlık yüzünden basketbolu bırakmak zorunda kaldı. Bu kez masa tenisi oynamaya başladı. 2003’te, Hırvatistan’daki Avrupa Şampiyonası’na katıldı. İşte bu şampiyona, spora bakışını tamamen değiştirdi. Kendi donanımıyla uluslararası başarılar elde edebilecek potansiyele sahip olmadığına karar verdi. Gerisini şöyle anlatıyor: “Başarı, insanın kendisiyle ilgili olmak zorunda değil. Küçük bir çocuk bulup onu yetiştirmeyi düşündüm. Fakat bunu da tek başına yapamayacağımı anladım. Bir spor kulübüne ihtiyacımız vardı. Arkadaşlarımla birlikte, 2005’te, Genç Engelliler Gençlik ve Spor Kulübü’nü kurduk.”

Celal ve iki sporcu arkadaşı, bunun için sekiz gün açlık grevi yapmak zorunda kalsalar da belediyeden bir tesis almayı başardılar. Belediyenin verdiği yer, yasa dışı vakaların çokça görüldüğü bir muhitteydi. Bunu da avantaja çevirdiler. Celal’in deyişiyle “Kötü alışkanlıklar edinmiş çocuklarla çalışma fırsatı” buldular. Celal’in başkanlık yaptığı, Adana’da faaliyet gösteren kulüp bugün üç branşta 170 genç sporcuya eğitim veriyor. Bunlar; masa tenisi, atletizm ve yüzme. Üstelik kulüpte sadece engelli değil, engelsiz sporcular da var. Celal ve arkadaşları engellilerin sorunlarına, Türkiye’de engellilere hizmet eden birçok sivil toplum örgütü gibi ‘yardım odaklı’ değil, ‘hak temelli’ bir bakış açısıyla yaklaşıyor: “Bizimle çalışan gençler her şeyden önce kendi haklarını savunabilen, engellilik meselesine günah-sevap değil de insan hakları açısından bakan kişiler.”

Genç Engelliler Gençlik ve Spor Kulübü, bir yıldır Suriyeli engelli sığınmacı çocuklarla da çalışıyor. Hedefleri, bu sığınmacı çocuklardan başarılı sporcular yetiştirip Türk milli takımlarına göndermek. Spor tüm engelli bireyler üzerinde etkili oluyor. Celal bunu şöyle anlatıyor: “Şimdi, şuradan düşsem ‘Acaba biri gördü mü?’ gibi bir düşünceye kapılabilirim, insan olduğum için. Ama basketbol sahasında tek derdiniz; tekrar kalkıp, sandalyeye oturup, o topu almak. Bu çok güçlü bir his. Spor, engelli gençlerin kendilerini eşit hissetmelerini sağlıyor."

Celal’e mücadele gücünü nereden bulduğunu soruyorum: “İnsan kendisine dayatılan yaşamı, -eğer mutlu değilse- mutlaka reddetmeli. Başka çocukların benim uğradığım haksızlıklara uğramasını engelleme fikri bende çok güçlü ve bu, bütün zorlukları aşmaya olan inancımı artırdı.”

Ayşenur Yazıcıoğlu - Basketbol Hakemi

Ayşenur, Türkiye Basketbol Federasyonu’nun iki kadın A Klasmanı hakeminden biri. Yani, işini en üst düzeyde yapıyor. Sporcu bir aileden geliyor. Annesi voleybol, ablası basketbol oynamış. Bu sayede çocukluk yılları spor salonlarında geçmiş. Çanakkale’de yaşamaya devam eden Ayşenur, erkeklerin hâkim olduğu basketbol hakemliğine girişinin kolay olmadığını söylüyor: “Ön yargıları vardı tabii. Hem fizik yapısı hem kondisyon açısından onlar gibi olabilir miydik, olamaz mıydık gibi soru işaretleri vardı kafalarında. Saha içinde onlarla birlikte mücadele ettikten sonra bu ön yargıları yıktık.”

Kısacası, Ayşenur kendisi hakkında başkalarının karar vermesine karşı çıktı. Bugün hem kendi hayatında hem de basketbol sahasında kararları o veriyor. “Hakemlik, inanılmaz keyif aldığım bir iş. Sahadayken kendine inanılmaz güvenen, iki takımın daha iyi mücadele etmesine yardım eden biri olduğum için, orada bulunmak bana inanılmaz keyif veriyor. Kendimi güvende hissediyorum, mutlu oluyorum. Spor benim için vazgeçilmez bir şey.”

Etrafındakilerden “Ben de senin gibi olmak istiyorum” sözünü işitmeye alışmış. Onlara, hedeflerinin peşinden gitmelerini ve hiçbir zaman vazgeçmemelerini öneriyor: “Kadın olmak, küçük bir şehirde yaşamak önemli değil, çalışmaktan vazgeçmezlerse ve hayallerinin peşinden koşarlarsa bütün zorlukların üstesinden gelebilirler.”

Kendisi böyle yaptığı için bugün gururla şunu söyleyebiliyor; “Avrupa’nın en iyi liginde bir kadın hakem olarak yer almak, benim en büyük zaferimdi” diyor.

Socrates Dergi