Kendine Ait Bir Dünya

6 dk

Gerard Pique utanç verici anılardan bahsetmekten çekinmiyor. Belki de bu anıların onu zirveye taşıdığının farkında.

Gerard Pique geçmişten bahsederken utanç verici anılardan bahsetmekten çekinmiyor. Belki de bu anıların onu zirveye taşıdığının farkında.

Gerard Pique 13 yaşında, geleceği belirsiz bir Barcelona altyapısı oyuncusuyken Louis van Gaal ile karşılaştı. Pique’nin büyükbabası kulübün direktörü, van Gaal ise teknik direktördü. Büyükbabanın “Bu benim torunum, bir gün Barcelona’da savunma oynayacak” diyerek tanıttığı genç yetenek, van Gaal’i hiç etkilemedi. Hollandalı, önünde duran çocuğa doğru yaklaştı ve onu itip yere düşürdü. Yerde afallamış ve şaşkın biçimde yatan Pique’ye doğru eğildi ve bağırdı: “Yeterince güçlü değilsin!”

Bu hikâyeyi her anlatışında hâlâ gülen Pique, yolun devamında başarılı oldu ve yeterince güçlü bir isme dönüştü. Fakat bu hiç de kolay olmadı. Geriye dönüp bakınca belki de gerçekten güçlenmesi gerekiyordu. Özellikle Manchester United’a attığı adım, kulübü ve ülkesi adına şampiyonluklar kazanan bir adama dönüşmesine yardım etti. Bugünden geriye bakınca, “Bunun beni daha iyi bir oyuncu yaptığına eminim” diyor Pique ve devam ediyor:

“Oraya gittiğimde sadece 18 yaşındaydım, tek başıma yaşadım, kötü zamanlarımı tek başıma aşmak zorunda kaldım. Bu, benim için önemli bir hayat dersiydi. Bu gibi zamanlarda, yalnız olduğunuzda kendinizle ilgili birçok şey öğreniyorsunuz.”

Vücudunu nasıl daha iyi kullanabileceği ve kendini fiziksel açıdan hiç olmadığı kadar nasıl zorlayabileceği, Pique’nin bu dönemde öğrendikleri arasında. Bir de farklı bir futbol tarzını ve van Gaal’in mümkün görmediği o adam haline gelmeyi öğrenişi var...

“İspanya ve İngiltere’de oynayabilmek için farklı özelliklere sahip olmalısınız. Barcelona’nın altyapısında oynadım ve o sistemde yetiştim. Bu yüzden İngiliz futboluna uyum sağlamak için, Barcelona’da kalsam kariyerim boyunca belki de asla öğrenemeyeceğim farklı şeyleri özümsemem gerekti.”

Peki van Gaal haklı mıydı? Bazı açılardan evet ama tamamen değil. Uzun ve güçlü ama fiziksel değil de daha çok teknik açıdan kuvvetli... Bunlar, Pique’nin oyununu tarif ediyor. O günden bugüne futbol çok değişti, İngiltere’de bile. Ve Pique’nin İngiltere’de elde ettiği güç, ona muhakkak ki yardımcı oldu...

“O dönem 13 yaşındaydım ve o tarihten sonra savunmacılarda aranan özellikler epey değişti. Van Gaal bunu söylediğinde, o zamanın tipik defans oyuncularından bahsediyordu. Topla haşır neşir olması gerekmeyen güçlü defans oyuncularının sadece müdafaa yapması gerekiyordu. Ama artık işler değişti. Büyük kulüpler, daha teknik ve topa daha hâkim stoperlere ihtiyaç duyuyor ve belki artık, o kadar da güçlü olmak gerekmiyor. Futbol, 11 oyuncuyla hücum ve 11 oyuncuyla savunma yapılan, daha takım odaklı bir yaklaşıma doğru evrildi. Eskiden savunma hattı, kaleci ve defans dörtlüsünden ibaretti. Hücum oyuncuları da sadece gol aramakla mükellefti. Ancak şimdi, herkes oyuna dâhil; savunma oyuncuları aynı zamanda hücum başlatma kabiliyetine sahip olmak zorunda, hücum oyuncuları da ilk savunma hattı işlevi görüyor.”

O halde ‘savunma’, ‘orta saha’ ve ‘hücum’ gibi keskin ayrımlardan bahsetmek yanlış mı? Perspektifimiz daha bütünsel mi olmalı?

“Evet, oyuncuların pozisyonlarına göre tanımlanması her geçen gün azalıyor. Futbol bu yönde ilerliyor. Tüm oyuncular her şeyi biraz yapmak zorunda. Hepimiz hücum ediyor, hepimiz savunma yapıyoruz. Oyuncuların, oyunun her alanına katkıda bulunabilmeleri takımı zenginleştiriyor. Barcelona’da stoper oynamak için her şeyi biraz yapabilmek gerekiyor. Topu çıkarabilmeli, savunma yapabilmeli, organize olabilmelisiniz. Stoper her şeyi görmelidir; orta saha oyuncuları kötü pozisyon almışsa boşluğu kapatmak için biraz daha öne yaklaşmalı veya savunma hattının içeri gömülmesi gerektiği durumları sezebilmelidir... Özetle; oynamak ve hamle yapmak zorundayız.”

Pique’nin futbol eğitimi, oyun tarzının temellerini atmasını sağladı ve Manchester United’daki ilk günlerinden Katalan stoper itibaren futbol yeteneğini ve farkını ortaya koydu. La Masia’da başlayan futbola bağlılığı, Barcelona’ya döndükten ve Pep Guardiola ile çalıştıktan sonra arttı. Pique değişimi şöyle anlatıyor:

“Pep ile ilk birkaç yıl yeni ve farklıydı. Onunla birlikte zihniyetimizin değişti. Eskiden, defans hattı mümkün olduğunca az risk alıp ileri doğru oynar, toptan kurtulurdu. Ama Pep bize, kalecinin topu oyuna sürdüğü anda oyuna başlama fikrini empoze etti. Bu, teknik olduğu kadar zihinsel bir değişimdi.”

Pek çok kişi bu değişime hayranlık duydu ama süreç tamamlanmış değil. İspanyol ve İngiliz futbolu, buna örnek gösterilebilir ve aradaki farkı Pique’den daha iyi muhakeme edebilecek pek fazla oyuncu yok.

“Maç öncesi soyunma odalarındaki duruma bakarsanız farkı görebilirsiniz; İspanya’da müzik ve parti havası, İngiltere’de ise odaklanma, yoğunlaşma ve ciddiyet hâkimdir. Bu farklılık, kültürler arasındaki ayrımdan kaynaklanıyor olabilir ama her iki ülkede de sorun yokmuş gibi görünüyor. İspanya’da daha yavaş ilerleyen ve daha düşünerek oynanan bir futbol var. Hareketleri önceden planlamak ve hâkimiyet ele geçirmek üzerine kurulmuş bir futboldan bahsediyorum. İngiltere’de ise -olumlu anlamdadaha kaotik bir oyun oynanıyor. Her iki tarz da farklı şanslar yaratıyor. Orta saha oyuncularına bakın mesela... İspanyolların İngiltere’ye gelmeye başladıkları ilk zamanları hatırlıyorum; ortada kuşku vardı fakat daha fazla sayıda İspanyol geldikçe daha iyi oynamaya başladılar ve bu durum değişti. İngilizler, İngiliz futboluna uygun bir oyun oynamayan futbolcuların oyunculuklarından emin olamazlardı. Ama Mata ve Cazorla gibi isimler o kadar iyi performanslar ortaya koydular ki bu düşüncelere meydan okuyup bu önyargıları kırdılar.”

Evet, futbol değişiyor ve gelişiyor. Peki Pique, çocuklarının futbolcu olmasını istiyor mu? “Çok isterim” diyor ve ekliyor: “Her ne olmak isterlerse onu olmalarını tercih ederim. Önemli olan eğitimlerini bırakmamaları. Gerçekten önemli olan şey bu. Sonuçta iyi bir futbolcu olmak zor, şanslar kısıtlı, bunun için çaba gösteren çok insan var. Kim bilir, belki de çocuklarımdan biri astronot olmak ister, diğeri de bahçıvan... Herkesin kendine ait bir dünyası var, bu tamamen onlara bağlı. Ben onların mutlu olmasını istiyorum. Ama şu da var ki babaları olarak her hafta sonu nasıl oynadıklarını izlemek için sahaya gitmekten keyif alırdım. O kesin. Ben profesyonel bir deneyim yaşadım, yaşıyorum ve futbolcu olmak ile ilgili sadece iyi şeyler söylerim. Eğer onların da isteği buysa, o zaman tamam.”

Ya her şey bitince ne olacak? Pique, doğuştan bir Barcelona’lı olarak bir gün kulubün başına geçebilecek mi? “Göreceğiz” diyor ve devam ediyor: “Bir gün emekli olacağımı biliyorum. Bunun, Barcelona’da olacağını da biliyorum ve geri döneceğimi de... Belki de böyle olmayacaktır ama bu benim kanaatim. Bu kulübü çok seviyor, evim gibi hissediyorum. Barcelona, benim bir parçam. Bizimkiler paralel hayatlar ve yıllar boyu, burayı dünyanın en büyüğü yapmaya yardımcı olabilmeyi umut ediyorum. Önceliğim, bunu bir oyuncu olarak yapmak. Sonrasını da hep birlikte göreceğiz.”

Socrates Dergi