Kendine Özgü

10 dk

Marco van Basten, 1980'lerde zarafetin ve başarının simgesiydi. Akabinde ise işler pek istediği gibi gitmedi. Hollandalı efsaneyle oyununun değişimini konuştuk. Kariyerinden örneklerle...

Futboldaki en büyük klişelerden biri “Büyük futbolcudan büyük teknik adam olmaz’’dır ve Johan Cruyff, Pep Guardiola, Zinedine Zidane gibi istisnalara sahiptir. Ama her klişe gibi bunun da doğruluk payı var. Van Basten, mevzubahis klişenin karşılığı olan isimlerden biri. Sakatlıklar yüzünden 29 yaşında noktaladığı kariyerine Ajax, Milan ve Hollanda Milli Takımı formalarıyla büyük başarılar sığdıran Hollandalı forvet, farklı nesillerin aklına kazınan gollerin altına imza attı. Kramponlarını astığı 1995’ten sonra antrenörlük de yapan Hollandalı, işin bu tarafında ise futbolculuk yıllarındaki kadar mahir olamadı. Socrates Almanya ekibinden Alexis Menuge, Marco van Basten ile buluştu ve futbolun evrimini konuştu. Hollandalı içtenlikle başarısızlıklardan da bahsederken birkaç itirafta bulunmayı da ihmal etmedi.

Eylül 2016’dan beri FIFA Teknik Gelişim Departmanı’nın başındasınız. Bu işe başlama hikâyeniz nedir?

Aktif futbolculuğu bıraktığımda enerji depolamak için kendime biraz zaman tanıdım. Kariyerim sonrası neler yapabileceğimi düşündüğümdeyse hızlıca antrenörlükte karar kıldım. Bu işin bana uygun olmadığını anlamam da bir o kadar kısa sürdü. Hollanda Milli Takımı’ndan, Ajax, Heerenveen ve Alkmaar’a kadar hangi takımın başında çalıştıysam bu işin beni mutlu etmediğini anladım.

Sizce sebebi neydi?

Teknik direktörlük bana çok stresli geldi. Öyle bir iş ki sürekli gözetim altındasınız ve rahat bir nefes alamıyorsunuz. Tek bir maç yolunda gitmediği anda eleştiri yağmuru başlıyor. Bu duruma aslında futbolculuk yıllarımdan alışıktım ama antrenör olarak bu yükle başa çıkamadım ve kısa sürede bıktım. Bu işi bir daha yapmak istemediğimi anladım derken FIFA’dan farklı bir teklif aldım.

Ve FIFA Teknik Gelişim Departmanı’nın şefi oldunuz. Bu pozisyon size ne gibi görevler yüklüyor?

Hakemler, disiplin kuralları, müsabakalar gibi oyunun kendisine ait detaylarla ilgileniyorum. Uyguladığımız bazı fikirler veya aldığımız önlemler çok iyi işliyor; bazılarıysa daha zayıf kalıyor.

Bu pozisyonda bir şeyleri harekete geçirebileceğinize ve bir etki yaratabileceğinize inanıyor musunuz?

Elbette... Bu sene Dünya Kupası’nda siftahını yapmış olan Video Hakem Uygulaması’nı (VAR) ele alalım. Sistem henüz pürüzsüz bir şekilde işlemiyor olabilir. Fakat büyük resimde futbolu ileri götürdüğü açık. Bu uygulamanın henüz emekleme aşamasında olduğunu ve öncelikli hedefinin bariz hatalı kararların önüne geçmek olduğunu unutmamalıyız. Tabii ki yoruma açık bir alan her zaman olacaktır. Mesela bir hakem pozisyonun penaltı olduğundan yüzde yüz eminken, diğeri aynı pozisyonda şüpheye düşebilir. Dolayısıyla sistemin Rusya’da çok fazla tartışmaya sebep olmasını anlayabiliyorum. Yine de mühim olan her zaman en adil karara varmak. VAR sayesinde futbol daha az haksızlığa ve dırdıra maruz kalacak

Sizce günümüz futbolunda otuz yıl öncesine göre en önemli fark nedir?

Aslında detay diyebileceğimiz şeyler önemli fark yarattı. Futbol günümüz toplumunda çok daha önemli bir konuma sahip ve bu bence olumlu bir gelişme. Artık futbola televizyonda, internette, nerede olursanız olun günün her saatinde ulaşabiliyorsunuz. Günümüzde profesyonel futbolcular, sosyal medyadaki imajlarını korumaya çalışan yıldızlar. Sürekli büyüyen ilgi çemberinin odağındalar. Buna olumsuz bir şeymiş gibi baktığım düşünülmesin. Sadece çok abartmadan, izleyicileri boğmadan tadında bırakmak gerektiğine inanıyorum.

Peki bu bahsettiğiniz aşırılıkta siz bir tehlike görüyor musunuz?

Bildiğiniz gibi haftalık futbol programı, pazartesi günü Premier Lig, salı ve çarşamba Şampiyonlar Ligi, perşembe Avrupa Ligi ve cuma başlayıp tüm hafta sonu devam eden birçok lig şeklinde akıp gidiyor. Bazen eşime “Hadi yeter, bugün de Netflix’ten bir şey izleyelim” dediğim oluyor. Her şeyin gerçek anlamda üstümüze yağdığı şu çağda, ortaya çıkan ürünlerin kendine özgülüğünü kaybetmemesi gerek.

Eskiden durum daha mı farklıydı?

Bir kere televizyonda nadir futbol yayını olurdu. İçlerinden bir tanesine denk geldik mi havalara uçardık! İşin güzel yanı; hep birlikte izler, hep birlikte coşardık. Şimdiyse maçsız bir gün olsun, kendimizi resmen hafiflemiş hissediyoruz.

Günümüz futbolunu nasıl buluyorsunuz?

Futbolun ne yöne gittiğini hâlâ kestirebilmiş değilim. Genel olarak oyunun daha iyi bir noktada olduğunu söyleyebilirim. Yaklaşık yirmi sene önceye baktığımızda çok daha az gol izlerdik. Şimdilerde birçok takımın oyunu iyi kurup, yapılandırabildiğini görmek beni mutlu ediyor. Tabii akıllarda şöyle bir soru da oluşmuyor değil: Günümüz takımları eskiye göre defansta daha mı zayıf? Bence cevap, eski ve modern futbol tarzları arasında bir yerlerde gizli.

Para da önemli bir rol oynuyor tabii. Avrupa’nın en iyi beş ligindeki tablolara bir bakın. Premier Lig, Bundesliga veya La Liga fark etmeksizin, bu liglerde şampiyon olan ekipler devasa paralarla ödüllendiriliyor. Liginde ilk üçte seyreden takımlarla küme düşmemeye oynayanlar arasında da artık ciddi bir uçurum var. Bu durum artık neden daha fazla gol izlediğimizi de açıklıyor.

Sizce yakın geçmişte futbolu en çok şekillendirmiş antrenör kimdir?

Arrigo Sacchi ve Pep Guardiola. AC Milan’da Sacchi’nin öğrencisi olarak inanılmaz şeyler öğrendim. O, büyük değişiklikler yapabilecek cesarette bir adamdır. İtalya’da defansif futbolun hâlâ çok değerli olduğu bir dönemde, kulüp futbolunu daha modern ve hücuma dayalı hâle getirmeye çalışması da açıklıyor bunu.

Guardiola’yı da saymıştınız...

Johan Cruyff gibi harika bir akıl hocası vardı. Top hâkimiyeti onun futbol felsefesidir. Takımları her zaman topa hâkim olmak, rakibine tüm ipleri elinde tuttuğunu hissettirmek ve oyunu sürekli önlere taşımak ister. Pep, yıllar içerisinde bu futbol ideasını mükemmelleştirdi. Johan Cruyff, Louis van Gaal ve Pep Guardiola, İspanyol futboluna çok şey kazandırdı. Pep’in oyun felsefesini hayata geçirebilmesindeki bir büyük şansı da, Xavi veya Andres Iniesta gibi sanatçılarla birlikte çalışıyor olmasıydı.

Real Madrid son dönemde Zinedine Zidane’la birlikte Avrupa futbolunda ipleri ele geçirdi. Onları nasıl buluyorsunuz?

Zidane zaten krallar sofrasında üç kere üst üste zafere ulaşarak kalitesini kanıtladı. Tüm saygımla şunu da belirteyim; başında Guardiola olan bir Barcelona evinde çeyrek final oynasa, Real-Juventus maçında olduğu gibi rakibine arka arkaya üç gol hediye etmezdi. Bu yüzden defansın günümüzde daha zayıf olduğunu bir kere daha savunacağım. En iyi takımlar bile savunma hattında kendi kalesini korumaktansa, topu alıp önlere gitme çabası içerisinde. Futbolda artık yaratıcılık daha büyük bir fark yaratıyor. Halbuki 1990’lı yıllarda galibiyet yeterliydi. Artık oyuncunun oyuna etkisi de bir o kadar önemli ve bence bu harika bir şey.

Cruyff gibi Zidane da inanılmaz bir futbol kariyeri sonrası antrenör olup sahalardan kopamayan nadir figürlerden. Sizce bu senaryoyla neden daha sık karşılaşmıyoruz?

Franz Beckenbauer’ı da unutmayalım! Bu soruyu ben de kendime çok sordum. Oyuncular genelde kendine odaklanır ve oyuna direkt etkileri daha fazladır. Antrenörlerinse herkesle bir tür arkadaşlık kurması gerekir. Ben oyuncularıma karşı her zaman fazla dobraydım. Kanımca bir antrenör böyle de olmamalı, daha anlayışlı davranmalı. İtiraf edeyim, oyuncularım basit yerlerde sıkıştığında işi zorlaşan ben oluyordum. Fazla enerji sarf edip karşılığını az aldığımı sık sık hissediyordum. O yüzden bir antrenör oyuncuların hem kafası rahat bir arkadaşı gibi olmalı hem de yeri geldiğinde hırslı davranmalı, onları zorlamalı. Cruyff ve Zidane iki özelliği de barındıran, eşi benzeri görülmemiş antrenörler.

Geçmişten günümüze futbolu düşünecek olursak, Lionel Messi ve Cristiano Ronaldo’yu nasıl yorumlarsınız?

Her şeyden önce ikisinin birbirini bu kadar ileri götürmesi muazzam bir şey. Futbol da elbette bundan nasibini alıyor. Fakat oyun tarzlarını kıyaslamak zor olur. Tek söyleyebileceğim ikisi de sürekli aç ve başarıya doymayan sporcular. Bu ikilinin futboldaki yeri, Roger Federer ve Rafael Nadal’ın tenisteki yeriyle kıyaslanabilir. Çünkü sonunda asıl kazanan sporun kendisi oluyor. Farklı zamanların sporcularını birbiriyle kıyaslamak daha da zor. Zamanında Pele en iyisiydi. Sonradan Cruyff ve Beckenbauer yükseldi. Günümüz sporcuları ise otuz sene önceki seleflerine göre hem fiziksel hem de teknik anlamda daha iyi durumda.

Çeviri: Göksu Bulut

Socrates Dergi